Tekil Mesaj gösterimi
Alt 23 Aralık 2013, 15:04   Mesaj No:8

enderhafızım

Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:40
Mesaj : 3.155
Konular: 1383
Beğenildi:177
Beğendi:17
Takdirleri:285
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Dini Danışma Ve Rehberlik Ders Notları (14 Hafta FuLL)

8. HAFTA

DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN İLKE VE TEKNİKLERİ
1. DİNİ DANIŞME VE REHBERLİĞİN İLKELERİ:
Genel anlamda rehberliğin ilkeleri, kavramsal, tutumsal ve sosyal olmak üzere üç temel boyutta incelenir.
1- Kavramsal boyut; bir insani hizmet alanı olarak rehberlik etkinliğinin bütününe dair bilgileri kapsar.
2- Tutumsal boyut; içinde bulunduğumuz topluma
ve onun bireylerine karşı görev ve sorumluluklara dair temel yaklaşımları içerir.
3- Sosyal boyut; ise rehberlik hizmeti yürüten ile
bu hizmeti alan arasındaki ilişki ve iletişimleri ifade etmektedir.
Aynı boyutlara İslam Dini açısından baktığımızda bunların birer emir mesabesinde müslümanların
dikkatine sunulduğunu görmekteyiz:
1- Her şeyi bilgi ile yapmak (kavramsal boyut):
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme göz, kuşlak ve kalp hepsi ondan sorumludur.” (İsra,36,37).
2- Her işi ehil olanların yapması (tutumsal boyut):
Allah size işi ehline vermenizi emreder.” (Nisa,58).
3- Herkesin başkalarına karşı sorumluluğunun bulunması (sosyal boyut): Hepiniz çobansınız ve maiyetinizdekilerden mesulsünüz”, (Tirmizi). Kardeşinin yardımında olanın Allah da yardımındadır” (Tirmizi).
Dini danışma ve rehberlik anlayışının ve takip edilecek çalışma ilkelerinin bu boyutlarla bağlantılı olması, bunlara bir şekilde hizmet ediyor olması veya en azından bunlara ters düşmemesi önemlidir. Bunun dışında İslam dinin insana yönelik hakkını gözetme, yardım etme, ayıplamama, utandırmama vb emir ve tavsiyeleri dini danışma ve rehberlik hizmetlerinde gözetilecek ilkelerdir.
2. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN KURALLARI:
Kısa adı APA (American Psychological Association)
olan Amerika Psikoloji Derneği “APA’nın Etik İlkeleri”
başlığı kapsamlı bir sıralama yapmıştır.
Şüphesiz PDR konusunda yapılan tespitler dini danışma ve rehberlik konusunda da geçerli olmakla birlikte bunların dışında dinin kendi özelliğinden kaynaklanan birtakım sınırlıkların da bulunması tabiidir.
Psikolojik Danışma ve Rehberlik konusunda
geliştirilen kurallar ile bu hususta Kur’an ve sünnetten çıkarılabilecek kuralları birleştirerek dini danışma ve rehberlik çalışmalarında da ölçü alınması gereken
temel kurallar olarak şöyle sıralayabiliriz:
1) Muhatabı dinlemek, anlamak ve saygı göstermek.
2) Muhatabın kendini tam olarak ifade etmesini sağlamak
3) Baskı ve zorlama yapmamak.
4) Sorunlara ve tavırlara saygı göstermek.
5) Fikirlerini en uygun zamanda ve tarzda söylemek.
6) Muhatabın anlayışına uygun üslup kullanmak.
7) Konuyla ve sorunla sınırlı kalmak.
8) Mütevazi, nazik ve anlayışlı davranmak.
9) Özele ve mahremiyete saygı göstermek.
3. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİK TEKNİKLERİ:
Genel rehberlik alanında kullanılan teknikler genellikle; bireyi tanıma teknikleri ve hizmet sunma teknikleri olmak üzere iki grupta incelenmektedir. Bireyi tanıma tekniklerine psikoanaliz teknikleri, hizmet sunma tekniklerine de terapötik beceriler de denilmektedir.
Bireyi tanımada kullanılan teknikler; test teknikleri, gözlem, olay kaydı, anekdot, otobiyografi, sosyometri, kimdir bu tekniği vb. şeklinde sıralanmaktadır.
Terapötik beceriler ise şöyle sıralanmaktadır:
—Konuşmaya açık davet. —Kişiselleştirme. —Özetleme.
—İçeriğin yansıtılması. —Paylaştırma. —Sessizlik.
—Duyguların yansıtılması —Yapılama —Bağlama.
—Asgari düzeyde teşvik. —Yakından ilgilenme.
Dini danışmanlık ve rehberlik hizmeti yürütenlerin öncelikle bu alanlardaki temel bilgilere sahip olmaları gerekir. Sonra da bunlara ilaveten dinin özelliğinden kaynaklanan ve dinin temel öğretilerinden çıkarılan
bazı özel tekniklerin de bilinmesi gerekir. Dini danışma
ve rehberlik çalışmalarında dikkate alınması gereken ve
İslami açıdan Dini Danışma ve Rehberlik tekniği olarak
da ifade edilen dört temel etkinlik şunlardır:
1. Zikir: “Dikkat edin Allah’ı anmakla kalpler rahata kavuşur” (Ra’d,28) Zikir, Allah’ı anarak O’nun yakınlığını, desteğini, şefkatini, yüceliğini yüreğinde hissetmektir. İnsanın Allah ile olan en içten, en sıcak, en duyarlı ilişkisi
ve bu ilişkinin berrak bir şekildeki farkındalığı zikirdir. Allah’ı anarken minnet ve şükran duygusuyla dolduğumuz ancak O’nu gerçek manada zikretmiş oluruz. Allah’ı bu şekilde anmakla huzura kavuşan kalpte korku, endişe, umutsuzluk, çaresizlik duygularının verdiği sıkıntılar kalmaz.
İşte bu anlamdaki zikir dini danışma ve rehberlik hizmetlerinde çok önemli bir rahatlatıcı etken olur. Kişi Allah’ın kendisine şah damarından daha yakın oluşunun idrak ve bilincine sahip olur ve bu bilince sahip olmanın deruni hazzına ulaşırsa, ilahi lütfe mazhar olduğunu bu lütfe layık görüldüğünü hissederek içini derin bir şükran duygusu kaplar. Dini danışma ve rehberlikte teskin edici, rahatlatıcı, huzura kavuşturucu olan bu şükran duygusudur.
Allah’ı anma işinin dini danışma ve rehberlik çalışmalarında bir etkili bir teknik olarak değerlendirilip sonuç alınabilmesi sıradan bir iş olmayıp bilgili, bilinçli ve dikkatli bir çabayı gerektirir. Bunun için bir ön hazırlık yapılması, namaz sonrası gibi uygun bir zamanı gözetilmesi, manevi bir ortamın ve atmosferin hazırlanması yerinde olur.
2. Tefekkür: Allah insan üç temel kuvve vermiştir.
Bunlar; akıl, duygu ve iradedir. Akıl düşünmeyi, değerlendirmeyi, muhakeme etmeyi ve tefekkürü sağlayan güçtür. Duygu (nefis), arzu ve eğilimleri temsil eden ve bilinç dışı çalışan sürükleyici güçtür. İrade ise duyguların sürükleyiciliğine karşı aklın gösterdiği yönde kararlılığı sağlayan güçtür. Psikanalizin kurucusu olan ünlü psikolog Freud bu kuvveleri id (duygu), ego (irade) ve süper ego (akıl) diye ifade eder. Ona göre insanın bütün duygu, düşünce ve davranışları, birbirine bağımlı olarak çalışan bu üç kuvvenin aralarındaki etkileşiminin sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanın ruh gücünü oluşturan bu üç unsurdan biri baskın çıkar da egemenlik kurmayı başarırsa insanın ruhsal tepkimeleri o yönde kendini gösterir.
Akıl doğruları ve değerleri ortaya koyarken nefis
bunlara ters yönlere sürükleme görevi yapar. Kur’an-ı Kerimde “Şüphesiz ki nefis daima kötülüğe sürükler” (Yusuf,53) buyurularak nefsin görevine dikkat çekilirken sıkça aklın kullanılması öğütlenmek suretiyle de aklı doğruya götüreceğine işaret edilmektedir.


İnsan aklını kullanıp nefsin dürtülerini dizginlemeyi, onları düzene sokmayı, yani duygularını kabul edilebilir meşruiyet sınırları içinde tutmayı başarma iradesini gösterdiğinde huzurlu ve dengeli bir ruh haline ulaşır.
Duyguların engellenmesi veya yok edilmeye çalışılması insanın doğasına yani fıtrata aykırıdır. Duygular her zaman var olacaktır ama aklın kontrolünde hep olması gerektiği şekilde olacaklardır. Akıl (süper ego) ile nefis (id) arasında çatışmaya düşmüş, kararsızlık ve çözümsüzlük yaşayanlar normal dışına çıkmış olur, ruhsal sıkıntı ve rahatsızlık yaşarlar. “Bina hasarlı yerinden onarılır” sözünde olduğu gibi bu rahatsızlığı başladığı yerden düzeltmek gerekir.
Bu da akıl ile duygular arasındaki çatışmayı giderecek iradenin ortaya çıkarılmasıdır. İşte aklı kullanmanın en
etkin biçimi olan tefekkür iradeyi kuvvetlendirmedir.
İnsan iradesini güçlendirdikçe de sevgi, haz, elem, öfke, nefret vb, duygularını akıl, mantık ve meşruiyet sınırları içinde tutmayı başaracak, böylece duygusal dinginliği ve ruhsal dengeyi sağlamış olacaktır.
Sahabenin ileri gelenlerinden Ebuzerr’il-ğifari şöyle demiştir:Dostum (Resulullah) durumu benden iyi olanlara değil, durumu benden kötü olanlara bakmamı tavsiye etti
Peygamberin bu tavsiyesi herkes için bir reçetedir.
Maslow şöyle diyor:“Tüm bu zıtlıklar aslında, özellikle de daha sağlıklı kişilerde hiyerarşik bir bütünsellik içindedir. Terapinin başlıca ereklerinden biri de görünürde uyuşmaz şekilde zıt olup kutuplaştırılanların bütünleştirilmesine yöneliktir. Tanrısal özelliklerimiz, hayvansal özelliklerimizin üzerinde yükselir ve onlara gereksinim duyar”
3. Dua: Dua, Allah’a sığınma, iltica etme ve Onun yardımına başvurmadır. Kelime manasından hareketle “dua”nın Allah’ı yardıma çağırma şeklinde anlaşılması da mümkündür. Ama duanın gerçek mahiyeti, insanın en içten ve en samimi bir şekilde Allah’la bağlantı kurması olarak kendini gösterir. Psikologlara göre de duaTanrı ile zihinden-zihine iletişim”, bir telepati deneyimidir.
Kişinin duasındaki içtenliği onun Allah’a yönelişini, O’nu kavrayışını, O’nun yakınlığını hissedişini belirlediğinden dini alandaki zihinsel çözümsüzlüğün ilacı gereğince dua edebilmektedir.
4. Hikâye / Hikâyeleme: Hikâyeler, insanı çevreleyip kuşatan sözlü kültürün vazgeçilmez unsurlarıdır. Hayatın
bir parçası, bir kesiti ama ta kendisi olarak hem anlatan hem de dinleyene doyumsuz haz veren anlatımlardır.
Hikâye, kıssa, mesel, misal, fıkra adlarıyla kulaktan kulağa dolaşan anlatılar, insanlar arasında zihinsel bağlar
ve gönül köprüleri oluşturur, olayları anlamlandırmada, hayata uyum ve intibak sağlamada insana rehberlik eder.
Maneviyat psikolojisi üzerine çalışmalar yapan Frager,Hikâyelerin tek fonksiyonu belki de maneviyata doğmakta olan bebeklere denge tekerlekliği görevi yapmaktır” diyerek hikâyelerin çocukların değerler dünyasını tanzim edici yönüne dikkat çekmektedir.
Ünlü psikoterapist Carl Jung, bir kişiye sonuç veren
bir psikoterapi yapabilmek için onu bulunduğu konumda yakalayıp olması gerektiği yere taşımak gerektiğini vurgulamaktadır.
Alıntı ile Cevapla