Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Eylül 2008, 14:30   Mesaj No:4

Minam

Medineweb Usta Üyesi
Minam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Minam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2893
Üyelik T.: 02 Ağustos 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Mesaj: 293
Konular: 94
Beğenildi:22
Beğendi:16
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Allah ın varlığının akli delilleri

Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için (Allah"ın varlığını ispat eden) birçok ayetler (deliller) vardır.(Câsiye:3)

Kâinat içinde, eğer Dünya bir saraya benzetilirse, Ay bizim gece lambamız, Güneş hem sobamız hem de aydınlık saçan ışığımızdır; diğer yıldızlar ise gök kubbemizi süsleyen yaldızlı, süslü kandillerimizdir. İnsan, herhangi bir resim gördüğünde nasıl ki muhakkak o resmi yapan bir ressamın var olduğunu kabulleniyorsa, aynı şekilde kâinattaki resimlere de baktığında kâinattaki varlıkların da bir yaratıcısının (ressamının) olduğunu kabullenmesi gerekmez mi?

Evrimciler, yamuk bakan yamuk görür misali, yüz yıllardan beri, insanların maymunlardan evrimleşme sonucu meydana gelmiş olabileceği tezini “vahiyden habersiz yaşayan” insanlara yutturmak için, maymunların kafatasını, insanların vücut iskeletiyle birleştirip, güya iddialarını kanıtlama yoluna gitmişlerdir. Bir an için böyle olduğunu kabul etsek bile, yine de “ilk maymunun veya ilk canlının kendiliğinden var olduğunun bilimsel ispatı nedir” diye sorulmaz mı? İnsanoğlu, bilinen en basit bir iğnenin dahi kendiliğinden var olabileceğini mümkün görmezken, nasıl oluyor da trilyonlarca yıldızın, Güneş"in, Ay"ın ve bütün canlıların yaşayabilmesi için ihtiyacı karşılayan her tür madde ve cisimlerin kendiliğinden var olabileceğini mümkün görebilir?

“Yoksa onlar bir yaratıcı olmaksızın mı yaratıldılar? Veya kendi kendilerini mi yarattılar?” (Tur suresi:35)


Bir an için yeryüzünde geri kalmış bir ülkenin en ücra bir köyüne gittiğimizi düşünelim ve hayatları boyunca televizyon görmemiş bu insanlara uzaktan kumandalı bir televizyonu beraberimizde götürelim. Köydeki zeki insanları toplayıp, seküler bilimin determinist yaklaşımını anlatalım; daha sonra da televizyonun bilimsel olarak nasıl çalıştığına ilişkin bir teori geliştirmelerini isteyelim. İçlerinde zeki olan biri şöyle bilimsel bir teoriyle gelsin: “Televizyon dediğiniz, ekran kutusunda gördüğümüz görüntünün nedeni uzaktan kumandadır. Denemek için tezimizi test edebilirsiniz… Kumandaya her bastığınızda ekranda görüntü çıkıyor ve tekrar basınca görüntü kayboluyor. O halde bu görüntüyü sağlayan kumandadır.” Böyle bir kanıya varıldığında birçok insanın bu teoriyi kabul edebileceği muhtemeldir. Ancak televizyondaki programların çok yüksek bilgi, teknik ve yetenek gerektirdiğini görenler bu teoriyi kabul etmekte zorlanacaklardır.


Bu misalde olduğu gibi, aklıselim sahipleri olarak düşündüğümüzde; kâinatta, canlılarda veya bitkilerde zuhur eden oluşumların, birebir kendiliğinden olmadığı görülür. O halde televizyondaki görüntüler uydu, yayın alıcı ve vericileriyle bir stüdyodan geldiği gibi, kâinat televizyonunda bize görünen her şey de başka bir âlemden geliyor. Televizyon programları hayat, ilim, akıl, yüksek teknik ve yetenek sahibi insanların eseri olduğu gibi, kâinattaki hakiki görüntüler de sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi Bir"inin eserleridir. Aklı başında olan insan, televizyondaki görüntüyü kumandaya mal etmediği gibi, kâinattaki yaşanan mucizevî oluşumları da sebeplere mal edemez.


Allah"ın elçisi Muhammed (s.a.v): “Dünya"nın kâinat içindeki yeri, çöle atılmış bir yüzüğe benzer” diye buyurur.

Kur"ân beyan eder: “(Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı” (Nâhl Suresi:3)“O, geceyi, gündüzü, Güneş"i ve Ay"ı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah"ın emriyle hareket ederler. Şüphesiz bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.” (Nâhl Suresi:12). “Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve âlim olan Allah"ın takdiridir” (Yasin Suresi.38).

Son ayet, Güneş"in dönüşüne işaret eder. Astronomi bilimi Güneş"in döndüğünü 20 yüzyılda keşfetmesine rağmen, okuma yazması olmayan Muhammed"in (s.a.v), Allah"ın emriyle bunu bin dört yüz yıl öncesinden haber vermesi, Kur"ân"ın ilahi bir kitap, Muhammed"in (s.a.v) ise Allah"ın elçisi olduğunun aşikâr bir delilidir.

Modern astronomiye göre, Güneş saniyede 255 km dakikada 13 500 ve saatte 810 000 km hızla hareket eder En donanımlı uçakların bile saatte kaç km hız yapabileceğini düşünürsek, Güneş"in en hızlı uçaktan yüzlerce kat daha hızlı hareket ettiğini anlayacağız. 2005 yılında bir Yunan yolcu uçağı seyahat halindeyken soğuk hava tertibatı bozulduğu için iki pilotu da donarak ölmüş ve uçak birkaç dakika içinde dağa çakılmıştı. O halde bizim uçaklarımızdan milyarlarca kat daha büyük ve binlerce kat daha hızlı, trilyonlarca gezegen ve yıldız pilotsuz oldukları halde nasıl çarpışmadan ve düşmeden hareket edebiliyorlar? İnsan yapımı uçaklar veya uzay gemileri ile yıldızları ve gezegenleri kıyasladığımızda anlayacağız ki ancak sonsuz ilim, sonsuz kudret ve sonsuz hikmet sahibi Bir"i gökyüzündeki bütün bunları yaratmış ve her an kontrolünde tutup tedbir ve idaresini görmektedir.

Bu sırdandır ki Kur"ân “Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. And olsun ki eğer; onların nizamı bir bozulursa, Allah"tan başka hiç kimse onları tutamaz” (Fatır: 41)

Hiç düşündünüz mü gökyüzünde kaç yıldız olduğunu? Şimdiye kadar bu soruya cevap bulmak için çok teşebbüs olmasına rağmen, net bir sonuç alınamamıştır. 2003 yılında, Avustralya Ulusal Üniversitesi"ndeki bir grup araştırmacı, en son teknolojik aletleri kullanarak bir tahmin yapmışlardır; buldukları sayı: 70 000 000 000 000 000 000 000 dir.

Aynı dalda çalışan bilim adamlarına göre ise bu sayı 10 katından daha fazladır. Uzay ölçeğinde düşününce, bizim yeryüzündeki hâkimiyet kavgamız, çocukların bir kum tanesini paylaşmama kavgasına benziyor. Sonuçta bütün dünyanın hâkimi dahi olsak, elde edeceğimiz, uzay ölçeğinde, bir kumun onda biri kadar bile değildir. Peki, bu kadar yıldız ve sayısını bilemediğimiz kadar gezegen bize neyi ifade ediyor? Allah, bizim dikkatimizi onlara çevirerek, onların nasıl var olduğunu ve böyle muntazam bir sistem dâhilinde nasıl hareket ettiğini düşünmemizi istiyor. İnsan yapımı olan bir şeyle bu gök cisimlerini mukayese ederek, onların nasıl var olduklarını anlayabiliriz.

İnsan, henüz bir yıldız yapamadı; ancak bütün ülkeler güçlerini birleştirerek Uluslararası Uzay İstasyonu adını verdikleri bir “minyatür gezegen” yapmaya çalışıyor. O halde yıldızların ve gezegenlerin nasıl var olduklarını, insan yapımı minyatür gezegene bakarak bir derece anlayabiliriz. Minyatür demekle insanoğlunun en muhteşem eserlerinden birini küçümsediğimi sanmayın. Doğrusu, bir ömür dahi harcasam, nasıl yaptıklarını anlamaktan mahrum kalacağım bu şaheserden dolayı, insanlık adına onur duyuyorum. Dünya, diğer gezegenlerle kıyaslandığında “minyatür” olduğu söylenebilir. Buradaki insanlar ikinci bir uzay istasyonu yapmaya kalkışsa, hiç kuşkusuz muvaffak olamayacaklardır; çünkü bunun için gerekli olan yüzlerce, binlerce bilim adamı ve mühendisimiz yok. Gerekli aletleri üretecek fabrikalarımız yok. Demek ki, minyatür gezegeni yapmak için fizik, kimya, matematik, mühendislik gibi birçok bilim alanında ileri derecede bilgi sahibi olmak gerekir. Aynı zamanda, bu bilgiyi uygulamak için kas ve makine gücüne ihtiyaç var. Kısacası, minyatür gezegenimiz yüksek bir ilim ve büyük bir gücün eseridir. O halde, Uluslararası Uzay İstasyonu"ndan çok daha büyük ve çok daha muhteşem olan trilyonlarca yıldız ve gezegen, sonsuz ilim ve sonsuz kudret sahibinin eseridir.


Atmosferdeki su, karbondioksit, oksijen ve azotun devredilmesindeki ahengi, nizam ve intizamı bildiğimiz için, yağmur yerine “kezzap” adını verdiğimiz “nitrik asit”in yağabileceği aklımıza dahi gelmez, değil mi? Oysaki atmosferin % 80"ini teşkil eden azot gazı, yıldırım ve şimşeklerin tesiri altında oksijenle birleşir. Bu oksitlenme sonucunda, nitratların meydana gelmesine yarayan azot oksitleri teşekkül eder. Yani ilmen, havadaki her elektriklenmede, nitrik asit yağmurunun meydana gelmesi için bütün şartlar hazırdır... Ancak şimşek çaktığında, damla damla merhamet ve rahmet yağar.

Üzerimize her an kezzap yağabilmesinin mümkün olduğunu bilen kimya bilgini Prof. Dr. Arthur Macomb bu konuda şunları söyler: “Ne zaman şimşek çakıp gök gürlese, semadan yağmur yerine nitrik asit yağacak diye soluğum kesilir, rengim kaçar, sığınacak bir yer ararım. Çünkü havada nitrik asit teşekkülü için bütün şartlar hazırdır.

Kur"an"daki şu ayet aklı başındaki insanları bu gafletten uyandırıp kendi yaratılış mucizesini görmeye ve özü olan fıtrata dönmeye teşvik eder: “Görmedi mi o insan; Biz onu bir damla sudan yarattık da sonra o, Bize apaçık bir düşman kesiliverdi?” (Yasin: 77). İnsanın bir damla sudan yaratılışı, ancak sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi Bir"inin eseri olabilir. Aksini iddia eden varsa bir damla sudan bir insan yaparak veya insanın tek bir hücresini yaparak iddiasını ispat edebilir.

Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah'ı bırakıp da taptıklarınızın tümü bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. (Hac: 73)

İnsanın yaratılışı mucize olduğu gibi, doğduktan hemen sonra, ona annesinin memelerinden “anne sütünün” ikramı da ayrı bir “rahmet mucizesi”dir. Birçoğumuz bunu sıradan görüyoruz. Şöyle bir düşünün, annelerin memelerinden süt değil de “portakal suyu” gelseydi ne yapardık! Herhalde, hayret eder ve herkesle paylaşırdık. Eminim, televizyon kanallarında birinci haber haline gelirdi! Oysa annelerin memelerinden “portakal suyu” yerine “süt” gelmesi, binlerce kat daha harika ve hayret edilmesi gereken bir şeydir. Bilim adamları henüz “anne sütünün” yerini tam olarak tutacak hiçbir şey bulamadıkları için annelere çocuklarını emzirmelerini tavsiye ediyorlar. Anne sütü örneğinde olduğu gibi, birçok şey, belki de her şey, aslında harikulade ve mucize olmasına rağmen sürekli gördüğümüz için onları sıradan bir şey gibi algılıyoruz. “Akıl gözünü” dikkatle açanlar, “sıradanlık perdesini” aralayarak her şeyin arkasındaki mucize fiilleri ve onların Faili"ni görebilir.

İnkar edenler nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim âyetlerimin ne olduğunu kavramadan mı yalan saydınız? Değil ise yaptığınız neydi? (Neml: 84)

Bununla beraber her şeyin Allah"ı gösterdiğini görmek için seküler bilimin bize taktığı “tabiat ve tesadüf gözlüğünü” çıkarmamız gerekir. Onun yerine, her şeyin hakikatini gösteren“ Vahiy"in gözlüğünü” takmamız lazım. Determinist bilim, her şeyi, sebep-sonuç ilişkisi içinde açıklayarak sıradanlaştırıyor. Kur"ân ise, görünürdeki sebepler perdesini aralayarak her şeyin harikulade olduğunu gösteriyor. Einstein"ın ifade ettiği gibi: “Hayatınızı yalnızca iki şekilde yaşayabilirsiniz: Birincisi, her şeyin sıradan olduğunu düşünerek; ikincisi, her şeyin olağanüstü veya mucize olduğunu görerek”. İlahi öğüt, bize ikinci yolu gösteriyor. İçinde yaşadığımız âlemde “her şey”in harikulade ve mucize olduğunu söylüyor.

Dünyamız kendi etrafında dönmek suretiyle günler, Güneş"in etrafında dönmek suretiyle de mevsimler meydana gelmekte ve yıl oluşmaktadır. Eğer Dünyamız Güneş"e biraz daha yakın dönseydi, aşırı sıcaklıktan dolayı tüm canlıların yaşaması ve bitkilerin yeşermesi mümkün olmazdı, dolayısıyla yanardı. Biraz daha uzak dönseydi aşırı soğuktan donacaktı ve canlılar yine yaşayamazdı. Dünyanın kendi etrafında dönmesini hangi güç, enerji veya kaynak sağlamaktadır? İnsanlar, teknolojinin zirvesinde olduğu halde, hem ısıtan, hem de aydınlatan bir makineyi keşfedip üretememişlerdir. Yaşadığımız yüzyılda, gelişmiş ülkeler, Güneş ışınlarıyla çalışan pek çok araba, araç, gereç ve enerji üreten tesisleri keşfedip üretmişlerdir. Karadaki (tren), sudaki(gemi) ve havadaki (uçak) ulaşım araçları yakıtsız çalışmazken, belki de milyonlarca yıldır Güneş, Ay ve yıldızlar Dünya"yı ısıtıp aydınlattığı halde enerjilerinin bitip tükenmemesi nasıl açıklanabilir? Bilim adamlarına göre Dünya"daki petrol, kömür, doğal gaz vb. tüm yakıtlar dahi Dünya"nın bir saat bile kendi etrafında dönmesine yetmez.

Beşer eseri olan füzelere karşı savunma sistemi geliştirmemize rağmen gökyüzünden üzerimize yağacak “semavi füzeleri” seyretmekten öte bir şey yapamıyoruz. Aynı şekilde depremlere engel olamazken, tedbir almak için ne zaman olacağını da kestiremiyoruz. Eğer bir gün Güneş, bir saat geç doğup veya iki saat erken batarsa, bu durumda insanlar nasıl bir ruh haline girecek? Veya sünnetullah (Allah"ın yarattıklarının tabiatına koyduğu kanunlar) gereği, filtre işini görüp, havayı temizleyen bitkiler (fotosentez olayı), fonksiyonunu yitirirse... O halde tüm canlıların sağlık durumu tehlikeye girerek, ekolojik denge bozulmaz mı? Mesela küresel ısınmayı, Güneşten gelen ısı dengesinin zayıflaması ve dünyanın sonuna doğru attığı adımlar olarak görmek gerektiği kanısındayım. Bu da mutlak derecede Dünya"nın sonunun olduğuna ve sonu olan bir varlığın muhakkak bir başlangıcının da var olduğuna (yaratılmış olduğuna) işaret eder. İnsanların büyük bir çoğunluğu, Allah"ın, Hâlık sıfatıyla varlığının ve rahman sıfatıyla da yaşayabildiğinin mucizeliğini unutarak, sanki gökten zembille inmiş bir robot misali, gafil ve nankör bir şekilde yaşıyor.

İnsan gerçekten Rabbine karşı pek nankördür (Âdiyât 6)

Rabbimiz kâinatı muhteşem bir kitap haline getirip, ondan yazdığı sayısız canlı ve cansız varlıkların kelimeleriyle (delilleriyle) kendini bize tanıtmıştır. Kâinatın sırrını ve yaratılış gayesini ( anti virüs) ilahi kitapla zikretmiş ve elçisi Muhammed (s.a.v) gibi “evrensel model” olan, mübarek ve şerefli bir şahsiyetle, bütün (virüslü) düşüncelere karşı, nasıl kavrayıp yaşayacağımızı fıtrata formatlamıştır. Bu sırdandır ki, Kur"ân, ısrarla, “düşünmez misiniz!”, “akletmez misiniz!”, “akıl sahipleri için şüphesiz bunda ibretler vardır!” manasındaki ayetlerle insanı, kâinatın mucizelerini ve yaratıcısını idrak etmeye teşvik eder.(alıntı)
Alıntı ile Cevapla