Cevap: Namazın hastalık, yolculuk ve korku hallerinde kılınışı        Yolcu Namazı  
Hanefî mezhebine göre, yolculuklarda dört rek’atlı farz namazların kısaltılıp  
ikişer rek’at olarak kılınması vaciptir; yolcunun namazlarını bilerek iki  
rek’attan fazla kılması mekruhtur. Bununla birlikte iki rek’at kılıp da  
teşehhütte bulunduktan yani tahiyyatı okuduktan sonra kalkıp iki rek’at daha  
kılacak olsa farzı edâ etmiş, son iki rek‘at da nâfile olmuş olur. Ancak vacip  
olan kısaltmayı terketmiş ve namaz selamını geciktirmiş olmasından dolayı,  
kötü bir iş yapmış sayılır. Fakat o kişi, birinci teşehhüdü terketse veya ilk iki  
rek’atta kıraatte bulunmamış olsa yani Fâtiha ve sûre/ayet okumamış olsa,  
farzı edâ etmiş olmaz. Namazını unutarak tam kılan yolcunun ise, namaz  
selamını geciktirmiş olmasından dolayı sehiv secdesi yapması gerekir.  
Mâlikîlere göre, namazları kısaltmak sünnet-i müekkededir. Şâfiî ve  
Hanbelîlere göre ise yolcu namazları kısaltıp kısıltmamakta muhayyerdir;  
dilerse tam kılar, dilerse kısaltır. Yolcular, farz namazları cemaat halinde de  
ikişer rek‘at olarak kılarlar. Mukîm olan kişi yolcuya, yolcu da mukîme  
uyabilir. Ancak yolcu olan kişi, yolcu olmayan imama uyarsa, imam ile  
birlikte dört rek‘at namazı tam kılar. Şayet yolcu olmayan, yolcu olana  
uyarsa, imam iki rek'atta selam verdikten sonra yolcu olmayan, ayağa kalkıp  
iki rek‘at daha kılarak dört rek‘atı tamamlar. Böyle bir durumda imamın,  
kendisinin yolcu olduğunu ve cemaatin de dörde tamamlaması gerektiğini  
namazdan önce hatırlatması müstehaptır. Zira Peygamberimiz, Mekke’de  
namaz kıldırdığında: “Ey Mekkeliler! Namazları tam kılınız, çünkü biz  
seferiyiz” buyurmuştur. Tercih edilen görüşe göre, “lâhik” olduğu kabul  
edilerek bu iki rek rek‘atta Fâtiha ve sûre/ayet okumaz. Kıraat miktarı durup  
rükû’ ve sücûd yapar. Hanefi ve Mâlikîlere göre, müsafir, yolculuğu  
esnasında kazâya kalan namazlarını yolculuktan sonra ikişer rek‘at, ikamet  
halinde kazâya kalan namazlarını da yolculuk esnasında tam kılar. Yolcu,  
cuma ve bayram namazlarını kılmakla mükellef değildir. Bunları dilerse  
kılar, dilerse kılmaz. Kendisine farz olmadığı halde cumayı kılan bu kimsenin  
namazı, o günkü öğle namazı yerine geçer. Kendisine cuma namazı farz olan  
kimsenin, zeval vaktinden sonra her hangi bir mazereti olmaksızın cuma  
namazını kılmadan yolculuğa çıkması mekruhtur. Seferde sünnet namazlar  
vakit geniş ve imkân olduğu takdirde olduğu gibi kısaltılmadan kılınır. 
Ancak, darlık ve güçlük olduğu takdirde sünnetler terk edilir. Fıkıhta kişinin  
bulunduğu yer yolculuk hükümlerinin uygulanıp uygulanmaması bakımından  
vatan (ikamet yeri) kavramı esas alınarak üçe ayrılmıştır: Vatan-ı aslî, vatan-ı  
ikamet ve vatan-ı süknâ. Yolcunun doğup büyüdüğü veya evlenip yerleştiği  
yere yani vatan-ı aslîye döndüğünde yolculuk hali sona erer. Bir yerde on  
beş gün ve daha fazla kalmaya niyet eden kimse için ikamet hükümleri  
geçerli olur ve bu niyetle kalınan yere vatan-ı ikamet adı verilir. Buna karşılık  
bir yolcunun on beş günden az kalmayı planladığı yerde seferilik hükümleri  
devam eder; bu yere vatan-ı süknâ denir.
     |