Konu Başlıkları: Sırat-ı mustakim ne demek
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13 Ağustos 2008, 23:08   Mesaj No:5

Belgin

Medineweb Emekdarı
Belgin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Belgin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 1.277
Konular: 640
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Sırat-ı mustakim ne demek

Sırat-ı müstakîm" kavramının anlamına ilişkin olarak yaptığımız

açıklamalardan şu hususlar belirginlik kazanıyor:



1- İslâm, iman, ibadet, ihlâs ve tevazu gibi Allah'a giden yollar

(sebiller), gerçeğin kaynağı olan "sırat-ı müstakîm"e yakınlıkları

oranında kâmillik ve eksiklik, pahalılık ve ucuzluk bakımından

birbirlerinden farklıdırlar. Bunların karşıtları olan küfür, şirk, inatçılık,

azgınlık ve günahkârlık için de aynı durum söz konusudur. Nitekim

yüce Allah şöyle buyuruyor: "Her birinin yaptıklarından ötürü

dereceleri vardır. Allah, onlara yaptıklarının karşılığını verir;

asla kendilerine haksızlık edilmez." (Ahkaf, 19)

Akılların yüce Allah'tan algıladıkları ilâhî bilgilerin durumu da

tıpkı buna benzemektedir. Yeteneklerin farklılığı oranında bu bilgi
ler farklılık arzeder, kapasitelerin çeşitliliği oranında çeşitli algılama

biçimleri ortaya çıkar. Yüce Allah'ın verdiği şu örnek de bunu

vurgulamaktadır: "Gökten bir su indirdi de dereler kendi ölçüsünce

o su ile çağlayıp aktı. (Ra'd, 17)



2- Sırat-ı müstakîm, bütün yollara egemen olduğu gibi, sırat-ı

müs-takîmin izleyicileri de öyledir. Yüce Allah onları bu yolda yerleşik

ve kalıcı kılarak onların işlerini üzerine almış ve onları da kullarının

doğru yola iletilmesinde yetkili kılmıştır. "Onlar ne de güzel

arkadaştır" (Nisâ, 69) "Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resulü ve

namazı kılan ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir." (Mâide,

55) derken, yüce Allah bunu kastetmiştir. Bu son ayetin müminlerin

emiri Hz. Ali (a.s) hakkında indiği mütevatir hadislerle sabittir.

O, bu ümmet içinde bu kapıyı açan ilk kişidir. Yeri gelince bu ayetle

ilgili olarak geniş açıklamalarda bulunacağız.



3- Yola hidayet etmenin anlamı, yolun anlamının

belirginleşmesiyle belirginleşir. es-Sihah adlı sözlükte belirtildiğine

göre "hidayet", "göstermek, delâlet" demektir. Yine aynı sözlükte

belirtildiğine göre, bu fiil Hicazlıların lehçesinde iki mef'ulü birden

etkilemektedir. Diğer lehçelerde bu fiilin ikinci mef'ulü da etkilemesi

için "ilâ" harf-i cerrine başvurulur. Bize göre de doğru olan

görüş budur. Ancak bir görüşe göre de "hidayet" kökünden türeyen

fiil, "ilâ" harf-i cerri olmaksızın ikinci mef'ulü etkilediğinde

"hedefe ulaştırma" anlamını ifade eder. Ama "ilâ" harf-i cerriyle

geçişli kılındığı zaman "yol gösterme" anlamını ifade eder. Buna

örnek olarak da şu ayet-i kerime gösterilir: "Sen, sevdiğini hidayet

edemezsin, fakat Allah dilediğini hidayet eder." (Kasas, 56)

"Yol gösterme" anlamında "hidayet" Resulullah (s.a.a) için sabit

olduğuna göre burada nefyedilen "hidayet", "hedefe ulaştırma"

anlamındaki "hidayet"tir. Nitekim şu ayetlerde, birinci anlamda

"hidayet" Allah'a, ikinci anlamda "hidayet" ise Peygambere izafe

edilmiştir: "Ve onları dosdoğru yola iletirdik." (Nisâ, 68) "Ve şüphesiz

ki sen, doğru yola götürüyorsun." (Şûrâ, 52) Şu hâlde "hedefe

ulaştırma" anlamındaki "hidayet" kökünden türeyen fiil, ikinci

mef'ulü doğrudan etkiler, "yol gösterme" anlamındaki "hidayet"

kökünden türeyen fiil ise, "ilâ" harf-i cerriyle geçişlilik kazanır.



Fâtiha Sûresi / 6-7



Ne var ki, bu görüşe kanıt olarak gösterilen ayette bizim sözümüz

vardır. Şöyle ki, ayette nefyedilen hidayet, hidayetin gerçekliğidir

ki bu, yalnızca Allah'ın elindedir. Yoksa bu gerçekliğin

bazı dereceleri kesinlikle Peygamber için sabittir. Diğer bir ifadeyle;

nefyedilen, hidayetin cinsi değil, kemal derecesidir. Ayrıca bu

açıklama, Firavun hanedanı arasında yer alan bir müminin sözlerini

içeren ayetin işaret ettiği anlamla çelişki arzetmektedir: "Ey

kavmim! Bana uyun, sizi doğru yola götüreyim." (Mü'min, 38) Çünkü

bu ayette "hidayet" kökünden türeyen fiil, "ilâ" harf-i cerri olmaksızın

mef'ulü etkilediği hâlde "yol gösterme" anlamını ifade

etmektedir.



Buna göre bizce "ilâ" harf-i cerri ile kullanılıp kullanılmamasına

göre "hidayet" kökünden türeyen fiilin anlamında bir değişlik

meydana gelmez. Bu fiilin "ilâ" harf-i cerri olmaksızın ikinci

mef'ulü etkilemesinin "dahalt'ud-dâre=eve girdim" cümlesindeki

kurala bağlı olması da mümkündür.



Kısacası hidayet; işaret etmek, yolu göstermek suretiyle hedefi

göstermektir. Bu da bir çeşit "hedefe ulaştırmak" demektir. Allah'ın

düzeni, sebepler düzeni olduğuna göre, bunun gerçekleşmesi

için yüce Allah bir sebep oluşturur. Bu sebep hedefin belirginleşmesini

ve sonuçta kulun bu hedefe ulaşmasını sağlar. Yüce

Alah bu düzene şu şekilde işaret etmektedir: "Allah kimi hidayet

etmek isterse, onun göğsünü İslâm'a açar." (En'âm, 125)

Şu ayet-i kerime de buna bir örnektir: "Sonra derileri ve kalpleri

Allah'ın zikrine (meylederek) yumuşar. İşte bu, Allah'ın hidayetidir;

dilediğini bununla doğru yola iletir." (Zümer, 23) İfadenin orijinalinde

geçen "telînu=yumaşar" fiilinin "ilâ" harf-i cerriyle geçişli

kılınmasının sebebi, eğilim ve güven gibi bir anlamı içermesini

sağlamaktır. Kalbin yumuşaması, yüce Allah'ın kalpte, Allah'ın

zikrini algılamasını, ona yönelmesini ve onunla güven bulmasını

sağlayacak bir netlik meydana getirmesidir. Allah'ın yolları (sebilleri)

farklı olduğu gibi, yol-larının farklılığı oranında hidayeti de farklılık

gösterir. Şu hâlde her yolun karşılığında ona özgü bir hidayet

vardır.
__________________
Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

Alıntı ile Cevapla