Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Eylül 2008, 10:23   Mesaj No:17

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Ayetullah'il Uzma İmam Humeyni'nin (ra) Hayatı ve Yaptıkları

İmam Humeyni'nin -ks- gerçekleri ifşa etmesiyle birlikte, bilhassa islam inkılabının zaferin eşiğine geldiği günlerde bu encümene üye olan müslümanların büyük bir çoğunluğu encümenden ayrılarak İmam Humeyni'nin -ks- hareketinin saflarına katıldılar.
Hüccetiye Encümeni'nin Bahailiğe karşı mücadele yöntemi, üyelerine Bahailiği çürütebilecek kültürel ve akidevi eğitimler vermesi ve üyelerini sırf lafzî tartışmalara hazırlamasıydı; halbuki çeyrek yüzyılı aşkın bir zamandır ister İran'da, ister dünyanın başka ülkelerinde olsun, Bahailik İsrail'e bağlı siyasi bir teşkilat olarak çalışmalarını yürütmekte ve bugün de olduğu gibi, Amerika'da ikamet eden siyonistler tarafından doğrudan doğruya idare ve himaye edilmekteydi; böylesine siyasi mahiyetli bir teşkilatla yapılacak gerçek bir mücadelenin de aynı yöntemle yapılmasının kaçınılmaz olduğu apaçık ortadadır.
Hş. 1348'li yıllar (1970) dan sonra üstad Mutahhari, Dr. Mufattih, Dr. Bâhüner, Mühendis Bazergan ve Dr. Ali Şeriati gibi isimlerin konuşma ve seminerleri Tahran'daki Kuba Camii, Hidayet Camii, Kanun-i Tevhid ve bilhassa Hüseyniye-i İrşad gibi mekanların dindar aydınlarla müslüman üniversitelilerin bilinçlenme merkezleri haline gelmesine yolaçmıştı. İmam Humeyni'yle -ks- Allame Tabatabai'den yıllarca ders almış olan üstad Mutahhari, İran'ın en tanınmış felsefeci ve fakihlerinden biri olarak, Tahran'a hicretinden sonra vaktinin önemli bir kısmını güncel ve sade bir dille islam akidesinin temellerini açıklamaya ve ilhâdî ekollerle çağdaş karma düşünce ve ideolojilerin tutarsızlık ve batıllığı konusunda müslüman genç nesli uyarıp bilinçlendirmeye ayırmış e bu yöntem giderek onun çalışma ve semiverlerinin ana ekseni haline gelmişti.
Kendi dallarında tanınmış birer müslüman mütefekkir olan Dr. Mufattih'le Dr. Bâhüner'in çalışmaları da aynı doğrultudaydı ve biri aydın bir üniversiteli, diğeri de aydın ve inkılabi bir dinadamı olarak halkı bilinçlendirme yolunda yoğun faaliyetler içindeydi.
Üstad Mutahhari'nin şehadetinden sonra İmam Humeyni -ks- onun istisnasız bütün eserlerini "faydalı" olarak tanımlayacak, kendisini islam davasına adamış olan bu ünlü mütefekkirin yılmak bilmeyen uzun ve yorucu çalışmalarının "takdire şâyan" olduğunu vurgulayacaktı.
Dr. Ali Şeriati'nin eser ve konuşmaları edebî açıdan taşıdıkları çarpıcılık ve cazibenin yanısıra; müslüman İran toplumunun dînî, târihi ve sosyal meselelerini eleştirel ve radikal bir bakış açısıyla değerlendirdiği için ilgiyle izlenmekteydi. O günkü şartlarda İran'ın genç nesli için bu tür konuşma ve bahisler önemli bir boşluğu doldurmadaydı.
Dr. Şeriati'yle Savak arasındaki yazışmalar ve bununla ilgili olarak 1990'lı yıllarda yayınlanan belge ve senetler (48) dikkatli ve insaflı bir şekilde incelendiğinde ortaya çıkacak sonuç şudur: Dr. Şeriati'nin eser ve konuşmalarının o günün İran'ında gençlerin komunizm ve benzeri sol ekollere eğilim duymasını engelleyici nitelikte olması ve onun İran'ın geleneksel bünyeli uleması ve bu tür bir ulemacılığa karşı sürekli ve çok sert ifadeler kullanmasının müslüman kesim arasında görüş ayrılıkları ve ihtilaflar yaratma yolunda faydalı olabileceğini düşünen Savaş, onun çalışma ve faaliyetlerine uzun bir süre engel olmamayı tercih etmiş; ancak aynı Savak teşkilatı 1352'de (1973-4) Hüseyniye-i İrşad'ı kapattırmak ve Dr. Şeriati'yi de tutuklamak zorunda kalmıştır.
Diğer taraftan üstad Mutahhari'nin Hüseyniye-i İrşad'daki faaliyetlere artık katılmayıp bu mekandan niçin uzak durduğu hususu da, bugün ondan geriye kalan mektup ve belgelerde aydınlığa kavuşmuş durumdadır, sözkonusu mektup ve belgelerin net olarak ortaya koyduğu hakikat şudur: Üstad Mutahhari'ye göre kültürel ve sosyal bir inkılabın temelleri mutlaka vahy ve salt dînî düşünce temelleri üzerine kurulmalıdır. Bu nedenle de böyle bir temel üzerine kurulu bulunmayan ve dînî hükümlerindoğru olarak anlaşılabilmesi için gerekli olan uzmanlık ve inceleme yöntemlerinin görmezden gelindiği bir "dinî konular etrafında yürütülen inkılâbî fikirler, heyecanlı yorum ve çarpıcı yenilik"lerin etkisi ve bu tür eserlerin tesiri geçici olacak ve uzun vadede "karma ideolojiye geçiş" gibi bir tehlikeye yol açarak dinî konularla vahye dayalı olmayan fikir ve düşüncelerin aynı potalarda yoğrulup hiçbir şeye benzemeyen sentezler üremesine neden olacak ve neticede batı felsefe ve sosyolojilerine götüren gedikler açmış olacaktır islam toplumlarında.
İslam inkılabının zaferinden sonra aşırı gruplardan bir kısmı, Dr. Şeriati'yi savunma ve ondan yana çıkma bahanesiyle inkılab ve inkılab rehberinin karşısına dikildiler. Buna mukabil, eserleriyle ilgili görüş ve eleştiriler bir tarafa, eserlerini mütalaa ederek islam ve inkılabın yanında yeralan ve inkılaba hizmetler veren nice insanlar olduğu da inkar edilmez bir gerçektir. Bütün bu nedenlerledir ki Dr. Şeriati'nin kişiliği ve rolü konusunda çeşitli yargılarda bulunulmuş, muhtelif görüşler öne çıkmıştır. Bugün kimine göre Dr. Şeriati şah rejiminin kültürel emellerine hizmet eden bir işbirlikçiydi; kimine göreyse o, inkılâbî ve müslüman bir mütefekkir ve düşünürdü ve kendisinin geride bıraktığı son notlarla belgelerin de ortaya koyduğu üzere Dr. Şeriati, eser ve konuşmalarında doğru olmayan yorum ve fikirlerle sathi bazı noktalar bulunduğunu bizzat belirtmiş ve bunların gerekli çıkarma ve eklemelerle düzeltilmesi için bütün eser ve konuşmalarının mutlaka baştan sona gözden geçirilmesini önemle vurgulamıştır. İmam bu hususta da fevkalâde bir basiret örnegi sergileyerek makul bir tavır takınmış ve ömrünün son günlerine kadar da bu tavrını sürdürmüştür:
Rahmetli İmam -ks- o dönemlerde yaptığı konuşma ve yayınladığı mesajların pek çoğunda inkılâbî şia ulemasının tarih boyunca öncülüğünü savunmuş ve islam ulemasının büyüklerinden yana tavır koymuş ve ulema hakkında oluşturulan şüphe ve tereddütlere gereken cevapları vererek konunun aydınlığa kavuşmasını sağlamıştır. Bu cümleden olmak üzere yurtdışında tahsil etmekte olan İranlı öğrencilerin oluşturduğu islam encümenlerine yazdığı cevabi mektuplarda islamla ilgili hususlarda, uzmanca olmayan sathî ve yüzeysel yorumlarda bulunulmasından ciddiyetle sakınılmasını defalarca belirtmiş, bu hususta uyarılarda bulunmuş, aynı zamanda müslüman aydınlarla yazarların da çektikleri zahmetlere teşekkürde bulunarak onları da dinadamı kılıklı yobaz ve dogmatik kişilerin yaratabileceği tehlikelere karşı uyarmayı ihmal etmemiş; şunun veya bunun adına yaratılan ihtilaf ve anlaşmazlık getirici mevzulara girilmemesini ve gruplaşmalardan ciddiyetle sakınılmasını, aksi takdirde inkılabın maslahatlarına aykırı davranılmış olacağını vurgulamıştır.
İmam Humeyni -ks- ve Mücadelenin Sürekliliği
1350'li (1970-71) yılların 2. yarısında şah rejimiyle Irak Baas rejimi arasındaki anlaşmazlık iyice büyüdü, Irak'ta mukim bulunan İranlıların önemli bir kısmı yurtdışına sürülüp evinden barkından edildi. İmam Humeyni o günlerde Irak cumhurbaşkanına yazdığı bir telgrafta bu girişimi sert bir dille kınamaktaydı. Hatta bu gelişmeleri protesto amacısya İmam -ks- Irak'tan ayrılmaya karar vermiş, ne var ki o şartlar altında İmam'ın Irak'tan hicret etmesinin yolaçacağı sonuçları kestirebilen Irak yöneticileri onun Irak'tan ayrılmasına izin vermemişlerdi.
Diğer taraftan petrol fiatlarının ve satışının artmasıyla birlikte geliri artan şah, hş. 1350'den sonra kendisini daha güçlü hissetmeye başlamıştı. buna paralel olarak da rejime muhalif olanlar acımasızca sindiriliyor, en küçük bir muhalefet en sert şekilde bastırılıyordu. Rejim cinnet geçirircesine bir tutkuyla silah satın almaya başlamış, Amerikan ürünleri İran piyasasını adetâ işgal etmiş, ard arda Amerikan üsleri açılmış, İsrail'le askeri ve ticârî ilişkilere azamî derecede hız verilmişti. İran şahlarının 2500 yıllık imparatorluğunun yıldönümü adına birçok ülkenin devlet başkanları İran'a davet edilmiş, astronomik rakamlara varan harcamalar İran milletinin kursağından kesilerek gerçekleştirilmişti. Şah rejimi, gücünü ve iktidarını ispatlayabilmek için bu büyük gösterişlere gerek duyuyordu.
İmam Humeyni -ks- ard arda yayınladığı mesajlarla bu israfları kınayacak ve ülkenin geride kalmasına neden olan sebepleri açılayarak İran'ın içinde bulunduğu acı tabloyu gözler önüne sermekten çekinmeyecekti.
Araplarla İsrail arasında 4. savaşta sahş İsrail'in güçlü hâmisi olarak ortada boy gösterirken İmam hş. 1352 Aban'ında -1973 sonbaharında- yayınladığı bir bildiriyle İran halkından, siyonist İsrail'in saldırganlıkları karşısında kıyam etmesini istedi. İmam bu mesajında bütün müslüman milletlerin Filistinli savaşçılara maddi ve manevi yardımda bulunmasının farz olduğunu ve Filistin'in direnişine destek sağlayabilmek için kan, ilaç, silah, gıda ve benzeri yardımlar yapılması gerektiğini vurguluyordu(49). İmam Humeyni -ks- bir başka mesajında da şöyle demekteydi: "Şu fesad tümörünü kökünden söküp atmadıkça islam milletinin yüzü gülmeyecektir ve İran bu yüzkarası sülalenin (Pehlevi) pençesinde olduğu sürece hürriyetin yüzünü göremeyecektir!"(50)
Hş. 1353 İsfendi'nin sonlarında (1974 kışı) şah, saraya bağlı "Restahiz Partisi"ni kurdurarak demokratik bir görünüme bürünmeye çalıştıysa da diktatör yapısı bunu da yüzüne gözüne bulaştırmasına neden oldu; nitekim televizyonda yaptığı bir konuşmada bütün İran halkının bu tek partiye üye olması gerektiğini, üye olmak istemeyenlerin hemen pasaportlarını alıp ülkeyi terketmelerini emrediyordu!(51)
Bu konuşma üzerine İmam Humeyni -ks- derhal bir fetva yayınlayacak ve bu fetvada şöyle diyecekti: "İslama karşı olması ve müslüman İran milletinin maslahatlarına muhalefet göstermesi cihetiyle, bu partiye üye olmak bütün İran milleti için haram olup zulme yardım ve müslümanların bedbahtlığına sebebiyet sayılır ve bu partiye karşı olmak "kötülükten menetme (nehy-i an'il münker)" esasının en bâriz gereklerinden biridir."(52)
İmam Humeyni'yle -ks- diğer bazı islam ulemasının bu yöndeki fetvaları etkili olmuştu. Onca geniş propagandaya rağmen, şah rejimi birkaç yıl sonra Restahiz Partisi'ni resmen kapattığını açıklayarak yenilgiyi kabul etmiş olacaktı. İmam Humeyni -ks- sözkonusu mesajında "Gurbet ellerde bulunduğum şu sırada İran milletinin içler acısı halinden fevkalâde üzüntü duymaktayım" diyor ve şöyle ekliyordu:"... Bu hassas ve kritik ortamda keşke ben de onlarla birlikte olabilseydim de islam ve İran'ın kurtuluşu için verilen bu mukaddes mücadelede onlarla işbirliğinde bulunsaydım..."(53)
Hş. 1354'te 15 Hordad kıyamının yıldönümü sırasında Kum'daki Feyziye Medresesinin inkılâbî din öğrencileri yeni bir kıyama daha giriştiler. "Yaşasın Humeyni! Peplevi hanedanına ölüm!" peryatları iki gün boyunca Kum semalarında çınladı. Bundan önce gerilla örgütleri büsbütün çökertilmiş, ünlü siyasi ve dindar isimlerin tamamına yakın bir kısmı rejimin zindanlarına hapsedilmişti; bu nedenledir ki ortalığın süt liman olduğunu zannettikleri bir anda böylesine cesurca ve alenî bir başkaldırıya şahid olmak, şaha ve Savak'a çok ağır gelmişti. Emniyet görevlileri medreseyi kuşatmış; ani bir baskınla medreseye girip buldukları herkesi acımasızca dayak altında tutuklayarak götürmüşlerdi.
İmam Humeyni -ks- bu olay üzerine hemen bir bildiri yayınlamakta ve şu müjdeyi vermekteydi: "... Bütün zorluk ve felaketlere rağmen milletin uyanık olması ümit vericidir. Bizzat şahın da itiraf etmiş olduğu gibi İran'daki bütün üniversitelerle değerli âlimler, ortaokul ve lise öğrencilere ve halkın diğer kesimleri mevcut bütün baskı ve zorbalıklara rağmen muhalefete girişmiş bulunuyor ki, bu da sömürü zincirlerinden kurtuluş ve hürriyete kavuşmanın başlangıcını müjdelemektedir!.."(54)
İmam Humeyni -ks- hş. 2 Mehr 1354'te -1975'te- Amerika ve Kanada'daki Müslüman Öğrenciler Encümeni yıllık kongresine gönderdiği yazılı mesajda şöyle diyordu: "Ömrümün şu son döneminde benim için ümit verici olan apaçık bir konu var; o da, genç neslin böylesine uyanık ve bilinçli olması ve giderek ilerlemekte olan aydınlar hareketidir, Allah'ın izniyle nihâi sonuca ulaşacak ve ecnebilerin ellerini keserek islam adaletinin yayılmasını sağlayacaktır(55)
Şah, din karşıtı laik politikalarından birini daha uygulama safhasına koyarak hş. 1354'ünün İsfend'inde (1975 kışı) küstühça bir girişimle İran'da kullanılan ve hz. Resulullah'ın -sav- hicret başlangıcının esas alındığı hicri takvimi değiştirip tarih başlangıcı olarak Hakameneşi padişahlığının kuruluşunu esas alan İran kraliyet tarihini ülkenin resmi tarihi ilan etti. İmam Humeyni -ks- buna çok sert bir tepki gösterecek ve derhal bir fetva yayınlayarak hiçbir esas ve mana ifade etmeyen Hakameni tarihinin kullanılmasının "haram" olduğunu açıklayacaktı. Bu temelsiz tarih aygulamasını haram ilan eden fetva da tıpkı şahın Restahiz Partisi'ne üyeliği haram eden fetva gibi fevkalâde etkili olmuş ve her ikisi de şah rejimi için tam bir "fiyosko"yla sonuçlanarak rejimin islam karşısında geri adım atmasıyla neticelenmişti; nitekim rejim 1357'de (1978) bu kanunu kaldırarak şehinşahlık tarihinden, tekrar hicri takvime dönüldüğünü açıklamak zorunda kalacaktı.
1975'te dönemin Irak cumhurbaşkanı yardımcısı Saddam'la şah arasında Cezayir'de yapılan antlaşmayla iki rejim arasındaki husumet ve düşmanlık geçici olarak son bulmuş oldu. O yıllarda Fars Körfezi'nde tam bir huzur ve güvenliğe ihtiyacı olan Amerika, İran'la Irak arasındaki sürtüşmelerin bir an önce noktalanmasını istiyordu. Bu nedenledir ki Cezayir cumhurbaşkanıyla şahın yakın dostu Mısır cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın aracılığıyla bu antlaşma gerçekleştirilmiş ve sürtüşmelere son verilmiştir.
Bağdad'la Tahran rejimleri arasındaki bu flört dönemi, İmam'ın mücadele sürecinde daha zor ve sıkıntılı bir kesit başlatmıştı. ne var ki bu zorlukların İmam'ı engellemesi mümkün değildi, o yılmadan mücadelesini sürdürüyor, davasında adım adım ilerliyordu.
İşte bu dönemlerde Irak'ta bulunan İran büyükelçisi üst düzey yetkililere gönderdiği gizli raporunda şöyle yazacaktı: "Ayetullah Humeyni Irak'ta sessiz sedasız durmuyor, rejim aleyhinde yoğun faaliyetler içinde... Gerekenin yapılması için lütfen talimatların bildirilmesi..."
Şah, bu rapora bizzat cevap yazacak ve öfkesini kusarak "kaçıncı kezdir söylüyorum bunu; kesin o sesi!" diyecekti (56) Şah bunu yazarken, Allah Teala'nın İmam Humeyni -ks- için bambaşka bir takdiri irade buyurmuş olduğunun farkında değildi: "Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, oysa Allah kendi nurunu tamamlayıcıdır, kafirlere hoş gelmesi bile" (Sâf, 8).
Hş. 1355'te (1976) Amerika'da Beyaz Saray demokratların eline geçti. ABD cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şahın cumhuriyetçilere yaptığı geniş yardımlar hiçbir işe yaramamıştı. Jimmy Carter, insan hakları ve ABD'nin yurtdışına silah ihracatının sınırlandırılması gibi sloganlarla başbakanlığı ele geçirmeyi başarmıştı. Sözkonusu dönemde Amerikalıların bu sloganları ön plana çıkarmasının özel bir nedeni vardı; herşeyden önce o yıllarda Amerika'ya karşı giderek artan -bilhassa İran'da- antipatinin azaltılması, Amerika'nın yaşadığı ciddi ekonomik krizin örtbas edilmesi ve eski Sovyetler'le yapılacak nükleer başlıklı silahlarla ilgili görüşmelerde (Salt) ABD lehine ayrıcalıklar kazanılmaya çalışılması yakında Sovyetler'e baskı uygulanması gibi faktörler bu nedenlerin en başta geleniydi. Binâenaleyh Amerikan Demokrat Partisi'nin politikacıları doğrultusunda Şah da İran'da "Açık ve Serbest Siyasi Atmosfer" politikasını uygulamaya başladı, bu paralelde birtakım dış değişiklikler yapıldı, bazı görevliler alınmış gibi yapılarak yerleri değiştirildi. Daha sonraları Amerika'nın Tahran'daki casusluk yuvası olan ABD büyükelçiliğinde ele geçirilen ve kitap halinde yayınlanan gizli belgelerin de ortaya koyduğu üzere ABD dışişleri bakanlığı ve CIA tarafından belirlenip Tahran büyükelçiliğine iblağ edilen "Amerika'nın İran politikası"nda zerrece değişiklik olmamış, ABD her zamanki gibi şaha her bakımdan destek vermeyi sürdürmüş, cumhuriyetçiler gibi demokratlar da şahı Amerika'nın Fars Körfesi'ndeki çıkarlarını savunan en güçlü piyon olarak kabul etmiş, nitekim bu nedenledir ki ABD'nin yabancı ülkelere silah ihracatına getirdiği kısıtlamalar İran'a uygulanmamıştı. Carter'le eşinin Tahran ziyareti ve ABD başkanının bu ziyaret sırasında yaptığı bir konuşmada Beyaz Saray'ın kayıtsız şartsız şahı desteklemeye devam edeceğini vurgulaması, şahın "Açık Siyasi Atmosfer" politikasının geçici bir senaryo olduğunu gösteriyordu.
İslam İnkılabının hş. 1356 (1977)'de Doruğa Yükselmesi ve Halkın Toplu Kıyamı
Dünyada ve İran'da olup bitenleri büyük bir dikkatle izleyen İmam Humeyni -ks- bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeyi başaracaktı. Nitekim 1356 Mordad'ında (1977 yazında) yayınladığı bir bildiride şöyle diyordu: "Yurtiçi ve yurtdışında vuku bulan son gelişmeler ve şah rejiminin işlediği caniliklerin yurt dışındaki mahfil ve matbuatlara yansımış olmasına binâen; yurtiçi ve yurt dışındaki ilmi ve kültürel mahfillerle vatansever ricalleri, üniversiteliler ve islam encümenlerinin bulundukları yerlerde hiç vakit geçirmeden değerlendirmeleri gereken bir fırsat doğmuş bulunmaktadır: Herkes, hiç çekinmeden açıkça harekete geçmeli, kıyam etmelidir şimdi!"

Aynı mesajın bir başka yerinde şöyle diyordu İmam: "Yüz milyonlarca müslümanın haklarını görmezden gelip bir avuç serserinin onların başına musallat edilmesi ve müslümanların mukadderatının bu azgın serserilerin eline bırakılması ve İran'daki gayri meşru rejimle kukla İsrail devletine, müslümanların hak ve hürriyetlerini ellerinden almaları için meydan verilmesi ve ortaçağdan farksız uygulamalara gidilmesi; Amerika cumhurbaşkanlarının dosyalarına geçecek olan caniliklerdir!"(57).
İmam'ın büyük oğlu Ayetullah hacı Mustafa Humeyni'nin hş. 1356 Abân'ının 1. günü (1977 sonbaharı) şehid edilmesi üzerine baştanbaşa bütün İran'da yas ve taziye merasimleri düzenmesi yeni bir dönüm noktası olmuş ve medrese çevreleriyle İran'ın dindar halkında yepyeni bir şahlanış yaratmıştı. İmam Humeyni aynı günlerde herkesi şaşırtan bir sabır ve azim örneği sergilemiş ve beklenmedik bir açıklamada bulunarak bunu "Allah Teala'nın gizli lütuflarından biri" şeklinde değerlendirmişti. Şah rejimi, Ittılâat gazetesinde İmam aleyhinde yayınlattığı hakaret dolu bir makaleyle misillemede bulunacak ve kendi aklınca intikam yoluna gidecekti.
Bu çirkin makaleye yapılan itirazlar Kum'da "19 Dey Kıyamı" adıyla meşhurdur. 1356 Dey'inin 19'unda (1977 kışı) gerçekleşen bu kıyamda birçok din talebesi rejimin memurları tarafından saldırıya uğrayarak kanlar içinde şehadete nail oldu.
Bu, Kum'da Kıyamın tekrar başlaması demekti, çok geçmeden kıyamın boyutları genişleyip yayıldı ve 15 Hordad 1342'den çok farklı şartlarda bütün İran'ı kuşatmış oldu. Tebriz, Yezd, Cehrum, Şiraz, İsfahan, Tahran ve Kum'da bu şehidlerin 3'ü, 7'si ve 40'ı için düzenlenen anma ve taziye merasimleri, sözkonusu şehirlerde de benzeri olayların yaşanması ve benzeri kıyamların ard arda tekrarlanmasıyla sonuçlandı. Bu süreç boyunca İmam'ın İran halkını şaha karşı direnip bu şanlı kıyamı sürdürmeye ve laik Pehlevi rejimini yıkıp yerine bir islam devleti kurmaya çağıran mesaj, bildiri ve kasetleri İran'daki inkılâbî taraftarlarca çok sayıda teksir edilip çoğaltılmada ve hızla bütün ülkeye yayılması sağlanmadaydı (58)
Şah, en acımasız yöntemlere başvurduğu ve göstericileri topluca katletme yoluna bile gittiği halde bu kıyamı bastıramadı ve rejimin bütün girişimleri "yangına körük" etkisi bıraktı. Şah rejiminin politik oyunlarıyla askerî yöntem ve girişimleri, müslüman halk üzerinde etkisini göstermeden önce İmam'ın gerçekleri ifşa eden bildiri ve mesajlarıyla akamete uğruyor ve İmam'ın mücadeleyle ilgili bütün direktifleri halk kitleleri tarafından hiç vakit geçirmeden şevk ve heyecanla yerine getiriliyordu.
Şah rejiminin, 13 yıllık sadık işbirlikçisi başbakan Hüveyda'yı görevinden alarak onun yerine Cemşid Âmuzegar adlı batı hayranı bir teknokratı getirmesi, giderek şiddetlenen krizin çözülmesine zerrece yardımcı olmadı.
İran'daki tanınmış sömürü odağı mosonluk akımının önde gelen "üstad"(!) larından olan Cafer Şerif İmamî adlı masonun "Milli Uzlaşma Hükumeti" adlı yeni bir kabineyle başbakanlığa getirilmesi de "artık uyanmış bulunan İran milleti"ni oyuna getiremedi. Nitekim İmâmi, çok ustaca bir planla işe koyulmuş ve şah rejimi tarafından desteklendiği artık birçoklarınca anlaşılmış bulunan Şeriatmedari'yi adetâ bu inkılab ve kıyamların etkin ismiymiş gibi göstererek Kum kentine gidip onunla müzakerelerde bulunmuş; ama bu inceden inceye hesaplanmış ihanet planlarının tamamı İmam tarafından bozulmuş ve onun rehberliğinden zerrece ayrılmayan müslüman İran halkı, rejimi çığ gibi yutmaya başlayan şanlı kıyamını sürdürmüştü.
Şerif İmami hükumeti Tahran'da unutulmaz bir gaddarlık örneği sergileyecek ve 17 Şehriver günü, bugünkü Şühedâ Meydanı (o günkü adıyla Jale Meydanı)'ında rejimi protesto eden müslümanların üzerine ateş emri vererek çok sayıda masum insanı şehid edecekti. Yine bu hükumet zamanında Tahran'la 11 diğer şehirde süresiz sıkıyönetim ilan edildi. Ancak, İmam'ın talimatları üzerine halk sıkıyönetimi çiğneyerek topluca sokaklara dökülüp gece gündüz protesto yürüyüşlerini sürdürdü. Giderek bütün halkı kapsamına alan bu muazzam gösteriler sırasında "Allah-u ekber!", "Şaha ölüm", "Yaşasın İmam Humeyni!" sloganlarıyla birlikte makinali tüfek sesleri de geceli gündüzlü bütün İran semalarını çınlatıyordu şimdi.
İmam Humeyni -ks- ta ilk baştan beri kıyamının esasını "bir toplum kendi nefsini -özünü- değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez!" ayetinde buyrulmuş olan temel ilke üzerine kurmuştu, bu nedenledir ki öncelikle kültürel bir inkılap oluşturulması gerektiğini ve ancak bundan sonradır ki halkın köklü ve toplu bir sosyal inkılapla herşeyi değiştirebileceğini savunuyordu. Parti yoluyla ve parlementer yöntemlerle bir yere varılamayacağına inanan İmam, İran'da o günkü şartlarda geniş halk kitlelerinin desteğine sahip bulunmayan silahlı mücadele yöntemlerinin de hiçbir işe yaramayacağı görüşündeydi. Ancak Amerika'nın bir askeri darbeye yeltenmesi halinde bütün halkın silahlı bir seferberliğe çağrılması ve silahlı cihadın ancak böyle bir durumda başvurulacak son çare olabileceği inancındaydı İmam.
İran İslam İnkılabı'nda camiler, mescitler ve dinî mahfiller, halkın toplanıp harekete geçirildiği genel merkezler durumundaydı. Halkın gösterilerde kullandığı sloganlar genellikle imam Humeyni'nin dîni öğretim ve talimatlarından alınmış anlam ve tabirlerdi. İslami hareketin yeniden şahlanmasıyla birlikte 1356-1357'li yıllar (1977-1978)da hızla gelişip çoğalmaya başlayan örgüt, grup ve hizipler alabildiğine sayıca fazla, çok renkli ve çeşitli ideoloji ve fraksiyonlara mensuptu ve taraftarları kimi zaman bir elin parmaklarını aşmayacak kadar az olan bu siyasi örgüt ve fraksiyonlar, İran milletinin topluca başlattığı bu kıyamda hiçbir etkinlik gösteremedikleri gibi, İmam Humeyni'nin rehberliğinde coşup akmaya başlayan bu selin akışına kapılmak zorunda da kalmışlardı. Aynı günlerde İmam'ın yolunda ilerleyen ve iyice teşkilatlanmış olan müslüman silahlı örgütler de faal durumdaydı ki bunların silahlı girişim ve eylemleri bağımsız değil, İmam'ın başlattığı kıyamı destekleme ve bu kıyamı müdafaa çerçevesinde vuku bulmadaydı.
İmam'ın -ks- şah rejimine karşı verdiği mücadelede çok etkili ve başarılı olan yöntemlerden biri de halkı geniş boykot ve grevlere çağırması ve bu grevlerin hızla yayılıp genişlemesini sağlamaya özen göstermesiydi. Bütün ülkeyi saran bu genel grev ve protesto eylemleri, şah rejiminin son aylarında rejimin kendi temellerine kadar yayılmış, bakanlıklarla askerî ve idârî merkezleri bile kuşatıvermişti. Bu grevler içinde rejime son darbeyi indireni petrol, banka ve devletin diğer hassas kuruluşlarında çalışanların grevi olmuştur.
Alıntı ile Cevapla