Konu Başlıkları: Hz.Ebu Bekr-i Sıddık
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Ağustos 2008, 13:04   Mesaj No:13

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Hulafa-i Raşidin ( Dört Büyük Halîfe ) Hz. Ebû Bekir Sıddîk R.A.

HZ. EBUBEKİR SIDDIK(R.ANH.) ALPEREN GÜRBÜZER Ümmül Hayır doğurduğu çocukların hiçbirinden anne sözü işitmeden toprağa vermenin acısını yüreğinde hissediyordu. Bu sefer yeni doğan çocuğunu Hacer’ül Esved’e karşı içten bir yakarışla; Allahım! O’nu ölümden atik eyle (yani azad et), bana bağışla diye dua etti. Atik sözü sanki sihirli bir tılsım misali imdadına yetişip, ilk anneciğim sözünü duymasına vesile oldu. Çocuk büyüdükçe Atik olarak anıldı, çocukluğu da bir hoş, büyükler gibi davranıyordu. Arkadaşları O’na Ebubekir künyesi ile andılar hep. Gençliği pazar pazar dolaşarak geçti ve böylece ticarette yerini aldı. Ta çocuk yaşta Muhammed b. Abdullah ile bağ kurdu, belli ki; Kalu- bela’dan beri yazılmış bir bağ, çocuklar arasında hep arkadaş olarak O’nu tercih etti, zaman zaman ortaklaşa beraber ticaret yaptılar. Cahiliye yaşantılarının hiçbirini yaşamamış, ne bir puta tapmış, ne de bir damla dahi olsa ağzına içki almamış bir temiz hayat. Baba ve anne karar verdi oğlunu evlendirmeye, nitekim evlendi, bu evlilikten Abdullah isminde çocuğu oldu. İkinci evliliğinde ilerisinde Peygamber eşi olacak Aişe doğdu. Hira da oku emrini Peygamber dilinden dinleyince tereddütsüz iman etti, derhal dini tebliği için işe koyuldu; Osman b. Affan, Abdurrahman b. Avf, Bilal b. Ebi Rebah, Halid b. Said gibi nicelerinin Müslüman olmasına vesile oldu. Din uğruna işkence gören Bilal-i Habeş-i gibi insanları satın alarak azat etmesini sağlayarak hürriyetlerine kavuşturdu, zaten kendisine annesinin doğduğunda Atik demesi boşuna değilmiş, Atikliğin gereğini yapıyordu. Atik azad etmek demekti çünkü. Allah Rasulü Mescid-i Haram’da namaz kılarken boğazına doladıkları bezi görür görmez müdahele etmesinin akabinde sille tokat bayılttılar ve uyandığında ilk sözü: O’na bir şey oldu mu? sorusu oldu, önce canan sonra can tabiatlı bir mizaç sergileyen bir ruh… Bu sözlerle Allah Rasulü’ne ölümüne de olsa ileri derecede sevginin varlığını sezen annesi Müslüman olacaktır. Ayılır ayılmaz hemen annesinin Müslüman olduğunu Habibullah’a bildirmenin heyacanını paylaşacak. Allah Rasulü Mirac’a seyrü-sefer eylediğini müşriklere anlattığın da Ebubekir’e koştular; - Ya Ebubekir! Senin arkadaşın bir gecede Mekke’den Mescidi Aksa’ya , Ordan da göklere çıktığını ve tekrar buraya döndüğünü söylüyor.. Ebubekir hiç düşünmeden: - O diyorsa doğrudur. Yani Saddak dedi. Bundan böyle O’nun bu teslimiyet örneğinden dolayı Allah Rasulü tarafından Ebubekir Sıddık denilecekti. O Sahabe arasında Sıddıkıyet makamında tek örnek. Ashabın arasında mağara arkadaşı olarak seçilme şerefi O’na nasip oluyor, seçilmişlerin seçilmişi yani kişi sevdiği ile beraberdir hükmün ilk seçilmişi.. İki can yoldaş Hicret için yola koyulmuş, üçgün mağarada beraber baş başa kaldıktan sonra Medineye yol alacakları sırada bir atlı süvarinin arkadan yetişeceği sırada ani refleksle uyarma ve haber verme şerefi O’na ait. Netice malum Süraka ve atı kumlara üç kez gömülüyor amacına ulaşamıyor böylece... Mekke de Kızı Aişeyi nişanlayıp Medine de nikahının kıyıldığını görme şeref de ona ait. Bedirde esirlerin öldürülmesini söyleyenlerin tersine, onlardan fidye alınmasını uygun olacağını dahiyanece ortaya koyup tasdikini sağlayan bir diplomat tavrının ilki de O’na ait. Allahın Rasulü vefatına yakın hastalığından dolayı mescide gidemez olmuştu, yerine Ebubekir kıldırsın emriyle tam hastalık süresince onyedi vakit namaz kıldırma yetkisini ilki de O’na ait. Habib-i Hüda’nın vefatıyla ‘Her nefis ölümü tadacaktır’ hükmünden hareketle sadece; Allah bakidir ifadesiyle Hz. Ömer’in ; ‘Kim Muhammed öldü derse boynunu vururum’ sözlerinin önüne geçmeyi başaracak kadar metanet örneğinin canyüreği. Allah’ın Rasulü vefatınının şokünü atlatan birkaç Hazreçli kendi aralarında yangından mal kaçırırcasına ‘kim halife olacak’ sorusu yerine ‘halife hangi Kabileden’ sorusunu gündeme getirmişler, Ensar mı, Muhacir mi olsun eksenine taşımışlar, Sa’d’ı hasta yatağından kaldırıp Rasulüllah’ın işte halifesi diyecekleri sırada Hz. Ömer devreye giriyor: - Ey Ebubekir! senki Allah Rasulüne içimizde en yakın bulunmuşsun, o halde en efdal sensin, bu görev sana layıktır deyip her kesin gözü önünde elinden tutmuş ve biat etmişti. Ardından Muhacir- Ensar her kabile biat yemini ile itaat sözü gerçekleşti. Allah’ın Habib-i her türlü kabileciliğinin İslam’a aykırı olduğunu beyan etmesinin asıl nedeni kan bağına göre teşkilatlanmış bir müslüman topluluğunun varlığının sözkonusu olmasıdır.. Nasıl ki Araplarda Kureyş ne ise, Türklerde de Oğuz boyu çok önem arzeder... Her iki kabile de tarihin akışında iki kilit isim olduğu bir vaka. Peygamberimizin ardından İlk h alifenin Kureyş’ten olması birlik ve dirlik adına iyi olmuştur, başka kabileden olsa idi önüne geçilmez yaralar, dağılmalar ve isyanlar biranda alevlenebilirdi. Bir yandan biat merasimi yapılırken Efendimizi de Hz.Ali yıkayıp kefenliyordu. kefenleme işlemlerinin akabinde nereye defnedileceği tartışmaları başladı, Hz. Ebubekir Rasululah’ın ağzından Peygamberlerin son nefeslerini verdikleri yerde defnedildiklerini hadisi şerifini aktararak meseleyi halletmiştir. Böylece Efendimiz Hz. Aişe’nin odasında karar kılındı, hem mescid hemde kabir.. Halife olarak ilk iş; Rasulullah’ın hasta yatağında iken Usame komutasındaki ordunun sefere çıkmasını emredipte vefatıyla dağılan orduyu yeniden sefere kaldırmak oldu ve böylece vasiyet yerine getirilmiş, sefer dönüşü genç yaşta ki Usame’nin hakkıyla görevini ifa etmesi Rasululah’ın komutanlık konusunda isabetli karar aldığını ortaya koydu. İkinci önemli iş de Rasulüllah’ın vefatıyla bir kısım kabilelerin irtidat (dinden dönme) eylemleri ve zekat vermemekte direnenler isyan etmişlerdi. Hz Ebubekir halife sıfatıyla birlik ve dirliğin gereği isyanları bastırmak oldu. Hz Ebubekir’in dinden dönenlere ilk zaferi Halid b. Velid komutasında Tuleyha’nın ordusunu yenerek gerçekleşti. Ebu Cehil’in oğlu İkrime komutasıyla da peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime Kezzab’ın defteri dürüldü. Diğer emirlerede kabileleri itaat altına almak için vazife vererek gidecekleri yerler belirlendi: - Muhacir b. Ebi Ümeyye, Arv kabilesine -Halid b. Said, Şam tarafına -Amr b. As, Kudaa’ya -Huzeyfe b. Mihsan, Deba’ya -Arfece b. Herseme, Mehre’ye - Şürahbil b. Haseme, İkrime’nin yardımına - Ma’n b.Haciz, Süleym ve Hevazin tarafına -Süveyd b. Mukarrın, Yemen taraflarında Tihame’ye - Ala b. El- Hadrami, Bahreyn’e görevlendirerek dinden dönenlerin eylemleri ve zekat vermemekte direnenler bastırıldı. Huzuru bozmak isteyen kabilelerin hevesleri kursaklarında kaldı. İrtidat hareketlerine geçit vermeyen emirler vazifelerini en iyi şekilde yerine getirmenin sevinciyle kendilerini Asrı Saadetin altın sayfalarına yazdırmayı çoktan hak ettiler. Hz. Ömer’in teklifiyle Kur’an ayetleri Hz.Ebubekir’in döneminde tertip üzere Fatiha süresinden başlayarak kitap haline getirildi ve Mushaf adı verildi. Mushafın gerçekleşmesi için ilk evvela mescidin yanında bir yer ayrılmış. Rasulüllah her kime ayeti kerime yazdırmışsa şahitleri ile beraber davet edilmiş, böylece biranda taşlara, hurma liflerine, kemiklere, derilere, kağıtlara yazılmış ayetler kayıt altına alınması için gayret gösteren en başta Hz. Ömer, Hz. Ebubekir, Hz. Zeyd b. Sabit ve emeği geçen diğer Ashabı Güzine, gelmiş geçmiş ve gelecek tüm Ümmet-i Muhammed ebediyyen bu hizmetlerinden dolayı şükran ve minnet borçlu. Hz. Ebubekir İslam’ın hoş sedasını duyurmak için gözünü komşu ülkelerin sınırboylarına dikti. Suriye, Şam, Irak, İran taraflarına görevlendirdiği Halid b. Velid üst üste elde ettiği zaferlerlerle Allah’ın kılıcı anlamında Seyfullah lakabına mazhar oldu. Bu savaşlarda İran Şahının Hürmüz, Ma’kıl ve arkadaşları gibi nice komutanların başları devrilmiş, Cabani gibiler hezimete uğratılmış, Suriyede Peygamber davetini alıpda tereddüt etmiş Herakliyüs’in görevlendirdiği Romanosa diz çöktürmüş bir komuta naynı zamanda... Hz. Ebubekir iki yıllık hilafetinin sonuna geldiğinde önce Umre yapıp hatıralar tazelendi ve Cemaziyelahır ayının yedisine rastlayan aynı zamanda havanın soğuk olduğu pazartesi günü gusül abdestinin ardından şiddetli titreme tuttu, ötelere gidişin habercisi gibiydi. Nitekim Titreme ateşe dönüşünce yerine imamet için Hz.Ömer’in kıldırmasını münasip gördü. Günden güne erimeye başladı vücudu. Hasta ziyaretine gelenleri kabül etti, Onu sağlından ziyade kendinden sonra ümmete çobanlık yapacak olan düşündürüyodu, aklında hep Hz Ömer geçiyordu. Bu düşüncesini Abdurrahman b. Avfana, Hz.Osman’a ve Muhacir- Ensardan görüşüne itimat ettiği birkaç insana açtığında olumlu karşıladılar. Hasta yatağında ümmetin derdi ile dert olan Hz Ebubekir Hz. Osman’a; benden sonra Hz. Ömer’i halife olarak bırakmış bulunuyorum vasiyetini yazdırarak ahitnamenin mühürlenmesini emreyledi. Hz. Osman öylede yaptı, dışarı çıktığında mühürlü ahidname de yazılı şahsa biat ediyor musunuz? sorusunu halka yönelttiğinde hiç kimseden itiraz sesi çıkmayınca biat sözü almış oldu. Hz. Ebubekir’in tavsiyesiyle v e sahabenin biatıyla Hz Ömer İkinci halife. Hz. Ebubekir Hakka yürümek üzere iken odası sevenlerle dolu idi , O artık son nefesini verdiğinde çok sevdiği Rasulüllah’ın kabri Şerifinin yanına defnedilerek mescidi Nebevide yerini aldı. Bu arad Halid b. Velid’in Suriye’nin mühim ticari merkezlerini fethettikten sonra Busra’ya , Ordanda Yermuk’a hareket eti. Yermuk’ta üçbin şehit vererek kazandığı zaferinin ardından sır gibi sakladığı mektubu Ebu Ubeyde’ye vererek şöyle dedi; - Mektupta Hz. Ebubekir’in vefat ettiği ve O’nun yerine Hz Ömer’in geçtiğini, Yeni halifenin seni komutan olarak atadığının yazılı olduğunu, bugüne kadar sır gibi saklamamın sebebi; Yermük savaşının sekteye uğramaması içindi diyerek görevi O’na devretti. Ve sözlerine şunları ilave etti: - Artık komutan sen, ben ise emrinde nefer diyerek erdemlik örneği sergiledi. Halid b. Velid zaferlerine zafer katarak kendisine bu sancağı veren Hz. Ebubekir’i bu dünyada göç ederken gözü arkada kalmayacak şekilde uğurlamış oldu. O şimdi Mescid-i Nebevide dostunun yanında.. Sessiz zaferleri gibi iç hayatı da sessizdi. Haf-i zikrin Piridir buyüzden. Can Dostundan talim eylediği ve kalbine işlediği zikrini takip edecek olanlara emanet ederek kalanlara selam olsun diyerek Hakka yürüdü. Ne mutlu çizdiği sessiz ve derinden giden yolundan yürüyenlere..
Alıntı ile Cevapla