Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Kasım 2013, 17:00   Mesaj No:6

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1173
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: ANKARA İLİTAM Din Bilimleri II. Özetleri

ÜNİTE 5: İNSAN ZİHNİNİN ORTAK DOĞASI VE DİN
İnsandaki Din duygusu: Arkeolojik antropolojinin ve kültürel antropolojinin verilerine göre tarihte dinsiz hiçbir topluma rastlanmamıştır. Bazı araştırmacıların Nilotiklerin hiçbir dini inanca sahip olmadıkları iddiaları, Nilotikler arasında yapılan katılımcı gözlem çalışmalarıyla geçersiz kılınmıştır.
Tarihte dinsiz bir topluma rastlanmadığına göre, insandaki din duygusunun kökeni ne olabilir? Bu konuda bazı bilimsel kuramlar ileri sürülmüştür. Fakat bunların hiçbiri genel kabul görmemiştir. Katolik antropolog Evans- Pritchard, insandaki bu duygunun kaynağını vahiy sezgisine, başka bir ifadeyle ilahî sezgiye dayandırmıştır.
Max Müler de aynı görüştedir. Evans-Pritchard’ın ve Max Müller’in bütün insanların doğasında var olduğunu söylediği ilahî sezgi veya vahiy sezgisi, İslamî terminolojide fıtrat olarak tanımlanmaktadır.
Fıtrat Nedir? Sözlükte ilk yaratılış, temiz ve asli tabiat anlamına gelen fıtrat, insan kişiliğinin çevre etkilerinden bağımsız olarak var olan özü, bütün insanlar için ortak ve genel olan yaratılıştaki gelişme ve oluşum kapasitesini ifade eder. Fıtratın başka bir anlamı da âdet ve sünnettir. Geçmiş bütün peygamberlerin ve ilahi dinlerin ittifakla doğru ve güzel bulup benimsedikleri ve Müslümanların da yapmaları gereken adet, alışkanlık ve uygulamalara fıtrat denir.
Biyolojideki bilime göre din: Dinin fıtri bir duygu olduğu biyoloji biliminin verileriyle de ortaya konmuştur. Yapılan incelemelere göre, beyindeki sinir sistemi dinin biyolojik temellerini oluşturmaktadır. Sinirsel faktörler, vecd gibi sıra dışı tecrübe ve davranışlara neden olmaktadır.
Beynin “temporal lop” olarak bilinen kısmı, dini tecrübelerin yaşanmasına neden olan nörolojik mekanizmaların yer aldığı bölge olarak tanımlanmaktadır. Bu açıklamaya göre, din, insanın yaşatılışında var olan nörolojik ve fizyolojik yapıların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Uluhiyet Düşüncesi
İnanç sistemleri Bütün toplumlarda pek çok insan, yukarıda, ötede, bir yerlerde doğadan üstün bir şeyin var olduğuna inanır. Bu genel bir tespit olmakla birlikte, doğaüstü var olan şeyin mahiyeti bitmek tükenmeyen bilmeyen bir tartışmanın konusunu oluşturur.
Doğaüstüyle ilgili her türlü inanç sisteminin din olup olmadığı tartışmalıdır. Geleneksel din antropolojisinin önde gelen isimleri doğaüstüyle ilgili bütün inançları din olarak görmüşlerdir. Hâlbuki daha önce din-büyü ilişkisinden bahsederken değinildiği gibi, inanç sistemlerinin bazıları din olmayıp, sadece büyüden ibarettir.
Bazı dinlerde doğaüstü, tüm hayatı düzenleyen ve her an her yerde hazır ve nazır olan, fakat bilinen varlık anlayışıyla kavranamayan, belirgin bir şahsiyeti bulunmadığı için de ulaşılamayan bir öz ya da ilke olarak tanımlanır. Geleneksel Çin düşüncesindeki Tao buna örnektir.
İnsan uluhiyetle niçin iletişim kurmak ister?
Tanrıyla iletişim: İnsanların geneli doğaüstüyle, yani Tanrıyla iletişim kurmak arzusundadır. İnsan, doğa karşısındaki sınırlılıklarını doğaüstüyle iletişim kurarak aşmak ister. Bunu da dua ve kurban gibi ibadet yollarıyla gerçekleştirir. Tanımlanıp kavranılamadığı için ulaşılması mümkün olmayan ilahî özler, yakarma ve ibadet hedefi olamaz. Onlar için bir şey kurban etmenin anlamı yoktur. Zira onlar insan için bir şey yapma gücüne ve iradesine sahip değildirler. Onlar insanları kutsamaz ve onlara yardım edemez. Çoğu zaman Tao gibi ilahî özler sadece meditasyonda zihnin odaklandığı bir nokta vazifesi görürler.
Halk dindarlığı ile elit dindarlığı arasında ne fark vardır?
Kavranan, tanımlanan ve ulaşılabilen Tanrıyı reddeden veya ona karşı kayıtsız kalan din anlayışları halk arasında kabul görmemiştir. Bu ise, ulaşılabilen ve iletişim kurulabilen Tanrı düşüncesinin dinde merkezî bir yere sahip olduğunu göstermektedir.
Hayatın anlamını, doğaüstünün nasıl bir şey olduğunu en iyi anlatan dindir. Tanrı, akıl sahibi bilinçli bir varlık olduğundan insan için en iyi iletişim ortağıdır. İnsan, Tanrıyla ilişkisinde istediği bir şeye ulaşabilmek için, karşılığında ona bir takım şeyler vermesinin gerektiği bilincindedir. Bunların neler olduğunu teoloji insana açıklar, bu konuda ona yol gösterir.
İnsanın Uluhiyetle İlişkisi
Uluhiyetle iletişim kurmanın en yaygın biçimi nedir?
Teoloji, Tanrının isteklerini netleştirebilmek için, hayatın temel anlamını, başka bir ifadeyle insanın bu dünyada niçin var olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini anlatır. İnsan bu teolojik açıklamalar çerçevesinde Tanrıyla ilişkisini sürdürmeye çalışır. Bunu da genellikle dua ve kurban yoluyla yapar.
Dua etmek, ulûhiyetle iletişim kurmanın en yaygın yollarından biridir. Dualar sesli, sessiz, içten geldiği şekilde veya belli bir düzende, zamanlı veya zamansız, zorunlu veya gönüllü yapılabilir. Dualarda bir ihtiyaç, şükür, umut, mutluluk ve hatta mutsuzluk dile getirilebilir. İnsanlar özel, küçük topluluklar içinde ya da daha geniş katılımlı cemaat halinde dua edebilirler. Dua edenlerin amacı, nerede ve nasıl olursa olsun dua makamına duygularını iletebilmektir.
-Bir beklenti için yapılan dualar hedefi bakımından kaça ayrılabilir?
-Bir beklenti için yapılan dualar hedefi bakımından ikiye ayrılabilir. BİRİNCİSİ; hemen bu dünyada elde edilmek istenen ödüllerdir. Bunlar, Tanrı’nın doğrudan müdahalesi olmadan elde edilemeyeceğine inanılan ödülleridir. Normal koşulların dışında Tanrı’nın doğrudan müdahalesiyle elde edilen bu ödüllere MUCİZE olarak bakılır. Bütün Tanrılı dinlerde mucizelere inanılır. Ancak mucizelerin gerçekleşmeme olasılığı da vardır. İnsanlar, Tanrı’nın istekleri gerçekleştirip gerçekleştirmeme konusunda tamamen özgür olduğuna inanırlar.
-Duanın birey üzerindeki etkisi nedir?
-Duanın Tanrı tarafından kabul edilip edilmeyeceği önceden kestirilemez, sadece beklenti içinde olunur. İnsanın Tanrı’yı razı ederek ödül elde etme veya bir musibetten kurtulma amacıyla yaptığı duanın işlevsellikten öte heyecansal bir etkisi söz konusudur. Dua, dua eden kişide bir heyecansal durum meydana getirir ve onu motive eder.
İnsanın Tanrı’dan beklediği ödüllerin İKİNCİSİ ise öbür dünya ile ilgilidir. İnsanın bu dünyaya ait beklentileri olduğu gibi öbür dünyaya ait de beklentileri vardır. İnsan öbür dünyadaki ödülleri elde etmek için de Tanrı’ya yakarır, ona dua eder.

Kurban: Ulûhiyetle iletişim kurmanın en yaygın yollarından bir diğeri kurbandır. Kurbanın tarihi, dinin tarihi kadar eskidir. Tarihte insanlar, inandıkları yüce varlıklar için çeşitli kurbanlar sunarlardı. Kurbanlıklar ve kurban etme şekilleri, toplumların inançlarına göre değişirdi. Bazı toplumlarda hayvanların yanında, başta tahıl olmak üzere bir kısım bitkiler veya herhangi bir mal kurban olarak sunulurdu. Bazı eski toplumlarda insanlar da kurban edilirdi. Özellikle ziraatçı toplumlarda insan kurbanı yaygındı.
Kurban, günümüzdeki dinlerde de yaygın olan bir ibadettir. Kudüsteki Mabet yakılmadan önce YAHUDİLİKte ibadetin özünü kurban oluştururdu. Kurban yakma hayvan kurbanı ve çeşitli eşyalardan sunulan kurban olmak üzere iki kısma ayrılırdı. Fakat günümüzde Yahudiler, günahlardan arınmak için horoz veya tavuk kurban ederler ve kurbanın etini fakirlere dağıtırlar.
HRİSTİYANLIKtaki kurban anlayışı ise, eski toplumlardaki insan kurban anlayışına benzer. Hristiyanlığa göre, insanların günahlarının bağışlanması için Hz.İsa kurban edilmiştir. Bu yüzden Hristiyanların kurban kesmelerine gerek kalmamıştır. Pazar günleri ve Paskalya bayramında yapılan ekmek-şarap ayini kurbanın yerini almıştır. Hristiyanlar bu ayinle her defasında İsa’yı Tanrı’ya kurban sunmaktadırlar. Böylece Tanrı’ya teşekkür etmekte, onunla barışmakta ve günahlarını affettirmektedirler.
HİNDUİZMde kurban, ibadetin özüdür. Kurban sunma işi, bir Hindu’nun günlük hayatının bir parçasıdır. Çünkü kurban, onun Tanrılarla iyi geçinmesini sağlar. Hindu inancına göre, insanlar kurban sunmadıkları zaman Tanrılar yağmur yağdırmazlar, ekinleri yetiştirmezler, belli zamanlarda sabah ve akşamı yapmazlar. Eğer insanlar uzun süre kurban sunmayı terk ederse, o zaman da Tanrılar açlıktan ölürler.Çünkü kurban onların hayat kaynağıdır.Bundan dolayı Hindular, Tanrılara kurban sunmakla, onları kendilerine bağımlı kıldıklarına inanırlar.
BUDİZMde de Budistler, Buda’nın heykellerine çiçek ve buhur gibi şeylerle rahiplerin ihtiyacını karşılamaya yarayacak yiyecek ve içecek sunarlar. Buda’dan kendilerini Nirvana’ya ulaştırmalarını dilerler.
İSLAMda, kurban temel ibadetlerden biri değildir. İslam ulemasından hiçbiri bu ibadeti, namaz, oruç, hac ve zekat gibi temel ibadetlerden biri olarak görmemiştir. Hanefi mezhebinde bu ibadeti vacip, Maliki, Şafi ve Hanbeli mezheplerinde ise sünnet olarak nitelendirilmiştir.Bunun yanında İstek Kurbanı, Şükür Kurbanı, Adak Kurbanı, Kefaret Kurbanı, Akika Kurbanı ve Ölü için kesilen kurban türleri de vardır. Bunların dışında Anadolu’da yaygın olan başka kurban uygulamaları da bulunmaktadır. Resmi bayramlarda, bir yerin düşman işgalinden kurtulmasını kutlama törenlerinde, siyasi bir liderin veya yüksek rütbeli bir bürokratın bir yeri ziyareti sırasında kurban kesme uygulamaları bunlardandır.
-İnsandaki şiddet eğilimiyle kurban arasında ne gibi bir ilgi vardır?
Antropologlar, şiddet ilişkisi bağlamında da kurbanın işlevi hakkında önemli açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu açıklamaya göre kurban, insandaki şiddet eğilimini tatmin etmektedir. İnsanlar, kurban kesmek suretiyle içlerindeki şiddet eğilimini kurbanlık hayvana yöneltmekte ve böylece birbirlerine zarar vermekten kaçınmaktadırlar. Bu açıklamayı bir PSİKOLOJİZM hastalığı olarak gören GİRARD, kurban kesme ayinini, eşine veya patronuna öfkelenip de öfkesini köpeğine tekme vurarak yatıştırmaya çalışan kimsenin durumuna benzetilemeyeceğini söyler.

Büyücüler, peygamberler, rahipler veya Şamanların ilahî varlıklarla özel iletişim kurduklarına inanılır. Bunlar, ulûhiyetle insan arasında aracılık yaparlar.
ŞAMAN ; aracıların en ilkel tipini oluşturur ve gelişmemiş toplumlarda görülür. Şaman, doğuştan getirdiği farklı bir takım özellikleriyle kendini belli eder. Genelde sara (epilepsi) belirtisi davranışlar gösteren Şamanların ilahi varlıklar tarafından özel olarak seçildiğine inanılır. Farklı davranışları ve anormal halleriyle onların toplumun ulaşamadığı kutsal alanlara ulaştıkları kabul edilir. Bir bakıma Şaman, kutsalla, başka bir deyişle ilahi varlıklarla iletişim kurma kabiliyetine sahip olan uzman bir teknisyendir.
Hindistanda bu görevi BRAHMAN denilen rahipler yerine getirmektedir. İlahi varlıklarla iletişimin en yaygın biçimi olan kurban takdim etme işi onların yetki alanındadır. Bunun yanında Brahmanlar, ilahi varlıklarla iletişimin yolunu gösteren kutsal kitapları okumak ve yorumlamakla da görevlidirler. Onlar aynı zamanda sihir ve büyüde de uzmandırlar.
YAHUDİLİKTE peygamberlerin rahiplik görevleri de vardır. O dini hayatı sevk ve idare eder. Onun söz ve uygulamaları inanalar için örnektir. İlahi alemle iletişim kurma yetisine sahip olan peygamber, olayların arkasındaki sırları keşfeder ve bunlar hakkında insanları bilgilendirir. Ayrıca hastalara şifa, dertlilere deva verme gibi bazı özel güçlere sahip oldukları inanılır.
HRİSTİYANLIKta İsa, Allah ile insan arasında yegâne aracıdır. Gerçek anlamda Hıristiyanlıkta tek ve ebedi rahip İsa’dır. Allah’ın bedenleşmiş kelamı bir tanrı olarak kabul edilen İsa, Kilise’de manevi varlığını devam ettirir. Başka bir deyişle Kilise İsa’yı temsil eder. Kilise’nin bazı üyeleri İsa’nın rahiplik görevini devam ettirir.
Hıristiyanlıkta iletişim: Bunlar İsa adına faaliyette bulunurlar ve adeta onun gerçek temsilcisi gibi görev yaparlar. Rahipler tanrı adına günahları bağışlarlar. Ölümcül hastaların ahirete intikalinde aracılık ederler. Bunların yanında hastalara şifa, dertlilere deva bulma gibi bir takım mucizeler de gösterebilirler. Mucize gösterebilenler, Kilise’nin onayıyla azizlik mertebesine yükseltilir.
İSLAM’da Peygamber ve imamın aracılık görevi yoktur. Peygamber, Allah’ın vahyini insanlara ulaştıran, söz ve davranışlarıyla onlara örnek olan bir kişidir. İmam da bilgisi ve tecrübesi itibarıyla ibadete önderlik eden kimsedir. İmamın ruhanî hiçbir sıfatı olmadığı gibi ruhbanlık durumu da yoktur. Bilgi ve tecrübe sahibi herhangi bir kimse onun yerini alabilir. İslâm’ın temel öğretisi bu olmakla beraber, Peygamber Hz. Muhammed ve onu temsil ettiği kabul edilen veliler, âlimler ve şehitler zamanla aracılık konumuna yükseltilmişlerdir. Mutezile mezhebinin kabul etmediği şefaat, Ehli sünnete göre gerçekleşecektir. O gün peygamberler ve Allah’ın sevgili kulları Allah’ın izniyle, onun izin verdiği kullar hakkında şefaat edebileceklerdir.
-Kurtarıcı ve Mesih Düşüncesi
Mesih kavramının kökeni İbranice “Maşiah”tır. Maşiah, yağlanmış, kutsanmış kişi anlamına gelir. Yahudi kültüründe ilahi bir misyona sahip olduğuna inanılan başhaham ve kral göreve başlarken kutsal bir yağla yağlanırdı. Kutsal yağla yağlanıp kutsanan bu kişilere Maşiah denirdi. Maşiah kavramı Hz.Davut’un krallığı döneminde özel bir anlam kazandı.
-Mesih inancı Yahudilerde ne zaman ön plana çıktı?
-Romalılar döneminde…
Günümüz Yahudiliğinde ve Hristiyanlığında Mesih inancı merkezi bir öneme sahiptir.
Yahudilikte bu inanç, on üç maddelik iman esasları arasında yer almaktadır. Yahudilerde Mesih inancı, özellikle Ortadoks Yahudiler arasında yaygındır. Ortadoks Yahudilere göre, Yahudiliğin bir çok kurum ve kurallarının yeniden işlerlik kazanması Mesihin gelmesine bağlıdır. Hatta bazı dini gruplara göre devletin kurulması bile Mesihle bağlantılıdır. Bu gruplar, Mesih gelmeden kurulduğu için bugünkü İsrail devletini tanımazlar.
Hristiyanlığın havariler inanç sisteminde, İsa Mesihin döneceğine inanmak bir iman esası olarak yer alır. Bundan dolayı bütün Hristiyan mezheplerinde İsa Mesih’in ahir zamanda yeryüzüne ineceği kabul edilir. Protestan mezhebinde bu inanç Katoliklere göre daha çok ön plandadır.
Müslüman inancına göre Hz.İsa, Mesih olarak kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve Deccalı yok edecektir. Müslümanlarda Mesih inancının yanında bir de Mehdi inancı vardır. Özellikle Şii’lerde Mehdi inancı baskındır.
Mesih düşüncesi, en ilkelinden gelişmişine kadar bütün toplumlarda görülen bir düşüncedir. Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta bu düşünce dinde merkezî bir konum almıştır. Mehdi ve Mesih inancı, İslâm’ın inanç esaslarından biri değildir. Kur’an-ı Kerim’de her ne kadar Hz. İsa’dan “Meryem oğlu Mesih” diye bahsediliyorsa da bunun Hıristiyanlardaki Mesih inancıyla bir alakası yoktur. Kurtarıcı Mesih kavramı Kur’an’a ait bir kavram değildir. Bu kavram, Hıristiyanlığın apokaliptik inançlarından ve Müslümanlar arasında meydana gelen bir takım olumsuz hadiseler etrafında üretilen efsanelerden ortaya çıkmıştır.
-Mesih inancına başka hangi toplumlarda rastlanır?
- Aztekler-Qetzalcoatl
- Mayalar-Kukulkan
- Hinduizm-Kalki
- Budizm-Maitreya
-Zerdüştlük-Saoşyant
Ölüm, kıyamet ve ahiret düşüncesi bütün toplumlarda görülmektedir. Dinler, insanların korkunç bir olay olarak gördükleri ölümün hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu öğretmektedir. Bunu öğretmekle kalmayıp, ölümün korkunç yüzünü sevimli hale getirmektedir. Hemen hemen tüm dinler, ölümden sonra başka bir hayatın varlığını öğretmek suretiyle, insanlardaki yok olma korkusunu gidermektedir.
HİNDU inancına göre Tanrılar da dahil olmak üzere, her varlık, zamanı geldiğinde mutlaka ölümü tadar. Bu Hindu düşüncesinin “Tenasüh” anlayışıyla bağlantılı bir olaydır. Tenasüh anlayışına göre; insan ruhu, mutlak mükemmelliğe yani “insan-i kamil” liğe ulaşıncaya kadar bir bedenden ötekine ölüm vasıtasıyla gider gelir. Tanrısal bilgiye ve erdeme ulaşınca, Brahma’da yok olur.
BUDİZM de, insanın, ölüm gerçeğini tam kabullenmeden yaşadığında hayatının bir anlamının bulunmayacağı öğretilir.
- Ölüm konusunda Budist düşüncenin Hindu düşünceden farkı nedir?
- Budist öğretisi ölümü, hayat gücünün sona ermesi ya da fiziksel gövdenin ve zihnin bütün işlevlerinin durması olarak tanımlar. Gövdenin ölmesi, hayat gücünün tamamen yok olması anlamına gelmez. Ölüm, Hindu inancında olduğu gibi, bir bedenden başka bir bedene geçişin aracısıdır. Ancak bu geçiş, ruhla ilgili değildir. Hinduizm’den farklı olarak Budizm, ruhun varlığından söz etmez. Daha da önemlisi, cevherin varlığını inkâr eder. Bununla birlikte tekrar doğuşun varlığını kabullenir. Budist düşünceye göre, bir bedenden başka bir bedene geçiş ruhi bir olay değil, sebep-sonuç(karma) ilişkisine dayalı bir olaydır. Daha açık bir ifadeyle, Budizm’e göre tenasüh (ruhgöçü) yoktur, fakat tekrar doğuş vardır.
- Eski Türk inanışlarına göre ölümün sebepleri nelerdir?
- Bazılarına göre ölümün sebebi, Allahın emirlerine karşı gelmek, bir tabunun çiğnenmesi, hakarete uğramış hakim ruhların intikamı ve bunların sonucu olarak “Kut” un yitirilmesidir.
Yahudilik ölümü hayatın başka bir safhasına geçiş aracı olarak görür.(beth ha-hayim/dirilerin evi)
Hristiyanlığın kutsal kitabı İncillerde İsa, ölümü bir çeşit uykuya benzetir.
İsa’nın aksine Pavlus’a göre ölüm, Adem’in işlediği günah sebebiyle insanların başına gelmiştir. Yani ölümün sebebi günahtır. İsa’nın ölümüyle de bu günahın ortadan kaldırılması için bir yol açılmıştır. Ölüm, insanları günahtan temizlemektedir.
İslam’ın kutsal kitabı K.Kerim’de, ölümün insan için kaçınılmaz olduğu, varoluş sebebi, mahiyeti, ölmeden önce hazırlıklı olmak gibi konular üzerinde önemle durulmuştur.
- Kıyamet Düşüncesi
- İlkellerde gelecekle ilgili kıyamet düşüncesinin bulunmamasının nedeni ne olabilir?
- Gelecekle ilgili kıyamet tasavvurları ilkellerde pek yoktur. Lehman’ın görüşünü benimseyerek, bunun sebebini, etnografların bu konuda soruşturma yapmamış olmalarına bağlamaktadır. Bununla birlikte, ilkel kabilelerde dünyanın sonuyla ilgili inançların bulunduğu kesin olarak tespit edilmiştir. Ancak, bunların bazılarının geçmişle mi, yoksa gelecekle mi ilgili olduğu belirsizdir.
Bugün yaşayan dinlerin en eskisi olan Hinduizmde, birçok dinde ve inanç sisteminde olduğu gibi, dünyanın ömrü dört döneme ayrılmıştır. 1) Krita Dönemi 2) Treta Dönemi 3) Dvapara Dönemi 4) Kali Dönemi
Hinduizmden doğan Budizm ve Caynizm, Hinduizmin zaman tasavvurunu esasta benimsemektedir. Budizm, kozmik zaman devrelerinin her birini “kappa” olarak isimlendirmektedir.
Yahudilik, de dünyanın ömrünü dönemlere ayırmıştır. Talmud’a göre, dünyanın ömrü 6 bin yıldır. İlk ikibin yılı kaos (karışıklık), ikinci ikibin yılı Tora ( Tevrat), üçüncü ikibin yılı da Mesih yılıdır. Mesih yılından epey bir süre geçmiş olmasına rağmen, insanların günahları yüzünden Mesih’in gelmesi gecikmiştir.
Hristiyanlığın kıyamet anlayışı da Mesih anlayışına bağlantılıdır. İncillere göre kıyamet, İsa Mesih’in ikinci gelişinde gerçekleşecektir.
İslam’ın kutsal kikatı K.Kerim’de “es-sâ’at” kelimesiyle ifade edilen kıyametin imkânı ve nasıl gerçekleşeceği detaylı olarak tasvir edilmiştir.


- Ahiret Düşüncesi
Hinduizm’de ahiret anlayışı, tenasüh (samsara) ve karma anlayışına dayanır.
Öldükten sonra ruhun başka bir bedende canlanması demek olan tenasüh inancına göre insan, Tanrısal benliğe (atman) ulaşıncaya kadar bir hayattan ötekine gidip gelmektedir. Buna tekrar doğum da denir. Karma ise, insanın hayatında işlemiş olduğu amellerin karşılığını görmesidir. Bu bakımdan karma, bir sebep-sonuç kanunudur. İnsan, mükemmelliğe ulaşamamışsa, öldükten sonra bir müddet, amellerinin derecesine göre, cennette veya cehennemde kalır. Bir müddet sonra tekrar başka bir hayatta dünyaya gelir. Önceki hayatında işlemiş olduğu amellerine göre bu yeni hayatında ya dört kasttan birinde doğar ya da bir bitki veya hayvan olur. Arzularını yok eden ve Tanrısal benliğe ulaşmış kimseler, sonunda Brahma’ya döner ve Brahma’da eriyerek Tanrısallaşır.
Budistler’de, cennet ve cehennem hayatı ebedi değildir. Buralarda kalış süresini kişinin amellerine bağlıdır. Kişi, belirlenen sürenin dolmasından sonra yeniden yeryüzüne döner ve Nirvana’ya ulaşmak için çalışmalarına devam eder.
- Nirvana nedir?
- Budizm’de nihai amaç, Nirvanaya ulaşmaktır. Nirvanaya ulaşan kişi, dünyevi arzu ve ıstıraplardan kurtulmuş olur. Mükemmelliğe ulaşan Hindu Brahma’da yok olduğu gibi, Budist de Nirvana’da yok olur. Nirvana; havanın, toprağın, suyun olmadığı bir yerdir. Yani dünyasal mekandan farklı bir mekandır.
Zerdüştlükte de ahiret hayatı vardır ve ölümle başlar.
Yahudilikte ; ahiret inancı tarihi bir gelişim gösterir. Kutsal kitapta ahiretle ilgili açık ifadeler yer almamakla birlikte, Yahudi din bilgini rabbiler öldükten sonra dirilme ve ahiret hayatı ile ilgili tasvir ve tanımlamalarda bulunmuşlar ve ahretin varlığına inanmayı bir iman esası haline getirmişlerdir. Bununla birlikte bazı modern Yahudi mezheplerinde ahiret inancı yer almamaktadır.
Yahudilikte, cehennemin mahiyeti hakkında da değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bazı din adamları cehennemin varlığını reddetmiştir. Bazıları ise cehennemin varlığını kabul etmiş; Yahudilerin en fazla 12 ay cehennemde kalacağını belirtmiştir. Yahudilikte genel kabul gören bu anlayışa göre kişinin ruhu mezarda hesaba çekilir. Ruh, amellerinin durumuna göre bir süre cehennem hayatı yaşar. Bazıları bu süreyi bir günde bazıları ise 12 ayda tamamlar. Ölenin yakınları, sürenin 11 ayı geçmemesi için 11 ay boyunca KADİŞ adını verdikleri duayı okurlar.
Görüldüğü gibi, Yahudilikte açık bir ahiret anlayışı yoktur. Tevratta ahirete ilişkin bilgiler bulunmadığı için daha sonra Yahudi bilginlerin ortaya koyduğu ahiret anlayışı farklılıklar göstermektedir. Tevratta yer almadığından dolayı da birçok Yahudi mezhep ve grubu ahiretin varlığına inanmamaktadır.
Hristiyanlıktaki ahiret anlayışı, Mesih önderliğinde kurulacak Tanrı Krallığı inancına dayanır. İsa’nın İnciller yer alan sözlerine göre insan, amellerinin karşılığını, öldükten hemen sonra mezarda görmeye başlamaktadır. Dolayısıyla kabir azabından söz etmek mümkündür.
Hristiyanlık inancına göre kıyametin kopmasından sonra başlayacak ahiret hayatında insanları yargılayacak olan, İsa’nın kendisidir.
Ahiret hayatıyla ilgili bütün bu tanımlamalar erkekler içindir. İsa, kadınların ahiret hayatında “Gökteki Melekler” gibi olacağını, evliliğin olmayacağını belirtmektedir.
Kurman-ı Kerim’de ahiret hayatı tasvir edilmiştir. Dünya hayatına karşı ahiret hayatı övülmüş ve insanlara tavsiye edilmiştir. Sık sık, dünya hayatının geçici olduğu, asıl hayatın ahiret hayatı olduğu vurgulanmıştır. Bundan maksat, insanların dünyada iyi amellerde bulunmasıdır. Bunun yanında Kur’an’da kabir azabından bahsedilmemektedir.
- Dinin kaynağını insandaki Tanrı sezgisiyle açıklayan antropolog E.Evans-Pritchard
- Fıtrat konusunda neler söyleyebiliriz?
- Sözlükte temiz ve asli tabiat anlamlarına gelir.
- Bütün insanlar için ortak ve genel olan yaratılıştaki gelişme ve oluşum kapasitesidir.
- Fıtrat, eğitimle şekillenir.
- Fıtrat olumsuz çevre şartlarından etkilenir.
- İnsanın fıtratında inanma eğilimi vardır.
- Doğaüstü, tüm hayatı düzenleyen ve her an her yerde hazır ve nazır olan, fakat bilinen varlık anlayışıyla kavranamayan, belirgin bir şahsiyeti bulunmadığı için de, ulaşılamayan bir öz ya da ilke olarak tanımlanan Tao hangi bölgeye ait tanrısal bir kavramdır?
- Çin
- Dua hakkında neler söyleyebiliriz?
- Dua etmek uluhiyetle iletişim kurmanın en yaygın yollarından biridir
- Dualarda bir ihtiyaç, şükür, umut, mutluluk ve hatta mutsuzluk dile getirilebilir.
- Duaların dua edilen varlık üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur.
- Dua, kişide heyecansal bir durum yaratır.
- Dua, her şekilde dua edilen makama ulaşır.
- Maşiah kavramı kimin zamanında özel bir anlam kazandı? Hz.Davut
S-1: İnsanda Tanrı düşüncesinin doğuştan var olduğunu söyleyen antropologlar hangileridir? Evans-pitkard, Müller.
S-2: İlahi sezgi/vahiy sezgisi İslami Terminoloji de hangi kelime ile ifade edilir? Fıtrat.
S-3: Fıtrat kelimesi hangi manalara gelir?
C-3: İlk yaratılış, temiz ve asli tabiat, âdet, sünnet, alışkanlık, uygulama.
S-4: Dini tecrübelerin yaşanmasına neden olan, nörolojik mekanizmaların yeraldığı beyindeki bölgeye ne ad verilir?
C-4: Temporal lop.
S-5: İnsanın uluhiyetle (Tanrı ile) iletişim kurmasının, en yaygın iki yolu nelerdir?
C-5: Dua ve kurban.
S-6: Doğa üstü varlığı, belirli bir şahsiyeti olmadığı için, kendisine ulaşıla- mayan bir öz veya ilke olarak kabul eden felsefi inanç sistemi hangisidir?
C-6: Taoizm.
S-7: Uluhiyetle ilişki kurma bağlamında, hangi bölgelerde insan kurban edilirdi?
C-7: Yaygın olarak ziraatçı toplumlarda, Orta ve Kuzey Amerika’da, Mezopotamya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde.
S-8: Tanrı Yehova’nın, yakılan kurbanın etinden çıkan sıcak buğulardan hoşlandığı hangi kutsal kitapta yer alır?
C-8: (Muharref) Tevrat.
S-9: Kurban ibadeti yerine, ekmek-şarap ayini ihdas eden din hangisidir?
C-9: Hıristiyanlık.
S-10: Yahudilerdeki canlı hayvanı kurban etme ayinleri hangi olaydan sonra önemini kaybetmiştir?
C-10: M.S. 70’de Romalıların Mabetlerini yıkması ile.
S-11: Hangi inanç sisteminde “kurban”, ibadetin özü kabul edilmiştir?
C-11: Hindu inancında.
S-12: Kurban ibadetini, heykellere çiçek ve buhur atarak, rahiplere de yiyecek-içecek vererek yerine getiren, böylece Nirvana’ya yükselmeyi arzulayan felsefi inanç sistemi hangisidir?
C-12: Budizm.
S-13: Kurban ibadetinin kökenini “totem” kavramı ile açıklayan antro-pologlar hangileridir?
C-13: R.Simit(ortaya atan), Durkheim, Freud, Frazer.
S-14: Kurban ibadetini doğa üstü güçlere hediye sunmak ile ilişkilendiren antropolog kimdir?
C-14: Tylor.
S-15: Kurbanı doğaüstü varlıklarla karşılıklı alışveriş ilişkisine dayandıran antropologlar hangileridir?
C-15: Hubert, Mauss.
S-16: Ölmüş kişilerin, dünyada yaşayanlara şefaat edebilecekleri düşüncesini kimler savunmuştur?
C-16: Şiiler ve sufiler.
S-17: Maşiah ne demektir, hangi dilde kullanılır?
C-17: Mesih demektir, aslı İbranice’dir.
S-18: Mesih inancı, hangi dinde inanç esasları arasında yer alır?
C-18: Yahudilik.
S-19: Hristiyanlığın hangi kolu, İsa Mesih’in her an geleceğine inanır ve buna göre hayatlarını düzenler?
C-19: Protestanlar.
S-20: Tanrıların da ölümlü olduğunu kabul eden inanç sistemi hangisidir?
C-20: Hindu inancı.
S-21: Tenasüh anlayışı ile bağlantılı olarak, ruhun Tanrısal bilgiye ve erdeme ulaşınca kaybolduğu makama Hindu inanç sisteminde ne denir?
C-21: Brahma.
S-22: Tanrının, dünyayı cisim ve ruh dünyası olarak, iki kategoride yarattığını söyleyen din hangisidir?
C-22: Yahudilik.
S-23: Aşağıdaki dinlerden hangisinde “kurban” temel ibadetlerden değildir?
a) İslam b) Hıristiyanlık c) Musevilik d) Taoizm e) Hindu dini
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla