Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 14:48   Mesaj No:9

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Sosyolojisi Ders Notları (14 Hafta)

9. HAFTA

MODERN TOPLUMLARDA DİN VE SOSYAL DEĞİŞME:
1. MODERN TOPLUMLARDA DİNİN KONUMU:
Modern toplum, modern değerlerin yaşandığı toplum demektir. Modernlik eskinin dışlanması ve yeninin kutsanması şeklinde algılanmaktadır. Köklü bir dönüşüm projesi olan modernizm; kendi dışındaki toplumsal yapıları gelenek ve öteki olarak algılamaktadır. Ona göre modern toplum gelenekselden ya da öteki toplumlardan daha üstündür. Geleneksel ve öteki olanlar modern olana doğru dönüştürülmelidir. Modernleşme eski zamanın toplum tipinden yeni zamanın toplum tipine geçiştir.
Dinlerin değişim ya da modernleşme karşısında iki
ana tavrı vardır. Birincisi değişime direnmek, ikincisi de değişimi benimsemek. Dinler bazı konularda değişime direnirler çünkü bu değişim kendi öz değerlerine zarar verir. Bazı konularda da değişime destek verirler çünkü bu değişim onların öz değerlerine zarar vermez, onların güncel hayatla daha uyumlu yaşamasını sağlar. Fakat bu “değişim dengesinin” çok iyi kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde dinler kendi özlerini kaybederek modern hayatın tükettiği bir unsur haline gelirler.
Modern paradigma, dönüştürmeye çalıştığı dinlerin orijinal yapısını koruma gibi bir kaygı taşımaz. Ona göre dinlerin en makbul olanları kendi değerlerine en yakın olanlardır. En orijinal olanın değil en modern olanın değeri vardır. Bundan dolayı o, bütün dinleri modernleşmeye cesaretlendirmektedir. Ona göre sadece modernleşmesini gerçekleştirebilen dinler modern hayatta yaşamayı başarabilirler. Bu dönüşümü gerçekleştiremeyen dinlerin modern hayatta yaşama hak ve şansları yoktur. Çünkü onlar öteki bir dünyayı ve öteki bir zamanı temsil ederler.
Modern toplumun temel karakteristiklerinden birisi “öteki” üzerinde kurduğu ağır baskılardır. Bu baskılar maddi ve manevi alanın her ikisini de kapsamaktadır.
Tarih boyunca dinler, genellikle bu modernleştirici baskılar karşısında yenik düşmüşlerdir. Dinler tarihi
bu yönüyle; kendi zamanlarının modern baskılarına dayanamayan ve aslını kaybeden dinlerin tarihi olarak da okunabilir. Her yeni din, modern hayata bir cevap ve her modernleşme hareketi de geleneksel olanı değiştirmeye yönelik bir hamle olarak değerlendirilebilir. Tarihteki bu dialektik süreçte zaman zaman sentezlerin de yapıldığı gözlenmektedir. Yani, modern olanla geleneksel olanın denge ve barış içerisinde yaşadığı dönemler.
Dini ve siyasi seçkinler, yukarıdaki ilişkilerde başat konumda yer alırlar. Peygamberler, din kurucuları, dini önderler modern hayatla geleneksel hayat arasında her biri değişik şekillerde denge kurmaktadırlar. Buna göre bazıları modern hayatı kökten reddetmektedir. Bazıları da modern hayata tamamen teslim olmaktadır. Bazıları modern hayatı ıslah etmeye çalışmaktadır.
Din ve modern hayat bağlamında belki de en zor olan tavır; modern hayatı dönüştürme tavrıdır. Bu herhangi bir geleneksel din için çok zor bir durumdur. Çünkü modern hayatın değer kodlarıyla geleneksel dinlerin değer kodları birbirinden oldukça farklıdır. Modern hayatın değerler sistemiyle geleneksel dini değerleri uzlaştırmak çok zor
ve zaman alıcı bir şeydir.


Bazı din sosyologlarına göre, geleneksel dinlerin modern hayatta yapabileceği en iyimser tutum, modern hayatta kendi varlığını korumaktır.
Modern hayatın değişim ve dönüşüm konusunda en fazla baskısına maruz kalan kesim din adamları sınıfıdır. Bunlar iki temel açıdan baskıya maruz kalırlar. Birincisi modern talepler karşısında dini tutumunu değiştirmeyen din adamlarının dışlanması ve cezalandırılmadır. İkincisi
de modern talepler doğrultusunda dini yorumlayan
ya da değiştirmeye teşebbüs eden din adamlarının mükafatlandırılmasıdır. Din adamlarının bu iki uç kutup arasında çok farklı tutumları da olabilir.
Modernizm, kendisine uymayan yorumlar yapan geleneksel din adamlarına karşı hiç de demokrak tavır benimsemez. Onlar üzerinde maddi ve manevi her türlü baskıyı kurar. Özellikle modernizm her hangi bir toplumda ilk kök saldığı yıllarda daha da şiddetlidir. Bu dönemde dinin geleneksel yorumları “irtica”, “gericilik”, “yobazlık” gibi isimlerle yaftalanır. Halk ile bu tarz din adamları arasındaki bağlar kesilmeye çalışılır. Onlarla ilişkilerini devam ettiren halk da değişik şekillerde cezalandırılır.
Öte yandan dinin modern yorumlarına yönelen din adamları da değişik şekillerde mükâfatlandırılırlar.
Onların yaptığı yorumların dinin özüne uyup uymaması hiç sorgulanmaz. Yeter ki bu yorumlar modern hayatla çatışmasın, modern değerlerle uyumlu olsun. Kimse bu sürecin sonunda dinin dejenere olabileceği endişesini taşımaz. Bu bağlamda dinin rasyonel ve pozitif bilimlerle uyumlu bir yorumu arzulanır. Ayrıca bu yorumların modern değerler sistemiyle de uyumlu olması arzulanır. Mesela, hayat kavramı dünya merkezlidir. Ahiret hayatı kavramı modern paradigmada yok gibidir. Hayatın faali olarak da insan görülmektedir. İlahi fiiller adeta yok sayılmaktadır. Pozitif bilimlerin kâinattaki olayları bilimsel izahları, o olayların kim tarafından meydana getirildiği sorusunu unutturmuştur. Tanrı, bilimin konusu olmaktan çıktığı
gibi, hayattan da uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.
Bu dönemde dini yukarıdaki ana çizgiye en fazla yaklaştıran modern yorumlar büyük övgü kazanmaktadır. Dini toplum hayatından mümkün olduğunca uzaklaştırıp, onu insan vicdanıyla sınırlamak gerekmektedir.
Dini semboller dış dünyada mümkün olduğunca görülmemelidir. Dinin dini grup oluşturma özelliği görmezden gelinerek, dinin tek tek fert vicdanlarında yaşayan yönüne ağırlık verilmektedir. Bu dönemde dinin modern hayata uyumunu hızlandırmak için dinde reform talepleri de kendini göstermektedir. Bu bağlamda birçok reformcunun da ortaya çıktığı ya da çıkarıldığı görülür.
Dini bu çerçevede yorumlayan din adamları ideal tipler olarak halkın gözüne sunulmaktadır. Medya bütün gücüyle bunların konuşma ve yazılarını halka ulaştırmaya çalışır.
Modern dönemde halk, dini açıdan büyük bir bilgi problemi yaşamaktadır. Dini konularda nasıl bir tutum belirleyeceği konusunda kafası karışıktır.
Modern yorumlara mı yoksa geleneksel yorumlara mı uyacağını bilemez. Bazı konularda geleneksel bazılarında modern davranır. Fakat modernizmin güçlü olduğu toplumlarda süreç, modernleşme yönündedir. Çünkü modernizmin değişim talepleri süreklidir.
Bunun karşısında geleneksel direncin de sürekli
olması gerekir. Bu direncin merkezinde din adamları yer almaktadır. Onların direnci kırılmazsa onların etrafında belli bir halk grubu da toplanır. Bazen modern hayat, önceleri çatıştığı din adamlarını daha sonra kendi safına katabilir. Böylesi saf değişiklikleri halkın da modern talepler karşısındaki direncini kırabilir.
Bazı modernleşme projelerinde resmi dini kurumlar vasıtasıyla modernleştirme faaliyeti yapılır. Böylesi resmi kurumlar doğrudan ya da dolaylı siyasi baskılara maruz kalırlar. Bu kurumlarda görev alan din adamları da çok değişik tavırlar geliştirmişlerdir. Bazen kendilerine gösterilen hedefler doğrultusunda hareket ederler, bazen uzlaştırıcı bir tavır benimseyerek dinin orijinal yapısını korumaya çalışırlar. Öte yandan geleneksel din adamları kendileri resmi yapının dışında kaldıkları için bütün resmi din adamlarını dine zarar veren insanlar olarak tanımlar.
İki binlerin başından itibaren bütün dünyada modernizmin temel tezi olan sekülerleşme (dünyevileşme) hızında belli bir yavaşlamanın olduğu gözlenmektedir. Bu konuya Peter L. Berger, Rodney Stark, Thomas Luckman gibi birçok sosyal bilimci ve din sosyoloğu dikkat çekmektedir. Luckman’a göre modernizm hayatı anlamlandırmada yetersizdir.
Dini dikkate almadan bu alanda yapılan izahlar son derece yetersizdir. Fakat şunu da ifade etmemiz gerekir ki, tarihsel tecrübe bize modernizmin hiçbir zaman teslim olmadığını da göstermektedir. Dünyevileşme hızı zaman zaman azalsa da asla bitmez. Bu bağlamda din karşısında modern talepler hep varolmaya devam edecektir.
Modern toplumlarda din ve sosyal değişmeyi daha iyi tahlil edebilmek için din sosyolojisinde bu alanda yaşanan temel tartışmalara bir göz atmak gerekmektedir:
Çağdaş din sosyolojisinde temel tartışma, Comte
ve Durkheim’dan beri en baskın sosyal teori olan dini tesirden uzaklaştırma (seculariza’tion) tezinin yanında
ya da karşısında olma noktasında düğümlenmektedir.
Dinin azalan etkisi şu göstergelerde görülebilir:
* Dini aktivite ve törenlere katılımlardaki azalmalarda.
* Dini organizasyonlara üyelikteki azalmalarda.
* Sosyal hayat ve kurumlardaki dini kurumların etkisinin azalmasında.
* Dini öğretilerdeki inanç ve otoritenin azalmasında.
* Kişisel ibadet, dua ve imandaki azalmada.
* Ahlaki değerleri teyit eden geleneksel dini otoritedeki azalmada.
* Dini mesleklerin sosyal öneminin azalmasında, rahiplik hayatının azalmasında ve rahip sınıfı aleyhtarlığında.
* Dini ritüeller ve inanç sistemlerinde yapılan dahili sekülarizasyon ya da eksikliklerde.
Bütün Avrupa ülkelerinde dini meslekler azaldı ve
birçok ilahiyat fakültesi birleşti ya da kapandı.
Sekülarizasyon ile ilgili belli başlı teorisyenlerden olan Bryan Wilson, Peter Berger, David Martin ve Steve Bruce; buna modernleştirmenin direk bir sonucu olarak bakarlar.
Avrupa nüfusunun kırsaldan şehirlere ve ziraatten endüstriyel mesleklere doğru modern değişimi bu bağlamda çok önemli görülmektedir. Bilhassa kiliseye gitme oranının küçük merkezlerde, köy alanlarında şehirlere kıyasla çok yüksek olması ve endüstri işçileri arasında ise çok düşük olması dikkate değerdir.
Toplumun kırsaldan şehre, ziraatten endüstriyel
bağlara doğru değişen karmaşık yapısı, sosyologlar tarafından sosyal fark olarak isimlendirilmektedir.
Reformasyon ve Rönesanstan sonra kilise, sadece ekonomik konulardaki ağırlığını kaybetmekle kalmadı, kilise ve devlet tedrici olarak birbirinden daha fazla farklılaştı.
Bryan Wilson, bu sosyal farklılaşma sürecini sosyalleştirme (sosyalizasyon) olarak isimlendirmektedir. Modern öncesi toplumlar yüz yüze küçük toplumlar olarak karakterize edildi. Modern toplumlar ise, ortak sosyal süreçler, büyük sosyal kurumlar ve hayatın toptan
organize edildiği büyük şehirler ile karakterize edildi.
Weber, dünyevileştirmeyi doğuran sosyal dinamik olarak rasyonalizasyonu görmektedir. Modern hayat, kilise ritüelleri ya da kutsal ayine ait zamanlar ve kutsal günler tarafından düzenlenmemiştir. Modern hayat; doğumlar, ölümler gibi tescil edilmiş ya da işe gidiş, makinaların bakımı ve iş vardiyası gibi tekrarlanan bürokratik süreçler tarafından belirlenmiştir. Modern toplumlardaki anlam ve amaçlar teknik ya da örgütsel işlemlere bağlanmıştır. Aşkın amaçlar, ruhani etkileşimler; maddi güçler tarafından dışarıda bırakılmıştır. Bazı sosyologlar dünyevileştirme (sekülarizasyon) tezine itiraz etmektedir.
Bu tez, modernizasyon sebebiyle dinin zeval bulmadığına tam tersine; bu sürecin dinde daha fazla bireysel ve mistik yeni dini şekiller ortaya çıkardığı görüşü üzerine oturuyordu. Eski din, halk katmanlarında yerini kaybetse bile, bu yeni dini şekiller; onun anlam ve kimlik oluşturma özelliğini muhafaza etmektedir. Bu çerçevede yeni dini şekiller; bireysel çapta ya da küçük dini gruplar şeklinde hareketler oluşturmaktadır.
Rodney Stark, bilhassa sekülarizasyon tezini ağır bir şekilde eleştirmektedir. ABD’de kiliseye gitme ve dini inanma oranı çok yüksektir. Bu temelden hareketle
Stark ve ekibine göre Avrupa’da kiliseye gitme oranının azalmasının sebebi; Avrupa’nın birçok ülkesinde kurucu tarihi kiliselerin dini tekelcilik yapmalarıdır.
Bu, ABD’deki dini pazara tezat teşkil etmektedir,
çünkü orada yüksek oranda rekabet ve akıcılık vardır. Bunun kaynağı ise, Avrupa’da kabul görmeyen ve bundan dolayı ABD’ye ihraç edilen farklı şekillerdeki Püritanizmdir.
Zira ABD anayasasında açıkça kilise ve devletlerin ayrı yaşama hakkı vardır.
Bunun neticesinde dini yapılar; bireylerin ihtiyaçlarını
en iyi şekilde karşılamak için sosyal değişimleri de dikkate alarak daha esnek ve daha uyumludurlar. Onlar ibadet ve doktrinal yapılarını da; sosyo-kültürel değişmeleri en iyi şekilde karşılayacak bir tarza getirmişlerdir.
Bu çerçevede Stark ve arkadaşları “rasyonel seçim” ya
da “karşılayan- taraf ”isimli din teorisini ortaya atmışlardır.
Fertlerin anlam ihtiyacı vardır, düzen ve nihai amaç taşıyan dinler bunu en iyi bir şekilde karşılayabilir.
İslami yeniden diriliş son otuz yılda Orta Doğu’yu
silip süpürdü ve bunun Afganistan, eski Yugoslavya, eski Sovyetler Birliği, Kuzey Çin, Kuzey Hindistan, Pakistan, Kuzey ve Merkezi Afrika ve Güneydoğu Asya’da önemli küresel etkileri oldu. Dinin bu yeniden dirilişi sadece
İslam ile sınırlı değildir. Hıristiyanlık aşağı Büyük Sahra Afrikasında; kırsal alanlarda olduğu kadar yeni şehirlerde de hızla gelişmektedir.
İlk defa Daniel Bell tarafından öne sürülen dinin
dönüşü düşüncesi çok tartışılmıştır. Ernest Gellner gibi birçok sosyal bilimci, İslami yeniden dirilişin önemini görmezden gelemedi. Onlar bunu, Ortaçağ’a bir dönüş
ve Müslüman ülkelerdeki modernleştirmeyi durdurmaya yönelik bir teşebbüs delili olarak gördüler.
2. MODERN TOPLUMLARDA YENİ DİNİ HAREKETLER:
Modern toplumlarda din ve sosyal değişmenin en önemli alanlarından birisi de yeni dini hareketlerdir. Modernizm, geleneksel dinleri hayatın dışına atınca ortada büyük bir boşluk oluşmuştur. Bu boşluk yeni dinler denilen akımlar tarafından doldurulmaya çalışılmaktadır. Bu akımlar modern toplumların en önemli yönlerinden birisidir.
Din sosyolojisinde diğer örgütsel kategorik anahtar, yeni dini harekettir.(New Religious Movement-NRM) 20. yüzyıl, yeni dini hareketler ya da tarikatlarda bir çoğalmaya şahit oldu. Bunların çoğu mevcut kilise ve dinlerden kırılma suretiyle ortaya çıkmadı. Bunlar özel karizmatik fertlerden esinlenerek ya da dünyanın diğer tarafındaki bir dini kültürel muhitten alınan bir grup öğretiden etkilenerek ortaya çıktılar. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki bazı yeni dini hareketler, bir hayli taraftarı Doğu dini düşüncelerine ve uygulamalarına çekiyorlar. Bunların çoğu, Brahma Kumaris, Hare Krishna, Rajeneeshism (Osho), Sahaja Yoga ve Sai Baba’yi da kapsayan Hindistan coğrafyasından yayılır. Bazı yeni dini hareketler de; Ron Hubbard, Moses David, John Wimber, Maharishi Yogi gibi, bazı özel dini lider ya da kahinlerin öğretilerinden kaynaklanmaktadır.
Sosyologlar, yirminci asırda yeni dini hareketlerin büyük artışıyla ilgili bazı muhtemel sebepler tespit ettiler. Yeni dini hareketlerin toplumlarda çoğalmasına bakıldığında, onların; endüstrileşme ve şehirleşme derecesinde başarı sağladıkları görülür. Onların Avrupa ve Kuzey Amerika’da
ilk olarak çoğalması 1945 ve 1965 yılları arasında oldu. Aynı şekilde son otuz yılda yeni dini hareketlerde Japonya’da da hızlı bir yükseliş görüldü.
Şimdi Güneydoğu Asya ve Latin Amerika ülkelerinde de yeni dini hareketlerde benzer bir gelişme söz konusudur.
Modern kültürel yeniliklerin benzer diğer şekilleri, yeni
dini hareketlerin şehirlerde de başarı kazanmasını sağladı. Birçok yeni dini hareketlerin dalları, büyük kıtaların önemli şehirleri çevresinde global şebekeler şeklinde yayıldılar.
Köyden şehre göç gibi faktörlerle şehirlere yeni gelen göçmenler, geleneksel köy dini ile ilgili bağlarını kopardılar ya da yüksek okul öğrencileri ev etkilerinden koptular.
İşte bütün bunlar, yeni dini hareketlerin taraftar toplama aktivitelerinin her zaman odağında yer almaktadır.
Yeni dini hareketlerin gelişmesi aynı zamanda,
modern sosyal sistem ve şahsiyetsiz şehir hayatı ile ilgili hayal kırıklığı ya da rahatsızlığı da yansıtmaktadır. Birçok yeni dini hareket; çoğu hareket üyeliğine çekilen 20 ile 45 yaş grupları arasında karşıt sohbetler düzenleyerek ortak yaşam şekilleri geliştirmeye çalışır. Yeni dini hareketler
aynı şekilde modernitenin iş ahlakı, materyalizm ve tüketicilik gibi diğer özelliklerine de karşıt bir kültür gibi karşı çıkmaktadırlar. Dahası onlar; para bölüşümü, üyeler arası sahiplik ya da meditasyon uygulamaları gibi alternatif inançların, değerlerin ve hayat tarzlarının propagandasını yapmaktadırlar. Böylece, dışarıdaki maddi rahattan çok daha fazla bilincin iç ifadelerine ve huzura önem verirler.


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Alıntı ile Cevapla