Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11Haziran 2015, 10:20   Mesaj No:2

EyMeN&TaLhA

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 1-6.ünite özetleri

2.ünite



İLKÇAĞ FELSEFESİ / DOĞA ÜZERİNE
FELSEFE (Sokrates Öncesi Dönem)


2.1. İlk Çağ Felsefesi


İlk Çağ felsefesi, İ.Ö. 700'lerden başlayıp İ.S. 500'lere kadar olan dönemdeki felsefi gelişmeleri kapsamakta ve Antik Çağ felsefesi ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Felsefe, daha çok doğu felsefesi olarak bilinen felsefelerde Mısır, Mezopotamya, İran, Çin ve Hint felsefelerinde şekillenmiş, Antik Çağ felsefesiyle bilinen anlamdaki felsefe geleneği başlamış olmaktadır. Bu anlamda felsefe tarihi, İ.Ö. 15. yüz yıl İran'ına kadar uzanmaktadır.Antik Yunan, Hellen ve Roma felsefesinin belli bir dönemi Antik Çağ felsefesi ya da ilk çağ felsefesi olarak adlandırılmaktadır.‘’’NEDEN İYONYA(batı Anadolu)(felsefenin başlangıç noktası) ? Tarım yönünden verimlilik ve iklim .Grek yazısı adı verilen, Fenikelilerin Mısırdan alarak geliştirdikleri bir alfabe .Coğrafi konumları .İyon birliğinin kurulması. 12 Kıyı Şehir devleti bir anlaşmayla birleşmiş olmaları.İyonyalılar dönemlerindeki özgür ve halkın haklarını koruyan yönetimleri sayesinde baskı altında kalmadan bilim, ticaret vb. şeylere yönelmişlerdir. Bu yaptıkları şeylerle dönemlerinde gelişmiş bir devlet olmuş ve gelecekteki çoğu özgür devletin kurucusu olmuşlardır. İyonya dönemlerinde halkı baskı altına almayan çok az sayıdaki ülkeden biridir. Ayrıca halkın benimsediği din ve tanrı anlayışları antropomorfik bir yapıda olması. Buna tepki olarak doğal bilimin gelişmesi. ‘’’Hint ve Çin kültürü dışta bırakıldığında, MÖ 6. yüzyılda başlayıp MS 5. hatta 6. yüzyıla ünlü Romalı İmparator Justinianus'un Yunan felsefesini temsil eden son okul olan Atina Okulu'nu kapattığı 529 yılına kadar uzanan İlkçağ felsefesi veya Antik felsefe, Helenik felsefe ve Helenistik felsefe olarak ikiye ayrılır. Antik felsefenin ilk 300 yıllık dönemine tekabül eden dönemi, onun en yoğun en güçlü, en parlak dönemine karşılık gelir. Çok daha uzun bir tarihi olan Helenistik felsefeyle kıyaslandığında, hemen hemen bütünüyle ona karşıt özellikler sergiler. Buna göre, Antik dönem, dini düşünceden kopuşla, doğal olayların doğaüstü nedenler yerine yine doğal nedenlerle açıklanması gerektiği inancıyla başlarken; Helenistik felsefe özellikle son dönemlerinde Yeni-Platoncu felsefede olduğu gibi dine yeniden yaklaşır ve mistik bir karakter kazanır. En seçkin temsilcileri arasında Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi büyük filozofların bulunduğu ilkçağ felsefesinde, bilimle felsefe hep bir arada olmuş, başlangıçta doğa felsefesi ön plandayken, sonlara doğru pratik felsefe ağırlık kazanmıştır. İlkçağ felsefesi, mitolojiden ya da çoktanrılı dinden kopuş ve doğal olayların yine doğal nedenlerle açıklanması gerektiği inancıyla başlamıştır.

2.1.1. Çağın Felsefesindeki Genel Özellikler

• İlk doneminde Yunan Felsefesi hemen hemen butunuyle dış doğaya, cisimlerin dunyasına yonelmiş olan bir doğa felsefesidir.
• Bundan sonra insana karşı uyanan ilgi klasik donemin geniş sistemlerine yol acmıştır. Bu sistemlerde Tanrı, insan ve doğa, bir duşunce bağlantısı icinde kavranmak istenmiştir.
• Sistemli bağımsız ve kişiseldir.
• İnanca ve sezgiye değil akla dayalıdır.
• Mitolojiye coktanrıcılığa tepkiyi dile getirir.
• Gorunuşun, cokluğun, ilişkilerin, oluşların ardındaki değişmez olanı arar.

Buna da birlik adını verirler.
• Aristoteles’in kendi felsefesiyle okulunda gelişen ve biriken cok zengin bilgi kadrosu, bilimlerin bağımsızlığına her bilgi kolu uzerinde ayrıca calışmalara yol acmıştır. Bundan sonra, her şeyi, butun konuları icine almak isteyen bir sistem yerine, aralarında gittikce ayrımlaşan bilimlerin bir karmaşası gecmiştir.Felsefe kendini bu bağlantıdan ayırmış, onun payına dunya ve hayat goruşleriyle ilgiligenel sorunlarla uğraşmak duşmuştur.

2.1.2. Döneme Damgasını Vuran Önemli Filozoflar

• Thales (Tales)
• Anaksimandros
• Anaksimenes
• Pythagoras (Pisagor)
• Herakleitos
• Parmenides
• Zenon (Xenon)
• Empedokles
• Anaksagoras (Anaxagoras)
• Demokritos
• Sofistler
• Sokrates (Socrates)
• Platon (Eflatun)
• Aristoteles


2.2. Doğa Üzerine Felsefe / Sokrates Öncesi Dönem


Felsefe ilk filozofların görüşlerinde, bir varlık felsefesi, varlık üzerine sistematik bir düşünüm olarak ortaya çıkmıştır.Bizim bugün kendilerini natüralistler ya da fizikçiler olarak sınıfladığımız ilk doğa filozofları, her şeyden önce bir görünüş-gerçeklik ayrımı yapmış ve görünüşlerin ya da fenomenlerin gerisinde, keyfilik ve gelişi-güzelliğin değil de temel ve düzenli bir yapının var olduğuna inanmışlardır. Presokratikler dış dünyaya baktıklarında bir çokluk gözlemlemişler ve bu çokluğun, ancak ve ancak onun kendisinden çıktığı ya da türediği bir birliğe indirgenebildiği zaman, anlaşılır hale gelebileceğini dolayısıyla açıklanabileceğini düşünmüşlerdir. Çünkü tek tek bireysel varlıklardan meydana gelen bir çokluk, onların gözünde anlaşılamaz ve açıklana-maz bir şeydir.

Bundan dolayı, ilk doğa filozofları arkhe problemi üzerinde yoğunlaşmışlardır. Dış dünyadaki varlıkların kendisinden doğduğu ilk maddeyi belirlemeye çalışmıştır. Onların deneysel imkanların yokluğunda, varlık ya da doğa üzerine spekülatif bir düşünce faaliyeti geliştirmeleri oldukça önemli ve kayda değerdir. Presokratikler, kendi içinde dört döneme ya da okula ayrılırlar.

-- Birincisi, monistik bir kozmoloji ya da bir madde metafiziği geliştiren İyonya Okulu'dur.

--İkincisi, maddeden çok form üzerinde duran ve bir sayı metafiziği geliştiren Pythagorasçı Okul olarak karşımıza çıkar.
--Üçüncü dönem, bir yanıyla Herakleitos'un diğer yanıyla da Parmenides ve izleyicilerinin felsefesinden meydana getirdiği Elea Okulu'dur.
-- Dördüncü dönemde ise plüralist bir metafizik geliştirmiş olan Empedokles, Demokritos ve Anaksagoras gibi filozoflar bulunur.

2.2.1. İyonya Okulu=İyonyalı filozoflar, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes olarak sıralanır. İyonya veya Miletos Okulu, felsefenin ilk okulu olarak ortaya çıkarken, Batı Anadolu kıyılarındaki İyonya da Antik Yunan felsefesinin ilk merkezi olarak seçkinleşir. Söz konusu üç filozof, mitoloji kaynaklı düşünceden kopuşu ve felsefi düşünüşe geçişi simgeler. Dünyayı açıklamanın biri doğaüstü güçlere gönderimle gerçekleşen mitik veya mitolojik diğeri ise doğal nedenlere başvurmaktan meydana gelen doğal yol olmak üzere, iki yolunun bulunduğunu kabul ettiğimiz zamandır. Miletoslu doğa filozoflarının, mitolojik açıklama tarzına alternatif bir açıklama tarzı geliştirmiş ve böylelikle, felsefenin kendisini öne sürmesinin temsilcisi olmuş oldukları söylenebilir. İkinci olarak bu filozoflar, herhangi bir çıkar, pratik amaç gözeterek değil de salt bilmek ya da anlamak için felsefe yapmışlardır. Ayrıca bu dönem filozofları monist (tekçilk) filozoflar olarak sınıflanırlar. Bunun sebebi; onların maddeyi evrendeki tek gerçeklik olarak görmeleri, yani dış dünyayı meydana getiren çokluğun gerisinde bir birlik aramaları ve madde söz konusu olduğunda da daha sonraki plüralistler gibi, varlığın temeline birçok arkhe (başlangıç, ilk) ya da maddi neden değil de tek bir madde yerleştirmeleridir.

2.3. Thales (Tales)= M.Ö.624 ve M.Ö.546 yaşamış olan Yunanlı filozoftur. Eski Yunan'ın Yedi Bilgelerinin ilki olduğu söylenir.Felsefe ve bilimin kurucusu olarak düşünülür. Elimize ulaşmış hiçbir metni yoktur. Lidyalılar ve Medes arasındaki savaşın altıncı yılında güneş tutulmasını önceden tahmin etmiştir. Thales bu olayın ardından doğayı incelemeye başlamış, ve doğa felsefesiyle ilgilenen ilk İyonya okulunu kurmuştur. Doğa üzerine ilk Thales konuşmuştur ve ileride özellikle kendisinden sonraki düşünürler için çok büyük bir önem taşıyacaktır. Thales öncelikle başlangıcı ve sonu olmayan bir Tanrı kavramından söz etmiştir. Ona göre Tanrı, iyi ve adildir (dikaios) dolayısı ile insanların da öyle olmasını istemektedir. Her şeyin Tanrı'larla (daimonlarla) dolu olduğuna inanmıştır. Ona göre dünyada Tanrısal olmayan hiç bir şey yoktur. Tanrısal gücü, mıknatıs taşındaki çekme kuvveti gibi bir hayat gücü (ruh) olarak yorumlamıştır.

(Kimileri ruhun ölümsüz olduğunu söyleyen ilk kişinin o olduğunu düşünürler.) Maddenin ilk öğesi (arkhe) olarak suyu ileri sürmüştür. Su ilk öğe olduğundan dolayı toprağın suyun üzerinde bulunduğunu ve dünyanın su tarafından taşındığını söylemiştir. Thales, görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik ayrımı yaparak varlığa önce gelip sonra giden, sürekli değişme halindeki şeylerin ya da fenomenlerin gerçek olamayacağı sonucuna varmıştı. Başka bir deyişle, "neyin gerçekten var olduğu" sorusunu yanıtlamanın yegâne yolu, onun gözünde birlik ile çokluk ya da görünüş ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi doyurucu biçimde ifade edebilmekten geçmekteydi. O, buna göre, gözle görünen bireysel varlıkların ve değişmelerin oluşturduğu kaosun, çokluğun gerisinde akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sürekli bir gerçekliğin var olduğuna inanmıştı. Thales, çokluğun kendisinden türediği, çeşitliliğin gerisindeki bu birliğin "su" olduğunu öne sürmekteydi.

2.4. Anaksimandros (Anaximandros )= İlk filozoflardan ikincisidir. Thales'ten sonraki kuşakta ve onun öğrencisi olduğu bilinmektedir. Güneş saatini bulduğu, ilk haritayı çizdiği söylenir. "Peri phusis / Doğa Üzerine”adlı denemesi bu alanda kaleme alınmış ilk deneme olarak bilinmektedir. Anaksimandros da Thales gibi, arkhe sorunu üzerinde durmuştur. O da var olanların kökeninin, anamaddenin ne olduğunu araştırmıştır. Ona göre ilk maddenin sonsuz, tükenmez olması gerekir, çünkü ilk madde sonsuz yaratmasında sınırsız ve tükenmez olduğunu gösteriyor. Sonsuz kavramını ilk olarak açıkça belirleyip, bunu maddeye yükleyen o’dur. Thales ilk maddeyi su ile, yani belli olan ve bilinen bir madde ile sınırlandırmıştı. Anaksimandros'a göre ise, bunu yapamayız, çünkü her belli, belirli şey sonlu ve sınırlıdır, yani karşıtı ile sınırlanmıştır. Sıcak soğuk ile, sıvı olan katı olanla, aydınlık karanlıkla sınırlanmıştır.

İki temel sorusu vardır;

1-Evrenin ana maddesi nedir?
2-Bu ana maddeden evren nasıl meydana gelmiştir?

Anaximandros için evrenin ana maddesi Aperion. Aperion sınırsız, belirsiz demektir. Aperion mekanca sınırsız ve her türlü nesnenin içinde kaynaşmış olarak bulunan, tükenmez bir kaynaktır. Diğer bir özelliği belirsiz olmasıdır, yani algımıza konu olmayacak kadar niteliksizdir. Anaksimandros Aperion kavramıyla, nesnelerin görünüşleri ile gerçekleri arasında bir ayrım ortaya koymuş olur. Yine bu görüşle algı dünyasının ötesinde bir takım varlıkların olduğunu kabul eder. Bu Platon'un idealarına giden yoldur, bu yolu Anaksimandros 'un Aperion'u açmıştır. Anaksimandros 'un en önemli özelliği, evreni saf akla dayandırarak açıklamaya çalışma çabasıdır. Ortaya koyduğu en büyük problem belirsiz bir nesneden belirli olana nasıl geçildiğidir. Anaksimandros arkhe kavramıyla duygusal verili olanı aşarak hedefi belli olan bir yönde metafizik bir kavrama doğru ilk adımı atmaktadır.


2.5. Anaksimenes (Anaximenes)= Milet Okulu'nun, bu ilk doğa felsefesi çağının üçüncü ve sonuncu düşünürü olarak da Anaximenes gösterilir. Anaksimandros 'un öğrencisidir. Anaximenes de arkhe sorunu üzerinde durur; o da, Anaksimandros gibi ana maddenin, bu varlık temelinin birlikli ve sonsuz olması gerektiğini söyler. Ama bu sonsuz şeyi, o da Thales gibi belirli bir şeyle bir tutar: Ona göre ilkmadde havadır. Hava, sonsuz bir hava denizi olarak evreni kuşatır ve yer de bu hava denizinde düz bir tepsi gibi yüzer. Anaximenes'in öğrettiğine göre:Hava, yoğunlaşma ve gevşemesiyle çeşitli nesnelere dönüşür.Genişleme ve gevşeme -siyle ateş olur; yoğunlaşmasıyla rüzgarlar, bulutlar meydana gelir.Bulutlardan su, sudan toprak, yüksek bir yoğunlaşma derecesinde de taşlar meydana gelir. Böylece, ateş, sıvı ve katı–maddenin bu üç ana biçimi- özü bakımından hep kendisiyle aynı kalan tek bir ana maddenin çeşitli yoğunlaşma ve gevşeme evrelerinden başka bir şey değildir.

Anaximenes'in iki anlayışı var ki felsefeye iki yeni görüş olarak girip yerleşmişlerdir.

1 -Hava (soluk) olan ruhumuz -psykhe- bizi nasıl ayakta tutuyorsa, bunun gibi, bütün evreni (kosmos) de soluk ve hava sarıp tutar". Nasıl hava –soluk- olan ruh, insanın vücudunu cansız bir madde olarak dağılmaktan koruyorsa, bunun gibi hava da evrenin bütününü, onun düzenini ayakta tutar. Hava; canlı, canlandıran şey, etkin olan bir ilkedir.

2 -Anaximenes, ana maddenin canlı olması gerektiğini düşünmekle, "madde" kavramının belirlenmesine doğru önemli bir adım atmış oluyordu.


2.5.1. Pythagorasçı Okul= İlkçağ Yunan felsefesinin ikinci okulu teolojik, bilimsel ve felsefi görüşleriyle seçkinleşmiş olan Pythagorasçı Okul'dur. MÖ 6. yüzyılın ikinci yarısında Güney İtalya'da, Kroton'da Pythagoras tarafından kurulmuş olan Okul, İlkçağ Yunan felsefesinde, İyonya'da kurulmuş olan Doğu geleneği karşısında, Batı geleneğini temsil eder.

1- Pythagorasçı Okul'un İyonya Okulu'ndan önemli bir farkı Pythagorasçı gelenek içinde yer alan filozofların sadece bir felsefe okulundan ziyade politik örgüt ya da cemaat meydana getirmiş olmalarıdır.

2- Pythagorasçı Okul'un ikinci önemli özelliği, burada felsefeyi doğuran, felsefi düşünceyi yaratan motifin değişmesidir. Buna göre İyonya'da filozoflar, felsefeyle felsefenin bizatihi kendisi için uğraşır, salt anlamak ve bilmek amacıyla felsefe yaparlarken; Başka bir deyişle, Doğu'da felsefenin temelinde salt teorik kaygı ya da ilgiler bulunurken, Pythagorasçılar felsefeyle salt pratik amaçlarla uğraşmışlardır. Burada amaç, anlamak ya da öğrenmekten ziyade arınmak;bilgi yoluyla saflaşarak evren ruhuyla birleşmek olmuştur.

3-Pythagorasçılarda, üçüncü olarak, madde yerine form, nitelik yerine nicelik, fizik yerine de matematik ön plana çıkmış olduğunu söyleyebiliriz. Pythagorasçılar, gerçekliğin çok farklı yön ve görünümlerini anlamanın anahtarı sayı, oran ve dolayısıyla, matematik olduğu kavrayışlarıyla Batı felsefesi içinde Platonla güçlenip matematiksel düşünme geleneğinin başlatıcısı olan filozoflardır.


2.6. Pythagoras (Pisagor)= Doğum yeri olan Sisam adasından M.Ö. 529'da Güney İtalya'ya, Crotona'ya göç etmiştir. (Okulu - Mısır ve Babil kahinleri – Ezoterizm – inisiye Delf’te, Mısır’ın Teb ve Menfis kentlerinde) Okula dinleyicilik ile başlanıyor başarılı olunursa matematikçiliğe geçiliyordu. Okul aynı zamanda dini bir topluluk ve o zamanın politikasına oldukça egemendir. Ayrıca Pisagor "dünya'nın yuvarlak olduğu" keşfeden ilk kişi olduğu söylenir. Pisagor, Dünya-nın Güneş etrafında döndüğünü ileri sürdüğü zaman oldukça sert tepkiyle karşılaşmıştır. Pisagor Croton’da inisiyatik eğitim yoluyla, “yonetici sınıfın ‘liyakate gore atama’yla secilen bilgelerden (inisiyelerden) oluştuğu yonetim modelini uygulamayı amaclıyordu. Platon’un sonradan “Devlet” adlı eserinde soz edeceği bu yonetim rejimini, kimilerine gore, dunyada (ya da 6.000 yıl icinde) pratiğe gecirebilmiş tek kişi Pisagor olmuştur. Bu yonetim rejimi şoyle acıklanır: Yoneticiler atama yoluyla yoneticilerce belirlenmelidir. Fırsat eşitliğinin sağlanması icin kız ve erkek tum cocuklar devlet tarafından yetiştirilip eğitilmelidir. Bu eğitimde sınavlar yapılmalı ve sınavlarda başarılı olamayanlar ekonomik calışma alanlarına kaydırılmalı, başarılılara ise önce ezoterik doktrin dersleri sonra uygulama deneyiminden oluşan bir eğitimden gecirilmeliler.Sonra kitaplardan oğrendiklerini gercek dunyaya, yaşama uygulaya-bilecek ve başlıca ilgilerinin kamu refahı olduğunu gosterebilmiş olanlar “yoneticiler vasi sınıfı”na secilebilirler.

Bu sınıfa uye olmanın cekici gelmemesi icin, bu sınıf uyelerinin toprakları, ozel evleri, altınları olmamalı, yalnızca, fazla olmayan, sabit bir maaşları olmalıdır. Ayrıca bu kimselerin ceşitli sakıncaları olabileceğinden, evlilik yapmamaları gerekir.

Pisagor’un • Matematik ve astronomiye katkıları olmuştur.
• Pisagor bağıntısı adıyla bilinen bağıntının kaynağı Pisagor’dur.
• Muziğin matematiksel oranlara indirgenebileceğini ortaya koymuş ve diatonik skalayı keşfetmiştir.
• Gunumuzde bazı bilim adamlarının cok sıcak baktığı “kurelerin muziği” adıyla bilinen “kurelerin armonisi” onermesini ortaya atmıştır.
• Muzikle tedavi calışma-larıyla tıbba katkıda bulunmuştur.

• Bir iddiaya gore, Dunya’nın yuvarlak olduğunu ve ikili bir hareket icinde olduğunu biliyordu ve bunları yalnızca inisiyelerine acıklamıştı ki, bu acıklama-ları, ezoterik doktrin yoluyla kuşaktan - kuşağa aktarılarak bu bilgilerin kabulunde rol oynamış.

2.6.6. Heraklitos / Elea Okulu= Okulu temel alan bir sınıflamadan ziyade, bir probleme dayandırılan bu üçüncü dönem, bir okulun temsilcisi olarak değil de bireysel bir filozof olarak ortaya çıkan Herakleitos ile onun karşısında yer alan Elea Okulu filozoflarından, yani ünlü Parmenides'e ek olarak, Zenon, Melissos ve Ksenophanes gibi filozoflardan meydana gelir. İki gruba göre de, gerek İyonyalılar, gerekse Pythagorasçılar daha ziyade çokluğun gerisindeki birliğe yönelmiş oldukları için gerçeklikteki değişme olgusunu açıklayamamış, bu olgunun hesabını gereği gibi verememişlerdi. Onlar gerçekliğin kendisinden meydana geldiği kalıcı ve değişmez öğe ile varlıktaki değişme olgusunu hiçbir şekilde uzlaştıramamışlardı. İşte bu çerçeve içinde değerlendirilmek durumunda olan Herakleitos ve Parmenides değişme problemi üzerinde yoğunlaşarak, evrendeki değişme olgusunu açıklamaya, kalıcılık ve süreklilik gerçeğiyle değişme gerçeğini uzlaştırmaya çalışmışlardır. Görüşleri birbirlerine taban tabana zıt olan bu iki filozof ya da okulu aynı başlık altında birleştiren ilk ve en önemli husus, değişim hususunda geliştirmiş oldukları felsefedir. Herakleitos'un rasyonalizmi Elea Okulu filozofların- dan çok daha ileri bir düzeye taşınır. Parmenides ve izleyicileri varlık problemini tümden-gelimsel bir akıl yürütme süreciyle ele alırken, doğaya ilişkin ampirik ya da gözleme dayalı araştırmanın kaydedebileceği bir ilerlemenin bir yanılsama olduğu sonucuna varmışlardı.


2.7. Herakleitos= Anadolu'da Efes'de yaşamıştır. Batı felsefe tarihinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk kişidir. Heraklitos doğadaki her şeyin sürekli değişim içinde olduğunu öne sürmüştür. Doğanın bilgisi için bu değişimi gözlemlemek gerekmekteydi. Felsefe tarihinde Heraklitos'un genellikle değişmez bir ilkeden söz etmediği, ünlü bir nehirde iki kere yıkanılmaz deyişi gibi fragmanlarından bazı parçalar kullanılarak iddia edilmiş olmasına karşın Heraklitos-un her şeyde bulunan düzenleyici bir ilkeden söz etmektedir. Bu ilke Logos 'tur. Herakleitos, aklın yol göstericiliği olmazsa gözlerin ve kulakların kötü tanıklar olduğunu öne sürerek, rasyonalizmin savunuculuğunu yapmıştır. Çok şey bilmeye, ansiklopedik bir bilgiye karşı çıkmış, sadece çok şey bilmenin akıllı olmayı öğretmediğini söylemiştir. Herakleitos'un metafiziğinin en önemli tezi, hiç kuşku yok ki, çatışma ve savaşın her şeyin babası olduğu düşüncesidir. Ona göre, karşıtların savaşı, varlık ya da oluşun tek ve en önemli koşuludur. Zira bu savaş olmasaydı, hiçbir şey var olmayacaktı. Bundan dolayı, varlıkların doğuş ya da varlığa gelişi, birbirlerine karşıt olan ve dolayısıyla birbirlerini varlıkta tutan karşıtların çatışmasına bağlıdır. Herakleitos kendisinden önceki filozofların boşu boşuna evrende kalıcılık ve süreklilik aradıklarını, oysa evrende kalıcılık bulunmayıp, mutlak bir değişmenin söz konusu olduğunu öne sürmüştür. Herakleitos'te yeni olan taraf; evrenin birden bire bir oluş ve yok oluş olgusu olarak görülmesidir. Milet okuluna göre evren özü somut olan bir şeyden; sudan ya da hava-dan yapılmıştır, her şeyin özünde bu maddeler bulunur. Herakleitos ise ateşi ana madde yapmakla, varlıkların özde bir madde değil, bir olgu olduğuna dikkat çekmiştir. Evren durma-dan akan bir süreçtir, başı sonu olan bir değişmedir, hiç durmayan, bu değişme içinde kalan, sürüp giden hiçbir şey yoktur. “Panta rei” her şey akar: Bu onun ana görüşüdür. İşte ateşin ilk madde (arkhe) olduğu düşüncesine de Herakleitos buradan varmaktadır.

2.8. Parmenides= Parmanides, doğa filozoflarından sayılmakla birlikte Antik Yunan felsefe-sinde rasyonalizm geleneğinin ilk filozoflarından biridir. Parmenides'e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani varlık, mutlak anlamda birdir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılma-mıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur. Onun birci görüşü, bir takım mantıksal çıkarsamalarla evrende değişimin olmadığını kanıtlamaya çalışır. Gerçeklik ebedi ve değişmez olan, yaratılmamış ve yok edilemez olan, sürekli ve kalıcı olan birdir. Varlık, parçalı değil bir bütündür, hareket ve değişim söz konusu değildir.


2.9. Zenon (Xenon)= Kıbrıslı Zenon, Stoa Okulunun kurucusudur. Ona göre, gerçek olan her şey maddidir. Fakat evren, pasif bir maddeden oluşmamıştır. Değişen bir yapısı olan düzenli bütün olan evrendeki pasif maddeden başka, doğadaki düzenleyici, aktif öğeyi temsil eden bir güç daha vardır. Bu aktif güç, maddeden farklı değildir, ancak maddenin değişik bir görünü-müdür. O, hava akıntısı ya da nefes gibi, sürekli olarak hareket eden ince bir şeydir. Zenon bu gücün ateş olduğunu söyler; ona göre, bu ateş var olan her şeye yayılır. Bu maddi ateşin en temel özelliği akıldır. Bu ateş, evrendeki en yüksek varlık türüdür. Zenon'a göre, Tanrı her şeydir. Yani, Tanrı bireyleri birbirleriyle birleştiren ateş ya da sıcak nefestir. Tanrı'nın ateş ya da rasyonel bir güç olduğunu söylemek, doğaya aklın ve akıl ilkesinin egemen olduğunu söylemekten başka bir şey değildir. Madde kendisinde bulunan bu akıl ilkesine göre davranır.


2.10. Plüralistler= Plüralist filozoflar Empedokles, Anaksagoras ve atomcu Demokritos'tur.

Onların plüralizmi ifadesini, bu filozofların kendilerinden önce yaşamış filozofların monizmin-den, yani varlığın temeline tek bir arkhe koyan yaklaşımlarından farklı olarak, ikiden fazla arkheye yönelmelerinde bulur. Plüralizm kendisini, Empedokles'te kendisinden doğduğu dört kök maddeyle, Anaksagoras'ta sonsuz sayıda tohum, Atomcu Okulda ise sonsuz sayıda atomla gösterir. Plüralistler Eleacı terimlerle tanımladıkları çok sayıda temel arkhe ya da varlığın varoluşunu öne sürüp, bunları gerçeklik olarak tanımladıktan sonra, bütün bir çokluk ya da görünüşler dünyasını söz konusu çoğul gerçekliklerle açıklamışlardır. Plüralist filozoflar, Parmenides'in değişmeyi inkâr eden güçlü felsefi argümanlarıyla Herakleitos'un veya sağdu-yunun değişmeyi dış dünyanın en temel ve açık olgusu olarak değerlendiren bakışı arasında bir uzlaşmaya gitmek zorunda kalmışlardır.

Buna göre Parmenides'in Varlıkla ilgili hemen tüm önerme ya da görüşlerini kabul ederler. Varlık, basit olup ezeli ve ebedidir; yani yaratılmamıştır ve yok edilemezdir. Bu anlamda Varlık hiçbir şekilde değişmez. Plüralistler, işte bir yandan Varlıkla ilgili bu tezleri tasdik ederken, diğer yandan da değişmeyi apaçık bir olgu olarak kabul ederler ve bu uzlaşmayı, plüralist bir hipotezle ifade ederler.Buna göre dış dünyadaki değişme, kendileri basit, ezeli-ebedi ve değişmez olan ilk madde ya da öğelerin değişik oranlarda bir araya gelerek, kompleks cisimleri meydana getirişiyle açıklanır. Plüralist filozofların önemli bir diğer yeniliği de onların ilk kez olarak, dış dünyaya ilişkin açıklamada fail nedenin ya da fail nedenli açıklamanın önemini fark etmelerinden kaynaklanır. Başka bir deyişle, fail nedenli açıklamanın önemini vurgulayan Empedokles ve Anaksagoras gibi filozoflar, ilk doğa filozof-larının, kendi hareketini kendisinin açıklayacağı canlı bir madde anlayışına karşı çıkıp, ezeli fakat cansız maddeyi harekete geçirecek bir dış güç arayışı içinde girmişlerdir.

Söz konusu fail güç, Empedokles ve Anaksagoras'ta varolanlara ya da maddeye içkin değil de aşkın; kendi içinde maddi değil de tinsel bir güç olarak tasarlanmıştır. Bu düşünce daha çok insanla ilgilenen yeni bir felsefi yapılanmanın geçiş dönemine işaret etmektedir.



alıntıdır
Alıntı ile Cevapla