Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Şubat 2014, 21:48   Mesaj No:7

JAZARİ

Medineweb Sadık Üyesi
JAZARİ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:JAZARİ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 17525
Üyelik T.: 23 Mart 2012
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:44
Mesaj: 585
Konular: 65
Beğenildi:74
Beğendi:41
Takdirleri:13
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İstanbul İlitam Felsefe Tarihi Konu Özetleri

FELSEFE TARİHİ 7. HAFTA ÖZET
7. DİNSEL DÖNEM / FELSESE: PHİLON VE YENİ PLATONCULUK

A. PHİLON

B. YENİ PLATONCULUK
İskenderiye-Roma Okulu: Plotinos, Porphyrios
Suriye Okulu: Jamblichos, Hypathia
Atina Okulu: Proklos

Antik Felsefenin Sonu: Boethius

Döneme kısaca bir bakış:
*Helenistik felsefe ve Roma felsefesi sonrasında felsefe, dinî anlayışlarla ilişki içerisinde gelişme ve ilerlemesini sürdürmüştür.
*Dinsel dönem ve dinî felsefe diyebileceğimiz bu dönem, Philon ve Yeni Platonculuk’un ortaya çıktığı bir zaman dilimidir.
*Yeni Platonculuk’un okulları ve filozofları, Platon’un düşüncelerini dinî karakterli düşüncelerle yoğurmuş ve uzlaştırmaya çalışmışlardır.

7. DİNSEL DÖNEM/FELSEFE: PHİLON VE YENİ PLATONCULUK

-İlkçağ felsefesinin son dönemidir
-Bu dönem dinî ve mistik bir karaktere sahiptir.
-Yunan felsefesinin önemli klasik başarılarından, yani Platon ve Aristo’dan sonra, ayrı ayrı yeni felsefe okulları ortaya çıkmıştır.
-Bu okullar tarafından temsil edilen metafizik ve ahlâk görüşlerinin, bu mekteplerle ilgili olan şahıslar için bir din yerine geçmiştir.
-Başta sürekli çelişen bu mekteplerin, İlkçağ’ın son zamanlarına doğru, birbirlerine yaklaşmak ve birbirleri ile kaynaşma çabaları olmuştur
- Felsefenin gerçekleştirmek zorunda olduğu görevinden de şüphe edilmeye başlanmıştır
-Felsefe sorgulanmaya başlanmıştır
-Fazilete, bilgi yoluyla değil, her çeşit bilgiden vazgeçilmek suretiyle ulaşılabileceği iddia edilmiştir
- Stoalılar da kendi bilge kişi ideallerinin tam bir şekilde gerçekleşemeyeceğini anlamışlardı.
-İnsan kendi gücü ile ne bilgiye ve ne de mutluluğa ulaşabilir, üstün bir kuvvetin yardımına ihtiyacı vardır denmiştir.
- Bütün felsefî sistemler, dinî karakterler taşımaya ve içlerine dinî motifler almaya yönelmiştir.
-Ahlâk prensipleri, bir Tanrı buyruğu olarak göz önünde tutulmaya başlanmıştır.
-Bu dönemin ilgi ve alakası, gelip geçici olan bu dünyadan çevrilerek, görülmeyen ve gelip geçici olmayan dünyaya yönelmiştir.
-Yunan kültürü Doğu’ya yayılırken, Doğudaki dinî sistemler de, Batı’ya sokulmuştur
-Birçok dinî kültler ortaya çıkmıştır (bu dinî kültlerin mücadelesi başlamıştır)
- Bu kültlerden her biri, bir Tanrı’ya inanan moniteistbir karakter taşımaktaydı.
-Bütün bu kültlerin hepsi ruhun ölümsüzlüğüne ve tenasuh inancına sahipti
-Bu dinî kültlerin hedefi, ruhu vücuttan uzaklaştırarak saf ruh haline gelmesini sağlamaktı
(maddî zevklerden uzak faziletli bir hayat ön plandaydı)
-Bu devir, sırf ruh olan bu varlıkların, yani Daimon’ların Tanrı ile insan arasındaki alanda yer aldıklarını ve kendi aralarında derecelendiklerini kabul ediyordu
-Poseidonios, saf ruh olan varlıklar hakkındaki bu görüşün en tipik tasvirini sunmuştur.
-Bu devir Astrolojiye de inanılıyordu
-Doğunun tesiri ile ortaya çıkan bu dinî kültlerin hepsi, Yunan ilmi ve Yunan düşüncesi ile düzenlenmişlerdir.
-Hıristiyanlıkta da benzer durumlar ortaya çıkmıştır. İç hayatın ihtiyaçları ile ilmin gerekleri birbiri ile karışmış ve birbirini tamamlamaya çalışmıştır.
--Din, duygu hayatını karşılayacak bir inanç yolu ararken, ilim, bu inancı temellendirmek, ona ilmî bir şekil vermek arzusuna girmiştir.
-Dinle ilgili olan metafizik de bu suretle teşekkül evresine geçmiştir. Eski Yunan dinini eleştiriyle işe başlayan Antik düşünce, gelişme gidişi içinde dinden gittikçe uzaklaşmış ve Epiküros’da bu uzaklaşmanın en son sınırına ulaşmıştır. Bununla birlikte, daha sonra, yeniden, dine yaklaşmaya başlamış ve en sonunda, yeni baştan ona dönmüştür.
--Dönemin başka bir karakteristik düşüncesi de, bu âlemde, birbirine zıt olan iki ayrı kuvvet, bir “iyi” kuvvetle, bir de “kötü”kuvveti kabul etmesidir.
-Reel kuvvetler olarak göz önünde tutulan bu iki ayrı ilke, birbirleri ile sürekli şekilde mücadele ederler. “İyi” duyular dünyası dışında ve Tanrı ile ilgili olan olgudur. “Kötü” ise yeryüzünde bulunan ve duyularla, görünüşler âlemi ile ilgili olan olgudur. Bu iki zıt kuvvetin mücadele alanı, insan ruhunda tezahür eder.
-Aynı görüş daha sonra, Yunan felsefesinde, Pythagorasçılar tarafından temsil edilmiştir.
-Bununla birlikte, bu görüş, en kuvvetli ifadesini, iyinin kendisi olan ideler dünyası ile görünüşler dünyasını birbirinden kesin olarak ayıran, Platon metafiziğinde bulmuştur.
- Platon felsefesi, Antik düşüncenin son devresindeki dinî gelişme üzerinde çok etkili olmuştur. Platon metafiziği, bu son devredeki metafiziğin esas karakterini belirlemiştir.
-İskenderiye’de ortaya çıkan ilk felsefe sistemi, Yeni Pythagorasçılıktır.
-Pyhagorasçılıkla ilgili olan dinî inanç ve yaşayışlar, sayılar mistisizmi, bu felsefe sistemin temel karakterini belirlemiştir.
- Pythagoras’u, olağanüstü bilgi yetkisine sahip olan bir insan olarak görürler
- Akla, mantığa değil de, bir çeşit sezgiye dayanan yeni bir bilgi ideali ortaya çıkar. Yeni Pythagorasçılık için Pythagoras, derin bir mistik bilgiye ve sezgiye ulaşmış olan seçkin kişilerden biridir.
-Bu sistem, Pythagoras gibi, olağanüste bilgilere sahip olan kimselerin, ancak tabiatüstü sırlı kuvvetlerle temas halinde bulunan şahıslar olduklarını kabul eder.
-Böylece, Antik felsefeye Platon’dan beri hâkim olan Sokrat idealinin yerine, Pythagoras ideali geçer. Bu sistemle ilgili olanlar, kendilerini Pythagoras ismiyle anar ve eserlerini de Pythagoras ismiyle yayınlarlar.


A. PHİLON (M.Ö. 25-M.S. 50)
-Doğu ülkelerinde çeşitli unsurlardan meydana gelmiş bir teosofi yönelimi oluşmuştur. (Buna Yahudi-İskenderiyeli felsefe veteosofi denir)
-İskenderiye’nin yetiştirdiği önemli filozoflardan biri de Philon’dur.
-Yahudi asıllı bir filozof olarak Philon, öğretisiyle önemli tesirleri olan bir düşünürdür.
- Yahudi dini ile Yunan felsefesini, özellikle de Platon felsefesini uzlaştırmaya çalışmıştır.
-Yunanca’yı eski İbranice’den daha iyi bilen Philon, eserlerinde, Platon’u Hz. Musa’nın bir öğrencisi olarak tanıtır. Bunun için Tevrat’ın görüşlerini Platon’un görüşleriyle uzlaştırmaya çabası içerisine girer.
-Philon’un eserleri, özü yönünden, Tevrat’ın yorumlarından oluşmaktadır.
- Platon’un, idelerini “Allah’ın ruhunda gizli olan” düşünceler olarak tasavvur etmiştir.
-İdeler, Allah’ın kendilerini düşünmesi halinde var olurlar. Böylece Philon, Platon’un felsefesine “Yaratan” kavramını dahil etmiştir.
-Platon ve Aristo Allah’ın evrenin yaratıcısı olmayıp yalnızca mimarı olduğunu söylerler
-Philon ise, Allah’ı evrenin yaratıcısı ve Platon’un idelerini Allah’ın düşünceleri olarak yorumlar.
- İskenderiye’de Yahudi ve Yunan düşünceleri birbiriyle kaynaşmış ve karışmışlardı.
-M.Ö. 3. yüzyılın başlangıcında Ahd-i Atik Yunanca’ya tercüme edilmiştir.
-İskenderiyeli Yahudiler, gerek siyasî, gerekse ekonomik yönden, kendilerini Yunan-Roma evrensel imparatorluğunun önemli bir unsuru olarak görmüşlerdir.
- İskenderiyeli Yahudi Philon’un amacı, Yunan ve Yahudi kültürünün (felsefesinin) birbirlerine yaklaştırılması, kaynaştırılması ve birleştirilmesiydi
-büyük bir rahip ailesinden olan İskenderiyeli Yahudi Philon ırkdaşlarının haklarını korumak için çalışmıştır
-Yazılarından büyük bir bölümü elimize ulaşan Philon’un bu çalışmalarının beş büyük bölümü, Beş Gezi yorumu şeklindedir.
-Philon, en yüce filozof olarak tanıdığı Musa ile birlikte Platon’un Pythagoras’ın, Parmanides, Empedokles ve Stoa okulu kurucunun da bilgeliğine hayrandır.
-Yunan felsefesiyle, kendi kavminin kutsal kitabını birleştirebilmek için çalışır
-Örneğin, ona göre Ahd-i Atîk’te geçen hayat ağacının anlamı, Allah korkusudur
- Diğer Yunan filozofları içerisinde Philon’u en çok Platon etkisinde bırakmıştır.
-Platon idealizminin önemli unsurları (nüanslar), Philon’un felsefesi içindedir.
-Philon’a göre, gerçek varlık, ancak akledilirdedir. Bundan dolayı aklediliri “temâşâ” eden saf aklı (nous), maddî olmayanı ayırabilmek için bilgiye ihtiyaç vardır. Fakat düşüncenin niteliği, birliktir.
-Kısacası, Philon felsefesinin odak kavramı ulûhiyettir
-Philon’un Allah tasavvuru, olağanüstü saf ve yücedir. Yehova (Yahudi; mevcut olan binim) adı da bundandır. Allah, yetkinliklerin en yetkinidir, hatta iyi, güzel ve gerçek idelerinden daha çok yetkinliğe sahiptir, aynı zamanda her şeyin nedenidir, tümel güç sahibidir. Sonsuz bağışlayıcıdır, en saf mutluluğa sahiptir, fakat hiçbir belirli mekânda değildir.
-Philon bunları, bazen ideler, bazen sadece güçler ( Allah’ın kudreti ve sevgisi) bazen de somut bir biçimde, hizmetçi ruhlar tarzında tasvir eder.
-Philon’un felsefesinde, Yahudi dinindeki melek ve şeytan inancı, bir taraftan Platon’un manevî cevherler olarak tasavvur ettiği idealarla, diğer yandan Stoalıların da Allah’tan sudur ettiğini düşündükleri güçlerle yoğrulmuştur.
- En yüksek ve bütün diğerlerini içeren güce Philon, bir Stoa deyimini kullanarak LOGOS der, bazen de “bilgelik” (sofia) diye isimlendirir. Logos, (yani söz veya düşünce) Allah ile dünya arasında geçiştir, diğer bir anlatımla logos demek, etkin ve yaratıcı olmak bakımından ulûhiyet demektir.
-Logos’a şu sıfatlar yüklenir: Allah’ın ilk doğan oğlu, ikinci tanrı, ya da (oteos, yani ilk yaratıcıdan farklı olarak teos) sadece Allah, Parakletos (teselli edici), evrenin ilk idesi, dünya ruhu. Bu deyimlerle, Ahd-i Cedid’te, belirli metinlerde karşılaşmak mümkündür.
- Philon’un felsefesi tereddütlü ve kararsızdır
-Şüphesiz Allah’ın etli canlı bir insan haline dönüştürülmesi tasavvuru (her şeyden önce maddenin saflıktan yoksun olmasına dayanarak) logos hakkındaki felsefî anlayışla çelişki gösterir. Philon’a göre Allah, oğlu logos aracılığıyla dünyayı kaostan yaratmış ve ona en büyük yetkinliği bağışlamıştır. Şu da var ki, bizzat madde, hayattaki kötülüklerin, noksanların kaynağıdır, beden de nefsin zindanıdır.
-İnsanın en yüce vazifesi, Philon’a göre, Allah’a benzemektir (Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmak). Bu da, ruhun beden üzerine zaferi, etkilenmelerin, ihtirasların bütünüyle köklerinden kurutulması ile gerçekleşir.
-Philon’un ahlâkî anlayışlarında birçok noktalar, Platon’la ve Platon’dan çok Stoalılarla ortaktır. ( hayatın sadeliği, insanlık düşüncesi, demokrat ve toplumsal bir devlet ideali, kozmopolitlik, bilgenin ve bilgeliğe doğru ilerleme yolunda olanın tasviri vs.)
- Philon dünyadan kaçmayı sevmez. Fakat diğer yönlerde Philon’un ahlâk felsefesi, Stoalıların en muttaki olanlarından daha çok öteye giden dinî bir karaktere sahiptir.
-İnsan ancak, Allah’ın inayet ve hidayetiyle adaletli olur.
-Bilgeliğin çıkış yeri imandır; bilginin değeri ancak takvaya yardımcı olmasıdır. İnsanlar için en yüksek iyi ve en son gaye, Allah’a ulaşmaya çalışmak, ona hizmet etmek, onun kutsal mabedi olmaktır; en büyük mutluluk, onun yüzünün görülmesiyle, ulûhiyet içinde boğulmak ve beka ile vecdle meydana gelir. (bu hale cezbe denir)
- İstemli davranışlar ve zihinsel akıl yürütmeler, bu derecelerin çok aşağısında bulunur.
-Platon’un ve Stoalıların şiddetli nüfuzu altında bulunmasına rağmen Philon’un öğretileri böylece, en saf bir mistikliğe ulaşmıştır.
- Philon’un İskenderiye’de, doğrudan doğruya izleyicileri olmadıysa da, Hıristiyanlık inancına bütün Hıristiyan mistisizmine ve bundan başka Antik felsefenin son şekline, Yeni Platonculara önemli tesiri olmuştur.
-Fakat bu etki, Platon’un gerçek ideler teorisinin anlaşılmasına engel olmuştur.
-Philon, dinî belgeleri, yani olumlu dinlere ilişkin tarihî metinleri, bir felsefî sistem içine sokarak yorumlama ve açıklama yöntemini ortaya koymuştur.
-Yunan felsefesi, kendisini dinin etkilerinden kurtarmaya çalışan bir düşünce olarak başlamıştır. Ancak zamanla dinî görüşlerin yerini bilimsel görüşler geçmiştir.
- Yunan felsefesi, dönüp dolaşıp başlangıçtaki amacının tam karşıtı olan bir sona ulaşmış, yani son dönemlerinde bu felsefeye dinsel görüşler egemen olmuştur.
-İlkçağ’ın son dönemlerinde “dinsel motifler” gittikçe daha çok güç ve de etkinlik kazanmıştır. Bu dönemde, öncelikle insanın dinsel gereksinimlerini doyuma ulaştırma için felsefeye müracaat edilmiştir. İlkçağ’da Tanrılar, özel kişilerle ilgileri çok az olan “Devlet Tanrıları” idi. Bu gelişimin sonunda devletin kendisi de bir Tanrı şekline sokulmuş, söz gelişi Roma’da imparatorlara tapınılmış ve kurbanlar sunulmuştur. İmparator devletin temsilcisinden başka bir şey olmadığına göre, gerçekte tapınma konusu yine devlettir.
-Roma’da bu resmî din yanında bir de tamamen “bireye” ait bir din ihtiyacı ortaya çıkmıştır. - İlkçağın sonlarında din ihtiyacı, felsefeyi de etkilendiğini, felsefede de yer aldığını görmek mümkündür. Bu sebeple dönemin felsefesi, ruh göçüne inanıyor. Daimonlara evrende önemli bir yer ayırıyordu. Çünkü bu felsefe evrene yalnız maddî güçlerin değil, aynı zamanda ruhsal güçlerin de egemen olduğuna inanıyordu.
-Din ile iç içe geçmiş bu felsefeden büyük bir sonuç, önemli bir başarı ortaya çıkmıştır: İlkçağın son dönemi, öteki büyük felsefe sistemleriyle haklı olarak aynı ayarda sayılabilecek olan bir felsefe akımını, yani “Yeni Platonculuk”u doğurmuştur.


B. YENİ PLATONCULUK

-Yunan felsefî ruhu, ölümden önce son kez olarak uyanmış ve muazzam bir üslûpta yeni bir düşünce yapısı oluşturmuştur
- Teosofi fikir akımları, M.S. 3. yüzyılın ortalarında Yeni Platoncular tarafından ve özellikle bunun en büyük temsilcisi Plotinos tarafından, büyük bir sistem halinde birleştirilmiştir.
-Bunlar, üç Yeni Platoncu okul şeklinde ortaya çıkmış olup, zaman bakımından birbirlerini takip etmişlerdir: İskenderiye-Roma Okulu (Plotinos), Suriye Okulu (Jamblichos), Atina Okulu (Proklus).


İskenderiye-Roma Okulu
-Yeni Platonculuğun kurucusu Ammonios olarak kabul edilir (lakabı Sakkas’dır, hamaldır)
- İskendireyeli (yaklaşık 175-242) olan Ammonios’u, anne babası Hıristiyan dinine göre büyütmüştür. Ancak o, “felsefe ve akıldan tadınca”, Yunan inançlarından ayrılmıştır.
- Felsefî eserleri yoktur. Yeni Platoncu Origenes, Hıristiyan Origenes, filolog ve eleştirmen Longinus Ammonios’un öğrencileri arasında bulunmaktadır.
- Longinus’un üstünlüğü, diğer Yeni Platoncuların büyük bölümünden daha doğru bir şekilde Platon’u kavramış olmasıdır.
-Ammanios’un en önemli öğrencisi, Yeni Platoncu felsefeyi bir sistem haline getiren Plotinos’dur.


Plotinos (İskenderiye-Roma Okulu Filozofu)
-204 tarihinde Mısır’da doğmuştur
-Biyografisini yazan Porphyriostur.
- Onbir yıl Ammonios’a öğrencilik yapan Plotinos, onun ölümünden sonra, Roma’da 244 tarihinde kendi okulunu kurmuş ve oranın 24 yıl başkanlığı yapmıştır.
- Yunan edebiyat ve felsefesini bilen Plotinos, özellikle Pythagoras’ı, Platon’u, Aristo ve Platonculardan Numenius’u daha yakından incelemiştir.
- Ancak 50 yaşından sonra, öğrencilerinin zorlaması üzerine, doktrinini yazılı olarak tasvir etmeye yönelmiş. Ölümünden sonra öğrencisi Porphyrios, hocasının yazdığı kitapçıklardan 54’ünü, kendi seçimi ve arzusuyla altı dokuzluğa (Enneade) bölerek yayınlamıştır.
- Rönesans (Uyanış) döneminde, Plotinos da Platon’la birlikte yeniden düşünürlerin dikkatlerini çekmiş ve saygınlığına mazhar olmuştur.
Plotinos’un Bilgi Teorisi:
-Plotinos’un bilgi problemi bakışında kesin ve açık bir prensip bulunmamaktadır.
-Doğru düşünmeye alıştıran matematiğe değer vermiş ve örneklerini tercih olarak matematikten almış, aynı şekilde doğru düşünmek için bir alıştırma oluşturan diyalektiğe önem vermiştir.
-Eşyanın akıldan (nous) dışarıda bulunmadıkları konusunu işlemiştir.
-Platon gibi düşünceye (akletmeye) “temâşâ, bakış, doğurma” demiştir.
-Platon’un hyptesis tasavvuruna ve onu anlama eşdeğer saymasına, bundan başka metekhein (pay alma), mimesis (benzetme), birlik, var-olmayan (lâ-vücud) tasavvuruyla da Plotinos’ta karşılaşılmaktadır.
-Ona göre kavramlar doğma özelliğine sahiptir, hatta bir kez bütün doğa logos (kavram) ismini alır. Aynı şekilde, zaman ve mekân, ancak düşüncemizin kategorileridir.


Plotinos’un Varlık Nazariyesi:
-Plotinos’un felsefesinin bütünü genç veya olgunluk yaşındaki Platon’u değil, Platon’un Pythagorasçılığa eğilim duyan yaşlılığını,Timaois adlı eserini hatırlatır.
-Mutlak varlık düşüncesine bir, iyi veya ulûhiyet der.
-Bu BİR, bütün varlıkların üstündedir, hatta sadece varlığın değil, aklın da üstündedir.
-Bütün varlıkların temel çıkışı yerlerinden ilk tecelli eden akıl, ya da ruhtur (nous) der
-Akılda içkin bulunan (yani aklın dışında varlığı olmayan) idealar, aynı zamanda tasavvurlar ve hareket ettirici güçlerdir.
-Akıl: Varlık, sükûn ve karar, hareket, ayniyet, başkalık kategorileri içinde düşünür.
-Plotinos, bu beş temel kavramı (kategoriyi), Platon’un Sofist isimli kitabından almıştır.
-Nefs, ruhsal dünya ile maddî (cismânî) dünya arasında geçiştir.
-Nefs, her iki dünyaya katılır, her ikisine de yöneliktir.
- Plotinos iki nefsten söz eder, biri yüksektir, salt ruhânîdir, diğeri aşağıdır, cisimsel olanı oluşturur.
-Maddî olmayan dünya ruhu da, doğanın biçim verici gücünü doğurur (Bunun adı physis’dir). Bu da en ince esîr’den (ether) oluşmuştur (nasıl ruhumuz bedenimizle bağlantılıysa, aynı şekilde physis de, dünyanın bedeniyle bağlantılıdır der)
-İlâhî temel gücün en aşağı ve olgunluktan en yoksun görünüşü maddedir, der.
-Plotinos maddeyi cisimsel olarak değil, Platon ve Aristo’da olduğu gibi, şekil ve belirlenmişlikten arınmış olarak düşünür.
-Görünüşler dünyasında, birlik yerine çokluk, zıtlık ve ayrılık (fark), sonsuzluk yerine zamanla sınırlılık, gerçek varlık yerinesahte hayaller ve görünüşler yer alır der.
-kötü, hiçbir yerde kendiliğinden gerçekleşmez, aksine yalnızca iyinin yokluğundan ibarettir. -Bir maddî dünya, mümkün olduğu derecede güzel ve mükemmeldir: Plotinos bu iddiasını İlâhî Yönetim Üzerineiki kitapçığında ayrıntılarıyla kanıtlamaya çalışır.


Plotinos’un Kurtuluş Teorisi:
-Plotinos, diğer Yunan filozofları gibi, insan varlığının biri ruh, diğeri beden olmak üzere, iki öğe ya da bileşenden oluştuğunu tasavvur eder. (düalist bir filozoftur)
- Ruhun özsel ve Tanrısal ve ölümsüz olduğuna, bedenin ise ölüp gittiğine inanır. ( yani ikisini aynı düzey ve değerde olan bileşenler olarak görmediği için radikal bir düalisttir)
-İnsan ruhu Dünya-Ruhunun bir parçasıdır ve Dünya-Ruhundan çıkmıştır, der.
-Plotinos, tıpkı Platon gibi, kendisine nihâi ve en yüksek hedef olarak Tanrıyla birleşmeyi gösterdiği ruhun, üç parçalı olduğunu söyler. (Başka bir deyişle, o ruhta, biri Nous’u temaşa etmeye yönelen, diğeri bedenle ilişkili olan ve bir diğeri de ikisi arasında aracı rolünü üstlenen üç kısım ayırt eder.)
-İnsan duyulara dayalı, maddeye düşkünlük gösteren, bedensel hazlarla belirlenen bir yaşam sürebildiği gibi, “düskirsif” çalışan aklıyla uyum içinde da yaşayabilir; nihayet, insan saf düşünce faaliyeti içinde, Nous’un hayatını da sürebilir.
- Ruhun kurtuluşuyla ilgili bir öğreti geliştiren Plotinos, söz konusu öğretisinde, insan ruhunun Tanrıyla birleşmeye yükselişinin güç ve zahmetli bir iş olduğunu ifade eder.
-Ona göre ruh için kurtuluş, onun bedenin, maddenin kirinden kurtularak saflaşması, kendisinin ve tüm varlıkların yüce ve ilk kaynağına yükselmesi ve Tanrıyla birleşmesidir.
- Plotinos’a göre, ruhun felsefesindeki entelektüel faaliyete yüksebilmesi için önce dünyadan ve onun maddî değerlerinden vazgeçilir.
-Ruhun kurtuluşuna, Tanrı’ya yükselişi ve Bir’le birleşmesine giden yolda, ahlâkî erdemler kadar teorik ya da entelektüel değer ve erdemler önemli bir yere sahiptir.
- Tanrıyla birleşme yolunda, ruhu harekete geçiren ilk ve temel güç, aşktır. Buna göre, tinsel aşk, akılcı aşk ve irrasyonel aşk olmak üzere, ruhun üç kısmına uygun düşen, üç ayrı aşk bulunmaktadır.
-Bunlardan örneğin irrasyonel aşk insanı duygusallığa gömerken, tinsel aşk tanrılaştırabilir.
-Plotinos’a göre, yükseliş yolunda, aşkın etkisiyle ilk adım, KATARSİStir; insan ya da insan ruhu, burada, kendisini bedenin baskısından ve duyuların etkisinden kurtaran bir arınma süreci içine girer ve çileyle düzene giren bir yaşam sürecek, dört temel erdemi hayata geçirir. Bundan sonraki ikinci aşamada, ruh duyu algısından tümüyle uzaklaşır, diskürsif düşünce faaliyeti içinde bilim ve felsefeyle uğraşarak, yüzünü Nous’a döner. Bundan sonraki aşama, ruhu bilim ve felsefenin diskürsif düşüncenin ötesine, Nous’la birleşmeye götürür. En yüksek aşamada ise ruh Tanrıyla birleşir.


Plotinos’un Ahlâk Felsefesi:
-Platon’un doktrinine uyarak ahlâk felsefesini, bilgi eleştirisi temeli üzerine kurmuştur
-Bilgi, ahlâk felsefesinin varlığı için şarttır, ancak bilinçli bir davranışa ahlâk özelliğini yükleyebiliriz. Haz, hiçbir ölçü sağlayamaz (ahlâkı iyiyi bir diğer şeye aracı değil, belki mutlak biçimde amaç kabul ederek istemelidir)
-Mutlak iyi ile ulûhiyet aynıdır (bunlar görünen gerçekliğin üstünde olduğundan, onu ancak “nefsimizde ona benzer” olanla biliriz; onun mümkün olması, ancak bizim onu tasavvur etmemiz dolayısıyladır)
- iyi, özü bakımdan, ancak tektir
-Plotinos’un düşünceye fazla değer yüklemiş, iradenin değerini azaltmıştır.
-İradenin özgürlüğü, aklın kendi kendine yasa koyucu olmasında görülmektedir.
(bu düşünceyi daha sonraları Kant’ta da göreceğiz)
-Plotinos’un ahlâk felsefesi de giderek daha güçlü bir dinî belirleyici hal alır.
- En yüksek mutluluğa ruhumuzda bir arınma süreci, bir temizlenme sayesinde ulaşabiliriz.
–Siyasî veya medenî erdemler bu yükselişin ilk aşamasını oluştururlar.
-Dianoetique erdemler (bilgenin erdemleri) önceki medenî erdemlerin çok üstündedirler.
-Aristo’daki gibi, en yüksek mutluluk, bilgenin düşünce faaliyetiyle duyduğu mutluluktur.
-Duyulur algı bize zayıf izler sağlar, zihin faaliyetiyle meydana gelen diyalektik bilgi, öncekinden yüksek bir aşamadadır.
-İlâhî varlığın vasıtasız gözlenmesi daha yüksek bir aşamayı meydana getirir.
-Fakat en yüksek aşama, bilinçsiz cezbe (ekstasis), Allah’ta yok olma durumunda sarhoşluk, TEMEL BİR’le tamamen yek-vücut olmaktır. (Nefs bütünüyle akıl olmuştur). Kendi kişiliğimizi de bütünüyle unutmamız gerekir. (Plotinos, hayatında böyle bir durumu ancak dört kez tatmış olduğunu bildirir.)
- Fizik ve mantık gibi, ahlâk felsefesi de sonunda dinî mistisizme dökülür

Plotinos ve Estetik:
-Plotinos’ta estetik unsur, Platon’dan beri diğer filozoflardan daha güçlüdür.
-İlk kitapçığı da “güzel”in tanımına ayrılmıştır.
-Güzellik ona göre sezgi maddesinin, düşüncenin disipline tabi olması, idealin duyumlanır görünüşler içinde belirmesidir.
-Akli veya aslî güzelliğe yükselmemiz, nefsin arınması sürecine dâhildir.
-Plotinos buna karşı duyulan özleme, Platon’un Şölen adlı eserine uyarak “aşk-eros” isimlerini verir.
- Plotinos’a göre gerçek sanatçı, doğanın basit taklidiyle yetinmez
-Aklen sarhoş bir hale gelmiş olan bu Yeni Platoncu filozof duyular ve hayalleri mantıksal düşünceden daha güçlü kabul etmiş ve mutlağı (duygular ve hayalleri) mantıksal, aklî bir sezgiyle kavramak istemiştir.
-Plotinos’un düşüncelerinin temeli ve ayırıcı özelliği, murâkebe ve temâşâya yönelmiş olmaktır, bu da iradenin geriye itilmesini doğurur.
-Plotinos, halk dinine karşı düşmanca tavır almamıştır. (Belki onun mitolojilerini ve âdetlerini bütünüyle aklî bir tarzda yorumlayarak kendi felsefe sistemiyle uygun bir duruma koymaya, diğer yönden onları zamanının yeni canlanmış olan din ihtiyacına (Hıristiyanlığın daha iki yüzyıldan beri var olduğu düşünülmeli) intibak ettirmeye çalışıyordu.)
-Yeri geldiğinde Hıristiyanları eleştirir ve kötüler; kendi teorisine göre var olmakla birlikte, henüz önemli baş yeri tutmamış olan daimonlara (yani Allah ile insanlar arasındaki aracıları, ki Olimpos tanrıları Plotinos’a göre bunlardandır), Hıristiyanlar gereği gibi saygın göstermemektedirler.
-Bununla birlikte öte yandan Plotinos, her türlü müneccimlik, kehânet ve falcılık yöntemlerini kabul etmez, şahsen Allah’a, içsel ibadetle yetinirdi.
- “İlâhlar bana gelmelidirler, yoksa ben onlara değil” sözünü, hocasını mabuduna götürmek isteyen öğrencisi Amelius’a karşı söylemişti.
-Hayatının sonunda: “Ben de ilâhî olanı, şimdi, evrendeki Allah’a geri götürmeye teşebbüs ediyorum.” Demiştir.
-Plotinos’un öğrencileri Yeni Platonculuğu Roma’da sürdürmüşlerdir.
-Plotinos okuluna mensup olanların en önemlisi, Porphyrios’dur.


Porphyrios (İskenderiye-Roma Okulu Filozofu)
-232 tarihlerinde doğmuş, başlangıçta Atina’da Longinus’un, otuz yaşından sonra da Roma’da Plotinos’un öğrencisi olmuş ve orada 304 tarihlerinde ölmüştür.
-Porphyrios’un amacı, hocasının doktrinini olgunlaştırmak ve geliştirmekten çok, açıklamak ve savunmak, kısmen de daha açık ve zevkle izlenebilecek bir şekilde sunmaktı.
-Plotinos’un yerine, Roma, Yeni Platoncu okulunda Porphyrios’a geçti.
-Porphyrios, Akademia ve Lykeion’un doktrinlerinin aynı olduğu konusunda görüşler vardır.
- Aristo’nun kategorilerin ait Kategoriler’e Girişadlı eser yazmıştır.
-Evrenseller sorununu koymakta gösterdiği açıklık sayesinde, gelecek yüzyıllardaki felsefenin gelişimi üzerinde hocası kadar etkili olmuştur.
- Plotinos ve Porphyrios, Ksenohanes’ten başlayarak bütün büyük filozoflar gibi, hakikatin araştırılmasında, gittikçe dine ve dinî savunmaya ait kaygılara bağımlı olmuştur.
-Porphyrios, halk inançlarının yeminli düşmanı iken, pişman olup ve din değiştirip, ileride Kilisenin Kölesi olacağı günleri bekleyerek, zulüm gören Tanrıların koruyucusu, Roma’daki tapınağın kölesi olmuştur.
-Hocası Plotinos’un doktrinini vecizeler şeklindeki özetlemiş ve onun biyografisini yazmıştır.
-Aristo’nun kategoriler teorisine bir giriş olan ve İslâm dünyasında bugün bile yegâne mantık ders kitabını oluşturan İsaguci’yiyazmıştır.
-Yemekten kaçınılmasını tavsiye eden yazıları vardır.
- “Hıristiyanlar aleyhine” yazdığı 15 kitaptan oluşan Kata Hıristiyanonadlı eseri koybolmuştur. (Porphyrios bu yazısında, Hz. İsa’nın ulûhiyeti iddiasına karşı çıkmiştır).
- Porphyrios’un Plotinos’tan farklı yönü, ancak hocasından daha açık olarak pratik-dinî bir düşünce yönüne yönelmiş olmasındadır.
-Felsefesinin amacı, ona göre, ruhun kurtuluşudur.
-Porphyrios da halk dinini, hocasından daha güçlü bir şekilde yükseltmeye çalışmıştır


Jamblichos (Suriye Okulu Filozofu)
-Hıristiyan olmayan edebiyattan etkilenmiştir
-Pythagoras’tan, Platon’dan, Doğu’nun ve Mısır’ın teolojik geleneklerinden ve özellikle bunun kutsal üç üçüzlüsünden esinlenmiştir.
-Matematik dehasına ve parlak hayal gücüne dayanarak, müşrik Panteon’u felsefî yönden yeniden kurmaya çalışmıştır.
- Hıristiyanlığın Tanrı-insan’ına zıt olarak Plotinos’un ilahiyatçı spiritüalizminden daha ileri gitmiş ve mutlakın, kendisiyle ilişkiye girilemez olduğunu ileri sürmüştür.
-En yüksek Tanrı sadece her zekâya karşı değil, herhangi bir ilişkiye karşı da kendini gizler.
-Ona göre tanrıların aşamalar dizisindeki üç basamak vardır: Entelektüel tanrılar, âlemüstü tanrılar ve âlemdeki içkin tanrılardır (Platon’un İdeleri, Pythagoras’ın sayıları, Aristo’nun cevher formları), bizi yöneten onlardır.
- Jamblichos (öl. 330), Suriye okulunun müdürü kabul edilir.
-Porphyrios’un öğrencisi olan ve ona büyük saygı duyan Eunaipos, Jamblichos’un biyografisini yazmıştır
-Jamblichos’un eserleri şunlardır: Pisagorcu Yaşam Üzerine; Felsefeye Teşvik; dinî aritmetik içeren diğer üç yazı. Bunların dışında Platon ve Aristo’ya şerhler de yazmıştır. 28 kitaptan oluşan bir Keldanî ilahiyatı (!) da yazmıştır.
-Jamblichos’un önemli bir özelliği, politeizmin (çok tanrılılığın) felsefî teorilere dayanan bir dogmacısı olmasıdır. Yani o, politeizmi değişmez bir prensip (dogma) olarak kabul eder.
- Felsefî tuhaflıkları vardır. ( Temel bir’i üstünde, bütünüyle ifadesi mümkün olmayan bir temel varlık koyar. Bu temel varlık, üç ilahî unsurdan oluşan akledilir dünyayı ve yine üç ilâhî güce ayrılan aklî dünyayı doğurur. Dünya üstünde olan bu nitelikler’in yanında, ya da altında olan on iki göksel ilah bulunur, sonra bunlar 32’ye ve daha sonra 320’ye çoğalırlar; bunları izleyerek 72 tür olan göğün altında yerleşmiş bulunan ilâhlar ve 42 cins doğa ilâhları gelir. Bütün bu “ilâhlar”dan sonra, daha çok büyük bir sürü oluşturan baş melekler, şeytanlar ve kahramanlar gelir.)
- Jamblichos bu delilikleri, Yeni Pythagorasçı tarzda, sayılar teorisiyle karıştırmış, bu ilahî gök içine, (Hıristiyanlık dışında) bütün dinlerin ilâhlarını yerleştirmeye çalışmıştır
- Üçe ayrılan, insanî nefse inanır. Jamblichos’a göre, insanın ahlâkî-dinî vazifesi nefsin temizlenmesinden başka bir şey değildir.
-İnandığı dışsal vasıtalar şunlardır; dualar, tılsımlar, büyüyle kötü ruhların bedenden kovulması, mistik âyinler, her türlü kefaret kurbanları.
-Mısırlıların Mistik Ayinleri ve İbadetleri Üzerineadını taşıyan ve büyük ihtimalle Jamblichos’un bir öğrencisi tarafından kâhinlik (Mantık) karşıtları aleyhine yazılan kitapta fal, kurbanlar ve büyüden başka en kaba ahmaklıklar da savunulmaktadır.
- İlâhi vahyin taşıyıcısı olması bakımından râhibin, filozoftan daha yüksek bir makamda olduğunu söyler.
- Jamblichos’un üçüzler sistemi, öğrencisi Theodorus tarafından daha fazla geliştirilerek olgunlaştırılmıştır.
-Diğer öğrencileri, sihir ve keramet sahipliğinden üstatları gibi ün kazanmışlardır. Dexippus ve Themistius gibi daha başkaları, Aristo eserlerinin güçlü açıklayıcıları olarak kendilerini ispatlamışlardır.

Hypathia (Suriye Okulu Filozofu)
-Genç bir filozof kız olan Hypathia 415 tarihinde bağnaz keşişlerin galeyana getirdiği İsevî halk tarafından öldürülmüştür.
-Kingsley ve Mauthner’in aynı adı taşıyan romanları sayesinde bu filozofun ismi geniş okuyucu kitlelerine kadar ulaşmıştır.
-Hypathia’nın öğrencisi olan Kyrene piskoposu Synesios, üstadının öğretisini, Hıristiyanlıkla, kendine özgü bir tarzda birleştirip kaynaştırmıştır.


Proklos (Atina Okulu Filozofu) (410-485).
-Hem ruhbanî tavırlarına sahip olan Jamblichos’tan, hem de sistemci ve skolastik eğilimlerini paylaştığı Plotinos’tan etkilenmiştir
- Sisteminin esası olan Jamblichos’un üç Üçüzlüsünü almıştır.
-Sonsuz’a aperion, gaye ve forma peros, zekaya (statik düşünceye) nous der.
-Tanımlanamaz Birlik, Tükenmez Verimlilik ve Sonsuz Mükemmellikten bahseder.
-Özünde doğaüstü olana, ancak doğaüstü çaralerle varılabileceğini söyler.
- Bilimin anlaşılırın üstüne erişebilmek için, dinin realitelerine muhtaç olduğunu savunur.
-Proklos için, dinin realiteleri sihir uygulamalarıdır; hâlbuki bu, Platon’a göre, adaletin uygulanması idi. (Bu iki görüş arasında, olgun, aydınlık ve kuvvetli çağ ile bitkin ve hurafe ihtiyarlığı ayıran önemli mesafe vardır.)
-Politeist Yeni Platonculuğun son halkası olan Proklos’un ders vermiş olduğu Atina Okulu İmparator Justinianos’un emriyle 529’da kapatılmıştır.
- Yeni Platoncular teosofik (mistik) felsefeleri ve politeizmi canlandırmak yerine, daha çok ilim alanına, özellikle Platon ve Aristo yazılarının şerhine yönelmişlerdir.
-5. yüzyılda 6. yüzyılın ilk bölümüne ait olan Yeni Platoncu filozoflar, Atina’da eski Platon okulunun başkanlığını yapmışlardı.
- Peripatos, Stoa ve Epiküros okullarının ve belirtilen okulların ortadan kalkmasından yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen, bahsi geçen dönemde Platon’un okulu hâlâ ayaktaydı.
- Platoncu filozoflar arasında genç Plutarchos (ö. 433) ve İskenderiyeli Syrianus vardır.
- Aristo’nun Metafizik’inin bazı kitaplarına yazmış olduğu şerhte Platon ve Pythagorasçıların görünüşlerini şiddetle savunmaktadır
-Proklos Plutarchos ile Syrianus’un öğrencisidir
-Görüşlerinde felsefî derinlik, kuru bir genişlik, keskin diyalektik yeteneği, eleştiriden uzak bir tarzda birbirine karışmıştır.
-Platon’un yazılarını yorumlamıştır.
-Proklos, sadece bir mistik değildir, aynı zamnda Platon’un hypotesis’ine vakıftır.
-Proklos’a göre bütün bilgilerin ölçüsü, “genel biçimde akıl”dır.
-Düşünme biçimi, bir dereceye kadar Hegel’in diyalektik yöntemini andırır.
- Plotinos’un şu temel düşüncesi Proklos’un hareket noktasıdır: “Bir, çok olur, çok da bire dönmeye çalışır.“
-Proklos, bütün varlıklar için üç evrim aşaması kabul eder: Mene (etkilenenin etkileyen içinde kalıcılığı ve devamı), proiedos(etkilenenin etkileyenden etkileyen içinde kalıcılığı ve devamı), epistrofe (etkilenenin etkileyene dönüşle yönelmesi).
-Proklos’un skolastiğinde etkin ve faal nedenler yerine, ölü soyutluklar, bir felsefî görüş yapısı yerine, yolları karışık ve tuhaf hayaletlerle dolu bir labirent, aklın zorunlulukları yerine, mistik sayı oyunları ortaya çıkar.
-Jamblichos gibi, Proklos’un ahlâk felsefesi de duyular üstüne yükselmeyi öngörür.
-Proklos’a göre yetkinliğin en son noktası, ulûhiyetle mistik bir tarzda birliğe ulaşmaktır.
-Düşünce gücü, nüfuz ve önem bakımından Proklos’un takipçilerinden hiçbiri, onun derecesine ulaşamamıştır.
- Proklos sayesinde bir Atina okulunda Yeni Platonculuk bir süre daha yaşamaya devam etmiştir.


Antik Felsefenin Sonu- Boethius (480-525)
- Boethius son Romalı ve ilk Skolastik düşünürdür. Dış görünüşüyle Hıristiyandı.
-Eski “dinsiz” felsefeye (Stoacılık ve Yeni Platonculuğa) içten bağlıydı.
-Atıldığı zindanda yazdığı Felsefeyle Avunmakadlı yazısında, son bir kez daha, İlkçağ felsefesinin gür ve özgür sesini duyurmuştur.
-Artık yavaş yavaş her yerde ağırlığını duyurmaya başlamış olan Hıristiyanlıkla, özellikle Yeni Platonculuğun Atina okulu, tüm benzerliklerine ve ortak düşüncelerine rağmen, birbirlerini suçlamaya ve karalamaya başlamışlardır. Bu da, dine karşı çıkan felsefenin sonunu getirmiştir.
-Nihayetinde Batı Doğu diye parçalanmış olan Roma İmparatorluğunun doğusunda hüküm süren İmparator Justinyen, Platon’un zamanından beri ayakta kalmış olan ünlü Akademiyi 529 yılında Atina’da kapatmıştır. Akademinin malvarlığına el koyan İmparator, son yedi öğretmenini de sürgüne yolarak burada dinsiz Yunan felsefesinin öğretilmesini yasaklamıştır.






SONUÇ
*Helenistik felsefe ve Roma felsefesi sonrasında felsefe dinî anlayışlarla ilişki içerisinde gelişme ve ilerlemesini devam ettirmiştir.
*Dinsel dönem ve dini felsefe diyebileceğimiz bu dönemde, Philon ve Yeni Platonculuk ortaya çıkmıştır.
* Philon, Yahudi düşüncesi ile felsefeyi uzlaştırmaya çalışmıştır.
*Platon’un öğretisini, bu dönemde, yeniden yorumlayan okullar ve filozoflar, dinî düşüncenin birikimini de kullanarak felsefe ile din arasında bir uzlaştırma çabası içerine girmişlerdir.
*En önemli okullar: İskenderiye, Suriye ve Atina okullarıdır.
*En önemli filozoflar Plotinos, Porphyrios, Jamblichos, Hypathia, Proklos ve Boethius’dur.

ÇALIŞMA SORULARI
1. Ölümünden sonra öğrencisi Porphyrios, hocası Plotinus’un yazdığı kitapçıklardan 54’ünü, kendi seçimi ve arzusuyla dokuzlara bölerek yayınladığı eserin adı nedir?
a) Doğa Üzerin b) Enneadler+ c) Metafizik d) Ruh e) Etik

2. Atıldığı zindanda Felsefeyle Avunmak adlı çalışmayı yazan ve Got kralı Theodench’ın emriyle idam edilen Son Romalı ve ilk Skolastik düşünür kabul edilen kişi kimdir?
a) Galileo b) Plotinos c) Boethius+ d) Kopernik e) Aristo

3. Yunan kültüründe Tanrı ile insan arasındaki alanda yer aldıkları kabul ruhsal varlıklara ne ad verilir?
a) Nomos b) Daimon+ c) Logos d) eros e) hiçbiri

4. (M.Ö.25- M.S.50) yılları arasında yaşamış ve Yahudilikle Platon’un felsefesini uzlaştırmaya çalışan filozof kimdir?

a) Maiomonides b) Spinoza c) Kant d) Philon+ e) Plotinos

5. İslâm dünyasında yüzyıllardır okutulan İsaguci adlı mantık kitabı eserin sahibi kimdir.
a) Platon b) Hegel c) Kant d) Porphyrios+ e) Pascal
Alıntı ile Cevapla