Konu Başlıkları: Ebu Hanife
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31 Ağustos 2008, 11:58   Mesaj No:3

NUR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:NUR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 127
Üyelik T.: 10 Eylül 2007
Arkadaşları:4
Cinsiyet:
Memleket:ankara
Yaş:31
Mesaj: 1.805
Konular: 527
Beğenildi:30
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Unutulmayan İlim Mirasıyla İmam Azam Ebu Hanife

İmam-ı Azam’ın Fıkıh’taki görüşleri

Şüphesizki Ebu Hanife’nin hayatın içinde kalan kişiliği en çok Fıkıh alanındaki görüşlerine yansımıştır. İmam-ı Azam fıkhı “kişinin dünya ve ahirete fayda veya zarar göreceği hususlara ilişkin hususları bilmesi” olarak anlamıştır.


Her ne kadar Ebu Hanife, metot konusunda herhangi bir eser kaleme almamış olsa da, sorunlara getirdiği çözümlerden, sorulara verdiği fetvalardan kendinden sonra gelen alimler kendisinin içtihad metodunu tesbit etmeye çalışmışlardır. Temel metodu olarak şüphesiz kendisinin şu ifadesini alabiliriz: “Biz önce Allah’ın kitabında olanı alırız. Onda bulamazsak ashabın ittifak ettiğini benimseriz, ihtilaf etmişlerse dilediğimizin görüşünü alırız. Başkalarının görüşlerini onlara tervih etmeyiz. Ancak tabiin alimlerine gelince onların ictihadlarına bağlı kalmayız.

Onlar gibi biz de ictihadda bulunuruz. Aralarında müşterek illet bulununca bir hükmü diğerine kıyas ederiz.”
İçtihadlarında İmam özellikle kıyas metodunu çok sık kullanmıştır. Bunda bulunduğu çevrenin etkisi büyüktü. Kıyası ve genel manada içtihadı Ebu Hanife belirsiz bir şekilde değil, belli kurallara bağlı kalarak ve bir “İçtihad şûrası” şeklinde işlev gören ders halkasında iştişare ederek kullanıyordu. Her ne kadar İmam Azam hadis konusunda meşhur muhaddisler kadar uzman olmasa da, ilim meclisinde birçok hadis hafızı bulunmakta idi.

Özellikle delil olarak kullandığı hadislerin sayısı bazı iddiaların aksine yüksektir. Kendisine bir meselenin arzedilmesinden sonra Ebu Hanife, önce talebelerine bu konuda bildikleri hadisleri ve sahabilerin sözlerini sorar, sonra kendi bildiği rivayetleri nakleder. Talebelerinin konu ile alakalı görüşlerinide dinledikten sonra, kendisi meseleyi hükme bağlardı. Konu hakkında herhangi bir hadis yada sahabi sözü bulunmadığı zaman, kıyasa, o da mümkün olmadığı zaman istihsana giderdi.

Kullandığı Hadisler konusunda İmam-ı Azam bazı sıhhat şartları ileri sürmektedir. Bu şartları taşımayan hadislerle amel etmez ve onlarla hüküm vermezdi. Peygamberimizin hayatını ve hadislerini öncelik ve sonralık açısından inceler ve özellikle hayatının son döneminde söylediği hadisleri delil alırdı. Bu nedenle de birbirleri ile çatışan hadisleri uzlaştırmaya değil, sonradan sadır olan hadisin kendinden önceki hadisi nesh ettiğini düşünürdü. Ama kıyas ile fetva verdiği bir konuda fetvasına aykırı bir sahih hadis nakledildiğinde görüşünden vaz geçmekten imtina etmez, hadise aykırı görüşünü terk ederdi.

Tek silsileden rivayet edilmiş hadisleri (ahad) Kur’an’ın hükümleri, İslam fıkhında yerleşik genel ilkeler ve Peygamberimizin meşhur sünneti ile karşılaştırır ve öyle değerlendirirdi. Özellikle geniş bir toplumun önünde meydana gelmiş ve bu sebebten dolayı çok sayı kişi tarafından bilinmesi ve rivayet edilmesi gereken olayları rivayet eden ahad hadisleri delil olarak kabul etmemiştir. Bunun manası ise bazılarının iddia ettiği gibi hadise önem vermemesi değil, birçok kişi olaya şahit olması gerektiği halde, sadece bir tarikten rivayet edilen haberi sıhhatine güvenmemesinden kaynaklanıyor. Ayrıca ravisi fakih olmayan hadislerde kıyasa başvurduğu, Kur’an’ın açık ve özel hükümleri ve ilkelerine ters düşen haber-i vahidi, ve rivayet ettiği hadise aykırı davranan ravinin hadisini delil olarak almadığı rivayet edilir.

Genel metodu itibari ile Ebu Hanife her zaman Hadis ve sahabi sözü ile amel etmeyi tercih etmiştir. Ancak bunların olmadığı yerde kıyasa gitmiş, eğer kıyas ile vardığı hüküm dinin ruhuna, genel prensip ve amaçları ile uyuşmazsa ilk bakışta görülemeyen, kaynaklarda yatan temel illeti kavrar ve bu delile dayanarak istihsan metodu ile içtihadda bulunurdu. Talebeleri kıyasları konusunda kendisi ile tartışmaktan çekinmedikleri halde, ihtihsan yaptığında ise kendisi ile tartışmaya tereddüt ederlerdi.

Ebu Hanife’nin ilim tahsilinde önce ve hatta ilimle uğraştığı dönemde de ticaret hayatının içinde bulunması, kendisine insanların problemlerini yakından tanıma fırsatını vermekteydi. Bu da tabiiki insanlar tarafından içtihatlarının kabul görmesini sağlamaktaydı. Kendisinin farklı kültür ve geleneklerin biraraya geldiği bir çevrede yaşaması, halkın muamelatını ve örfünü, dinin temel ilke ve esaslarına muhalif olmama şartı ile dikkate alması, farklı yorum ve içtihatlara gitmesine sebep olmuştur. Böylece İmam-ı Azam “kendisine intikal ettirilen fıkhi kuralları, görüşleri, ayet ve hadislerle ilgili yorumları içinde bulunduğu ortam, insanların ihtiyacı ve dinin genel ilke ve amaçları açısından yeniden değerlendirme, sınırlı naslarla sınırsız olaylar, naklin hükmü ile aklın yorumu, hadisle re’y arasında makul bir ahenk kurma imkanını yakalamıştır.”


Kaynaklar:

Ebu Hanife, Muhammed Ebu Zehra, Ankara 2002, 31.
Ebu Hanife, Muhammed Ebu Zehra, Ankara 2002, 211.
Mustafa Uzunpostalcı; DİA, X, 135.
Mustafa Uzunpostalcı; DİA, X, 137.
[HR]
__________________
EN GÜZEL AŞK: ALLAH!
Alıntı ile Cevapla