Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Eylül 2008, 10:28   Mesaj No:23

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Ayetullah'il Uzma İmam Humeyni'nin (ra) Hayatı ve Yaptıkları

Bu inkar edilemez gerçeklere ilaveten uluslararası kuruluşların aleni bir şekilde Irak'tan yana tavır koyup islami İran'a karşı açıkça hasmâne davranmaları, İran'ın önerdiği haklı ve insafa dayalı barış tekliflerini geri çevirmeleri, en gelişmiş silahlarla destekledikleri Saddam'a en azından silan vermekten vazgeçmeye bile yanaşmamaları gibi nedenler karşısında islâmi İran'ın rehber ve milleti için bu müdafaa savaşını yiğitçe sürdürmekten başka çare kalmıyordu.
Süper güçlerin hızla artan silah ve para yardımları; islâmi İran'ın şehadet gönüllüleri karşısında Saddam'ın adım adım gerilemesini durduramadı. Hak-batıl cephesi boydan boya hakk ordularının zaferlerine şahiddi artık. İslami İran'ı bu müdafaadan caydırabilmek amacıyla Saddam'ın sivil yerleşim bölgelerini füze ve bomba yağmuruna tutması da beklenen sonucu vermeyince Büyük Şeytan Amerika doğrudan doğruya müdahelede bulunmayı denedi, ama dünyayı korkutan ve gerçekte içi koflaşmış bulunan bu dev, bu kez de islâmi İran'ın karşısına tek başına dikilmeyi göze alamayarak Fransa, İngiliz ve Rusya'yı da yanına alıp onların da gelişmiş uçak gemileri ve savaş filolarıyla birlikte gelip Fars Körfezi'ne dayandı. Amerika için tek yol, bu savaşı uluslararası bir mesele haline getirmek ve diğer ülkeleri de doğrudan doğruya bu işe bulaştırmaktı. Nitekim çok geçmeden Amerikalılar, tarihe "Petrol tankerleri savaşı" adıyla geçecek bir savaş başlatarak İran'ın petrolünü diğer ülkelere taşıyan tankerleri engellemeye, İran'a mal getiren veya İran'dan mal götüren gemileri durdurup aramaya ve böylece gerekli ana tüketim ve sanayi hammaddelerinin İran'a ulaşmasını önlemeye başladılar. Amerika, bütün dünyanın gözleri önünde bu zorbalığı işlerken "demokrasi dünyası ve öncüleri"(!) üç maymun rolünü oynamakta ve "görmeyen, duymayan ve konuşmayan" bir demokratikliğin çarpıklığını sergilemekteydiler. Bu macera sırasında İran'ın birçok petrol ve ticaret gemisi füze ve hava bombardımanlarıyla saldırıya uğradı; İran'ın Fars Körfezi sahillerindeki petrol kuyuları bombalanarak alevler içinde yanmaya terkedildi. Bu arada Amerika'nın son girişimi, insanlık tarihine silinmez bir leke olarak geçecek korkunç bir katliamdı: 3 Temmuz 1988'e rastlayan hş. 12 Tir 1367'de, Amerika'nın Fars Körfezi'ni kuşatmaya alan uçak gemilerinden biri olan Wıncens'ten fırlatılan bir füze, İran İslam Cumhuriyeti'ne ait 655 sefer sayılı Aır-Bus yolcu taşıma uçağını, çocuk ve kadınların da bulunduğu mavi sularında kana boyadı.
Bu inanılmaz cinayet te yine demokrasinin azılı savunucusu ABD'nin eliyle ve medenî ülkelerin (!) gözleri önünde vuku buluyor, ama hiçbirinin sesi dahi çıkmıyordu. Çünkü düşürülen uçak; Batı dünyasının bütün sloganlarının yalan olduğunu farketmiş ve sadece Allah'ın ipine sarılarak insanı değerlerle yaşayabileceğini anlamış bulunan ve bu nedenle de islama gönül vermiş olan bir ülkenin uçağıydı ve bu nedenle de "tek dişi kalmış batı canavarı"nı rahatsız etmedeydi... Aynı vak'anın benzerleri Bosna'da da vuku bulmakta ve Bosna müslümanları da aynı suçla satır satır doğranmaktaydı... Efendisinden geri kalmayan Saddam da bu sırada bir başka cinayet işliyor ve tarihte benzeri bulunmayan bu vahşilikle Hitler'i aratacak bir tablo sergiliyordu: Kendi ülkesinin halkı olan Halepçe mazlumlarını kimyasal bombardımanla tarihten siliyor ve çoğunu kadınlar, çocuklar ve yaşlıların teşkil ettiği 5 binden fazla masum insanı inanılmaz bir barbarlıkla topluca öldürüyordu.
Ve bütün bu cinayetler ard arda vuku bulurken "medenî dünya"(!) ve "demokrasi havarileri (!) susmayı tercih ediyordu!...
Birleşmiş Milletler Teşkilatı'yla Güvenlik Konseyi şu yeryüzünde yaşayanlar arasında değildi adetâ...
Batılı ülkelerin Fars Körfezi'ne ard arda düzenledikleri haçlı seferleri ve şu 8 yıllık tahmili savaşın son aylarında başlattıkları çılgın ve barbarca saldırıların yegane nedeni islam ordularının artık zaferi kazanmaya başlaması ve topraklarını işgal eden Eflakçı Saddam ordularını kendi sınırlarına geri çekilmek zorunda bırakarak fitneyi kökünden kazımaya doğru gitmesiydi.
İşte bu durum, ABD ve tüm Batı dünyasını dehşete düşürmeye yetmişti bile!... Saddam'ın İran İslam Cumhuriyeti karşısında yenilmesi demek, birçok süper gücün islam inkılabı karşısında yenilgisinin davut zurnalarla duyurulması demekti tüm dünyaya... Şimdi durum tam tersine dönmüş ve Amerika'yla Güvenlik Konseyi'nin bütün çabası, islâmi İran'ın bu hızlı ilerleyişini durdurmak ve Saddam'ın devrilmesini engelleyebilmeye yönelikti. Bu nedenledir ki Güvenlik Konseyi'nin 598 no'lu bildirisi çabucak onaylanıp resmen duyuruldu. Bu bildiri; islami İran'ın ötedenberi savaşı durdurma konusunda öne sürdüğü şartları içermedeydi; ama ulaslararası kuruluşlar, Saddam'ın mutlaka başarılı olacağı umuduyla bu şartları kabul etmeye yanaşmamışlardı bu tarihe değin... Ve şimdi, Saddam'ı kurtarabilmek için alelacele bütün bu şartlar kabul edilivermişti bir çırpıda! 598 no'lu bildirinin onaylanması ve bu kanlı savaşı çıkaran canilerin son aylarda başvurdukları akıl almaz barbarlıkları; İmam'ın meseleyi incelemek ve yeni bir durum değerlendirmesi yapmak üzere askerî, ekonomik ve siyasi uzmanlardan müteşekkil dindar bir heyeti resmen görevlendirmesine neden oldu. Bu heyetin çalışmaları neticesinde verdikleri rapor; islâmi İran'ın zorla sürüklendiği 8 yıllık savunma savaşında ateşkes teklifini kabul edip 598 no'lu bildiride belirlenen şartlar çerçevesinde barışa evet demesi ve davasının haklılığını ispatlayabilmesi için gerekli şartların hazır ve elverişli olduğu şeklindeydi.
İmam Humeyni'nin -ks- 29.4.1367'ye musadıf 29 Temuz 1988'de "598 no'lu bildirinin kabulü münasebetiyle" yayınladığı tarihi mesajı onun liderlik ve yönetim konusunda fevkalâde bir yetenek ve güce sahip olduğunu gösteren en önemli belgelerden biridir. Sekiz yıllık tahmili savaşın maddi ve manevi bilançosu, bu hadisenin boyutları, islam inkılabı ve nizamının gelecekte çeşitli sahalarda nasıl bir politika izleyeceği, süper güçlerle müstekbirlere karşı izlediği inkılâbi tutumunu nasıl sürdüreceği ve inkılabın ülkü ve ideallerinden zerrece taviz verilmeyeceği gibi prensipler bu mesajda işlenen temel konulardı. Rahmetli İmam'ın -ks- 598 nolu bildiriyi kabul olayını "zehir kadehini yudumlamak" şeklinde tabir ve tavsif etmesi, bu kısa kitapçığa sığmayacak kadar derin, zarif ve açıklaması pek zor noktaları ihtiva etmektedir. Bu tarihi mesajına bazı bölümlerinde şöyle diyordu İmam:"... Bildirinin yayınlanması ve kabulü konusuna gelince: Herkes için, bilhassa benim için gerçekten son derece acı ve hazmi pek zor bir hadiseydi bu... Birkaç gün öncesine kadar ben; baştan beri sürdürdüğümüz şekliyle müdafaa savaşının idamesi ve malum tavrımızın devamından yanaydım ve nizamın, ülkenin ve inkılabın maslahatı için bu uygulamayı uygun görmekteydim. Ancak, Allah'ın izniyle, gelecekte aşikar olacağından kışkı duymadığım ve şimdilik açıklamak istemediğim birtakım faktör, hadise ve etkenler neticesinde ve ülkenin sadakat, samimiyet ve dürüstlüklerine güvendiğim üst düzey siyasi ve askeri uzmanlarının tamamının olumlu görüş belirtmelerine binaen 598 nolu bildiri ve ateşkesin kabulünü onayladım ve halihazırda bunu nizam ve inkılab için maslahat ve uygun görüyorum ve Rabbim bilir ki hepimizin -canının ve malının ve- hepimizin izzet ve onurunun islam ve müslümanların izzet ve onuru -maslahatı- yolunda feda edilmesi gerektiği aslına inanmıyor olsaydım buna asla rıza göstermezdim ve ölüm ve şehadet elbette ki daha tatlıdır bana. Ama, ne çare ki hepimiz Hak Tealâ'nın rızasına boyun eğmekle mükellefiz, yiğit ve kahraman İran milletinin de daima bugörüşte olduğu ve olacağından kuşkum yok!"...(86)
Saddam'ın barış iddialarının dünya kamuoyunu aldatmaya yönelik bir oyun ve oyalama olduğunu defalarca vurgulamış olan İmam'ın bu görüşünde de ne kadar isabetli olduğu çok geçmeden ortaya çıktı ve 598 no'lu bildiri İran tarafından kabul edildikten sonra da Saddam İran'a saldırarak geçmişte yaptığı çılgınlıkları tekrarlamaya yeltendi ve İran'ın güney bölgesindeki bazı noktaları işgal edebilmek için ordularını harekete geçirdi. Ne car ki İmam Humeyni'nin coşturucu bir mesajıyla göz açıp kapayıncaya kadar yüzbinlerce gönüllü müslüman cephelere koşarak Eflakçı Baas ordularını bir kez daha ağır bir yenilgiye uğratıp kendi sınırlarına kadar geri çekilmeye zorladılar. Saddam için barışı imzalamaktan ve yinildiğini kabullenmekten başka çare kalmamıştı artık. İmam Humeyni'nin daha savaşın ilk günlerinde vaadettiği hakikat şimdi bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşiyor ve müslüman İran milleti, bu savaşı kendisine tahmil edip zorla yükleyen dünün mağruru, bugününse mağlubu olan Baasçı düşmanına barışı zorla kabul ettiriyordu!... Saddam, efendisi Amerika ve dünya siyonizminin bir işaretiyle harekete geçerek islâmi İran'ın toprak bütünlüğünü bozmaya, ülkeyi parçalamaya ve güya islam inkılabını ortadan kaldırmaya gelmişti, ama şimdi canını kurtarabilmek ve mazlum Irak halkının kanını sömüren Eflakçı iktidarını birkaç gün daha sürdürebilmek için inkılabçı İran milletinin öne sürdüğü şartları kabullenmekten başka çaresi kalmamıştı!
İnkılâbi İran milletinin 8 yıllık mukaddes müdafaa mücadelesi boyunca sergilediği ve dost-düşman, herkesi hayret ve takdir duygularına farkeden bir diğer önemli hadise de bütün zorluklara rağmen ve savaş gibi bir sorunla yüz yüze bulunulduğu halde inkılâbi İran milletinin, şahın miras bıraktığı bozukluk ve eksiklikleri giderip ülkeyi yeniden onararak bayındır hale getirme yolunda azim, neşe süratle çalışması ve yol yapımından köprü ve baraj yapımına, büyük elektirik ve petrol projelerini uygulama safhasına geçirmeye, enerji santralleri kurma ve zıraati geliştirmeye, üniversitelerle ilmî araştırma ve inceleme merkezleri oluşturmaya varıncaya kadar ülkenin milli kalkınması için gerekli her sahada dev adımlar atmış olmasıdır. İran milletinin bu büyük başarısı elbette ki herşeyden önce Hak Tealâ'nın yardım ve lütufları ve İmam Humeyni'nin eşsiz ve bilgece idare yeteneğiyle gerçekleşmiş, o dönemin cumhurbaşkanı Ayetullah Hamenei, başbakanı Mühendis Mir Hüseyin Musevi ve meclis başkanı Ekber Haşimi Refsancani, Yargı gücü başkanı Ayetullah Musevi Erdebili gibi üstün idare yeteneğine sahib yılmaz yardımcıları ve diğer güç organlarıyla, İmam Humeyni'nin en güvendiği müşaviri ve danışmanı olan değerli oğlu Hüccet'il islam Hacı seyyid Ahmed Humeyni'nin yorulmak bilmek çalışmalarının ürünü olmuştur.
Böylece, islami İran'a zorla dayatılan tahmilî savaş son buluyordu artık. Savaşı başlatanlar, emellerinin hiçbirine ulaşamamışlardı. İran islam Cumhuriyeti bu oyunlarla yıkılmadığı gibi, halkın daha da kenetlenmesi neticesinde içeriden düşmana bilgi sızdıran hainleri tespit edip bu ihanetleri engellemiş ve milli gücünü artırmıştır. Diğer taraftan yine bu 8 yıllık amansız direnişiyle uluslararası platformlarda gücünü gösterip yenilmezliğini ispatlamış ve batılıların 8 yıl süren bütün propaganda çalışmalarına rağmen haklılık ve mazlumiyetini ispatlamayı becermiş, mesejını da tüm dünyaya ulaştırabilmiştir.
Bütün bunlar için islâmi İran'ın çok ağır bir bedel ödemiş olduğu da unutulmamalıdır: "Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım eder -O'nun emirlerini uygulamak ve uygulatmak için çaba gösterir-seniz, O da size yardım eder ve sizin -azminizi güçlendirip, ayaklarınızı sağlamlaştırır" (Muhammed, 7)
Saddam ve onu kışkırtıp İran'a saldırtan batı ülkeleriyle sözde islam ülkesi olduğunu iddia eden laik ve güdümlü devletlerin işlediği en büyük cinayet, her iki ülkenin de insâni ve ekonomik gücünün zâyolmasına yol açmaları ve şahın devrilmesinden sonra, gerçekleşmesi için fevkalade müsait bir zeminin oluştuğu "islam ümmetinin vahdet ve birliği" gibi son derece önemli bir hadisenin uzun yıllar ertelenmesine neden olup islam ümmetinin hızla sıklaşmaya ve yekvücut olmaya başlayan saflarında ayrılık ve tefrika yaratmaları; İran'da gerçekleşen 22 Behmen -Şubat 79- zaferinin ardından islam aleminin hemen elele verip birleşmesi, müslümanların meselelerinin hemen halli yolunda gerekli adımlar atılması ve mukaddes Kudüs'ün siyonist yahudi işgalcilerin elinden kurtarılması yolunda İmam'ın uzattığı kardeşlik elini sevgiyle sıkacakları yerde küfür ve şirk dünyasının Ebucehil ve Ebu Leheb'leriyle elele verip onların safında Allah'ın dininin karşısına dikilmeyi tercih etmiş olmalarıdır... Tabi, bu hain tercih onlara da çok pahalıya mal olacak ve çok geçmeden ABD ve batı ülkelerinin tasmalı uşakları haline gelerek İsrail gibi bir ülkeyle uzlaşıp müslümanların tam kalbine yerleştirilen bu kanser tümörünün varlığını resmen tanıyacak, kendi ülkelerini kafirlere peşkeş çekerek şirk ve küfür devletlerinin askerlerini kendi ülkelerinde ağırlayıp eğlendirecek, Amerika'nın islam ülkelerinin kalbine kadar sızıp iyice yerleşmesi için ülkelerini, topraklarını ve bütün imkanlarını, ve bu cümleden olmak üzere vahy beldesini Amerikalıların yuvalandığı beldeler haline getireceklerdi. Saddam'ın tam bir çılgınlıkla Küveyt'e saldırıp bu ülkenin bütün varlığını ateşe vermesi ve hem Küveyt'in, hem Irak halkının geleceğini mahvedip islam düşmanlarının sürekli olarak bölgede bulunmasını sağlayacak bir taşeronluk rolünü oynaması, işlediği zulüm ve caniliğin ilahi adalet terazisindeki akıbetiydi: "... Allah'ın azabı da onlara hiç hesab etmedikleri bir yönden geldi, yüreklerine korku salıverdi, öyle ki, evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle tahrib ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri, ibret alın!" (Haşr, 2)
Nisbî bir barış sağlandıktan sonra İmam Humeyni -ks- hş 11.7.1367'de açıkladığı 9 maddelik bir kararla İslam Cumhuriyeti görevlilerinin ülkenin yapım ve onarımında izlemeleri gereken çizgi ve politikanın ana hatlarını belirledi. Bu mesaj dikkatle incelendiğinde İmam'ın -ks- basiretinin yanısıra, insâni değerlere verdiği önem de kolaylıkla anlaşılacaktır. Bu arada İran İslam Cumhuriyeti'nin 10 yıllık bir pratikten sonra edindiği tecrübe neticesinde İmam Humeyni hş.4.2.1368'de İslam Cumhuriyeti nizamının esas ve organik teşkilat yapısını mükemmelleştirmek amacıyla dönemin cumhurbaşkanı Ayetullah Hamenei'ye resmi bir yazı yazarak burada belirtilen 8 ana mihver çevresinde gerekli ıslahatların yapılarak anayasanın yeniden düzenlemesi için bir grup uzman ve bilirkişiyi görevlendirdiğini açıkladı. Bu maddelerin en önemlileri rehberlik şartlarıyla ilgili maddelerin yeniden düzenlenmesi, yürütme ve yargı gücüyle radyo televizyon kurumunda perakendeliklerin giderilip görev sahalarının belli bir merkezde belirlenmesi, islâmi nizamın maslahatını teşhis şûrâsının vazifelerinin tesbitinden ibaretti (88) Anayasanın yeniden düzenlenen maddeleri hş.12 Azer 1368'de -İmam'ın rıhletinden sonra- halkoylamasına sunuldu ve İran milletinin büyük çoğunluğunun onayıyla resmiyet kazanmış oldu.
Alıntı ile Cevapla