|  Durumu:    Medine No :  33478  Üyelik T.:
09 Kasım 2013  Arkadaşları:29 Cinsiyet: Memleket:sıratı mustakım Yaş:49 Mesaj :
2.631Konular:
164  Beğenildi:1158 Beğendi:1570
 Takdirleri:5244 Takdir Et: 
	  Konu Bu  
				Üyemize Aittir! |   Cevap: Mekkenin Fethi 
  Mekke’nin Fethi: Hudeybiye Antlaşması ile, Benî  Bekir b. Abdümenât ve Huzâa arasında Câhiliye döneminden beri süregelen  kan davasının ortadan kaldırılmasına rağmen Kureyş’in desteğini alan  Benî Bekir, Huzâa’ya gece baskını düzenleyerek kabilenin reisi Kâ‘b b.  Amr ile bazı Huzâalılar’ı öldürdü. Bunun üzerine Huzâa kabilesi  Medine’ye bir heyet gönderdi. Resûl-i Ekrem, Kureyşliler’e bir mektup  yollayarak Benî Bekir’le ittifaktan vazgeçmelerini veya öldürülen  Huzâalılar’ın diyetini ödemelerini istedi. Aksi takdirde Hudeybiye  Antlaşması ihlâl edilmiş olacağından kendileriyle savaşacağını bildirdi.  Kureyşliler, diyet ödemeyi ve Benî Bekir ile dostluktan vazgeçmeyi  reddetmekle birlikte Hudeybiye Antlaşması’nı yenilemek üzere reisleri  Ebû Süfyân (Radıyallâhu Anh)ı Medine’ye gönderdiler. Ancak Ebû Süfyân (Radıyallâhu Anh) Medine’deki girişimlerinden olumlu bir sonuç alamadı.Mekke’ye yürümeye karar veren Hazreti Peygamber, kan dökmemek ve  düşmanı hazırlıksız yakalamak için gideceği yeri gizli tutarak sefer  hazırlıklarına başladı; Müslüman kabilelere haber gönderip Medine’de  toplanmalarını istedi. Ordusunun gerçek gücünü saklamak amacıyla bazı  kabilelerin yol boyunca orduya katılmasını emretti (Ya‘kūbî, II, 58).  Medine’den çıkış yasaklandı ve Medine-Mekke arasındaki önemli geçitlere  nöbetçiler yerleştirilerek Mekke’ye gidişe izin verilmedi. Yapılan  hazırlıkları Kureyşliler’e bildirmek isteyen Hâtıb b. Ebû Beltea’nın  gönderdiği haberci, bu durumdan vahiy yoluyla haberdar olan Resûl-i  Ekrem’in görevlendirdiği sahâbîler tarafından yakalandı.  Ayrıca Mekkeliler’i şaşırtmak için Mekke-Medine yolu üzerinde bulunan  Batn-ı İdam’a Ebû Katâde el-Ensârî kumandasında bir keşif birliği  gönderildi. Medine’de idarî işler için Ebû Rühm’ü, imâmet için İbn Ümmü  Mektûm’u (Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în) vekil bırakan Hazreti  Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), ordusuyla 13 Ramazan 8’de  (4 Ocak 630) şehirden çıktı. Mîkat yeri olan Zülhuleyfe’de ihrama  girmeyerek seferin yönü konusundaki gizliliği devam ettirdi. Yol boyunca  katılanlarla birlikte 10.000 kişiyi bulan İslâm ordusu Merrüzzahrân’da  konaklayıncaya kadar Kureyşliler seferden haberdar olmadı.
 İslâm ordusunun büyüklüğü karşısında paniğe kapılan Kureyşliler Ebû Süfyân (Radıyallâhu Anh)ı Resûl-i Ekrem’e gönderdiler. Ebû Süfyân (Radıyallâhu Anh)  başkanlığında Hazreti Peygamber’in karargâhına giden heyet üyeleri  İslâm’ı kabul etmiş olarak Mekke’ye döndüler. Bu durum karşısında Mekke  halkı İslâm ordusuna karşı konulamayacağını anladı. Ebû Süfyân (Radıyallâhu Anh)ın  Kâbe’nin avlusunda Mekkeliler’e kendisinin İslâmiyet’i kabul ettiğini  ve teslim olmaktan başka çarelerinin kalmadığını söyleyerek Mescid-i  Harâm’a veya kendi evine sığınmalarını tavsiye etmesi bir bakıma  Mekke’nin teslimi anlamına geliyordu. Resûl-i Ekrem başta Ebû Süfyân  olmak üzere Ümmü Hânî, Hakîm b. Hizâm, Ebû Ruveyhâ ve Büdeyl b. Verkā  gibi Mekkeliler’in evine sığınanlara himaye hakkı verip bu kişileri  onurlandırdı ve gönüllerini İslâm’a ısındırmak istedi. Ebû Süfyân’dan  sonra Mekke’ye gelen Hazreti Peygamber’in amcası Abbas (Radıyallâhu Anh) da Mekkeliler’e aynı şeyleri söyledi; onlar da Mescid-i Harâm’ın içerisine ve evlerine dağıldılar.
 Dört koldan aynı anda Mekke’ye girilmesini planlayan Resûl-i Ekrem,  kumandanlarına mecbur kalmadıkça savaşmamalarını, kaçanları  izlememelerini, yaralı ve esirleri öldürmemelerini ve Safâ tepesinde  kendisiyle buluşmalarını bildirdikten sonra ilk önce sağ kol birliğinin  kumandanlığını yapan Hâlid b. Velîd (Radıyallâhu Anh)in harekete  geçmesini emretti. Mekke müşriklerinin Safvân b. Ümeyye kumandasında  İkrime b. Ebû Cehil ve Süheyl b. Amr gibi Mekke eşrafı ile çoğunluğu  müttefik kabilelerin kuvvetlerinden oluşan birliğinin yerleştirildiği  güneydeki Lît adı verilen yerden şehre giren Hâlid b. Velîd (Radıyallâhu  Anh), Handeme dağının eteklerinde bunları kısa sürede bozguna uğratıp  şehrin fethi sırasındaki tek mukavemeti kırdı. Hâlid b. Velîd’in Hazvere  çarşısına kadar kovaladığı bu kuvvetlerden canlarını kurtaranlar  evlerine kapanarak ya da silâhlarını bırakarak eman aldılar.  Çatışmalarda Mekkeliler’den on iki veya yirmi sekiz kişi ölmüş,  müslümanlardan ise iki veya üç kişi (Hubeyş b. Hâlid, Kürz b. Câbir ve  Seleme b. Mîlâ’ el-Cühenî) şehid olmuştu (Vâkıdî, II, 825-828; İbn  Hişâm, IV, 49-50; Taberî, Târîħ, III, 58). Kumandanlığını Sa‘d b. Ubâde  (Radiyallâhu Anh)ın yaptığı ensar birliği Mekke’nin batı tarafından,  Zübeyr b. Avvâm (Radıyallâhu Anh)ın kumanda ettiği muhacirlerden oluşan  sol kol birliği de kuzeyden şehre girdi. Merkezî birliğin başında  bulunan Peygamber efendimiz ise Mekke’nin yukarı kısmından kuzeybatıdaki  Ezâhir yolunu takip ederek Mekke’ye girip Hacûn’da konakladı ve diğer  birliklerle Safâ tepesinde buluştu. Resûl-i Ekrem’in Mekke’ye hangi  tarihte girdiği konusunda farklı rivayetler bulunmakla birlikte fethin  20 Ramazan 8’de (11 Ocak 630) gerçekleştiği genel olarak kabul  edilmektedir (Vâkıdî, II, 829; İbn Sa‘d, II, 105; Halîfe b. Hayyât, s.  53).
 Daha sonra Mescid-i Harâm’a giden Hz. Peygamber, Kâbe’yi tavaf ettikten  sonra yaptığı konuşmada Mekke’nin harem olduğunu ve bu hâlinin devam  edeceğini vurguladı; Mekkeliler’e verilen eman neticesinde umûmî af ilân  edildiğini belirtti. Mescid-i Harâm’a, daha önce belirtilen kişilerin  evlerine ve kendi evine sığınanlarla silâhlarını bırakanların emniyette  olduğunu, esir alınanların öldürülmeyeceğini ve hiç kimsenin takibata  uğramayacağını bildirdi. “Demi heder edilenler” diye anılan ve Hazreti  Peygamber ile müslümanlara karşı düşmanlıklarıyla tanınan on kadar kişi  umûmî affın dışında bırakıldı. Bunlardan yakalanan üçü öldürülmüş,  İkrime b. Ebû Cehil gibi bir kısmı Mekke’den kaçmış, bir kısmı da  sonradan affedilmiştir.
 Kâbe ve çevresi şirk alâmetlerinden temizlendikten sonra Kâbe’nin  içinde iki rek‘ât namaz kılan Resûl-i Ekrem, Bilâl-i Habeşî’ye Kâbe’nin  damına çıkarak ezan okumasını emretti (Buhârî, “Śalât”: 30). Mekkeliler  Hz. Peygamber’e biat edip müslüman oldular. Kendilerine esir muamelesi  yapılmayarak serbest bırakılan bu kişilere “tulekâ” denilmiştir.  (Taberî, Târîh, III, 61; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ân, II, 338)
 Resûl-i Ekrem, fetih konuşmasında ayrıca hac ve Mekke idaresiyle  ilgili hicâbe (sidâne) ve sikaye dışındaki bütün görevleri ilga ettiğini  bildirdi. Bir süre Hz. Peygamber’in uhdesinde kalan iki görev, esasları  yeniden belirlendikten sonra Câhiliye döneminde aynı görevleri yürütmüş  olan Osman b. Talha’ya ve Hazreti Abbas’a devredildi. Attâb b. Esîd  Mekke valiliğine, Saîd b. Saîd çarşıyı kontrol görevine getirilirken  Muâz b. Cebel yeni müslüman olan Mekkeliler’e Kur’an’ı ve dinî esasları  öğretmekle vazifelendirildi.(Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în)
 Hicretten sonra Mekke ile Medine arasında başlayan düşmanlık sona  ermiş, Hicaz’da İslâm’ın üstünlüğü tesis edilmişti. Nasr sûresine ad  olan “nasr” (yardım) kelimesinin bütün Araplar’a üstün gelmeye, aynı sûredeki “feth”  kelimesinin de Mekke’nin fethine işaret ettiği ileri sürülmüştür. Feth  kelimesinin “açmak” şeklindeki anlamından hareketle İbn Abbas  (Radiyallâhu Anhümâ) Mekke’nin fethine “fethu’l-fütûh”  adını vermiştir. Çünkü buradaki fetih sadece düşman elindeki bir şehrin  alınmasından ibaret olmayıp Mescid-i Harâm’ın kontrolü ve Kâbe’nin  fethi anlamına da gelmekte, aynı zamanda kalplerin Allah’ın dinine,  İslâm kapısının bütün insanlığa açılışını ifade etmektedir. Bu sebeple  Mekke’nin fethedilmesi İslâm fetihlerinin başlangıcı kabul edilmiştir  (Elmalılı, IX, 6236-6237). Hadîd sûresinin 10. âyetinde geçen “feth”  kelimesi de Mekke’nin fethine delâlet etmekte, ayrıca İbrâhim sûresinin  13-14. âyetlerinde Mekke’nin fethedileceği ve müslümanların oraya  döneceği müjdesi verilmektedir. Feth sûresi de Hudeybiye Antlaşması’na,  dolayısıyla Mekke’nin fethine işaret etmektedir.
 Resûl-i Ekrem Mekke’de kaldığı sürede Hacûn’da kurulan çadırda ikamet  etti. Kendisine evinde kalması teklif edilince Medine’ye hicretinden  sonra, henüz müslüman olmayan amcasının oğlu Akīl b. Ebû Tâlib’in evini  satmış olduğuna işaret ederek, “Akīl bize ev mi bıraktı?” diye  serzenişte bulundu ve şehrin fâtihi olmasına rağmen evini geri almayı  düşünmedi. Hz. Peygamber, “Fetihten sonra hicret yoktur” sözüyle  (Tirmizî, Siyer 33) Mekke’nin fethiyle birlikte Medine’ye hicretin sona  erdiğini ve bir zorunluluk olmaktan çıktığını belirterek muhacirlerle  beraber Medine’ye döndü.
 Fetihten Sonra Mekke
 Fetihten sonra Mekke’de köklü bir dinî hayat başladı. Sikāye ve  hicâbe dışında Câhiliye devri müesseselerini lağveden Hazreti Peygamber  Attâb b. Esîd’i Mekke valiliğine getirdi, Saîd b. Saîd’i çarşıyı  kontrolle görevlendirdi. Muâz b. Cebel’e de yeni müslüman olanlara İslâm  dininin esaslarını öğretme ve imâmet işini verdi. Temîm b. Esîd’i Mekke  Haremi’nin sınır taşlarının onarılıp yenilenmesiyle vazifelendirdi  (Ezrakī, II, 129). (Rıdvânullâhi Aleyhim Ecma‘în) 9. yılda (631)  müşriklerin Mescid-i Harâm’a yaklaşamayacaklarının âyetle  bildirilmesinin ardından (et-Tevbe 9/28) 10. yılda (632) Resûl-i  Ekrem’in öncülüğünde düzenlenen hac için Mekke’ye sadece müslümanlar  geldi. Daha sonra Mekke’ye hâkim olan halife ve hükümdarlar, bizzat  kendileri hacca giderek yahut hac emîri tayin ederek her yıl Mekke’de  hac merasimlerinin düzenlenmesini sağladılar.
 [Kaynak: DİA, MEKKE – cilt: 28; sayfa: 560 Nebi Bozkurt – Mustafa Sabri Küçükaşcı]
 
				__________________
 Vakit namazinizi kildiniz mi?
 Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
 Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz.
 
 |