Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16Haziran 2007, 21:19   Mesaj No:2

KalbinNûru

Medineweb Sadık Üyesi
KalbinNûru - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:KalbinNûru isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 25
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:41
Mesaj: 549
Konular: 49
Beğenildi:8
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: ŞAH-I NAKŞBEND MUHAMMED BAHAÜDDİN BUHARÎ (Kaddesallahu Sırrahulaziz)

Daha sonra sofra kurulup, yemek yendi. Hocam, sofrada bir somun ekmeği alıp verdi. Ekmeği çekinerek aldım. Bu çekingenliğimi görüp; "Ekmeği almakta çekiniyorsun. Fakat bu ekmek, yolda lâzım olacaktır." buyurdu. Nihâyet dâvetimiz üzerine talebeleriyle birlikte köyümüz Kasr-ı Ârifân'a gitmek üzere yola çıktık. Ben, hocamın bindiği hayvanın üzengileri yanında yürüyordum. Rûhum zevkle dolmuş olduğundan kalbimde hiçbir dünyâ düşüncesi yoktu. Aşk ve şevkle dolu olan kalbim heyecanla çarpıyordu. Allah sevgisinden başka her şey kalbimden çıkmıştı. Bu sırada kalbim dünyâya meyledecek olsa, hocam hemen; "Kalbini ayrılıktan koru." buyururdu. Hocamın bu kerâmetini ve keşfini gördükçe, muhabbetim kat kat artıyordu. Yolumuz bir köye uğradı. O köyde hocamın dostlarından biri bizi karşılayıp evine dâvet etti. Hocam da bu dâveti kabûl edip, o zâtın evine indi. Ev sâhibinin, mahcûbiyetinden ızdırap içinde yüzü kızardı. Bu hâlini gören hocam, o kişiye; "Senin ızdırabının sebebi nedir?" dedi. O da; "Efendim, size yemek ikrâm etmek istiyorum, fakat sütten başka bir şeyim yoktur." dedi. Bunun üzerine hocam bana; "Bahaüddin, sana verdiğim ekmeğe ihtiyaç hâsıl oldu. O ekmeği ver." dedi. Ekmeği çıkarıp verdim. Ev sâhibi de sütü getirip sofraya koydu. Ekmeği süte batırarak yedik ve hepimiz doyduk. Bu kerâmeti karşısında hocamıza hayranlığımız arttı. Sonra kalkıp yolumuza devâm ettik."

"Hocam Muhammed Bâbâ Semmâsî vefât edince, dedem beni Semerkand'a götürdü. Orada bulunan büyük âlim ve velîleri ziyâret edip, benim için duâ ve himmet istedi. Sonra Kasr-ı Ârifân'a döndük. O günlerde Ali Râmîtenî hazretlerinden gelip, emâneten saklanmakta olan taç bana verildi. O anda kalbim Allah'ın muhabbeti ile dolup, taştı. Sonra hocam Seyyid Emîr Külâl, Kasr-ı Ârifân'a geldi. Bana çok iltifâtta bulunup; "Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî, bana; "Oğlum Bahaüddin'in yetişmesi ile ilgilen. Ondan şefâatini esirgeme! Eğer onun yetişmesinde kusûr edersen, sana hakkımı helâl etmem." buyurdu. Ben de bu vasiyeti üzerine senin yetişmen ile ilgileneceğime söz verdim." dedi. Seyyid Emîr Külâl Bahaüddin Buhârî'nin yetişmesi için titizlikle meşgûl olup, onu tasavvufta yüksek derecelere ulaştırdı. Hattâ bir gün ona şöyle buyurdu: "Yüce mürşidim Hâce Muhammed Bâbâ Semmâsî'nin sizin terbiyeniz ile ilgili vasiyetini yerine getirdim. Sizi istenilen şekilde yetiştirdim. Hem hâl bakımından, hem de ilim bakımından yüksek bir himmete sâhip bulunuyorsun. Şimdi nereye gitmeyi arzu edersen gidebilirsin. Her kimden olursa olsun, sohbetinde bulunmak ve istifâde etmek husûsunda serbestsin. Tarafımızdan size izin ve ruhsat verilmiştir. Bizde olan hâl ve makamları size fazlasıyla verdim. Bostânı senin için kuru ettim. Yâni göğsümde, kalbimde olanların hepsini sana verdim. Rûhâniyet kuşunu, insanlık yumurtasından (dar nefis çerçevesinden) çıkardım. Ama senin himmet kuşun, yükseklerde uçuyor. Şimdiden sonra icâzetlisin, müsâdelisin, izinlisin."

Bahaüddin Buhârî , hocası Emir Külâl'in bu sözleri üzerine Mevlânâ Ârif'in sohbetine gidip, yedi sene de onun yanında kaldı. Sonra Halîl Atâ'nın yanına gidip, on iki sene sohbetinde bulundu. İki defâ hacca gitti. İkinci haccında Herat'a gidip, Mevlânâ Zeynüddîn ile üç gün sohbet etti. İkinci hacca gidişinde Hicâz'dan dönüp, bir müddet Merv şehrinde ikâmet etti. Daha sonra Buhârâ'ya dönüp orada yerleşti. Emîr Külâl'nin vefâtından sonra, insanlara doğru yolu gösterip, rehberlik vazîfesini yaptı.
Alıntı ile Cevapla