Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02Haziran 2015, 08:41   Mesaj No:5

EyMeN&TaLhA

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atauzem islam ahlak felsefesi özetleri 1-14

5.ÜNİTE

A)iSLAM AHLAKININ TEŞEKKÜLÜ


İslam ahlakı Hz. Peygamber (sav)in doğumuyla başlamasına karşın, İslam ahlak anlayışları ya da teorileri ise VII. yy. dan itibaren sistemli hale getirilmeye başlanmıştır. Hz. Peygamberin hayatta olduğu dönemde İslam ahlakının teorik yönünden pek söz edilemez. Daha çok yaşanan ya da önerilen ahlak ilkelerinden oluşan bir İslam ahlakından söz edilebilir. Müslümanlar ahlak adına, edep ve terbiye, ahlaki güzellikleri yaşama, nefsin eğitilip iyilikleri benimsetme, çirkinliklerden uzaklaştırma anlamında eylemlerde bulunurlardı. İnsanlar o ilkeleri sadece uygulama çabası içinde oluyorlardı. Bu ilkeler daha çok fıkıh, hadis ve tasavvuf eserlerinde yer alıyordu.

Bu anlayışla yazılan eserlerde genelde “Kitabü’l-Âdap”, “Tezhibü’l- Ahlâk” ve “Mekârimü’l-Ahlâk” adları kullanılırdı. Bu tutum M. VIII. yüzyıla (h. II. asır) kadar devam etmiştir. M. VIII. yüzyıla gelindiğinde, İslam dünyasında çeşitli nedenlerden dolayı, her alamda düşünce, hareketleri yoğunlaşmış ve İslam felsefesi şekillenmeye başlamıştı. İslam filozofları özellikle Pythagoras‟ın “Altın Beyitler”, Platon‟un “Ennevâmîs”

. Aristoteles‟in “Nikamakhos’a Etik” adlı eserleriyle ahlak alanındaki görüşlerini İslam dünyasına taşımışlar ve kendi ahlak anlayışlarını temellendirmede kullanmışlardır.

Böylelikle M. VIII. yüzyıla kadar sadece yaşam ilkeleri biçiminde varlığını devam ettiren İslam ahlakı, felsefi bir boyut kazanmaya başlamıştır. İslam dünyasında ahlakın müstakil bir ilim olarak ele alınması M. IX. (h.III.)yy dan itibaren başlamıştır. Filozofların yanında kelamcılar, mutasavvıflar ve fakihler de ahlak alanında anlayışları oluşmuştur. Bu farklı ahlak anlayışları üç ana grupta değerlendirebiliriz.

A 1- Gelenekçi Ahlak: Bu ahlak anlayışına göre, İslam‟ın ilk devirlerinde olduğu gibi, ahlakın konuları ve problemleri öncelikle Kur‟an ve sünnetle çözülmelidir.

Daha çok fakih ve hadisçiler tarafından benimsenen anlayıştır. Gelenekçi ahlakın bazı önemli temsilcileri ve eserleri Şunlardır: Abdullah b. Mübarek (v. 181/707), “Kitâbu’z-Zühd ve’r-Rakâik”; İmam Buhâri (v. 256/870), “el-Edebü’l-Müfred”; İmam Mâverdi (v. 450/1058), “Edebu’d-Dünyâ ve’d-Din”; İbn Hazm (v. 456/1064) “Müdavatü’n-Nüfus”.

A 2- Tasavvufî Ahlak: Temelde dini naslara dayanıp, tasavvufi yorum ve yaşayışa ağırlık veren bir anlayıştır. İnsanın en mükemmele, erdeme ulaşabilmesi için, nefsin kötü duygularına ve eğilimlerine egemen olup ahlakı iyileştirmeyi amaçlar. Bu anlayışla her türlü benlikleri aşarak, “yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek” ilkesiyle bütün insanlığı kucaklamak esastır. tasavvuf ahlakının bir düşünce sistemi ve dünya görüşü olarak şekillenmesi M. VIII. yy dan sonra olmuştur.

Tasavvuf ahlakçıları ve eserlerinden bazı örnekle Şunlardır: Haris el-Muhasibi (v. 243/857) “er-Riaye”; Ebû Talib el-Mekki (v. 386/1006) “Kutu’l kulub”; Gazali (v. 505/1111) “Mizânu’l-Amel”, “İhya-ul-Ulûm”; Hasan-ı Basri; Cüveynî, “eş-Şâmil”.

A 3- Felsefi Ahlak: “Hikmet sevgisi" anlamına gelen felsefe, genel olarak olayları akıl ve düşünce yoluyla araştırmayı ve problemlere çözüm yolları bulmayı amaçlayan bir yöntem, disiplindir. felsefe, insanın nasıl davranması gerektiğini, yaşamını nasıl tanzim etmesi gerektiğini ve kendine nasıl bir hayat tarzının yaraştığını belirlemek ister. Çünkü gerçekten üstün ve insanî hayatın neden ibaret olduğunu bilmek de insanın en zarurî ihtiyacı ve bitmeyen arayışıdır. Bu da felsefenin ahlak konusunu teşkil eder.

Dolayısıyla ahlak felsefesi; felsefi bakış açısıyla ahlakın temel problemlerini ve idealarını irdeleme, sorgulama, çözümlemeler sonucu oluşan sistemli düşüncelerdir.

Bu bağlamda ahlak felsefesi şu üç temel soru üzerinde durur.

a- İyi ve Kötü nedir?
b- İnsan için iyi hayat nedir?
c- İnsan nasıl yaşaması gerekir?

islam ahlak felsefecileri ahlakın konularını ele alırken Platon ve Aristoteles‟in ahlak görüş ve yöntemlerini bir ölçüde dikkate almışlardır. İslâm filozofları çoğunlukla, ahlâkta rasyonalisttirler. Ahlâk problemlerine akli çözümler aramışlardır. İslâm filozofları ahlâk anlayışlarını oluştururken Eski Yunan düşüncesinden yaralandıkları gibi, Hint ve İran kaynaklarından da istifade etmişlerdir.

İslâm ahlâkçılardan bazı önemli örnek Şahsiyetler ve eserleri Şunlardır: Ebû Bekir er-Râzî(v. 313/925), “et-Tıbbu’r-rûhânî”; Farabi (339/950), “es-Siyasetü’l-medeniyye”, “İhsau’l-ulum”, “et-Tenbih ala sebili’s-saade”; İhvan-ı Safa, “er-Risale”; İbn Sina (v. 428/1037), “İlmu’l-ahlâk”; İbn Miskeveyh (v. 421/1030), “Tehzibu’l-ahlâk”; Nasıruddin et-Tusi, “Ahlâk-ı nasıri (Erdem, Son Devir Osmanlı Düşüncesinde Ahlâk, s. 25-27.) B) Ġslam Ahlakının Kaynakları Bütün ahlak teorilerinin bir amacı vardır. Bu amaç ad genelde en yüksek iyiyi bilmek ve ona ulaşabilmek, mutlu olmak ve mutlu etmektir.

1- Din: Seküler ahlak savunucuları dini dogmatik olduğu gerekçesiyle, ahlak kaynakları arasında kabul etmezler. Dinin ahlaka kaynaklık etmemesinin gerekliliği Hıristiyan dünyasında yaygın olan bir kabuldür. Bunun en önemli gerekçesi de ahlakın sırf ahrete yönelik olup dünyayı ihmal etmiş olmasıdır. İslam ahlakında ise dünya ve ahret bir denge içinde değerlendirilir. İnsanın zihninden, yaşamından din olgusu çıkarıldığında, bu isteklendirici, motive edici güç kaybedilmiş olur ve ahlak ilkelerinin uygulanması zorlaşır. Dolayısıyla ahlakın eyleme dönüştürülmesinde dinin önemli pozitif katkısı vardır.

a- Kur’an-ı Kerim: İslam‟ın ana kaynağı Kur‟an-ı Kerim olması nedeniyle İslâm ahlâkının da ana kaynağının Kur‟an olması tabiidir. Bilindiği üzere, Kur‟an-ı Kerim itikat, ibadet ve muamelat konularını ihtiva eder. Kur‟an-ı Kerim‟de “ahlâk” kelimesi doğrudan zikredilmemektedir. Ancak, adet, gelenek, ahlâk anlamında olmak üzere ahlâkın tekili ifadesi olan “hulk” kelimesi iki ayette geçmektedir.

Bunun yanında Kur‟an-ı Kerim ahlakî iyiyi hayr, birr, sıdk, ihsan, adl, hakk, takva gibi terimlerle; kötü ahlakı ise şer, ism, münker, seyyie, heva, zülüm çirkinlik gibi terimlerle ifade etmiştir. Gazali, “Cevahiru’lKur’an”; Muhammet Draz, “Kur’an Ahlâkı”; Ali Turgut, “Kur’an-ı Kerim’e Göre Ahlâk Esasları” bu eserler Kur‟an ahlakını müstakil olarak ele alan eserlerden bazılarıdır.

b- Hz. Peygamberin sünneti: Özellikle İslam ahlakı için Hz. Peygamber (sav) yaşamıyla, sözleriyle önemli bir örnek ve kaynak olduğu kabul edilen bir gerçektir. Nitekim Hz. Aişe (ra)‟a Hz. Peygamber (sav)in ahlakı konusunda sorulan bir soru üzerine “Onun ahlakı Kur’an ahlakıydı” (Müslim, Müsafirûn, 139) ifadesi, sünnetin İslam ahlakının önemli bir kaynağı olduğunu göstermektedir.

2- icma ve Kıyas: Kıyas ve icma dini konularda olduğu gibi, ahlâki, adet ve geleneklere ait yeni konular hakkında da karar vermede kullanılan bir yöntemdir. Özellikle çağların ve toplumların değişmesiyle yeni problemlerin ortaya çıkması icma ve kıyasa müracaatı zorunlu kılmıştır. İslâm ahlâkı da değişen ve yeni oluşan ahlaki konular hakkında iyi ya da kötü kararını verirken, icma ve kıyas yöntemini kullandığından dolayı, bu iki yöntem İslam ahlakına kaynaklık etmiştir.

3- Akıl: Ahlakçıların benimseyip sunumunu yaptıkları ahlaki kavramların, ilkelerin, kararların muhatap tarafından benimsenmesi için, gerekçelendirilmeye, temellendirilmeye gerek vardır. Bu gerekçelendirme ve meşrulaştırma işlemi, ahlakî öğüt üzerine esaslı bir düşünce veya düşünmeyi gerektirir. slam sorgulanmadan kabul edilen, baskıcı, kolaycı, çevreden görüldüğü gibi kabul edilen taklidi imanı pek muteber görmez. Onun yerine rasyonel temellere dayandırılmış tahkiki imanın gerçekleşmesini önemser. Akıl, iman ve diğer konularda rol oynadığı gibi, ahlaki kuralları rasyonel temellere dayandırma konusunda da kaynaklık yapar.

Aklın bu konuda kaynak olarak kullanılmasına, Hz. Peygamber (sav)‟in Muaz İbn-i Cebel (ra)‟i Yemen‟e vali olarak gönderirken aralarında geçen şu diyalog önemli bir örnektir.

-“Ya Muaz ne ile hükmedeceksin? -Kur'an ile hükmederim yâ Resûlellah.
-Ya Onda bulamaz isen ne ile hükmedeceksin?
-Sünnet-i seniyye ile hükmederim.
-Onda da bulamazsan?
-Artık o zaman kendi görüşüm ile karar veririm ya Resûlellah” dedi.

Bu konuyla ilgili, “felsefi ahlak” başlığı altında belirttiğimiz eserlere ilave olarak Şunları da örnek olarak verebiliriz. “Phythagoras‟a mal edilen, “Altın Mısralar”; Platon, “Devlet”; Aristoteles, “Nikomakhos’a Etik”; Aristoteles, “Eudemos’a Etik”; Epiküros, “Mektuplar ve Maksimler”; I. Kant, “Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi”; vbg.

4- Kültür, Örf ve Adet.

B) AHLAKININ DEĞER İLİMLERLE OLAN İLİŞKİ

Ahlakın kullandığı yöntem ve ilkeler deney ve gözlemlerden çıkarılmadığı için, ahlak ilmi, pozitif bir bilim kabul edilmez. Ahlak insanı ve eylemlerini konu alan bir yaşam bilimi olması nedeniyle, insanın var olduğu tüm alanlarla ilişkilidir. Sosyal bilimler sınıfından olduğu kabul edilen ahlak, bilim olarak da bütün sosyal bilimlerle değişik oranlarda ilişkisi vardır. Ancak bazı bilim dallarıyla çok yakın ilişki içinde olduğu bilim dalları vardır. Bunlar da hukuk, sosyoloji, psikoloji ve pedagoji gibi bilimlerdir.

C. 1) Ahlak hukuk ilişkisi: Ahlakın da hukukun da alanı değerler alanıdır, ikisinin de amacı kurallar koyarak, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyip mutluluğu, huzuru sağlamaktır. Dolayısıyla hukuk ile ahlak konuları ve amaçları bakımında birbirine çok yakın, birbirlerini tamamlayıcı niteliktedirler. Hukuk ile ahlak arasında yakın benzerlikleri olmak birlikte, tabii olarak bazı farklılıklardan da söz edilebilir. Bu farklılıklar Şöyle sıralanabilir:

1- Hukuk kendi kurallarına uyulmasını emreder; uyulmaması durumunda maddileştirilmiş müeyyidelerini uygular fakat kendine uyulması durumunda ödüllendirmez. Fakat ahlakın müeyyideleri maddileştirilmiş değildir ve kendi kurallarına uyanları da ödüllendirir.
2- Hukukun müeyyidesi fiziki baskı şeklinde iken, ahlakın müeyyidesi ve mükâfatı hem fiziki hem de ruhidir.
3- Hukuk emrederek kurallarını uygulatmaya çalışırken, ahlak benimseterek uygulatmaya çalışır.
4- Hukuk kanunların uygulanıp uygulanmadığına, eylemlerin kanunlara uygun olup olmadığına bakar, içselleştirilip içselleştirilmediğine bakmaz. Ahlak ise bireylerin eylemlerin şekilselliği ve sonucunun yanında ilkelerin içselleştirilip içselleştirilmediğini, bireyin niyetini de dikkate alır.
5- Hukuk sistemleri genelde uluslara özgü olmalarına rağmen, ahlak sistemlerini bölgesel nitelikler taşıdıkları gibi, evrensel nitelikler de taşırlar. Sonuç olarak ideal bir toplum için hukuk ile ahlak birbirleriyle uyum ve yakın ilişki içinde olmalıdırlar.

C. 2) Ahlak Psikoloji ilişkisi: Psikolojinin konusu, ahlakın konusu gibi insandır. İkisi de insanın ruh hallerini ve davranışlarını incelerler. Psikoloji insanın ne olduğunu anlamamıza yardım ederken, ahlak ise insanın nasıl olması gerektiğini belirler. Ahlak görevini yaparken, insanı tanıma noktasında, psikolojiden önemli ölçüde yardım alır. Bunlardan bazıları Şunlardır:

a- Psikoloji, ödev, iyi, sorumluluk gibi ahlaki kavramların hangi ruhsal mekanizma ile işlediğini belirterek ahlaka hizmet eder.
b- Yine psikoloji ahlaklı yaşamın şartlarını tanımamıza yardımcı olur.
c- Ameli ahlakın temel konularından olan kibir, haset, yalan, kötü ihtiraslar gibi çeşitli ruhsal eğilimler ve içgüdüler psikolojinin de konuları arasında olduğundan, ahlak bunlar hakkındaki tespitlerini yaparken psikolojiden yardım alır.

Bu denli ortak çalışma alanları olan ahlak ile psikolojinin ayrıldıkları yönler de vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

a- Psikoloji insanda olanı belirler, ahlak ise, olması gerekeni belirler.
b- Psikolojinin ilkeleri tasviri iken ahlakın ilkeleri emredicidir.
c- Psikoloji insanın bütün davranışlarıyla, hatta rüyalarıyla bile ilgilenirken, ahlak ise sadece iradeli davranışlarla ilgilenir.

C. 3) Ahlak Sosyoloji ilişkisi: Sosyoloji bilimi genel anlamda, toplumları sistematik bir şekilde bilimsel ve eleştirel olarak inceler. Konusu ise toplum ve toplumsal yaşamla ilgili insanlar arası ilişkiler, olgu ve olaylardır. Sosyolojinin amacı ise toplumların değer ve olgu alanındaki değişimini, gelişimini inceleyip, davranışları anlamlandırmak ve açıklayarak, toplumların mutlu olmasına katkı sağlamaktır. Sosyolojinin alanı ise insan ve insan topluluklarıdır. Daha önceki konularda anlatıldığı gibi, ahlak fertlerin ve toplumların mutluluğunu ve düzenini sağlayacak ilkeler belirler. Bu yönüyle ahlak ferdi ve sosyal yönü olan bir bilimdi Sosyoloji pozitif bir bilim olması bakımından tasviri bir bilimdir. Yani sosyal olayları, ilişkileri ve olguları açıklar. Bir anlamda toplumda var olanları inceler. Ahlak ise toplumda olması, yapılması gerekenleri inceler, belirler ve uygulamaya koymanın yollarını da geliştirir. Bu yönleriyle de ahlak sosyoloji birbirinden ayrışırlar. Ahlak bu bilimlerin dışında tasavvuf, metafizik, çevre, eğitim bilimleri gibi alanlarla da ilişkilidir.


alıntıdır
Alıntı ile Cevapla