Konu Başlıkları: deccalin bize yedirdikleri!
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Şubat 2014, 23:03   Mesaj No:1

Tuba_

Medineweb Emekdarı
Tuba_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Tuba_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 20781
Üyelik T.: 10 Ekim 2012
Arkadaşları:13
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 1.326
Konular: 73
Beğenildi:17
Beğendi:6
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart deccalin bize yedirdikleri!

deccalin bize yedirdikleri!

Yıl 1951, 16 Ağustos, Fransa.... “Lanetli Ekmek Olayı”...

Amerikalı bir gazeteci tarafından yeni yapılan bir araştırma sonucunda 60 yıl önce Fransa'da bir köyün sakinlerinin CIA'nın deneyi sonucunda çıldırdığı öne sürüldü.
Araştırmaya göre, CIA, köylülerin ekmeğine halüsinasyon ve histeriye yol açan LSD kattı.
16 Ağustos 1951'de yaşanan ve 'lanetli ekmek' (Le Pain Maudit) olarak tarihe geçen olayda beş kişi öldü ve yüzlerce kişi korkunç halüsinasyonlar görerek çıldırdı.

Ancak gazeteci H.P. Albarelli, yaptığı araştırma sonucunda elde ettiği belgelere dayanarak, CIA'nın LSD'nin etkilerini test için bu olaya yol açtığını söyledi.

Gazeteciye göre CIA'nın suistimallerine dair 1975 tarihli bir Beyaz Saray raporunda bu olaya atıfta bulunuluyor.

Gazeteci, olayın CIA’in “zihin kontrolü” kapsamında yaptığı bir deney olduğu iddiasını ortaya attı.

Fransa'nın güneyindeki Pont-Saint-Esprit'te meydana gelen olayda köylülerden biri yılanların onu yediğini düşündüğünü söyledi.

Halk polise, sürekli ejderha gördüklerini, kendilerine saldırdığını söylüyordu. Bir çocuk bıçakla büyük annesine saldırdı. Bir diğeri, “Ben uçağım” diyerek kendini ikinci kattan aşağı attı.

Doktora koşan biri ise, “Kalbim çıktı, ne olur yerine takın” diye yalvardı. Sokaklar çıldıran insanlarla doluydu. 5 kişi öldü, 300 kişi yaralandı. 50 kişi aylarca tımarhaneye kapatıldı. Uzmanlar, bu olayın, ekmeğin içinde uyuşturucu etkisi yapan bir yaban mantarının neden olduğunu söyledi.

Olayın mağduru köylüler şimdi daha fazla cevap istiyor. 71 yaşındaki Charles Granjoh, "Neredeyse ölüyordum ve bunun nedenini bilmek istiyorum" diyor.
Fransa tarihine giren olaya “Lanetli Ekmek” (Le Pain Maudit) adı verildi. Uzmanlara göre LSD alan insanlar, daha sonra telkinle istenilen her şeyi yapabiliyordu.

Wikipedia'ya göre LSD

Lizerjik asit dietilamidi kısaca LSD ya da LSD-25, halk arasında asit olarak bilinir, yarısentetik psychedelic bir halüsinojendir ve değişen düşünce süreci, açık ve kapalı göz halüsinasyonları, birleşik duyum, değişen zaman algısı ve ruhani deneyimler gibi psychedelic etkileri ve1960'ların karşı kültüründeki yeri sebebiyle çok yaygın olarak bilinir. Ön beyinde 5-HT2A'nın doğrudan agonistidir. Tıp dünyasına göre bağımlılık yapmaz. Dünya üzerinde, en güçlü halüsinasyon gördüren madde olarak kabul edilmektedir. Halüsinasyon gördüren mantarlardan 100 kat, Meskalin'den 4000 kat daha güçlüdür. Halüsinojenler içerisinde en kuvvetli olandır. Algılama yapısını tamamen değiştirir ve kullanan kişiyi başka bir dünya'ya (hayaller alemine) yollar. LSD etki sürecince, kişiyi gerçek dünya'dan soyutlar ve kullanan kişinin ruh haline göre etki eder. Çok mutlu olan biri LSD kullandığında cennete gittiğini görebilmektedir[4]. Ama mutsuz olan kişileri iyi olmayan bir hayaller alemine götürür. LSD, kuşlarla beraber havada uçmak, uzay yolculuğu yapmak gibi, kişi için imkansız olanakları birebir gerçekmiş gibi yaşatır. LSD kullanan kişi, hayatında önemli bir yeri olmuş olan insanları da tekrar görebilir, onlarla iletişim kurabilir. LSD etkisinde kişi, genellikle etkilendiği konular üzerine hayaller görür. Çevresindeki nesneler de dahil, bu hayallere göre şekillenir. Her şey kişinin hayal kurmasına bağlıdır. LSD, bilinçaltında olan, eskiden yaşanmış olayları tekrar yaşamanıza/görmenize bile sebep olabilir. LSD etkisinde olan biri her türlü nesneyle iletişim kurabilir ve o nesnelerin onla diyaloğa girdiğini işitebilir.

İnsana Etkileri..
Gözlemlenebilen etkiler: göz bebeklerinin büyümesi, kalp atışındaki artış, kan basıncının artması ve vücut ısısının artması, terleme, iştah kaybı, uyku, ağız kuruması ve titreme olarak belirtilebilir. Bazı kişiler, LSD’nin etkisi altında iken çok değişken duygusal tepkiler de verebilir. Diğer kişiler ile konuşmada ve ilişkide zorlanmalar görülebilecek diğer etkilerdendir. Kromozomlara ve beyinde yol açtığı hasarlar birçok araştırmaya konu olmuştur. LSD maddesinin esas riskleri çoğunlukla psikolojiktir. Akut negatif tecrübeler (bad trip – kötü yolculuk) LSD kullanımı ile anılan en belirgin sorundur. Kötü yolculuklar ilk kez kullananlarda olasıdır. Özellikle uygun olmayan mekanlarda doz ayarlaması yanlış yapılarak yaşanır. Hoş olmayan ve korkunç tecrübeler daha çok kullanan kişi zaten tedirgin (örneğin neler olacağı üzerine) veya melankolik ise yaşanmaktadır. Böyle bir kimse paniğe kapılabilir ve paronaya yaşar. Özellikle yabancı, yoğun veya karışık ortamlarda tetiklenmesi daha sık görülür. LSD merak edilir ve özenilecek etkisi göz önünde bulundurulduğunda kayıtlara geçen kötü yolculukların sayısı 1960’lı yılların medya konusu olmasıyla büyük oranda artmıştır. Kötü yolculuk tecrübeleri, medyanın ilgisinin 1960’ların sonuna doğru gittikçe azalmasıyla beraber düşmüştür. Diğer yandan 1970 yıllarında LSD kullananların sayısı artmaya devam etmiştir. LSD kullanımı çoğu zaman önceden tahmin edilemeyen ve önemsenmesi gereken bir çıldırma riskiyle beraber anılmaktadır. Bunun yanında kalıcı beyin yıpranmaları da küçünsenmeyecek risklerdendir. Klinik araştırmalar incelendiğinde, kronik problemsel etkileri, yaşandığı takdirde, çoğunlukla zaten var olan, madde alımından önce de mevcut psikolojik sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bir LSD fenomeni “flashback” ( geriye dönüş) halen hafifsenmiyecek kadar kötü sonuçlar yaratmaktadır. Genellikle yaşanan veya korkulan geriye dönüş tecrübeleri çoğunlukla abartılı olsalar da bazı kullanıcılarda görülen “Halüsinasyonların sebep olduğu algılama bozukluğu” üzerine çalışmalar devam etmektedir. Yapılan detaylı araştırmalarda LSD kullanıcılarının şiddetli patlamalara ve garip davranışlara eğilimleri ortaya çıkmıştır. Uçacaklarına inanarak binaların tepelerinden atlayabilirler. Kör olana kadar güneşe bakabilir, gözlerini yuvalarından çıkarabilir ve hatta cinayet işleyebilirler. Ayrıca, 30 gram LSD 300.000 doz için yeterlidir. Bir toplu iğne başı kadar LSD; kullanan şahıs kendisinden geçmesini sağlaması için yeterlidir.



Albert Hoffman’ın 1943 yılında, LSD’nin fizyolojik ve ruhsal etkilerini kendi üzerinde denemiş ve gözlemlerini "My Problem Child" adlı kitabına yazmıştır.

“19 Nisan 1943 Pazartesi günü saat 16.00’da Lysergic Acid Diethylamide Tartarat’ın %0,5 santimetre küp 0,25 miligram LSD içeren tatsız, yavan sıvıyı içtim. Saat 17.00’da baş dönmesi, endişe, kaygı ve tedirginlik başladı. Görmem bozuldu, düşüncelerim dağıldı, içimden gülmek isteği geliyor, anlamlı konuşmak için büyük çaba sarf ediyorum, görme alanım sanki karşımda, eşyaların biçimi değişiyor, çevremi lunaparklarda olduğu gibi olağan üstü görüyorum. Bir süre sonra bunların hepsi geçti. Bütün bunları hatırlıyorum, baş dönmesi, görme bozuklukları, çevredeki eşyaların acayip gülünç ve kaba şekilleri...Renkli yüzler belirdi. Belirli bir tedirginlik vardı. Aralıklı olarak başımın, ayaklarımın ve bütün gövdemin ağırlığını duyuyorum, sanki madenle doldurulmuş gibi. Ayaklarda kramplar oluyor... Ellerde soğukluk ve sanki eriyip gidiyormuş gibi bir duygu var. Ağzımda maden tadında bir kuruluk, boğazda sıkışma, korku ve endişe, bilinçte bulanıklık... Bu arada içinde bulunduğun koşullarla gerçek arasında ayırım güçlüğünden doğan bir karışıklık. LSD’yi aldıktan altı saat sonra eski durumuma döndüm. Ancak ufak tefek görme bozuklukları kaldı. Her şey sallanıyor, eşyaların boyutları değişiyor. Sanki onların dalgalanan sudaki yansımasını izliyorum. Üstelik bütün eşyalar hoş olmayan görünümler kazanıyor. Renkler durmadan değişiyor. Yeşil ve mavi renkler üstünlük kazanıyor. Gözlerimi kapayınca fantastik, gerçekdışı biçimler görüyorum. Dikkati çeken bir nokta bütün seslerin gözüme yansıması ve türlü biçimlere dönüşmesi... Her ses, renk bir sanrıya (gerçekte olmayan olguları var gibi algılamak) dönüşüyor. Bunlar renk ve gölge olarak sürekli değişiyor. LSD’yi aldıktan sekiz, on saat sonra şiddetli bir uyku bastırdı. Ertesi gün biraz yorgun kalktım.”- Albert Hoffman 1943
1947 yılında Santos labratuarları tarafından Delysid adıyla çeşitli psikiyatrik kullanım amaçlarıyla piyasaya sürülmüş bir ilaçtır. LSD hızlı bir şekilde umut veren bir tedavi ajanı olarak görüldü.CIA, 1950lerde LSD'yi kimyasal silah ve akıl kontrolü için uygulanabilir olduğunu düşündü ve MKULTRA araştırma programı kapsamında genç askerler ve öğrenciler üzerinde denendi. Sonrasında 1960'larda batı dünyasındaki genç nesilin eğlence amacıyla ilacı kullanması politik tartışmalara yol açtı ve sonrasında ilaç yasaklandı. Halen kimi kurumlar LSD ve benzeri uyuşturucuların tıbbî ve ruhanî kullanımı için yapılacak araştırmalar için fon ayırmakta, teşvikte bulunmakta ve koordine etmektedir.

Türkiye'de Kullanılıyor mu?
Şahsım ve KOBİK ekip tarafından çoğunuza “genetik besinler”i anlattık. Maalesef görüyorum ki halkımızın hala büyük çoğunluğu her nedense “gıda” denilen çoğu şeyin “masum” olduğuna inanıyor, ya da umursamaz gibi davranıyor. Mesela biz “84 mineralli tuz kullanın” derken bir yandan da Ortodoks tıbbı “Tuz kullanmayın” diyor!... Evet biz tek mineralli tuzu kullanmayınız diyoruz! Ama aynı zamanda 84 mineralli Himalaya Kozmik Tuz kullanınız diyoruz.
Yine biz uzun yıllardır, cipslerde ve binlerce üründe yüksek oranda “Beyaz Şeker, Şeker” kullanmayınız diyoruz. Bu ürünlerin yerine neler yiyeceğinizi de size anlatıyoruz, üretiyoruz, hizmetinize sunuyoruz. Bizim farkımız sizin neyi nereden ve nasıl yiyeceğiniz hususunda bilgi vermekle birlikte neleri de yememeniz gerektiği hususunda önerilerde bulunmaktır.
Şimdi, besinlerde “korumak” amacıyla kullanılan kimyasallar hususuna gelelim. Acaba hiç düşündünüz mü, “beyin kontrolü”nün bu kimyasallar vasıtasıyla olduğunu... ve adına “Emülgatör” denilen ve 3 haneli r akamlarla ifade edilen katkıların, yoğurtta, ekmekte ve satılan besinlerin tamamında kullanıldığını sizlere “Beyaz Ölüm” Kitabımızda yazdık! Hala da bilgilendirmeye devam ediyoruz. Sizin “Kaliteli Yaşalma”nız için her türlü bilgi ve birikimimizi insanlara sunuyoruz. AB ve ABD'de kullanılan kimyasalları biz de hiç sormadan, sorgulamadan kullanıyoruz! AB ve ABD halkını düşünmüyor ve onlara yediriyorsa, bizim de yedirmemiz mi gerekiyor? Sorun sadece AB ve ABD halkı değil, sorun tüm dünyanın sorunudur. Tehlike tüm insanlık içindir.

İllüminati'nin tek amacı vardır, dünyayı köleleştirmektir. Evet insanlık varolmalı, insanlık tüketmeli ama “KÖLE” olarak, sorgulamadan, sormadan, bir ömür boyu “kredi-taksit” esaretinin emrinde köle olarak yaşamaşı ve varolmalıdır. Hatta ülkelerin varolacağı düşünülen gelecek nesilleri, daha doğmamış çocukları bile “borç batağı” içine doğmalıdır. Böyle de olmuyor mu?

Evet, insanlığın varolması ve devamı gereklidir, ama “Mutlu Köle” olarak, ama “düşünmeden”, ama beyninize kazılmış, beyninizin bir yerine saklanmış ve sizi yöneten mekanizmaların emrindeki “köleliğiniz”le olmalıdır.

Bu gün, size model hayatlar izlettirilmiyor mu? Nasıl yaşamanız, ne-neler yemeniz gerektiği dikte ettirilmiyor mu? Mesela ABD dizilerine ve filmlerine bakıınz... onlar gibi jean giymek, onlar gibi görünmek, onlar gibi olmak... amacz buydu ve bunda da başarılı olunmadı mı?

Kola'nın muhteviyazını bilmiyoruz? Acala içinde “LSD” kullanılıyor mu? Peki kullanılmıyorsa neden “bağımlılık” yapıyor? Kafein mi bunun sebebi, neden formülü gerçek manada açıklanmıyor?
Ne?


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Sevgili dostum Kemal Özer, “Akıl Batakta, Deccal Tabakta” diyor ve Teodora Doni /24.05.2010 / Yeni Şafak gazetesinde şöyle kritik yapıyor:

Anne tarafından akrabalarım birkaç nesil doğma büyüme şehirliler. Bütün şehirliler gibi onlar da tarımdan, hayvancılıktan anlamıyorlar, tarımsal ve hayvansal üretimin hiçbir aşamasını bilmiyorlar, gıda ile ilgileri sadece tüketicilikleri. Böyle olunca da köyde veya kasabada yaşayan insanlardan çok daha farklı beslenme alışkanlıkları ediniyorlar.

Çoğu zaman çabucak pişirilebilen hazır gıdaları tercih eden, yıllarca bu şekilde beslenen akrabalarımın arasında şimdi birçok kanser hastası var. Çocukken hatırlıyorum da annem, köyde doğup büyümüş arkadaşlarıyla şakalaşırken; biz şehirliyiz, öyle ottan, topraktan anlamayız, derdi. Arkadaşları da anneme, biz olmazsak siz açlıktan ölürsünüz, derdi.
Ben ve kardeşlerim hep şikâyet ettiysek de çocukluğumuzda birkaç yıl da olsa kasabada yaşamamızın büyük bir avantaj olduğunu büyüdüğümüzde çok iyi anladık. Çünkü Romanya'da, çocukluğumun o kasabasında hem evimizin hem de okulumuzun bahçesinde sebze ve meyveler hakkında uygulamalı olarak çok şey öğrendik.
Sebzelerin çoğunu görünüşünden önce kokusundan hemen tanırdım. Çocuk sahibi olduktan sonra çocuklarıma sebze yedirebilmek, doğal beslenmelerini sağlamak için gıda konusuna daha fazla ilgi duymaya başladım. Öyle ki tarım, hayvancılık ve dolayısıyla gıda konusunda uzman olmadıysam da doğru bilgiye ulaşma yolunda epey mesafe aldığımı düşünüyorum.
Müslüman olup Türkiye'de yaşamaya başladıktan sonra özellikle ailemi ziyaret için Romanya'ya her gittiğimde gıda konusunda çok huzursuz oluyorum. Dinimizce haram olan gıdaları kendim veya çocuklarım tüketmeyelim diye çok dikkat ediyorum. Yurtdışına, özellikle Batı ülkelerine giden arkadaşlarımı da bu konuda uyardığım çok oldu. Çünkü az da olsa alkol içeren içecekleri, domuz yağı veya domuz eti karıştırılmış yiyecekleri farkında olmadan tüketebilme ihtimali var.
Gıda konusunda özellikle yurt dışındayken çok huzursuz oluyorum dedim ama ne yazık ki artık aynı huzursuzluğu Türkiye'de de daha fazlasıyla yaşıyorum. Çünkü GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) gerçeğini bildikten sonra helal gıda tüketebilmek için alkol ve domuz etine dikkat etmek yetmiyor. Yine ne yazık ki, Türkiye de bütün dünya gibi GDO'ların istilası altında.
Uzun zamandan beri, bu konuda hepimizin dikkatini çekmeye çalışan, Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Derneği Genel Başkanı, Timeturk Genel Yayın Danışmanı, yazar Sayın Kemal Özer'in yazılarını ve çalışmalarını takip ediyorum ve itiraf etmeliyim ki takip etmekten korkar hale geldim. Çünkü gıda ve sağlık konusunda yeteri kadar takıntım vardı zaten. Sayın Özer sayesinde herşeyden şüphelenir hale geldim. Keşke yersiz bir takıntı veya şüphe olsaydı bu ama ne yazık ki hem gıdada hem sağlıkta çok ciddi sorunlar var ve gün geçtikçe bunlar çoğalıyor, derinleşiyor.
Sayın Özer öyle zor bir alanda mücadele veriyor ki, insanlar çok bilinçsiz ne yediklerinin ne içtiklerinin farkında değiller, farkında olanlar da umursamıyorlar, ilgilenmiyorlar. Herkes bütün sorumluluğu devlete ve üreticilere bırakmış durumda.
Kısa bir süre önce Hayykitap Yayınları'ndan çıkan "Deccal tabakta" isimli kitabında Kemal Özer, özetle diyor ki; "Şeytan fısıldadı, Adem ve Havva yasaklanan ağacın meyvesinden yedi. Ve cennetten çıkarıldılar. Günümüzde şeytanın rolünü, gıdayı silah olarak kullanan dev tröstler üstleniyor. Cennet için yaratılmış ruh ve bedenimizi kirletmek, fıtratımızla genlerimizle oynamak istiyorlar. Amaçları minicik bebekleri, insan denen o güzel halifeyi 'organizma'dan 'mekanizma'ya dönüştürmek. Onlar acımasız, para çok da umurlarında değil. Sahip olmak, herşeye sahip olmak, kıyametten sonra da yaşamak arzusundalar. Yaratılışın sırrına vakıf olamadıkları için yaşam kaynağı tohumları ele geçirmek ve kirletmek istiyorlar."
Nasıl mı? Yediğimiz sebze ve meyvelerin genleriyle oynuyorlar. Genetiği değiştirilmiş sebze ve meyve tohumlarını çiftçimize veriyorlar. Bir süredir bu tohumlar ekiliyor topraklarımıza... Kimler veriyor, neden, niçin, nasıl, amaç ne. Tüm bu soruların ayrıntılı cevapları Kemal Özer'in "Deccal tabakta" isimli kitabında... Okuyunca bütün gerekçeleriyle birlikte anlıyorsunuz ki, kitapta da denildiği gibi: "Artık işgaller topraklar üzerinde değil, mide ve zihinler üzerinden yapılıyor."
Her ne kadar hâlâ Amerika ve İsrail'in toprak işgalleri sürüyorsa da bütün dünyada mide ve zihinler üzerinden yapılan işgallerin yanında çok küçük kalır bu işgaller. Çünkü GDO istilaları amacına ulaştığında toprakların ayrıca silah zoruyla işgaline gerek kalmayacak, bütün topraklarda onların verdiği tohumlar ekilecek, GDO'lu ürünler yetişecek ve bu ürünler önce mideleri sonra zihinleri ardından da nesilleri fesada uğratacak.
Müslümanlar olarak bu istilaya, bu büyük işgale sadece seyirci kalmakla bile bu zulmün bir parçası olmaz mıyız? Bu gidişle yakın bir gelecekte dünya ne hale gelir bir düşünün: Bir yanda firavun dev tröstler, diğer yanda Allah'ın yarattığı fıtrat üzere kalamayan, bedeni, zihni, kalbi ve ruhu kirletilmiş insanlar, robot köleler. Biz buna nasıl razı oluruz?
Asla razı olmayız, olmayalım. Gelin helali haramdan ayıralım. Gelin; eşimizi, dostumuzu, kardeşimizi ahir zamanın bu en büyük direnişine çağıralım. Gelin çok geç olmadan birbirimizi her an tekrar tekrar uyaralım:

Akıl batakta, Deccal tabakta.


ahmet maranki
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Tuba_ 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Her bid’at delalet midir? Hurafeler-Bi'datlar Yitiksevda 1 2015 14 Temmuz 2014 16:57
Nur suresini sorularla tanıyalım Sorularla Sureleri Tanıyalım bilinmez 32 13551 14 Temmuz 2014 04:20
Hikmet İslami Kavramlar Tuba_ 0 1938 19 Mayıs 2014 02:02
Mina İslami Kavramlar GÖKCEN_AZRA 1 1821 19 Mayıs 2014 01:58
Hurâfeci Tahrif Akımlarından Hurûfîlik,... Hurafeler-Bi'datlar Tuba_ 0 1926 19 Mayıs 2014 01:53