|  Durumu:    Medine No :  13076  Üyelik T.:
22 Aralık 2010  Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:58 Mesaj :
72Konular:
16  Beğenildi:3 Beğendi:0
 Takdirleri:10 Takdir Et: 
	  Konu Bu  
				Üyemize Aittir! |   Ümmetiz, Milyar kardeşiz 
   Ümmetiz, Milyar kardeşiz BİR’İZ BİR’DENİZ KARDEŞİZ 
 Karındaşız,  kardeşiz; aynı coğrafyanın, aynı ülkenin, aynı kıtanın, aynı  dünyanın... Dahi aynı evrenin çocuklarıyız. Katışığımız aynı sudan,  hamurumuz aynı çamurdan; bu yüzden ezel olasılığı ile değil, ezelden bir  yazılanlarız.
 
 Birimiz diğerinin varlığına sebep kılınmışız.  Ben’den ötürü sen; bizden ötürü siz kılınmışız. Varlık sahasına bulanıp  kardeş sayılmışız. Dahi aynı kandan mirasçı, aynı dinden yoldaş, aynı  dünyadan ahlak meveddesi olmuşuz.
 
 Yüzümüze dökülen aynı yağmurun suyu, üzerimize düşen aynı ağacın gölgesi ve aynı güneşin ışığı, aydınlatan bizi…
 
 Aynı  kederin çocuklarıyız ki, yüzümüze düşen aynı acı. Aynı halayın, aynı  horonun, aynı zeybeğin çocuklarıyız ki, yüzümüzde beliren hep aynı  tebessüm.
 
 Biz ki göbek bağlarımız annelerimizle birleşmeden,  kader yazgısında birleşenleriz. Bu dünyalı hemşerileriz. Bu dünyanın  sahipleri, sahibeleri… Az biraz da şuracıkta ki ağacın altında  gölgelenen misafirleriz.
 
 Geldiğimiz yeri bilen, öze dönüş  yolculuğunda ancak kardeşlik hukukuyla yolculuğu tamamlayabileceğimizi  kabullenmiş ruhlarız. Biz konuşmak için, tebessüm etmek için, acıya  ortak olmak için hiçbir lügate ihtiyaç duymayan; aynı dili konuşan  dünyalılarız. Biz kardeşiz; farklı karınlardan aynı karında yaşayan  gönül bağlarıyız.
 
 Acınızda biz, sevincinizde siz’iz. Ebed dünyası  için aynı tarlada çalışan tohum serpenleriz. Biz ki bir birimizle dar-ı  bekayı kazanabileceğimiz umudu ile omzumuzu diğer omuza sıkıca boşluk  koymadan birleştiren omuzverenleriz.
 
 Aynı kıblegâha yönünü  çeviren, aynı Rabbe itaat eden, aynı membadan yardım dileyen, aynı  topraktan gelip aynı toprağa gidecek olanlarız. Neyin davasını kime  güdebiliriz? Dava belli, sahibimiz belli; biz ancak bu yeryüzünde bir  birine kardeş olabilecekleriz.
 
 ‘Kardeşlikten başka çatı aramayalım’
 
 Âdem’in  insanlık sancağı altında, Nuh’un gemisinde, Musa’nın yardığı denizin  ortasında, Yunus’un selamete çıktığı balığın karnında, Eyüp’ün imtihan  verdiği bedenin altında, İsa’ya sadakatleri ile imtihan olan  havarileriz. (Allah’ın bütün peygamberlerine selam olsun.) Biz Hazreti  Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ümmetiyiz; her çağda bir Rıdvan  ağacının altında geçer, ellerimizi ellerimizin üstüne koyup: Sadakat,  bağlılık yemini eden milyar kardeşleriz…
 
 Birimiz Süphan’ın  eteklerinde donsa, diğerimiz çöl ortasında o soğuğu hissederiz. Biz  yaratılırken, fıtratımıza kardeşlik fidanı dikilmiş Benî Âdemiz.
 
 Bir’iz,  bir’deniz, kardeşiz. Bu toprağın çocukları, bu sema çatısının  fertleriyiz. Sanmayalım, renklerimiz ırklarımız farklı diye gayrıyız.  Biz bir’deniz; bu yüzden sizdeniz. Hem siz kimsiniz? Değil mi ki, Elest  Günü aynı saf hizada tek bir soruya muhatap kılınmışız! Her şey tek bir  şeyi gösteriyorken bunca varlık davasında bulunmak, ayrılığımız yokken  araya gayrılık koymak da niye?
 
 Gelin başka çatı aramayalım;  kardeşlik çatısından başka. Cennetten Babamız Âdem çıkarıldığından  belli, değişen tek şey: Unuttuklarımız. Gelin tekrar hatırlayalım: Tüm  düşmanlıkların bilmemekten kaynaklandığını, tüm çiçeklerin aynı tarafa  yattığını. Öldüğümüzde aynı yazgıya yazıldığımızı...
 
 Gönderirken  bir yakınımızı bu dünyadan aynı teselliye bulandığımızı, aynı rüzgârın  yüzümüzü eskittiğini hatırlayalım. Hem değil mi ki, “öze dönüş”  hatırlamakla başlıyor olsun? Hatırlayalım aynı dünyanın cerbezesinde  yüzdüğümüzü. Ancak el ele vererek bu dünyayı kolay kılabileceğimizi…
 
 Açlığımızı,  çaresizliğimizi acizciliğimizi, fakrımızı, çıkmazlarımızı, olurlarımızı  olmazlarımızı, ancak paylaşarak hafifletebileceğimizi; hatırlayalım.  Hatırlayalım bizi biz yapan, insan yapan, nas yapan, kardeş yapan  değerlerimizi.
 
 Biz, insanlık çatısının bir zamandır sendeleşmiş  ruhlarıyız. Haydi, ayıltalım bir birimizi. Sarılalım sadakatle  kollarımıza. Açalım gönül dünyamızı bir birimize. Bugüne değin köşe  bucak sakladığımız kendimizi, atalım arkadaşımızın, kardeşimizin önüne.  “Ben de buyum. Aslında benim de zaaflarım var” diyelim. “Gel ben de  seninle birlikte ağlayabilirim” diyelim.
 
 Mutluluğunu da kendine  hapsetme: De, söyle; söyle ki boşluğa düşmesin sevinçlerimiz, söyle ki  karanlığa düşüp çaresiz kalmasın dertlerimiz. Biz zaten bu yüzden  kardeşiz. Kardeş ilan edilmişiz.
 
 Kardeşinin kalp evini yıkma!
 
 Gel  kardeşim! Evinin eşyaları ile değil; kardeşinin kalbi ile taht kur. Bir  işin, bir aşın noksan kalsın ama kardeşinden bir tebessümün eksik  kalmasın.
 
 Yıkma kardeşinin kalp evini. Dağıtma huzurunu. Verme  kardeşinin kalbine darlık. Senin sebebin ile düşmesin dara. Sen olma  katili. Mahpus biçme kendine ve kardeşine. Hiçliğe, yokluğa mahkum etme;  duyarsız kalıp da kardeşine. Çal kapısını korkma. Bir daha çal ve bir  daha çal.
 
 Önce kalp evine gir; ardından hanesine. Selam ver,  selamını al; mevedde kur. Ünsiyet peyda et. Paylaşılması gereken neyin  varsa koy önüne. Korkma! Yık, kibir, haset duvarlarını. Sen yıkmasan  yıkan olmayacak. Sarıl, sarılanlar pişman olmadı hiç...
 
 Söyle, sevdiğini söyle; henüz gitmemişken sevdiğin kişi senin diyarından.
 
 
 
 
 İçine  saklama sonrana taşıma; ne varsa dök içini. Söyle birikmeden  söyleyeceklerini. Kardeşlik köprünü kur. Daraldığında için, yürü  köprünün birine, geç oradan ve anlat kendini köprüsünü kurduğun  kardeşine.
 
 Yık, yıkılması geç kalmış kibir duvarlarını. Yık  kalbinin katılaşmış kurallarını. Merhamet et kendine, kardeşine.  Merhamet et ki, merhamet olunasın. Tekrar inşa et yıktıklarını. Henüz  nefesin bedeninde iken, tekrar yap yıktıklarını; yarım bıraktıklarını.  Yeniden yap kardeşinin gönül yuvasını. At içindeki ucub hastalığını.  Bekletme içinde saklı duran samimiyet pınarlarını; yol ver. Henüz yol  verenler kurtuluşa eriyor iken…
 
 Gül’sün; güzelsin. Hasen’sin;  Ahsen’sin. En güzel surettesin. Peygambere ümmetsin. Karanlıktan çıkardı  Allah seni. Sen de kapalı bir kamerdin. Seni peygamberle yarıp çıkardı  Allah. Başkasına kardeş yaptı. Seni kardeşine, kardeşini sana emanetçi  kıldı. Sizi bir birinize emanetçi kıldı ki: İncitmeyesiniz bir birinizi…
 
 Sizi  sizle imtihan etti ki, kendiniz için istemediğinizi, kardeşiniz için de  istemeyesiniz. Sadece sizi size mirasçı kılmadı ki mal sevdasına düşüp  kardeşliğinizi zedelemeyesiniz. İçinizden peygamberler gönderdi ki,  sizler de birer numune-i imtisal olasınız. Sizi size üstün kılmadı ki,  biriniz birinize üstün gelip de uhuvvetinizi bozmayasınız.
 
 Ey  Allah’ın kulları! Bir olan, sizi bir kıldı; kardeş kıldı. Kendini size  vekil, sizi kendisine halife kıldı. Size suret verip varlık sahasına  koydu.
 
 Varsınız. Hak kadar haksınız. Hakkın kulları, bu sahada kardeş olduğunuz müddetçe haktansınız…
 
 İBRAHİM ARPACI.
 
				__________________ Yuvasız Kuşa Bile Dal Verip Yuva Kurduran Rabbim...Hakkımızda En Hayırlısı Neyse Bizlere de Onu Nasip Eyle. AMİN.. |