Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Ekim 2008, 10:40   Mesaj No:2

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Fizilalil Kuran Kaf Suresi Tefsiri

24- Allah: "Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü."


25- "Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi."


26- "O ki Allah ile beraber başka tanrılar edindi, bundan dolayı onu çetin bir azaba atın."

Bu niteliklerin bir bir sıralanışı, içinde bulunulan durumun sıkıntı ve şiddetini daha da artırmaktadır. Çünkü bu ifade, sıkıntı ve dehşet dolu bir durumda Kahhar ve Cebbar olan Allah'ın gazabını göstermektedir. Çünkü bu nitelikler de çirkin ve cezanın şiddetini artırmaya layık niteliklerdir. İnkarcı:.. İnatçı... Mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen... Zalim... Kuşkucu... Allah'tan başka bir ilah edinen... Ve ayet bu niteliklerden sonra vurgulamaya hiç de gerek olmayacak kadar açık bir durumu vurgulama ile bu sahnenin sonuna ulaşmaktadır: "Bundan dolayı onu çetin bir azaba atın: '
Hemen içine atılması emrolunan cehennemdeki yeri böylece beyan olunmaktadır.
İşte o zaman arkadaşı korkup titremekte ve yaptığı her fenalıkta arkadaşı ve yandaşı olması bakımından kendisine gelebilecek suçlamadan sıyrılmaya koyulmaktadır.

27- Yanındaki arkadaşı dedi ki: "Rabb'imiz, ben onu azdırmadım, zaten o kendisi derin bir sapıklık içinde idi."

Belki de buradaki arkadaş, tüm amellerinin yazıldığı defteri sunan ilk arkadaşı değildir. Belki de buradaki arkadaş, kendisini azdırıp saptırmak için başına musallat edilen şeytandır. Şimdi ise şeytan onu azdırdığını inkar ederek ondan uzaklaşıyor ve kendisini zaten sapık bulduğunu bu yüzden de saptırmalarına kulak verdiğini ifade ediyor. Kur'an-ı Kerim'de buna benzer birçok sahneler vardır ki, oralarda şeytan suç ortağı olan insandan aynen bu şekilde sıyrılıp uzaklaşır. Ancak birinci ihtimal de uzak bir ihtimal sayılmaz. Yani arkadaşı, amellerini kaydeden melek de olabilir. Fakat durumun dehşeti meleği onun yaptıklarından uzaklaştıracak kadar günahsız olduğu halde günahsız olduğunu ifade ettirecek kadar kendinden geçirmektedir. Ve o bu suçluya eşlik etmekle birlikte yaptıklarından hiçbirisinin katılmadığını açıklâmaktadır.
Suçsuz birisinin suçsuz olduğunu ifade etmesi, insanı sarsan dehşeti ve kendinden geçiren sıkıntıları ne güzel ifade ediyor!
Ve işte burada kesin hüküm geliyor ve her söze nokta koyuyor:

28- Allah: "Huzurumda çekişmeyin. Ben size daha önce uyarı göndermiştim."


29- '`Benim katımda söz değişmez; Ben kullara asla zulmetmem" der.

Burası çekişme yeri değildir. Daha önce her amelin karşılığı, belirlenmiştir. Her yapılan kaydedilmiştir değiştirilmez. Ve herkes ancak yaptığından dolayı cezalandırılır. Kimseye zulmedilmez. çünkü cezayı veren en adil hüküm sahibidir.
Böylece korku ve dehşet dolu hesap tablosu son buluyor, ancak sahnenin hepsi bitmiyor, aksine ayetin devamı sahnenin bir başka korkunç yönünü daha gözler önüne seriyor:

30- O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz. "Daha yok mu?" der.

Bu tablonun tamamı karşılıklı konuşma tablosudur. Ve bu tabloda cehennem, karşılıklı konuşmayı gerçekleştiren bir taraf olarak ortaya çıkıyor. Soru ve cevaplarla hayret ve dehşet verici bir tablo çıkıyor ortaya... İşte tüm inkarcı ve inatçılar. Malı yükümlülüklerini yerine getirmeyenler, zalimler ve şüpheciler... Bu yığın yığın insanlar ardarda cehenneme atılıyorlar, küme küme cehenneme yuvarlanıyorlar. Sonra cehenneme sesleniliyor: "Doldun mu?" Yeter mi? Fakat cehennem yediklerinin tadına varırcasına daha da tutuşuyor. Ve yemeğe düşkün obur bir kimsenin doygunluğu içinde "Daha yok mu?" diyor. Aman ne dehşetli, ne korkunç bir manzara...
Bu dehşetin karşı yakasında başka bir tablo daha var. Rahat mı rahat. Candan mı candan. Güzel mi güzel. Hoş mu hoş. Bu sahnede cennet var. Bu cennet müttakilere yaklaştırılıyor, yaklaştırılıyor nihayet güzel bir karşılama ve şereflendirme ile yakından karşılarına çıkıyor.



31- Cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılır, zaten uzak değildir.


32- İşte size vaadedilen budur. Daima tevbe ile Allah'a dönen, O'nun buyruklarını koruyan.


33- Görmediği Rahman'dan korkan ve Allah'a yönelmiş bir kalble gelen sizlere, hepinize söz verilen yerdir.


34- "Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur" denir.


35- Orada istedikleri herşey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

Her kelimede ve her harekette ağırlama ve müttakileri şereflendirme göze çarpıyor. Cennet takva sahiplerine yaklaştırılıyor, ayaklarına getiriliyor. Cennete yürümek zahmetine katlanmıyorlar. Aksine onlar cennete değil, cennet onlara geliyor. "Zaten uzak değildir." Cennetle birlikte Allahu Teala'nın hoşnudluğu da karşılıyor onları.
Yüceler yücesi tarafından böyle niteleniyor onlar. Ve Allah'ın ölçüsünde, Allah'a dönen, O'nun koyduğu sınırları aşmayan, Rahmandan görmedikleri halde korkanlar, Rabb'lerine itaat edip boyun eğen kimseler olduklarını öğreniyorlar.
Sonra onların esenlikle bir daha çıkmamak üzere cennete girmelerine izin veriliyor.
"Oraya esenlikle girin; işte sonsuzluk günü budur."
Sonra onların durumlarını yüceltmek ve Rabb'lerinin katında sınırsız nasipleri olduğunu açıklamak için yüceler yücesinden izin çıkıyor.
"Orada istedikleri herşey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır." Onlar ne kadar isterlerse istesinler asla kendilerine hazırlanmış olan nimetleri sıralamış olamazlar. Rabb'lerinden gelecek fazlalığın bir sınırı yoktur.
Ve artık surenin son kesiti geliyor. Sanki bu son bölüm surenin müziğinin de son vurgusu olmakta, en güçlü namelerini çok hızlı dokunuşlarla tekrarlamaktadır sure. Bu son bölümde tarihe ve geçmişlerin akıbetlerine değiniliyor. Açık olan kainat ve onun gözler önündeki kitabı ele alınıyor. Ve bu son bölümde, yeni bir tablo içinde, yeniden dirilme ve mahşere gelme ve bu dokunuşların yanı sıra, kalplere ve duygulara derin ilhamlar veren yönlendirmeler de yer alıyor.

36- Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Gerçekte onlar bunlardan daha güçlü idiler. Buna rağmen ölümden kurtulmak için memlekette delikler aradılar. Kurtuluş var mı?


37- Doğrusu bunda, kalbi olana veya şahid olarak kulak veren kimse için bir öğüt vardır.


38- Andolsun Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.

Bu dokunuşların tümü her ne kadar surenin başında geçmişse de, sonunda bir kez daha sunulunca bu hız ve bu yoğunlukla yeni bir etki ve yeni bir dokunuş kazanıyor. Ve bu dokunuşlar insanın his ve duygularına surenin başında etraflıca anlatıldığında bıraktığı tatdan daha başka bir tad veriyorlar. İşte bu Kur'an-ı Kerim'in hayret verici bir özelliğidir. Kur'an'da daha önce buyurulmuştu ki: "Onlardan önce Nuh kavmi, Ras halkı ve Semud kavmi de yalanlamıştı." "Ad, Fir'avn ve Lut'un kardeşleri de." "Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Bütün bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da üzerlerine tehdidim hak oldu." (Kaf Suresi, 12,13,14)
Burada ise şöyle buyurmaktadır: "Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Gerçekte onlar bunlardan kurtulmak için memlekette delikler aradılar. Kurtuluş var mı?"
Kur'an-ı Kerim'in her iki yerde de işaret ettiği gerçek aynı gerçektir. Fakat bu ayette birinci ayetteki şeklinden bambaşka yeni bir biçimdedir.
Sonra Allah Teala bu şekle geçmiş nesillerin hareketlerini eklemektedir. Nesiller diyar diyar yürümekte, hayat ve geçim araçlarını araştırmaktadırlar. Ve sonra bu nesilleri, içinden hiçbir kimsenin sıyrılıp kurtulamıyacağı, hiçbir kaçış ve kurtuluşun olmadığı kutsal kudret elinin avucu içinde tutuklanmış görmekteyiz. "Kurtuluş var mı?"
Bunun ardından ciddiyet ve canlılığı daha da artıran bir ifade yer almaktadır: "Doğrusu bunda, kalbi olana veya şahid olarak kulak veren kimse için bir öğüt vardır."
Geçmiş nesillerin başına gelenlerde elbette öğüt vardır. Ama bu öğüt kalbi olanadır. Bu dokunuşlardan ibret almayan kimsenin ya kalbi ölüdür ya da oldum olası hiç kalbi yoktur. Hayır hayır buna da gerek yoktur. Öğüt ve ibret almak için, surede yer alan hikayeye can-ü gönülden ve uyanık olarak kulak vermek yeterlidir. O zaman hikaye gönüllerde gereken etkisini gösterecektir. Çünkü bu haktır ve gerçektir. Gerçekten insan ruhu, geçmişlerin acı akıbetleri konusunda son derece hassastır. En küçük bir uyanıklık ve en ufak bir dikkat, bu gibi etkileyici ve coşturucu yerlerde ruhlara ilham veren duyguların ve hatıraların coşması ve harekete geçmesi için yeterlidir.
Allah Teala daha önce kainat kitabından bazı sayfalar sunmuştu. "Üzerlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız? Onda hiçbir çatlak ta yoktur." "Yeryüzünü de yaydık, ona sağlam dağlar yerleştirdik, onda her güzel çifti bitirdik."(Kaf Suresi, 6-7)
Burada ise şöyle buyurmaktadır: "Andolsun Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı." Allah Teala burada birinci dokunuşa şu gerçeği ekliyor: "Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı" gerçeğini. Bu ifade, şu hayret verici mahlukat içinde yaratmanın ve yoktan var etmenin kolaylığını ifade etmektedir. O halde ölüleri diriltmek ne kadar kolaydır? Çünkü bu göklere ve yeryüzüne oranla çok basit ve çok önemsiz bir şeydir. Ve bunun arkasından da yine yeni bir ilham ve yeni bir duygu yüklü ifade gelmektedir:



39- Ey Muhammed! Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuş ile batışında önce Rabb'ini hamd ile tesbih et.


40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından O'nu tesbih et.

Güneşin doğması, batması, sonra güneş batınca gelen gece tablosu... Bütün bunlar gökler ve yeryüzü ile bağlantılı olgulardır. Yüce Allah bu tabloya tesbih, hamd ve secdeleri de bağlamaktadır. Ve bunların gölgesi ve etkisi altında Peygamberine, öldükten sonra dirilmeyi inkar etmeleri ve Allah'ın ölüleri yeniden diriltme ve mahşere getirme kudretini red etmelerine ve bu konudaki ileri geri sözlerine sabretmesini öğütlüyor. Bir de bakıyoruz ki yepyeni bir atmosfer bu tekrar eden dokunuşları kuşatmış. Bu sabır atmosferidir. Hamd, tesbih ve secde atmosferidir. Ve bütün bunlar, kainat sayfası ve varlık manzaraları ile bütünleşmiştir. Kul göklere ve yeryüzüne baktıkça, güneşin doğuşunu temaşa ettikçe, gecenin gelişini izledikçe ve her doğuş ve batışta Allah'a secde ettikçe ruhta çağlayıp coşar bu yeni atmosferin havası: Sabır, hamd, tesbih ve secde...
Sonra... Yeni bir dokunuş... Yine gözler önüne serilmiş kainat sayfasına bağlı, onunla ilgili. Sabret, tesbih et ve secde et. Ve sen bekleyiş halinde iken, gece ve gündüzün her saniyesi gerçekleşmesi beklenen o korkunç o akıl almaz durumu beklerken sabret, tesbih et ve secde et.

41- Bir çağırıcının yakın bir yerde çağıracağı güne kulak ver.


42- O gün çığlığı gerçekten duyarlar; işte o, kabirden çıkış günüdür.


43- Doğrusu Biz diriltiriz, Biz, öldürürüz, dönüş Bizedir.


44- O gün yer onların üstünden yarılıp açılır. Ve onlar kabirlerinden çıkıp süratle koşarlar. İşte bu toplanmadır, bize göre kolaydır.

Oysa burada "Sura üfürülme" olayı "Çığlık" sözcüğü ile anlatılmaktadır. Sonra, ölülerin mezarlarından çıkış tabloları, toprağın yarılıp ölülerin ortaya çıkmaları manzarası, tüm hayat tarihinin dehlizinde yolculuğun sonuna kadar tozlanıp duran şu yaratıklar, sayısız kabirlerin yarılması ve ard arda ölülerin içlerinden çıkmaları, bunlar dile getirilmektedir burada. Nitekim şair Maarri der ki:
"Kabir vardır, kabir olmuş defalarca, Güler durur birbirine zıt ölülere,
Yeni gömülen eski gömülenin kalıntısı üstüne, Asırlar ve çağlar boyu..."
Her mezar yarılıyor. Her mezardan dağılmış cesetler, kemikler, dağılmış ve yeryüzünün dağ, tepe toprağına karışmış ve Allah'tan başka nerede olduklarını kimsenin bilmediği zerreler, küçük küçük parçalar ortaya çıkıyor. Bu öyle bir tablo ki öyle hayret verici bir manzara ki hayal onu kavrayamıyor ve kuşatamıyor.
Bu insanı kendinden geçiren ve coşturan tablonun ışığı altında onların tartıştıkları ve inkar ettikleri gerçeği ortaya koyuyor Allah Teala. "Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bizedir." "İşte bu toplanmadır, bize göre kolaydır." İşte öylece gerçek anlatılmaya en uygun zamanda ortaya konuyor...
Ve yine bu tablonun ışığı altında yüce Allah, onların çekişmesi, apaçık ve vicdan gözü ile görülebilen şu gerçeği yalanlamaları karşısında Peygamberine direnme ve dayanma gücü telkin ediyor.

45- Biz onların ne dediklerini biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorlaştırıcı değilsin, sadece tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver.

"Biz onların ne dediklerini biliyoruz." Bu yeter sana. Bu bilgi onların kötü akıbeti demektir. Bu ifade korkunç ve kapalı bir tehdid taşıyor.
"Sen onların üstünde bir zorlayıcı değilsin." Evet zorba değilsin ki onları iman etmeye ve tasdike zorlayasın. Bu konuda yetki sana verilmemiştir. Bu ancak bize aittir, ancak bize... Biz onları gözetleyiciyiz. İşleri bize teslimdir onların...
"Tehdidimden korkanlara Kur'an'la öğüt ver."
Kur'an kalpleri tutar ve yerinden oynatır. Dikkatli olan ve kalpleri yerinden söken gerçeklerle bu tarzda yüzyüze gelince korkup ürperen, hiçbir kalp Kur'an karşısında asla duramaz.
Böyle bir sure boyunları iman etmeye eğecek bir zorbaya muhtaç değildir. Çünkü bu surede zorbaların elinde olmayan güç ve otorite vardır. Bu surede insan kalbine yönelik olan etkiler zorbaların kamçılarından kat kat daha güçlüdür.
Ve en doğrusunu buyuruyor yüce Allah.
KAF SURESİNİN SONU
Alıntı ile Cevapla