Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04 Ocak 2015, 12:55   Mesaj No:2

bilinmez

Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:178
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Standart Cevap: Sohbet ve rabıtanın önemini ayet ve hadisler ile anlatan geniş bir tafsilat.

Alıntı:
allahın kulu_ Üyemizden Alıntı Mesajı göster
sohbet ve rabıtanın önemini ayet ve hadisler ile anlatan geniş bir tafsilat..
بِسْمِاللهِالرَّحْمنِالرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ

tasavvufta sohbet ve rabıtanın önemi

sohbet, beraber olmak, yan yana bulunmak, aynı meclisi paylaşmak, birbirinden ayrılmamak; söz, beden, himmet ve yardım ile birisini desteklemek gibi manalara gelir.



sohbet, müridin terbiyesi için en tesirli yollardan birisidir.

sohbet, ashabı kiram’ın sanat ve mesleğidir. Sohbet, nakşibendî yolunun esası ve temelidir.





habib-i [sıze="4"]kibriya [/sıze]s.a.v. Efendimiz, bütün dünyada islâm’ın şaşırtıcı bir hızla yayılmasıyla neticelenen hizmetini, sohbetle insanları yetiştirerek başlatmıştı.
o’nun sohbetiyle terbiye olan ve en şerefli nesil olma lütfuna eren bu insanlara ashab-ı kiram denilmektedir ki, bu ifadenin bir manası “sohbetle yetişenler, olgunlaşanlar”dır.



[sıze="4"]kibriyanın anlamı. Azamet, büyüklük, her cihetçe büyük ve ulu oluş.burdanda anlaşıldığı gibi kibriya sıfatı sadece allah a aittir.peygamber bu tür sıfatlardan uzaktır,bu tür yakıştırmalar rasulullah as mı ,hırıstiyanların isa as ilahlaştırdıkları gibi ilahlaştırmaktır.[/sıze]




[sıze="4"]fahr-i kâinat s.a.v. Efendimiz’in[/sıze] sohbeti öyle bir terbiyeye vesile idi ki, insanların yırtıcılıkta vahşi hayvanları geçtiği bir ortamda ashab-ı kiram, bütün imkânsızlıklara rağmen barışı, birlik ve beraberliği temin etmiş, insanlığın kurtuluş modeli olmuştu.


[sıze="4"]kainatın tek efendisi yine allah tır.kuranda kainatın efendisi diye geçen bütün ayetlerde allah ın kainatın efendisi olduğu söylenir.[/sıze]



tarihin hiçbir devresinde bu şekilde cennet hayatının daha dünyada iken yaşandığı görülmemiştir, görülmeyecektir de... [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



efendimz (s.a.v) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:



“bir topluluk allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını kuşatır. Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekinet iner ve allahu teâlâ onları yanında bulunanlar arasında zikreder.” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]




allah’ı zikretmek, o’nu anlatmak, rasulü’nün sünnetinden ve yolundan gidenlerden bahsetmek ne büyük lütuf!



ayet-i kerimede ise:



“(insanları) allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘ben müslümanlardanım’ diyenden kimin sözü daha güzel olabilir?” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



işte bu gaye ile bir araya gelen insanların oluşturdukları meclislere sohbet meclisleri denir. çünkü bu meclislere katılanlar, birbirlerini allah için seven, allah için arkadaş olan ve allah için bir araya gelen insanlardır.



sohbet meclislerinde, hadis-i şeriften de anlaşılacağı gibi, akıl ile izah etmekte zorlanacağımız manevi işler cereyan eder.

insan ruhunun ihtiyacı olan manevi gıdalar ikram edilir, kalpler huzur bulur. Meleklerin teşrif ettiği ruhanî bir meclis kurulmuş olur.



allahu teâlâ’nın kendi yanında bulunanlar arasında bir insanı zikretmesi nasıl bir ikramdır, bilemiyoruz.

herhalde yaşanarak anlaşılabilecek veya anlaşılması yüce huzur’a bırakılmış olan bir haldir. Ama şuna kesin olarak inanıyoruz ki, insanın ulaşabileceği en yüce hal, işte bu haldir.





sohbet meclislerinde çoğunlukla bir kişi konuşur, diğerleri dinler. Allah’a ve o’nun razı olduğu değerlere davet eden konuşmalar, sohbet meclislerinin konularını oluşturur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



[ı]şehabeddin sühreverdî (k.s) buyurmuştur:[/ı]


“sohbet, insanın iç âleminin gözeneklerini açar.

sohbetle insan, hadiselerin hakikatini kavrar.
Belanın ne olduğunu ona uğrayan bilir, denmiştir.

insanın iç dünyasının kuvvet kazanması, ilminin sağlam olmasıyla mümkün olur.
sadakatinin kuvvet kazanması ise, onun bir takım bela ve musibetlerle karşılaşması ve hadiselerden imanla çıkmasıyla mümkün olur.
bütün bunlar sohbetle, dostlukla, dayanışma ve yardımlaşma ile meydana gelir.
bunlarla gönlün kuvvetleri güç kazanır, ruhlar huzur ve sükûn bulur. Allah’a yönelmenin yolunu bulur ve o’na yönelir. Bunun örneği seslerde görülür.

sesler bir araya gelip birleşince daha gür olarak çıkar ve etraftaki engelleri aşar ve yayılır.” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]





rabbül alemin’in sohbetlere ayrı bir nazarı vardır.

islâm ahlâkını öğrenmek, birbirleriyle kardeşlik kurmak, ayrılığı, tefrikayı bertaraf etmek için bir araya gelip sohbet eden müminlere melekler dahi gıpta ederler.



seyyid abdülkadir-i geylani (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur:




‘’allah dostları ile salihlerle beraber ol. Onların sohbetlerinde bulun.

böylece allah’ın onlara olan yardımı sayesinde sen de güçlenirsin.
sen de onların gözü ile görürsün. Allah’da tıpkı onlarla övündüğü gibi seninle de övünür.‘’ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


eğer bu sohbetler iyi değerlendirilirse, insanlar süflilikten kurtulur, yüksek derecelere kanat açarlar.



sohbetin bu önemi sebebiyle büyükler, “yolumuz sohbet üzerinedir” buyurmuşlardır.
dolayısıyla, sohbeti terk eden, büyüklerin tarif ettiği yolu terk etmiş olur.
ayrıca sohbet müekked bir sünnet olduğunu da bilmemiz gerekir. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



hâce alâeddin attâr k.s. Hazretleri son hastalıkları sırasında dostlarına şu vasiyeti yapmıştır:




“(din hususunda) gelenek ve görenekleri terk ediniz.

halkın âdet edindiği şeylerin tersini yapınız. Birbirinizden razı olunuz.

nebî’nin (s.a.v) gelişi beşeriyetin çirkin âdetlerini kaldırmak içindir. Birbirinize destek olunuz.
kendinizi öne çıkarmayıp kardeşinizi nefsinize tercih ediniz.
her işte azimet yolunu takip ediniz ve mümkün oldukça o yoldan ayrılmayınız.
sohbet sünnet-i müekkededir. Bu sünnete sürekli uyunuz.

gerek fert, gerek cemaat olarak sohbet sünnetini terk etmeyiniz.
eğer bu söylenen işler üzere istikametten şaşmazsanız benim bütün ömrüm boyunca kazandığımı sizler bir nefeste elde edersiniz.
böyle yaparsanız ahvaliniz daima terakki eder.

şayet bu sıfatları terk ederseniz kesinlikle perişan olursunuz.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



menkıbe



ashab-ı kiram’dan ebu vakid el-leysî (r.a.) anlatıyor:

bir gün mescitte bir grup insanla beraber efendimizin (s.a.v.) huzurunda bulunuyorduk.

o esnada üç tane adam kapıda göründü. Biri içeri girmeden gitti.
diğer ikisi ise girip efendimizin (s.a.v.) yanına kadar geldiler.

içlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise, yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturdu.

bir müddet sonra resul-i ekrem (s.a.v.) sohbetinin bir yerinde şöyle buyurdular:

“size şu üç kişinin halini anlatayım mı? Halkaya oturan birincisi allahu teâlâ’ya sığındı.

allah da onu himayesine aldı.

ikincisine gelince o kimse allah’tan hayâ etti, edebe sarıldı.
allahu teala da o kulundan hayâ etti; onu azabından emin kıldı.


[sıze="4"]allah nasıl haya eder,ihlas süresindeki allah ın samed oluşu,bu tür benzetmelerden münezzeh değilmidir .kısaca açıklarmısınız..[/sıze]



içeri girmeyen diğerine gelince; o, bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.”[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

fudayl bin iyad (r.a.) şöyle demiştir: ‘’insanın, yanında bulunanlarla tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara güzel ahlak ile davranması, geceleri sabaha kadar ibadet ile gündüzleri hep oruçlu geçirmesinden hayırlıdır.’’ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



burada sözü edilen sohbet, dışarıdan bakıldığında herhangi bir sohbetten çok farklı gözükmese de, önemli bazı özellikler taşır.



bu özelliklerin en başta geleni, yapılan sohbetin gayesidir.
sohbetten gaye, cenab-ı mevlâ’nın rızasını tahsil, kalbin ihyası, ebediyyet yolunda gerekli bilgilere ulaşmak, güzel ahlâk ve edep yolunda mesafe kat etmek, terakki etmektir.



menkıbe

benim asıl gayem

bu yolun büyüklerinden muhammed diyauddin (k.s.) hazretleri, zaman zaman küçük çocukları başına toplar, onlarla sohbet ederdi.

yine böyle bir sohbetin ardından hanımı sormuş:



“kurban, insan senin işine taaccüp ediyor, onlar daha küçük, sohbetten ne anlar?” hazret şöyle cevap vermiş:



[sıze="4"]bende biliyorum bir şey anlamazlar fakat benim gayem, onların bir şey anlaması değildir.[/sıze] sohbet meclisleri allah’ın rahmetini çeker.
ben o rahmetin peşindeyim. Bu çocuklar bir vesile...


[sıze="4"]eğer anlatılanlar anlaşılmak ve yaşanmak için anlatılmıyorsa karşılığında allah ın rahmetinin olacağını düşünmek bi hangi akılla izah edilir.zaten burdaki menkıbedede tasavvuftaki sohbetlerin amacının zaten anlaşılmak olmadığı,menkıbelerle uyutmak olduğu çıkıyor... [/sıze]


zaten, sohbetteki gaye sohbet sırasında [sıze="4"]allah ve sadat anıldığı zaman nazil olan ilahi rahmetten, ilahi bereketten, sadatın himmet ve nazarlarından istifade etmektir[/sıze].


[sıze="4"]yukardaki paragraftanda anlaşıldığı gibi sadatlarında tıpkı Allah gibi himmet ,bereket ve rahmet edeceği inancıyla Allah a ortak koşulmuştur,halbuki sadatın ölümü diri mi ,varlığı,yokluğuda meçhuldur..HİMMET[YARDIM],RAHMET VE BEREKET SADECE ALLAHA AİTT DEĞİLMİDİR..


[/sıze]

menfaat sohbetin kendisinde değildir.’’ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



bir kimse üzerine rahmet yağmuru yağsın diye sohbet halkası kurar ve el açarsa, o kimseyi eli boş ve faydasız geri çevirmezler.



kalplerin mutmain olabilmesi, peygamberlerin ve ümmetlerinin, peygamber varisi velilerin hayatları herkes için gönüllerde nurani güzelliklerin meydana gelmesine vesiledir. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

abdurrahman et-tahi (k.s.) anlatıyor:

“bir seferde gavs’ın (k.s.) yanında iken bu kapıdan istifadenin olmadığı hususunda ümitsizlik hâsıl olmuştu.
bu halin üzerine gavs (k.s.) şöyle buyurdu:



“insanın hiç bir karı olmasa da şu sohbet meclisinde bulunması yeterlidir.”
dedikten sonra şu hadisi okudu:




[ı]“kişi sevdiği ile beraber haşrolur.” [/ı][Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



gavs-ı bilvânisî (k.s) hazretleri ise şöyle buyurmuştur:
[sıze="4"]’ne zaman allah dostlarını konuşursanız, ruhaniyetleri sizin yanınıza muhakkak gelir.[/sıze]‘’



[sıze="4"]yukardaki açıklamadanda anlaşıldığı gibi ölü olsun diri olsun,herzaman herşeyden habir olan bu varlıklarda allah a ortak koşulmuştur.halbu ki bu durum rasullerde bile yoktur.hiç bir rasul kendi ashabına beni andığınızda benim ruhaniyetim yanınıza gelir dememişken bu insalnlara ne oluyorki böyle konuşabiliyor ve allah a ortak koşuyorlar..[/sıze]


süfyan b. Uyeyne r.ah hazretleride ‘’salihlerin anıldığı yere rahmet iner‘’ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] buyurmuştur.



eskiden, kış gecelerinde büyüklerimiz peygamberlerin kıssalarını, evliyaullahın menkıbelerini okurlardı.

şimdi zaman değişti. Ariflerin, evliyanın sohbeti yerine televizyon, gazete ve siyasî konuşmalar yapılmaya başladı.

gönüllerimiz rahmetsiz/susuz, çorak kaldı. Ruhaniyetler gelmez oldu.
insanlar sertleşti, şükürler azaldı ve fikirler kısaldı. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



menkıbe

bir gün gavs-ı bilvânisî hazretleri devrinde bazı sofiler kozluk’tan çıkıp baykan’a gideceklerdi.
yol üstünde malum veysel karanî hazretlerinin kabri vardır.
oradan bitlis’e doğru dönüp kasrik’e ulaşacaklardı. Yaklaşık 80-100 kilometrelik bir mesafe vardı.

sofiler yola çıktılar; ancak uzun bir süre vasıta beklemek zorunda kaldılar.
o zamanda vasıta çok nadir geçerdi. Vasıta beklerken, aralarında bulunan bazı sofi kardeşlerimiz sâdât-ı kirâmın sohbetini yapmaya başladılar.
daha sohbet bitmemişti ki, bir kamyon çıkageldi.
bitlis’e giden bu kamyona bindiler. Kasrik’e ulaştılar. Gavs hazretleri dergâhına vardılar.

gavs-ı bilvânisî hazretleri onlara şöyle sohbet etti:

- bir cemaat buraya geliyordu. Bulundukları yerden çıktılar. Vasıta beklediler.

beklerken de sâdâttan bahsettiler, sohbet ettiler. Bir kamyon geldi. Onlarda bindiler ve geldiler.
ancak onlar görmüyorlardı; eğer orada sâdât-ı kirâmın olduğunu görmüş olsalardı,
arı kovanındaki arıların çiçeklere koşuştuğu gibi etrafa dağıldıklarını bir görselerdi, kamyona binmez, günlerce sohbet ederlerdi! [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]




[sıze="4"]yukarda anlatılan menkıbenin ne kadar şirk ve aldatmacalarla dolu olduğu şurdanda bellidir.1.kendi aralarında sohbet eden sufiler ile gavs dedikleri kişi arasın 80-100 km olmasına rağme bu gavs nasıl bunları görmüş ve sohbetlerinde sadat denen görünmeyen ama gavsın gördüğü kişilerinde sohbete katıldığını görmüştür.

2.sufiler yanı başlarındaki gavs tarafından var olduğu söylenen sadatları görmeyecek kadar körde,bu bu gavs allah mıki kendine bu kadar uzak mesafedekini dahi göre biliyor.

3.rasulullah zamanında aişe annemize zina iftirası atılınca,bu olay zina iftira olayı rasulullah ın kervanında aişe annemizin kervanın konakladığı yerde unutulup,daha sonra birkaç km uzağa gidince fark edilip,o dönemde kervan konaklarken ,kervanlar konak yerinden ayrıldığında en son kalan kervan görevlisi nin etrafı iyice araştırması sonucunda fark edilen aişe annemiz ile birlikte gelince bu iftira atılmış ve rasulullah öyle 80-100 km kadarda uzak olmayan bi kaç km uzaklıktaki olayı görememiş,ne yaşanmış,ne yaşanmamış bilmiyor. Böyle bir özellik allah ın son rasulunde yok ve taki ayet ininceye kadarda aişe annemize tavır koymuş ve çoğu ashabda böyle yapmışken,sizn gavs dediğiniz kendisinden 80-100 km uzaklıktaki bu olayı nasıl görmüş,sohbeti nasıl duymuş...
[/sıze]



sohbet konularında kendini gösterir.
sohbette dünya konuşulmaz, konuşulmamalıdır.

hatta ukbadan da bahsedilmez, siyaset, hayat pahalılığı gibi lüzumsuz işlerden bahsedilmez.
dedikodu, gıybet, malayanilik gibi gayri meşru davranışlara asla yer verilmez, fırsat tanınmaz.



insanın manen terakkisine vesile olan sohbetin diğer önemli bir vasfı da, kiminle sohbet yapılacağı hususudur. Büyükler bunu şu veciz sözle açıklamışlardır:



“ya senin kendisinde yok olacağın, ya da onun sende yok olacağı biri ile sohbet et.

ya da hem senin, hem de onun allah’da yok olacağınız biri ile sohbet et; ne sen kalasın, ne de o...”



işte böyle bir sohbet meclisinde, anlatılanlara iyice kulak verilmeli, kalbi uyandırıcı sözlere dikkat edilmelidir.

insanoğlunun kalbinde üç türlü sevgi yer alır. Dünya sevgisi, ukba sevgisi, mevlâ sevgisi.

bir kimse maneviyat yolunda evrad gibi üzerine düşen vazifelerini yapmak kaydıyla tam bir ihlâs üzere manevi sohbetlere devam ettiğinde, kalbinde dünya ve hatta ukba sevgisi kalmaz, sadece ve sadece yüce mevlâ’nın has sevgisi yer alır ki, işte önemli olan budur; gaye budur.

sohbetlerin en önemli hususiyetlerinden biri de, insanın kalbinde muhabbeti, muhabbet-i ilâhiyi ve ondan hâsıl olacak bütün mahlûkata muhabbeti meydana getirmesidir.

seyyid sıbgatullah el-arvâsî (k.s) şöyle buyurmuştur:
"evliyanın menkıbelerini dinlemek, muhabbeti artırır. Eshâb-ı kiramın menkıbeleri imanı kuvvetlendirir, günahları mahveder." [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bu muhabbet tarif edilmez, edilemez. Sadece yaşanır ve yaşanarak bilinir. Gözyaşları ise muhabbetin bariz ifadelerinden sayılır.

kâinat hep muhabbetin eseridir. Bir hadis-i kudside cenab-ı hak “eğer sen olmasaydın, felekleri (kâinatı) yaratmazdım” buyuruyor.

cenab-ı rabbül alemin’in habibi hz. Muhammed s.a.v. Efendimiz, bütün mevcudatın yaradılış sebebi oluyor. Demek ki kâinatın yaratılışında aşk var, muhabbet var, sevgi var. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

muhabbeti elde etmenin birinci yolu ve şartı islâm’ın zahirî amellerine sarılmaktır.

sonra tasavvuf erbabı olanlar için mürşidi sık sık ziyaret etmek, her fırsatta onun sohbetini yapmak, rabıta ve virdini aksatmamaktır.

velilerden ebu bekir tilmisani (k.s) demiştir ki:

“allah’la sohbet ediniz. Eğer buna güç yetiremezseniz, allah’la sohbet eden ariflerle beraber bulununuz ki, onların bereketi sizi allah’la beraber olmaya ulaştırsın.“ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

menkıbe



allah rızası için yapılan sohbet



şeyh abdullah ensarî’nin şeyhi yahya b. Imad vefat edince, onu rüyada gördüler ve “hak tealâ sana nasıl muamele yaptı?” diye sordular, o şöyle dedi:



“ey yahya! Ben sana çok şiddetli bir şekilde hitap edecek ve gayet sert bir muameleye tabii tutacaktım. Lakin bir gün bir mecliste bizim rızamız için oturup sohbet ettin. Dostlarımızın biri oradan geçmiş, nasihati dinlemiş, huzur bulmuştu.




onu memnun ettiğin için sana hoş geldin, diyoruz. Yoksa bu durum olmasaydı, sana ne yapacağımızı görürdün. ‘’ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]




sohbet, dostu hatırlatmaktır. Bu da kalbi uyandırmak için yapılmalıdır.
sohbetin konusu bütün sâlih ameller ve sâlih insanlar olabilir. Hepsi zikir sebebidir.
sohbet sûfînin günlük gıdası gibidir. Mümkünse her gün, değilse hafatada bir sohbet gıdasını almalıdır.
yoksa kalp kurur, ilerleme durur. Sûfî için sohbet, ağaç için su gibidir.



sohbet, sevgiliye bir vefadır. âşığın hiç dilinden düşürmeden sürekli anacağı ve anlatacağı dostları, allahü teâlâ, resûlü ve sâlih müminlerdir.



sohbet, sevgiyi ölçmek için bir aynadır. Insan sevdiğinin sohbetini yapar.



muhammed diyauddin (k.s.), tasavvuf yolunda bulunmanın esasının sohbet olduğunu bildirerek buyurdu ki;
‘’bil ki sohbetsiz geçen zaman zararlıdır. ömrün boş yere zayi olmasıdır.

şu değerli ömrün hakkı, ilkin onu kıymetli sohbete ulaşma yolunda sarf edip, mümkün olduğunca sohbeti terk etmemektir.

sonra, tasavvufta sonu olmayan edepleri elde edip içselleştirmektir.
çünkü sohbet bütün kemalât ve marifetlerin eşiği ve hazırlığı durumundadır.

geçen zaman ne geri getirilebilir, ne de kaza edilebilir.
ne olursa olsun, hiçbir şeyle ölçülemeyen, dengi olmayan sohbetten ayrı geçen vaktinize şiddetle hayıflanın. Belirli zamanlarda yapılması emredilen virdleri terk etme ve rabıtadan uzak kalma
zira, “tamamıyla yapılamayan bir iş bütünüyle de terk edilmez.” diye bir kural vardır.
her ne kadar bunlar bedellerin en değersizi olsa da, hasretimizi ve emirlerin bütünüyle terk edilmemesini, allah teâlâ’nın sohbete bir karşılık kılması umulur.’’ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

sohbetin en kıymetlisi, salih insanlarla olanıdır.
bu sohbet, allah dostları ile beraber olmak ve onların nazarı altına girmektir. Buna manevi terbiye denir.
böyle bir sohbet ve beraberlik bütün hayırların anahtarıdır.

çünkü bu sohbetle gönülden gönüle ilâhi sevgi akar, ruhlar feyzlenir.

bütün allah dostları, kâmil insanlarla sohbet etmek üzerinde durmuşlar ve bu gönül beraberliğinin manevi terbiye için şart olduğunu belirtmişlerdir.

zekeriyyâ ensârî (k.s) “evliyanın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen ulema ve fakihler, yenen katıksız ekmeğe benzer ” buyurmuştur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

ömer b. Abdulaziz (rah) ise: “medine’nin fakihlerinden ubeydullah b. Abdullah ile bir mecliste bulunmak, benim için bütün dünyadan daha sevimli ve daha hayırlıdır.
onun gibilerle oturup kalkmakla akıl nurlanır, kalp huzura erer, edep elde edilir.” diyor.



âlimlerden cafer b. Süleyman (rah) salih insanlarla beraberliğin kendisine ne kazandırdığını şöyle anlatır: “kalbimde bir katılık hissettiğim zaman, kalkar hemen muhammed b vasi’in yanına gider, meclisine katılır, yüzüne bakardım.
böylece kalbimdeki katılık gider, içime ibadet neşesi gelir, tembellik üzerimden kalkar ve bu neşe ile bir hafta ibadet ederdim.” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

şeyh abdülbari en-nedvi (rah.) olgun insan olmanın en kolay yolunu şöyle tarif eder:

‘’bir kimsenin kâmil bir şeyhin yanında bulunmadan, onun sohbetlerinden bol bol yararlanmadan, meclisinde teneffüs edilen manevî havaya alışmadan ve orada yaşanan durumların manevî zevkini tatmadan olgun bir insan olması mümkün değildir.

bunun için mutlaka olgunluğa erişmiş ve manevî alanda yol almış muhterem bir zatın sohbetinde bulunmak, o sohbetin vereceği manevî zevki tatmak ve onun irşadından istifade etmek şarttır.



çünkü sohbetle elde edilecek faydayı hiçbir şey temin etmez.
bunun en açık örneği sahabe-i kiram’dır.
sahabelerden derecesi en aşağı olan bir sahabi bile en yüksek hadis bilgininden, en değerli fakihten ve en büyük veliden daha üstün ve daha faziletlidir.
bu üstünlüğün nedeni hiçbir zaman kitap okumak ve eser incelemek değildir.

çünkü sahabenin çoğu okuryazar bile değildi.

bu üstünlüğün nedeni bilgi çokluğu ve kültür zenginliği de olamaz.

çünkü kendilerinden sonra gelen bilginlerin en küçükleri bile dinin bütün konularını onlardan daha geniş ve daha ayrıntılı olarak biliyorlardı.

öyleyse geriye bir tek ihtimal kalıyor, o da onların allah’ın rasûlü (s.a.v) ile sohbet mutluluğuna erişmiş bulunmalarıdır.

bu öyle bir sohbettir ki, onlardan sonra gelen en büyük âlimler, onun azıcık kısmına bile ulaşmış değillerdir. Onların hz. Rasûlullah (s.a.v) efendimizin saadetli nazarlarında ve huzurlarında aldıkları manevi feyiz, yıllarca kitap okunsa ele geçmez.
bu kesindir. Efendimizin maneviyatına varis olan ariflerin sohbet ve nazarı da insana çok yüksek haller kazandırır. Bir arif şair bunu şöyle dile getirir:



“evliyanın sohbetinde bir saat kalıvermen,
hayırlıdır bir asırlık gafilâne ibadetten.”



bu söylediklerimi tam anlamak istersen, bizzat bunu denemeli ve kendi hayatında yaşamalısın.
bunun için altı ayını ayır. Gel benden gerçek bir arifin adını ve adresini öğren. Onun huzuruna gidip manevi sohbetine gir.
göreceksin ki, oraya akıllı olduğunu söyleyerek gidecek, aptal olduğunu söyleyerek geleceksin.

çünkü o mübarek insanın sohbetleri sayesinde akıllanacak, maneviyat yolundaki boşluğunu anlayacak, kusurlarını görecek ve geniş bir ufka sahip olacaksın.” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]






[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

sohbet dille olabileceği gibi, gönülle de olur. Gönülle yapılan sohbet ve beraberliğe tefekkür ve rabıta denir. Rabıta, ‘’herkes sevdiği ile beraberdir’’ hadisini yaşamaktır. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]



rabıta, kelime olarak bir şeyi diğerine bağlamak, onunla ilgi ve alâka kurmak demektir.




dinimizde rabıta, tefekkürün bir çeşididir.

tefekkür, varlıkları ve olayları düşünüp onlarda gizlenen ilahi rahmeti, hikmeti, kudreti fark etmek ve bu vesile ile kalbi zikre geçirmektir.
tefekkür farzdır. Kalbin en önemli vazifesi tefekkür yoluyla uyanmak ve yüce allah’a bağlanmaktır.

allahu teâlâ’nın zatından başka her varlık tefekkür edilebilir, hayâle alınıp üzerinde derin derin düşünülebilir.

rabıta yapmak insana ait bir özelliktir.
kalbi ve gönlü olan herkes bir çeşit rabıta yapar.
ancak her rabıta şekli kalbi uyandırıp allah’a ve ahirete bağlamaz.
tasavvufta tavsiye edilen rabıta, kendisine bakılınca yüce allah’ı zikrettiren bir kâmil insanı düşünmekten ibarettir.

kâmil insanın kalbi allahu teâlâ’nın en fazla nazar ve tecelli ettiği bir mahâldir.
bu kalb, ilahi aşk ve zikirle mamur olmuştur.

ona bağlanan kalb de o aşk ve zikirden nasiplenir, beslenir, kuvvetlenir, mamur olur.

rabıta, müridin kâmil mürşidini hayal ederek kalbini onun kalbine bağlamasıdır.

rabıta, birbirini seven ruhların kaynaşmasıdır.

rabıta, kalbin kalpten nur ve feyiz almasıdır. Rabıta, gönlün gönle bakışı ve birinden diğerine sevgi akışıdır.

rabıta, müridin terbiyesi için en mühim bir vasıtadır.
rabıta namaz gibi şekli, zamanı ve usulü dinimizce belirlenmiş bir ibadet değildir; kalbi uyandırıp huşu ve huzur içinde ibadete hazırlamaktır.
rabıta, manevi terbiye aracıdır. Rabıta, azgın nefis için en güzel ıslah ilacıdır.

rabıta, gafil kalbin uyanık kalbe bağlanıp uyanmasıdır. Rabıta, üzerine devamlı ilahi feyzin aktığı kalbe bağlanıp ondaki sevgi ve feyzi çekmektir.



büyükler, rabıtanın özü itibariyle şu ayetlere dayandığını belirtmişlerdir: Cenab-ı hak şöyle buyuruyor:

“ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla (kullarımla) beraber olun.“ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

“ey iman edenler! Allah’tan korkun, o’na yaklaşmaya vesile arayın. Onun yolunda mücahede edin ki kurtuluşa eresiniz.’’ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bütün gaye allah’tan gerçek manada korkmaktır.
bu korku, yüce yaratıcıyı sevmek ve o’na koşmaktan ibarettir.
buna haşyet denir. Haşyet, sevgiliyi üzerim korkusu ile titremektir.
haşyet, gizli ve açık her hâlde hayâlı olmaktır. Buna kısaca takva denir.




her iki ayet-i kerime de takvayı emretmektedir.

takvayı elde etmek için birinci ayeti-kerimede allah’ın sadık kulları ile beraberlik emredilmiş, ikinci ayeti-kerimede ise takva yoluna sevk edecek bir vesileye yapışılması ve nefsi terbiye için bütün yolların denenmesi istenmiştir.

işte rabıta, allahu teâlâ’nın sadık kulu ve kâmil dostu olan mürşid ile beraber olmanın bir şeklidir.
mürşide el verip intisap eden herkes onunla allah yolundaki beraberliğine ilk adımı atmış olur.
sonra onun terbiyesine giren kimsenin zâhirî beraberliği başlamıştır.
bu işte asıl hedef kalp ve gönül beraberliğidir.
kendisine gönül bağlanan kâmil mürşid allah’a ulaşmada en güzel bir vesiledir.

bütün bunların sonucu zikir ve edebtir, kısaca takvadır.

mürşidin allah’a ulaşmada bir vesile ve vasıta olmaktan başka bir görevi yoktur.

ulu arifler rabıtayı şöyle tarif etmişlerdir:

rabıta, müşahede makamına ulaşmış, ilahi huzurda kabul görmüş, allah’ın nuru ve edebiyle süslenmiş kâmil bir mürşide kalbi bağlamaktan ibarettir.
çünkü kâmil mürşidin kalbi ilahi nur, feyiz, sevgi ve ilimler için bir merkez yapılmıştır.

ona yönelen ve sevgiyle bağlanan bir kalbe, oradan nur, feyiz, sevgi ve ilim akar.

bu kuvvetli kalp müridin zayıf kalbini besler.

kendisine rabıta yapılacak mürşid, nefsini ıslah etmiş, huzur makamına ulaşmış, allahu teâlâ’ya tam teslim olma hâlini elde etmiş ve en önemlisi insanları terbiye için görevlendirilmiş olmalıdır.


irşat izni ve ehliyeti olmayan kimseye yapılan rabıta, hem yapana hem de yapılana zarar verir.

kısaca, kendisine rabıta yapılacak mürşid, hz. Rasulullah’ın gerçek varisi, nazarları şifa, manevi tasarruf sahibi, icazetli bir kimse olmalıdır.
işte müridin böyle bir kâmil mürşide kalbini bağlayıp, huzurunda ve gıyabında onun sûret ve ruhaniyetini hayaline almaya, onu kendisi ile birlikte düşünerek, yanındayken takındığı tavrı, uzağında iken de sürdürmeye rabıta denir.

rabıtanın aslı muhabbete dayanır.
muhabbet rabıtası, müridin mürşide olan ileri seviyede sevgisi ve edep ile gerçekleşir.
bu rabıtaya devam eden mürid, yavaş yavaş mürşidinin boyasına boyanır, onun hâlleri ile hâllenir, ahlakına bürünür, sevgisi ile tatlanır, güzelleşir ve kâmil bir insan olur.

çünkü muhabbet rabıtası seveni, sevilenin sıfatlarına sokar. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

seyyid muhammed raşid (k.s) bir sohbetinde şöyle demiştir:

‘’tarikat-ı nakşibendî’de mürşid rabıtası çok önemlidir.

çünkü müride en fazla fayda veren şeyh rabıtasıdır.
bir mürid şeyhinin ruhaniyetinin, manevi tasarruf, feyz ve bereket için her an yanında olduğunu düşünmelidir.

hatta her attığı adımda şeyhinin ayak izine bastığını düşünerek onda (o’nun halinde) fani olmaya bakmalıdır.
çünkü insan şeyhine rabıta yapa yapa onun manevi tasarrufatına girer, onun hali ile hâllenir ve ondan istifade eder.” [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bir başka sohbetlerinde ise:

”rabıta, nefse karşı en büyük ilaçtır.
rabıta kuvvetlendikçe insan, nefsin hile ve azgınlıklarından kurtulur.
rabıtaya devam ediniz” demiştir. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

bilinmelidir ki kulun tek başına mukarrebun makamına çıkması, yakin ve müşahede hâlini elde etmesi çok zordur.

bunun için bu güzel hâllere ulaşmak isteyen kimseye, o hâlleri elde etmiş, yolu bilen kâmil bir mürşid gereklidir. Böyle bir mürşidi bulan müridin, onun ruhaniyetini vasıta yapıp ilahi feyiz ve nurlarından bolca nasiplenmesi gerekir. Bunun en kısa yolu muhabbet rabıtasıdır.
müridin, mürşidinin huzurunda feyiz alması kolaydır.
huzurunda olduğu gibi gıyabında da edep ve feyiz alabilmesi için mürşidinin kalbine yönelerek onun sûretini çokça hayal etmesi lazımdır.

şeyh zeynüddin el-havafî (rah.) manevi terbiye işinde şu inceliğe dikkat çekiyor:

“mürit, mürşidinden gördüğü bütün manevi yardımların aslında rasûlullah’ın (a.s.) yardımı olduğunu, efendimiz’in (s.a.v) yardımının da gerçekte allah’u teâlâ’dan geldiğini, mürşidin ve efendimiz’in (s.a.v) buna birer vasıta olduğunu bilmesi gerekir.

allah’u teâlâ’nın sünneti bizden önce böyle cereyan etmiştir, bundan sonra da değişmeyecektir.
biliniz ki, müridin kalbini mürşidine bağlayıp rabıta etmesinin, manevi fethin açılmasında büyük bir önemi vardır. Hatta işin temeli budur.

müritlerdeki feyzin kesilmesi ve manevi ilerlemenin durması ancak, tam bir teslimiyet ve sadık bir himmet arzusu ile mürşitlerine kalplerini bağlamamalarından kaynaklanmaktadır.
kalbi rabıtadan koparan şeylerin en büyüğü, mürşide içten itiraz etmektir.“ [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

rabıta ile elde edilecek iki önemli sonuç vardır.
birincisi zikir, ikincisi edeptir.

bir insan için en tehlikeli hastalıklar gaflet ve kibirdir
. Rabıta, gafleti zikre, kibri tevazu ve edebe çevirir.
rabıtanın hedefi, devamlı allahu teâlâ ile huzur hâlini elde etmektir.
bunun neticesi ise ihlâs ve tevazudur.

rabıta yoluyla kalbi desteklenen ve edeplenen mürid, her işinde sünnet üzere hareket etmeyi öğrenir.
allahu teâlâ’ya güzel kullukta başarılı olur.

büyükler, edeb ve şartlarına uygun olarak yapılan bir rabıtanın müridi kemale erdirmek için yeterli olduğunu belirtmişlerdir.
rabıta sevginin çokluğuna göre güzel ve devamlı olur.
rabıtada hiç bir şey gözükmese ve hissedilmese bile, anlatıldığı adap üzere yapmaya devam etmelidir.

menkıbe

bir gün gavs-ı sânî (k.s) hazretlerine sordular:

‘’efendim, sofi rabıta yapmak için oturur ama mürşidi hariç her şeyi düşünür.
bunda bir kazanç var mıdır?’’

mübarek ‘’vardır’’ buyurdular.

sofi tekrar sorarak; ‘’kurban mürşidini hiç düşünmedi’’ deyince,

gavs-ı sânî (k.s) cevaben; ‘’sofini adab üzere oturup ben rabıta yapacağım demesi sadatların emrini yerine getirmek içindir ve emre itaat sofiye çok şey kazandırır.’’

mürid ihlâsla yaptığı amellerini gösteriş veya kendini beğenmek sûretiyle kaybetmesin diye büyükler rabıtayı emretmişlerdir.

rabıtanın en önemli faydası müridi nefsinin terbiyesi ile kibir ve benlikten kurtarmaktır. çünkü bir yönüyle de rabıta, şeytanın hücumlarına karşı büyüklerin rûhaniyetine sığınmak ve onlarla tehlikeden korunmaktır.

rabıta yoluyla insan hayatını gönlündeki mürşidiyle paylaşmış olur.
kâmil mürşid, müridin gerçek dostudur, hak yolunda en güvenilir rehberidir.
onu her işinde önüne alan kimse hak ve hakikatten sapmaz.

mürşidin ruhaniyeti müridin sevgi ve ilgisine göre kendisine tasarruf ve yardım eder.
bu gönül beraberliği sayesinde mürid kibirden ve benlikten korunur, ihlâsı elde eder.

yaptığı hayırlı amelleri gözünde büyütmez, kendisini beğenmez, malı ile kibirlenmez, makam ve mevkiiyle övünmez, insanları küçük görmez. Yaptığı her ibadetin sonunda ve elde ettiği her nimetin önünde, rabıta ile nefisini muhasebeye çeker, kontrol eder.
buna devamlı rabıta hâli denir. Bu hâli elde etmeye çalışmalıdır.



bunu başaran kimse gerçekten büyük bir saadeti ele geçirmiş olur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

muhabbet ve sohbet ile kazanılan feyiz ve bereketin birçok şeyle elde edilmeyeceği erbabınca bilinmektedir.

tasavvuf sözün amele, amelin hale, halin marifete, marifetin ilâhi muhabbete dönüştürüldüğü bir mekteptir.

herkes samimiyeti, gayreti ve muhabbeti neticesinde bu mektepten istifade etmektedir.
duamız büyüklerin himmet ve bereketiyle allahü teâlâ’nın bu güzel yolda bizleri muvaffak kılmasıdır.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hayat dengemiz, s. Muhammed saki erol, yolumuz sohbet yoludur

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] müslim, ebu davud, tirmizî, ibn-i mace

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] fussilet, 33

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] semerkand dergisi, nur sofrası sohbet meclisleri, kemal süleymanoğlu, şubat 2002

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] semerkand dergisi, cennetin anahtarı muhabbet, mehmet ışık, şubat 2008

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] allah dostlarından yaşayan sözler, muzaffer taşyürek, s.224

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hayat dengemiz, s. Muhammed saki erol, yolumuz sohbet yoludur

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] mevlânâ ali b. Hüseyin es-safî, reşâhât, 188.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] buhari, ilim 8; müslim, selam, 10, (26); muvatta, selam, 3,

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] bk.ebu nuaym, hilye, 8, 103.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] abdülhakim el-hüseynî, sohbetler, 24.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] tasavvufi hayat nasıl başladı, mehmet ıldırar, s. 119

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] abdurrahman et-tahi, işaretler, 155.

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] aclûnî, keşfü’l-hafâ, (nr. 1770); sehâvî, makâsıd, 346/20; ali el-kârî, el-masnû’, 125 (201)

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] mürşid ve mürid hukuku, mehmet ıldırar, s. 94

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] mürşid ve mürid hukuku, mehmet ıldırar, s. 134

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hatme-i hâcegân sultanları, muzaffer taşyürek, s.153

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] hayat dengemiz, s. Muhammed saki erol, yolumuz sohbet yoludur

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] sühreverdi, gerçek tasavvuf, 554

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] mehmet ıldırar, tasavvufî hayat nasıl başladı? 120

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] semerkand dergisi, mektubat-ı muhammed ziyauddin k.s’den, ali kaya, şubat 2008

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] behçetü’s seniyye, muhammed b. Abdullah hânî, s.41

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] zehebî, tarihu’l-islam; gazalî, ihya

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] abdülbari en-nedvi, tasavvuf ve tarikatın yenilenmesi, 165-168, (kısmen tasarrufla alındı).

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kulun yolculuğu, dilaver selvi

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] tevbe suresi ayet-119

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] maide suresi ayet-35

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kaynaklarıyla tasavvuf, dilaver selvi

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] muzaffer taşyürek,hatme-i hacegan sultanları,240

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]muzaffer taşyürek,a.g.e,242

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] şaranî, el-envaru’l-kudsiyye,ıı,84

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] kaynaklarıyla tasavvuf, dilaver selvi


paylaşımı sadece değerlendirdiğim yere kadar okudum,bu nasıl bir yaklaşım,hayret verici..

Ayrıca bu günki şekliyle RABITA deen birşey olsaydı bunu RASULULLAH ta yapmış olmalı değilmiydi..
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla