Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Ocak 2014, 19:30   Mesaj No:2

Medine-web

Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1173
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: ANKARA İLİTAM İslam Tarihi ve Medeniyeti Ders Özetleri 1.2.3.4.5 Üniteler

ÜNİTE: 2 ABBASÎLER - BAĞLI VE KOMŞU DEVLETLER


(Doç.Dr. Hasan KURT)
1. Abbasî Devleti’nin Kuruluşu (750-1258)

Abbasiler, 1258’de gerçekleşen Moğol istilasına kadar Irak merkezli bir devlet kurmuşlardır. Ancak 1261den 1517’ye kadar Mısır’da siyasi varlıklarını sürdürmeye çalışmışlardır.
Adlarını Hz. Muhammed’in amcası Abbas b. Abdülmuttalib’ten alan Abbasîler, Horasan’da etkili olan Şiîler ile işbirliği yaptılar. Hep birlikte Hz. Muhammed’in yakınları sıfatını kullanarak ihtilal hazırlıklarını yürüttüler.
Şiîlerin büyük bölümünün liderliğini yapan Hz. Ali’nin torunu Ebû Haşim, 716 yılında ölmeden önce imameti Abbasîlerden Muhammed b. Ali’ye, o da 747 de ölümünden önce oğlu İbrahim b. Muhammed’e bıraktı. İbrahim b. Muhammed, Ebû Müslim el-Horasanî aracılığıyla Horasan’da örgütlenerek ihtilal hareketini başlattı. Bu sırada İbrahim b. Muhammed’in Emevîler tarafından tutuklanması üzerine onun yerine kardeşi Ebu’l-Abbas geçti.
750 yılında Emevî Halifesi Mervan b. Muhammed’in Yukarı Mısır’da Bûsîr denilen yerde yenilgiye uğratılıp ortadan kaldırılmasıyla Emevî Devletitarihe karıştı.
Bu gelişmeler olurken diğer yandan da ihtilâl hareketinin önde geleni ve Şiî eğilimli Ebû Seleme, Ebû Müslim kuvvetlerince öldürüldü. Böylece Şiîlerle Abbasîler arasındaki ilk ayrılık ortaya çıkmış oldu.
Emevîlerle birlikte İslâm dünyasında Arap etnik temeline dayalı devlet anlayışı da yıkıldı. Bunun yerine etnik temelin ötesinde çeşitli çıkar gruplarının birleşmesine dayanan bir yapı kuruldu.
Abbasîlerin iktidara gelmesiyle yönetim merkezi Suriye’den Irak’a geçti. Sırasıyla Haşimiye, Enbâr, Bağdat ve Samarra Abbasîlerin başkenti oldu. Bunlar arasında etkisi diğerlerine göre daha kalıcı ve büyük olan Bağdat’tı.

2. Devlet Yönetimindeki Etnik Yapı

İktidar değişikliğiyle özellikle Horasanlılar devletin üst düzey kadrolarında yer aldılar. Onların lideri durumunda olan Ebû Müslim el-Horasanî’nin Abbasî Halifesi
Ebû Cafer tarafından öldürülmesi, devlet yönetimindeki etkilerini azaltamadı.
Halife Reşid’in oğulları Emin ve Me’mun arasında yaşanan iktidar mücadelesi sonunda Horasanlıların etkisi daha çok arttı. Me’mun’un, etkisinde kaldığı Horasan’ın İranlı önde gelenlerinin yönlendirmelerinden bir süre sonra rahatsızlık duymaya başlaması, bu eyaletin Maveraünnehir yakasından olan Türklerin yıldızının parlamasını sağladı.
Her geçen gün hilâfet ordusundaki Türk sayısı biraz daha arttı. Sonuçta Türklerin, ordusunda yer aldıkları Mu’tasım’a halifelik yolunu açmaları nüfûz alanlarını genişletti. Türkler başkentin Tahiroğullarının nüfûz alanı olan Bağdat’tan yeni kurulan Samarra’ya taşınmasını sağlayarak, Abbasî halifelerini bütünüyle kendi nüfûz alanlarına aldılar.
Halife Müstaîn 865 yılında Samarra’dan gizlice Bağdat’a kaçarak Türk nüfûzundan kurtulmayı planladıysa da, bu plan çıkan iç savaş sonucunda onun Türkler tarafından iktidardan uzaklaştırılması ve yerine Mu’tez’in halife olmasıyla sonuçlandı. 892 yılında başkentin yeniden Bağdat’a taşınması da Türklerin etkinliğini azaltmadı.
Devlet adamları arasında yaşanan rekabet X. yüzyılın başından itibaren halifelerin nüfûzunu iyice zayıflattı. Halifeler emirlerden birinin himayesine girmek zorunluluğu hissetti. Böylece Abbasîler Devleti’nde Emîru’l-Ümerâlık dönemi başladı. Türk asıllı komutan Mûnis, Halife Muktedir ve Kâhir-Billah (932-934) dönemlerinde bu unvanı kullandı.
Emîru’l-Ümerâlar hemen hemen tüm halifelik yetkilerini ele geçirdiler. Komutan İbn Râik’ten sonra bu göreve getirilen Beckem et-Türkî’nin adı Abbasî Devleti’nde basılan paraların üzerinde halifenin adıyla birlikte yer aldı.
945 yılında Şiî Büveyhîler’in Bağdat’ı işgalleriyle birlikte Emîru’l-Ümerâlık onların eline geçti. Fakat Büveyhîler Abbasî Devleti üzerindeki hakimiyetlerine şiîliklerini yansıtmadılar. Halbuki XI. yüzyılın ortalarında Büveyhîler güçlerini kaybedince, Abbasîler üzerinde hakimiyet kuran Arslan Besâsirî, Bağdat’ta hutbeyi Fatımî halifesi adına okutarak Şiîliği açıkça Abbasîlerin resmî mezhebi haline dönüştürme girişiminde bulundu.
Selçuklular 1055 yılında gerçekleştirdikleri müdahaleyle Arslan Besâsirî’nin hakimiyetinden Abbasî Devleti’ni kurtarıp Abbasî halifesine yeniden eski saygınlığını kazandırdılar. Bağdat’ın yanı sıra tüm Irak’ı ve Suriye’yi de Fatımîlerin elinden aldılar. Kurdukları medreselerle de Şiîliğe karşı fikrî mücadele verdiler.
Harizmşah Tekiş’in 1194 yılında Irak Selçuklu Sultanı Tuğrul’u yenilgiye uğratması sonucunda onun hakim olduğu tüm bölgeler Harizmşahların ele geçti. Böylece Abbasî Devleti de Harizmşahların kontrolüne girdi.
Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın 1218 yılından sonra batıya yönelerek İslâm dünyasını işgale başlaması ve Harizmşahları ortadan kaldırması sonucunda 1258 yılında Bağdat Moğolların eline geçti. Moğollar, Abbasî halifesini ve üst düzey devlet adamlarını öldürerek bu devletin varlığına Bağdat’ta son verdiler.
Moğol akınlarını Aynicâlût’ta durdurmayı başaran Memlükler, üç yıl aradan sonra 1261’de Abbasî halifeliğini Mısır’da yeniden kurdular. Böylece Moğollar karşısında Abbasî Devleti’nin savunuculuğunu üstlenerek İslâm dünyasının liderliğini ellerine aldılar.
Abbasî Hilâfeti Mısır’da el-Hâkim’in soyundan gelenlerce sürdürüldü. Memlük sultanlarının kontrolünde olan Abbasî halifelerinin adları paraların üzerinde, onların adlarıyla birlikte yer aldı. Abbasî halifeleri Memlük sultanlarının tahta geçişleri sırasında yapılan taç giyme törenlerini ve dinî vakıfları yönettiler. Başka bölgelerde hakim olan bazı hükümdarların meşruluğunu onaylamak için menşurlar gönderdiler.
Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Memlükler Devleti’ni ortadan kaldırıp Halife Mütevekkil’i İstanbul’a getirmesiyle Kahire’deki Abbasî Hilâfeti sona erdi.

3. Abbasî Devleti’nde Ortaya Çıkan İsyanlar

Abbasî Devleti’nde siyasî, ekonomik ve dinî sebeplere dayanan isyanlar ortaya çıkmıştır. Emevî Devleti’ni yeniden kurmak için ilki yıkılışından iki yıl sonra ortaya çıkan birçok başarısız isyan girişimlerinde bulunuldu.
Abbasîlerin ihtilal sırasında ortağı durumunda olan Şiîlerin yönetimden bütünüyle dışlanması zaman zaman isyana yol açtı. Şiîler isyan hazırlıklarını ilk zamanlar büyük bir gizlilik içinde yürüttüler ve Abbasî Devleti yetkililerine yakalanmamak için de sık sık yer değiştirdiler.
Bazı Şiî isyanlarının arkasında içine düştükleri ekonomik şartların da büyük etkisi vardı. Halkın yöneticilerden hoşnutsuzluğu da Şiî isyanlarının büyümesinde önemli rol oynadı. 864 yılında Hasan b. Zeyd liderliğinde gerçekleştirilen isyan sonucunda Taberistan, Rey ve Deylem isyancıların eline geçti. Karşılıklı mücadelelerle de olsa, Şiîler söz konusu bölgede 900 yılına kadar hakimiyet kurmayı başardılar. Diğer Şiî isyanları büyük ölçüde başarısızlıkla sonuçlansa bile Abbasîleri uzun süre uğraştırdı, güvenliği ve ekonomik refahı olumsuz yönde etkiledi.
Halife Ebû Cafer Mansur’un Abbasî ihtilalinin başarıya ulaşmasında büyük katkısı olan Ebû Müslim el-Horasanî’yi nüfûzundan çekinerek öldürmesi, onun taraftarlarının zaman zaman isyan etmelerine neden oldu. Söz konusu halife döneminde Ebû Müslim adına Horasan’da çıkarılan isyanların en tehlikelisi Mukanna’ın isyanıydı. Ruh göçü inancına sahip olan bu şahıs peygamberlik ve ilahlık iddiasında da bulunuyordu.
Her geçen gün gücünü artıran Mukanna’ kafilelerin yollarını kesmeye ve köylere saldırıp onları tahrip etmeye başladı. Kiş’te Sâm adı verilen dağda bir kaleye yerleşip buradan Maveraünnehir ve Horasan’da yayılan isyanı yöneten Mukanna’ burada 780 yılında gerçekleştirilen kuşatma sırasında ele geçirileceğini anlayıp kendisini ve yanındakileri zehirleyerek öldürünceye kadar faaliyetine devam etti. Onun taraftarlarından geriye kalanlar Mübeyyiza adı altında zaman zaman başarısız isyan girişimlerinde bulunmayı sürdürdüler.
Abbasîler döneminde ortaya çıkan büyük isyanlardan biri de Bâbek el- Hürremî tarafından 816 yılında Azerbaycan’da başlatıldı. Bâbek; Ermeniye, Azerbaycan ve Irak’ın bir bölümünde hakim oldu. Bu hareket inanç esaslarında hem Mazdekî hem de Şiî öğretilere yer verdi. Cibâl, Hemedan ve İsfehan bölgeleri halkından kalabalık bir grubun yanı sıra Ebû Müslim taraftarları da Bâbek’e destek vererek eşkiyalık yapmaya başladılar. Bizans İmparatorluğu’nca da desteklenen Bâbek, yirmi yıl boyunca etkinliğini sürdürdü. 834 ve 837 yıllarında ağır yenilgilere uğratılarak taraftarlarıyla birlikte kendisi de ortadan kaldırıldı.
869-883 yılları arasında Zencîlerin Basra ve Vâsıt’ta çıkardığı isyan coğrâfî yakınlık dolayısıyla başkent Bağdat’ta korkulu yılların yaşanmasına yol açtı. Uzun ve kanlı mücadelelerin sonunda ancak bastırılabildi.
X. yüzyılın başlarında Karmatîler Suriye, Filistin ve el-Cezîre’yi yağmaladılar. Bahreyn’de merkezi Ahsâ olan bir devlet kurdular. Hakimiyetlerini Hicaz bölgesine de yaymayı başardılar. Onların Bahreyn’deki hakimiyeti XI. yy’ın sonlarına kadar sürdü.

4. Abbasîler Döneminde Dış Politika

Abbasîler’in dış politikadaki mücadelesi daha çok Bizanslılara karşı oldu. Halife Harun Reşid Tarsus-Malatya arasındaki Abbasî-Bizans sınırındaki kaleleri tamir ettirip savunma yönünden güçlendirdi. Bu kalelerde bulunan gönüllü asker sayısını artırarak akınlara hız verdi. Bu kaleleri avâsım adı verilen bir valilik haline dönüştürdü. Bizans’a ve Endülüs Emevî Devleti’ne karşı Frank Kralı Büyük Karl (Charlemagne) ile işbirliği yaptı.
Halife Me’mun ise Anadolu’da Tyana (Tuana)’yı ele geçirip Müslüman halkın iskanına açtı. Böylece Anadolu’yu fetih niyetinde olduğunu ortaya koydu. Abbasî halifeleri içinde Bizans’a en geniş çaplı askerî sefer düzenleyen Mu’tasım oldu. Büyük bir orduyla Anadolu’ya giren Halife Mu’tasım Ankara üzerinden ilerleyerek Afyon yakınlarında bulunan ve bölgenin en büyük şehri olan Amorion (Ammûriye)’u ele geçirdi.
Halife Mu’tasım’dan sonra Bizans’a yapılan seferler hız kesmeye başladı.
IX. yüzyılda oldukça geniş bir coğrafyaya hükmeden Abbasî Devleti’nin hakim olduğu topraklarda otoritesi zayıflayarak zamanla halifelerin maddî nüfûzu Bağdat ve çevresiyle sınırlı kaldı. Suriye ve el-Cezîre’de yeni devletlerin kurulması üzerine Bizans ile mücadeleyi bu devletler yürüttü.

B. ABBASÎLERE BAĞLI VE KOMŞU DEVLETLER

Halife Mütevekkil döneminden itibaren Abbasî halifelerinin otoritesi zayıflamaya başlayınca hilâfet merkezine eyaletlerde pek bağlılık kalmadı. Buralarda siyasî bakımdan sözü geçenler, gelirleri Bağdat’a göndermektense kendi bölgelerinde tutacak birini vali seçmeyi bireysel ve toplumsal çıkarları açısından daha uygun buldular.
X. yüzyıldan sonra ise Bağdat hilâfet merkezinin artık sürdüremediği İslâm dünyası liderliği yerel güçler arasında paylaşılmaya başladı. Hilâfet manevî nüfûzu, sultan ve hükümdarlar ise devlet otoritesini temsil eder hale geldiler.

1. Tahiroğulları

Tahir b. Hüseyin’in 821 yılında Horasan valiliğine tayinini yaptırmasıyla Maveraünnehir’in de içinde bulunduğu Horasan’da Tahiroğulları Hanedânı kurulmuş oldu. Tahir b. Hüseyin iki yıl kadar süren Horasan valiliği döneminde daha çok bağımsız bir hükümdar gibi davrandı. Kendi adına bastırdığı paraların üzerine Halife Me’mun’un adını yazdırmadı. Hutbelerde onun adını okumayı terk etti. Tahir b. Hüseyin’in, icraatlarından rahatsız olan hilâfet merkezi tarafından zehirletilerek öldürüldüğü iddialarına karşın yerine oğlu Talha b. Tahir atandı.

Talha b. Tahir, babası gibi davranmak yerine Abbasî Devleti’nin hakimiyetini Horasan’da korumaya ve güçlendirmeye çalıştı.
829 yılında Talha’nın yerine geçen kardeşi Abdullah b. Tahir, Tahiroğullarının Horasan’daki en güçlü valisiydi. Bölgedeki Hâricî ve Zeydî isyanlarını kontrol altına aldı. Türk komutan Afşin’in hilâfet merkezindeki nüfûzunun sona erdirilmesi konusunda Abbasî yönetimiyle işbirliği yaptı.
844 yılında ölen Abdullah b. Tahir yerine geçen oğlu Tahir b. Abdullah ve onun oğlu Muhammed b. Tahir dönemlerinde Hâricî isyanları yeniden şiddetlenmeye başladı. Tahiroğulları Horasan’da güç ve nüfûzlarını kaybetmeye başladı.
Çocuk yaşta vali olan ve eğlenceye düşkün bulunan Muhammed b. Tahir, Saffaroğulları devletini kuracak olan Yakub b. Leys karşısında uzun mücadelelerin ardından yenilgiye uğrayarak 873 yılında Tahiroğullarının Horasan hakimiyeti sona erdi.
Tahiroğulları, Tahir b. Hüseyin döneminden itibaren Bağdat’ta polis teşkilatı olarak nitelendirebileceğimiz Şurta’nın da yöneticiliğini yaptılar. Tahir b. Hüseyin’in Horasan valiliğine atanması üzerine Bağdat polis teşkilatının başına oğlu Abdullah b. Tahir geçmişti. Onun Horasan valiliğine atanmasından sonra Bağdat polis teşkilatının başına geçen Tahiroğullarından olan bütün yöneticiler, buraya bağlı olarak görev yaptı. Bağdat’ın başkent olduğu dönemlerde Tahiroğulları, Halife üzerindeki en etkin kimseler arasında yer aldılar.
Başkent olması nedeniyle valisi bulunmayan Bağdat’ta Tahiroğulları vali gibi görev yaptılar. Bu durum başkentin Bağdat’tan Samarra’ya taşınmasından sonra da aynı şekilde devam etti. Tahiroğulları Bağdat’ta devletin halku’l-Kur’ân gibi devletin resmî görüşlerinin yaygınlaşması için çalıştılar. IX. Yüzyılın ortalarından itibaren Bağdat’ta Tahiroğulları arasında iktidar mücadelesi yaşandı. Bu durum polis teşkilatının yönetiminin 892 yılında onların elinden bütünüyle çıkışına kadar sürdü.

2. Saffaroğulları

Saffaroğulları Hanedânı, Yakub b. Leys tarafından 873 yılında Tahiroğullarının Maveraünnehir dışındaki Horasan topraklarında kuruldu. Horasan’daki hakimiyetinin Abbasî halifeleri tarafından resmen tanınması için hayli mücadele verdiler.
Tahiroğullarının bu konudaki engelleme çabaları karşısında kimi zaman başarılı kimi zaman başarısız oldular. 876 yılında Deyrü’l-Akûl yakınında yapılan savaşta Yakub b. Leys, Abbasî ordusu karşısında yenilgiye uğradı ve kendisi de yaralandı. Esir olarak yanında bulundurduğu Tahiroğullarının son Horasan Valisi Muhammed b. Tahir onun elinden kurtarıldı.
878 yılında ölen Yakub b. Leys’in yerine geçen kardeşi Amr b. Leys de, Abbasî yönetimiyle iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Kimi zaman Horasan valiliğinin yanı sıra Bağdat polis teşkilatının yönetimini de Tahiroğullarının elinden alıp kendisine bağlanmasını sağladı. Fakat her defasında Tahiroğullarının engellemeleriyle karşılaştı. Bu mücadele 900 yılında Belh’te çıkan çatışmada Sâmânoğulları Hükümdarı İsmail b. Ahmed’in Amr b. Leys’i büyük bir yenilgiye uğratarak esir almasına ve Bağdat’ta 902 yılında öldürülüşüne kadar sürdü. Onun öldürülüşü Saffaroğullarının da sonu oldu.

3. Sâmânoğulları

Başlangıçta Tahiroğullarına bağlı olarak Maveraünnehir’de valilik yapan Sâmânoğulları, onların yıkılışından sonra doğrudan Bağdat’a bağlı olarak görevlerini yürüttüler.
Ailenin büyüğü olan ve Semerkant’ta bulunan Nasr b. Ahmed, Maveraünnehir’in diğer şehirlerinde valilik yapan kardeşlerinin amiri durumundaydı. Kendisine bağlılığı konusunda kaygılar taşıdığı Buhârâ valisi olan kardeşi İsmail b. Ahmed ile 885 ve 888 yılında savaşmışlarsa da aralarındaki ilişki daha sonra düzeldi. Nasr b. Ahmed’in 892’de ölümü üzerine yerine kardeşi İsmail b. Ahmed geçti ve Sâmânoğullarının merkezi de onun bulunduğu şehir Buhârâ oldu.
İsmail b. Ahmed, Horasan’da Saffaroğullarını ve Taberistan’da Zeydîleri yenilgiye uğratarak Tahiroğullarının hakim olduğu tüm toprakları hakimiyeti altına aldı. Abbasîler de onun bölgedeki hakimiyetini resmen tanıdı.
Sâmânoğulları 943 yılında Ahmed b. İsmail’in ölümünden sonra çöküş sürecine girdi. İktidar mücadeleleri ülkeyi zayıflattı. Sâmânoğulları, istikrarsız yönetimlerini X. yüzyılın sonuna kadar sürdürmeyi başarmışlarsa da; bazı bürokratlarının ve ordu komutanlarının daveti üzerine 992’de Karahanlıların Buhârâ’yı ele geçirişi, hanedânın sonunun geldiğini ortaya koydu. 999 yılında Karahanlılar, Sâmânoğulları Hanedânı’na tamamen son verdi.

4. Büveyhîler

932-1062 yılları arasında İran ve Irak’ta hüküm süren Büveyhîlerden Muizzuddevle 945 yılında Bağdat’ta halife tarafından emîru’lümerâ tayin edildi.
Şiî Büveyhîler Sünnî İslâm dünyasının desteğini arkalarına alabilmek için Abbasî yönetimini ortadan kaldırmak yerine fiilen kontrolleri altına almayı tercih ettiler.
Fars Şiraz- Hazar Denizi çevresi, Cibâl, Kirman-Huzistan ve Irak olmak üzere dört ayrı bölgede egemenlik kuran Büveyhîler her zaman olmasa da ailenin en yaşlı üyesinin otoritesine saygı duyuyorlardı.
Adudüddevle döneminde Büveyhîler güçlerinin zirvesine çıktılar. Ancak 983’te onun ölümü üzerine önce oğulları arasında başlayan iktidar mücadelesi, ordunun isteği üzerine Adudüddevle’nin kardeşi Fahruddevle’nin iktidara geçmesine yol açtı. İran’ın tümünde kontrolü sağlayan Fahruddevle, Sâmânoğullarıyla mücadeleye girişince Horasan’daki Büveyhî hakimiyeti önemli ölçüde kırıldı. Irak’ta ise Bahauddevle’nin 1012 yılında ölümünden sonra oğulları arasında yaşanan iktidar
mücadelesi Büveyhîlerin iktidarını zayıflattı.

Benzer iktidar kavgaları Fars ve Cibâl bölgesinde de yaşandı. Gazneliler 1029’da Cibâl’de, Selçuklular 1048’de Kirman’da ve 1055’de Bağdat’ta, Şebânkâre Emiri Fazlûye ise 1056’da Fars’ta Büveyhî hakimiyetine son verdi.

5. Fatımîler

909-1171 yılları arasında Kuzey Afrika, Mısır ve Suriye’de egemen olan Fatımîler, bir Şiî devletiydi. Devleti İfrîkıyye’de (Tunus) kuran Ubeydullah el-Mehdî kendini halife ilan etti. Mehdiye ve Kayravan yakınındaki Sayrelmansûriye bu devletin başkentleri arasında yer aldı.
969 yılında Mısır’ın alınmasından bir süre sonra Kahire, Fatımîlerin başkenti oldu. Çok geçmeden Hicaz’da da hakimiyet kuran Fatımîler, İslâm dünyasının tek hakimi olmak için Bağdat yönünde yayılmaya çalıştılar.
988’de Suriye’yi Karmatîlerin elinden aldılar. Fakat Halife Aziz-Billah’ın 996’da ölümünden sonra Fatımî Devleti eski gücünü yitirmeye başladı. Hilâfet mücadeleleri ve ülkenin birçok yerinde çıkan karışıklıklar sonucunda yönetimden kopmalar başladı.
XI. yüzyılın ikinci yarısında Mısır dışındaki bölgelerde kontrolü bütünüyle kaybetti. 1130’da veliaht bırakmadan Fatımî Halifesi Âmir’in ölümü devletin çöküşünü hızlandırdı. 1169’da Mısır, Zengîlere bağlı Eyyûbîlerin eline geçti.

6. Eyyûbîler

Eyyûbîlerin tarih sahnesindeki önemli rolleri Selahaddin Eyyûbî’nin 1169’da Mısır’da vezir olmasıyla birlikte başladı. Kısa zamanda Mısır’da kontrolü sağlayan Selahaddin, Fatımî ordusunu ve taraftarlarını yönetimden uzaklaştırdı.
Nureddin Zengî’nin 1174’te ölümünden sonra ortaya çıkan karışıklardan yararlanarak onun yönetimindeki bölgeleri ele geçirdi. Haçlılarla amansız mücadelelerde bulundu.
1193 yılında Selahaddin’in ölümü üzerine sınırları Trablusgarb’tan Hemedan ve Ahlat’a, Yemen’den Malatya’ya kadar uzanan Eyyûbîler Devleti’nde iktidar mücadelesi yaşandı.
1200’de Eyyûbîlerin saltanatının Selahattin’in kardeşi Adil’in eline geçmesiyle ülkede yeniden dirlik ve düzen kuruldu. Adil, Haçlılarla genellikle iyi geçinmeye çalıştı. Ahlatşahlar’ın iktidarına son vererek Ahlat, Erciş ve Van’ı topraklarına katarak Gürcülerle komşu oldu. Adil’in ölümü üzerine yerine geçen oğlu Kâmil, 1230 yılında Artukluların Hasankeyf koluna son verdi. Kamil’in 1238’de ölümünden sonra Eyyûbîler iyice parçalandı. 1250’de Turan Şah’ı öldürerek Memlükler yönetimi ele geçirdi.

7. Memlükler

Büyük bölümü Türklerden oluşan Memlüklerin hakimiyetlerinin ilk on yılı aralarında iktidar mücadelesiyle geçti. Sultan Baybars ve Seyfeddin Kalavun gibi Memlük sultanları, Moğollar karşısında büyük zaferler kazandılar.
Moğollarla işbirliği yaparak Memlük topraklarına saldırmak isteyen Haçlıların planını bozup Moğol ordusunu II. Humus Savaşı’nda büyük bir bozguna uğrattılar. Memlüklere karşı bazı Avrupa hükümdarları ve papalık ile işbirliği yapan Moğollara karşı, Altın Orda ve Tunus Hafsî Sultanlığı ile ilişkilerini güçlendirdiler.
Bizans İmparatorluğu, Fransa, Almanya, Cenova ve Venedik ile birçok konuda işbirliği kurdular. XV. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’yle ilişkileri bozuldu ve 1517 yılında bu devlet tarafından ortadan kaldırıldılar.

SÖZLÜK:

atabey: Şehzadelerin eğitimi veya bir eyaletin yönetimi ile görevli vezir.
dîvanu'd-diyâ: Halifelik mülklerinden sorumlu idarî birim.
dîvanu'z-zenâdıka: İran dinlerini yeniden canlandırmak amacıyla çıkarılan isyanları bastırmaktan sorumlu idarî birim.
emîru'l-ümerâ: Abbasî Devleti'nin X. yy. da zayıflamasıyla birlikte görü-nürde halifeye bağlı fakat halifelik yetkileriyle donatılmış devletin en üst düzey yetkilisi.
gulâm: Abbâsî Devleti'nde halifelerin özel birliklerinde asker olarak görev yapan savaş esiri.
halku'l-Kur'ân: Mu'tezile Mezhebi'nin Kur'ân'ın yaratılmış olduğuna ilişkin görüşü.
hırka-i şerif: Hz. Muhammed'in sağlığında giydiği hırka.
imamet: Toplum önderliği, halifelik.
İsmailî mezhebi: 765'te ölen İmam Cafer es-Sâdık'ın oğullarından İsmail'in taraftarlarının kabul ettiği mezhep.
Maniheizm: İranlı düşünür Mani'nin III. yy.da kurduğu ve iyilik, kötülük esasına dayalı dinî inanç sistemi.
Mazdekîlik: İlâh Ahura Mazda'ya nispetle eski İran dinlerinden Mecûsîli-ğe verilen ad.
memluk: Abbasîler döneminde halifelerin ve sultanların özel birliklerinde görevli asker.
menşur: Halife ve sultanlar tarafından verilen vezirlik, valilik gibi unvanı gösteren bir ferman türü.
mevlâ: Fethedilen bölgelerin Müslüman olan halkına Arapların verdiği isim.
sahibu'ş-şurta: Polis teşkilatı yöneticisi.
Seneviyye: Alemdeki bütün tüm hayırlar nûrdan yani Tanrı'dan, bütün şerler de zulmetten yani Ehremen'den kabul etmelerinden dolayı Mecû-sîlere verilen ad.
Şiîlik: Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da öldürülmesinden sonra ortaya çıkan ve Hz. Ali soyundan gelenlerin önderliğini kabul eden mezhep.
Zeydîlik: Zeyd b. Ali Zeynel Abidin taraftarlarının benimsediği 730 yılın-da ortaya çıkan mezhep.


__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla