Konu Başlıkları: Bu Namazı Kim Kılacak?
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Ocak 2015, 22:17   Mesaj No:5

Allahın kulu_

Medineweb Emekdarı
Allahın kulu_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Allahın kulu_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 33478
Üyelik T.: 09 Kasım 2013
Arkadaşları:29
Cinsiyet:
Memleket:sıratı mustakım
Yaş:48
Mesaj: 2.632
Konular: 164
Beğenildi:1153
Beğendi:1570
Takdirleri:5244
Takdir Et:
Standart Cevap: Bu Namazı Kim Kılacak?

Alıntı:
Mevlüt HÖNÜL Üyemizden Alıntı Mesajı göster
İslam’ın dinamikleri arasında başı çeken namaz ibadetini “destek vermek/desteklemek” olarak sunan zihniyetin asıl amacı, hem nassla hem de yaşanarak -canlı şekilde- bize ulaşmasına rağmen kendi nefislerine ağır geldiği için iptal etmek, böylece namazı dinin -dolayısıyla hayatın- dışına çıkarmaktır.

demişsiniz ki namaz bazıları tarafından hayatın dışına atılıyor bende yazımda bu kimseler için cevap yazdım dedim ki namaz namaz dinin direğidir


Namaz, kul ile Allah arasında kesintiye uğraması mümkün olmayan bir bağlılığı ifade eder, günlük yaşam içerisinde arınma, kulluğu ifade etme, alçak gönüllü olma, serkeşlikten uzak durma, Rab karşısında acziyeti kabul anlamı taşır. Gerçek manada idrak edilerek kılınan namaz, zalimlerin karşısında eğilmeyen başı Allah’ın huzurunda tevazu ile eğmektir.

Kur’an’da namaz tehire dahi izin verilmeyecek derecede kuvvetli bir farzdır. Allah Resul’ünün ve sahabelerin hayatlarının her safhasında en canlı örnekliği ile eyleme dökülmüştür. Savaş esnasında dahi tehir edilmeyen bir ibadeti bugün basit bir algı ile sadece “desteklemek” şeklinde tanıtanlar, tıpkı ifrat ve tefrit hususunda eleştirdikleri kesimler gibi kavramları yozlaştırıyorlar.

Namaz ibadetinin zihin dünyasında ve hayat içerisinde yansıması nasıl olmalıdır, bunu izah etmemiz gerekir. Din adına sahih-mevzu ayrımı yapmaksızın “hadis” olduğu öne sürülen her sözü baş tacı yapan, yığınla uydurmayı dinden saymakta ısrar eden muhafazakârlığın hâkimiyeti altındaki bir ülkede yaşamaktayız.

Bu ortamda öncelikle namazı küfür ideolojilerinin karşısında dertlenmeyen, kıldığı namazın sosyal boyutunu oy vereceği parti kadar önemsemeyen, zengin ile fakir arasındaki uçurumu görmeyen, ailesinin, evladının, komşusunun derdi ile dertlenmeyen, bol abdestli-namazlı profesyonellerin propagandasını yaptığı ibadet anlayışından tenzih etmek zorundayız.

bu kimselere müslüman denmez komsusu açken tok yatan bizden değildir

Kılınan/kıyılan namazlarda Fatiha’nın mesajından bihaber, bol şeddeli ayetler okuyan ve Kur’an’ın ne dediğinden habersiz olan kafalar İhlâs Suresi’ni okuyup “Qul hu vallahu ehad” derken sosyal yaşamda “ehad”ın ne anlam ifade ettiğini düşünme zahmetine girmiyorlar. Serbest piyasa ekonomisi üzerinde düşünmeyen zihin, namaz ile ekonomik adalet arasında bağ kurmuyor, felaha ermek için kendince uygun gördüğü bir cemaate dâhil oluyor lakin “ehad”ın sosyal, siyasî, ekonomik alandaki karşılığı üzerinde kafa yormuyor.

kuran ı kerimin buyurduğu gibi Kur?anı öğüt almak için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?) [Kamer 17]
Oysa namazın kazandırdığı yetileri elde etmiş olsa milli eğitimi, ekonomiyi, hukuk sistemini, iktidarı vs. sorgulamak zorunda kalacak, adaletsiz gelir dağılımından, taşeronluk sistemine kadar her şeyi sorgulaması gerekecek. Ne var ki, saati kurup sabah namazına kalkıyor, soğuk suyla abdest alıyor, uzun uzun secdede kalıyor, ancak gündelik hayatta sistemin kıblesine dönerek yaşıyor.

taklidi iman olsa gerek

Eğer namaz dinin direği ise, öncelikle namazın şuuruna varmak gerekiyor, zira şuuruna varılmayan namaz dinin direği değildir. Dolayısıyla bu ezberi bozmak lazım, namazın ehemmiyetini küçümsemeden onun sosyal hayatta ifade ettiği anlamı idrak etmek ve bunu anlatmak gerek.

Zorlayıcı yaklaşımlar ise ayrı bir dert. Yıllarını yurtlarda geçiren gençlerin ilk fırsatta maruz kaldıkları baskılardan yakınmaları yabana atılacak gibi değildir. Birtakım yurtlarda ve öğrenci evlerindeki uygulamalar gençleri namazdan soğutmaktadır, bununla birlikte yerleştirilmeye çalışılan namaz anlayışının sosyal yaşamda karşılığı yoktur, aksine söz konusu anlayış hem namaz kılan hem de yaşam içerisinde sistemin kıblesine yönelen, rejime methiyeler dizen bireyler var etmektedir. Bu yolla tevhid mesajı ölülerin kitabı haline getirilmekte yaşayanların dünyasından uzak tutulmaktadır.

“Namaz dinin direğidir” diyebilmemiz için öncelikle namazın içini doldurmamız gerekmektedir. Siyasî ideolojilerin hâkim olduğu bölgelerde sistemin zalimliğini, iktidarın ikiyüzlülüğünü, söz konusu ideolojilere mensup gençler kadar anlayamamış olan namaz sever amcalar, şeklen namaz kılmakla namazın içini doldurmak arasındaki farkı kavrayamamışlardır. Namaz sever amcalarımız yaşam içerisinde kıblesine yöneldikleri sistemin hacı adaylığı üzerinden dahi nasıl bir vurgun yaptığını, ne tür torpil mekanizmaları işlettiğini sorgulayamayacak şekilde namaz kılmaktadırlar.

Namaz kılan ama var olan sorunlarla ilgilenmeyen, camiden çıktığında yanı başında zulme uğrayanı görmeyen, serbest piyasa ekonomisinin nasıl bir üçkâğıtçılık olduğunu bilmeyen, gerçekte neye taptığının farkında olmayan muhafazakâr zihin, felaha ermenin anlamını ancak namazın şuuruna vardığında idrak edebilir. Bu bağlamda namaz, Allah’ın dinini yeryüzünde ikame etmek için mal ve canla yapılan mücadelenin önemli bir parçasıdır. Dinin direği Tevhid’dir, namaz ise Tevhid’in sosyal, ekonomik, siyasal ve hukukî anlamda bireysel ve toplumsal olarak dile getirilmesidir.

Günümüzde içi boş namaz propagandası yapan zihnin temel derdi Tevhid midir, yoksa belirli hareketleri yerine getirmek suretiyle büyük bir yükten kurtulmak mıdır? Tapınmaya indirgenmiş bir namaz anlayışıyla hareket eden muhafazakâr zihin, bu tür bir namazla hemen her alanda var olan yamuklukların, sahtekârlıkların, sömürünün, ribanın üzerini örtebilir, komşusu aç iken tok yatanı, kendisi için istediğini başkası için isteyemeyecek kadar bencil olanı, dara düşen için “Bize ne?” diyeni, hırsızı, arsızı, yolsuzu temize çıkarabilir. Böylece kendisi gibi halk nezdinde itibar kazanmak amacıyla namaz borcunu “eda eden” kimseleri safına katabilir, ancak Maun Suresi’nden kaçamaz.

Allah bizlere öncelikle tağutu reddetmemizi emretmektedir, dolayısıyla Müslüman, bilinçli bir şekilde Allah’a yönelebilmek için önce “Lâ” demeyi öğrenmek zorundadır, aksi takdirde onun İslam’la arasındaki bağ pamuk ipliğine bağlıdır. Bunun yanı sıra toplum içinde kalıplaşmış ön yargıları Kur’an terazisinde tartmamız gerekmektedir. Allah’ın kelâmı bütün çağlara hitap etmektedir, dolayısıyla Allah, Ehl-i Kitab’a yönelik uyarılarını indiği dönemle ve belli bir inanç grubuyla sınırlamamış, kıyamete kadar tüm insanlık için geçerli kılmıştır.

Bugün İslam âleminde sahte rabler, sahte ilahlar çoğalmıştır, para, mal-mülk, makam-mevki, evlat, şan-şöhret, cinsellik, bütün bunlar kutsanmış, bir nevi put haline getirilmiştir. Namaz kulluk görevimizdir ve bunun da temeli Tevhid’dir, dolayısıyla asıl amaç Tevhid’in ikamesidir, aksi halde namazın kılınıp kılınmaması herhangi bir anlam ifade etmez.

Bunca ifsat ve yıkım içinde namaz kılan Müslüman vicdanen rahat mıdır? Eğer rahatsa, henüz nefis putunu kıramamış demektir. İlahî emirlere meydan okuyan, adaleti yok eden, her yanı zulüm ve kargaşaya boğan, dünyanın dört bir yanını cehenneme çeviren beşerî sistemler ve söz konusu sistemleri ihdas eden tağutlar bu dünyanın kanseridirler. Günümüz Müslüman’ı tağuta, dolayısıyla tağutî sistemlere “Lâ” demeksizin namaz kıldıkça zulüm başımızdan eksik olmayacaktır.

Namaz ibadetini Kur’an ayetlerinin nüzûl sırası çerçevesinde ele aldığımızda, bu ibadetin yoksulları, yetimleri, zulme uğrayanları, borçlu olanları himaye etme, onlara yardımcı olma anlayışı üzerine bina edildiğini görürüz. Zulüm sistemlerini alaşağı eden namazı kim kılacak, cevaplanması gereken asıl soru budur, biz bu namazı kılacak mıyız, yoksa bizden sonra gelecek olanlara mı havale edeceğiz?

Kuşkusuz emperyalizmin işgali altında inleyen milyonlarca insan varken hiçbir şey yokmuş gibi dertsiz, tasasız, sancı çekmeden kılınan namaz bir tür uyuşturucudur. Profesyonel din tüccarlarının anlattıkları namaz Allah Resulü Muhammed’in ve ashabının kıldıkları namaz değildir, öncelikli olarak bilinmesi ve anlatılması gereken budur.

Mevlüt HÖNÜL
Malazgirt
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________

Vakit namazinizi kildiniz mi?
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz.
Alıntı ile Cevapla