09 Eylül 2008, 17:57
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 127 Üyelik T.:
10 Eylül 2007 Arkadaşları:4 Cinsiyet: Memleket:ankara Yaş:31 Mesaj:
1.805 Konular:
527 Beğenildi:30 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | İki Ezan Arasındaki Sabır İki Ezan Arasındaki Sabır Boğazımdan ezan-ı Muhammedi ardından geçen lokmam seni bin bir sabra dolayışımdı günlerimi taçlandıran.
Nefsime hilaf bir ayın güzelliğine bürünmüştü benliğim. Alnıma yıldızları dokunduran seccadem, bir kez daha ulaştın kutlu ayın secdesine. Gönlümdeki İstanbul’u aralayan ay, o kadar gün biriktirip ardımda, şimdi senin o şefkatli kucağına sığınmak var. Ruhumdaki açlığın sahuru, gecelerim seni bekleyip durdu. Hani bir aşina gelecek, uykularımı bölecekti en tatlı yerinde ve ben uykusuzluğuma mutluluğumu ekleyecektim. Öyle de oldu ya, geldin… Uzun bir bekleyişin ardından, bedenimdeyken ruhum çaldın gönül kapılarımızı. Şehrimin camilerine asılan mahyaların dediği gibi ;” Hoş geldin Ya Şehr-i Ramazan”
İçindeki temizliğini dağıt savaşlar yüzünden kan damlayan dünyamıza. Merhemini sun yaralanan çocuklara. “Af ” kapının içine al bizi. Rahman’a giden yolların seferîsi et bizi.
Gün akşama dönük yüzünü göstermeye başlayınca yağız bir genci içine alır cami gölgesi. İftarı bekleyen gönüllerden mutluluk kervanları geçer bir bir. O beklenen ay gelmiştir. Ve herkes, her zaman olduğu gibi Rabb katında eşittir. Bir ezanla başlar ‘sabır’ ve bir ezanla son bulur. Hep o iki ezan arası doldurabildiklerimizle ilerler günler. Hayat gibi hep o iki ezan arasına sıkıştırılan soluklarla geçer…
Ramazan, ab-ı hayattır kuraklaşan sinelerimize. Unuttuklarımızı, yastık altı ettiğimiz kulluğumuzu hatırlatan bir hayırhah…
Ramazan… İki güzel ayın ardından gelen seyyah. Sen gidene dek doldurmalıyız azıklarımızı. Bu melallik tozunu silkmeliyiz üstümüzden. Ruhumuzu nakşeden maneviyatı bir ömre bürümeliyiz. Senle, adımlardan daha hızlı bir yürüyüşle nefse direnmeliyiz. İliklerimize kadar işlemelisin. Son baharımızı bahara döndürmelisin.
Seni türlü telaşlarla bekleyenlerin var. Dillerinde ezkâr…
Geldin…
Ve yine gideceksin…
Aheste bir gidişle git. Gittiğinde senli avânı iyi geçirmiş olmanın tebessümünü bırak çehremize. Sabrımı saatlere dök.
Benim değil işte varlık, benim değil. Elimi uzatsam ordasın su, ekmek… Dokunmam… Dokunmam için ilk önce sahibine şükür gerek… Hayat örtümü kötü ilmeklerden azade etmem elzem…
İnsan bîkarar… Bir daha senin o büyüleyici lâtifliğine kavuşur muyuz bilinmez. Bir kez daha Sultanahmet’i senin pencerenden izleyebilir miyiz? Eyüp’te güvercinlerin özgürlüğüne özenir miyiz? Süleymaniye’de derin bir sessizliği yudumlar mıyız kana kana? Akşam çöktüğünde şehrimize, kulağımız ezan seslerini bekler mi yine? Bilinmezliklerimin muallâkta kalmış cevapsız soruları… Sana bağlı bir rotaya oturttuk yine zamanı…
İçimdeki İstanbul’u perdeleyen ay, senle parlıyor yıldızlarım. Sen, hayat takvimlerime sakladığım beşinci mevsim… Sen, sabrımın ilk durağı…
Geldin…
Ve yine gideceksin…
Virgüllerimi koyuyorum her yıl ardına, bir dahaki yıla kaldığın cümleden devam etmen için. Uzun bir yaşanmışlık bırak yine beynimin raflarına. Usul usul işle cümlelerini belleğimin satırlarına.
Şehr-i Ramazan… Soğuk iklimlerimi ılıklığınla dağıttın. Her defa üstümüzden geçip bize hazin öyküler bırakan ayların ardından bir deva oldu gelişin. Ki sen üstümüze basmaya değil bize ayaklandırmaya gelmiştin. Sen bizi yağmurlarla arındırmaya gelmiştin. Bir kez daha bize tövbe kapılarının her daim açık olduğunu bildirmeye gelmiştin. Alnımızın teravih namazı ile secdeye doyuşuydu gelişin…
Üst üste tam on bir ay biriktirdim. Beklemekten yorulan düşlerimize bir iftar tadında hoş geldin… alıntı
__________________ EN GÜZEL AŞK: ALLAH! |
| |