Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11Haziran 2015, 10:48   Mesaj No:5

EyMeN&TaLhA

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 1-6.ünite özetleri

5.ünite


İLKÇAĞ FELSEFESİ / SİSTEMATİK FELSEFE (Aristoteles )



MÖ 384 yılında Makedonya'da, Stagira'da dünyaya gelmiş, 17-18 yaşlarındayken Atina'ya gelerek Akademi'de öğrenci olmuştur. Platon'un ölümüne değin yaklaşık 20 yıl Atina'da kalmış, Platon ile kurduğu bağ kendisinde önemli bir etkiler bırakmıştır. Mantık, fizik, metafizik, ahlak ve siyaset gibi çeşitli bilgi alanları üzerinde araştırma ve çalışmalarını sürdürmüş ve bunları sınıflandırarak bir sistem içerisine oturtmuştur. Platon'dan ayrıldığı noktalar özellikle bilgi felsefesinde ve siyaset felsefesinde kendisini göstermektedir. Bilgi felsefesi alanında Platon bilginin nesnelerinin bu dünyada yer almadığı görüşünü savunurken, Aristoteles duyu organlarımızla algıladığımız nesnelerle, bilginin gerçek nesnelerin bir ve aynı olduğunu düşünmüştür. Siyaset felsefesi alanında Platon ebedi ve kusursuz bir devlet teorisi geliştir-meye uğraşırken Aristoteles mevcut devlet biçimlerini inceleyerek işe başlamış, var olanlar arasından mümkün olan en iyisini bulmaya çalışmıştır.

343 yılında Makedonya Kralı Philipp kendisini oğlu İskender’i yetiştirmek üzere sarayına çağırdı. Bir süre Büyük İskender'e hocalık da yapan Aristoteles İskender'in iktidarı ele geçirmesinin ardından Atina'ya geri dönerek kendi okulu Lyceum'u MÖ 335 yılında kurmuştur. Bu okul, bilimsel ilgilerinin çokyanlılığı, öğretimin-deki disiplini, planlı araştırma ve çalışmalarıyla az zamanda Akademia’yı gölgede bırakmış, İlkçağın bundan sonraki bu gibi bilim ocaklarına örnek olmuştur. Aristo'nun okuluna bir başka ad daha verilmiştir: "Peripatos Okulu". Okulu 860 yıldan fazla bir süre ayakta kalmıştır. (62) Aristoteles’in en büyük başarısı da bilimsel çalışmayı yöntemleştirmesidir. Aristo her şeyden önce, bir doğa bilginindir. Eserlerinde doğa üzerine yapılmış çok dikkat çekici gözlemler yer alır. Aristo doğayı olduğu gibi yani duyumlarımıza göründüğü biçimiyle bilmek ister. Bu yönüyle Aristo, Platon'dan tam anlamıyla ayrılır. Platon'a göre bilmek eşyanın ideal şekillerini tanımak demektir. Söz gelişi, insanı incelerken; insanın nasıl olduğunu değil nasıl olması gerektiğini araştırmak gerekir. Yani Platon için bir şeyi bilmek ile bu şeyin idesini bilmek eş değerdedir.

Eşya, idelerin silik birer kopyasıdır. Oysa Aristo, tam tersine, özellikle de tek tek (tikeller) şeyler" ile ilgilenir. Aristoteles’ten önceki felsefede doğa, sonra insanla ilgili pratik sorunlar araştırılmış, Platon bunlara bir de dialektik’i (idea öğretisi, metafizik) katmıştır. Böylece beliren üç sorun alanının başına, Aristoteles şimdi yeni bir bilimi koyar: ‘mantık’. Ona göre, bu üç alanda incelemelere girişmeden önce, bilimin ne olduğu ve yapısı üzerinde bir araştırma, bilimsel düşüncenin formları ve kanunları üzerinde bir öğreti gerektir. Aristoteles bu başlangıç denemelerini mantığında bir sistem halinde işleyip geliştirmiştir. Bundan dolayı ona “mantığın kurucusu” denir. Mantık konusunda araştırmaları onu dilin yapısını incelemeye yöneltti.Ona göre sözcüklerin anlamlarının bilgisi ile bu sözcüklerle oluşturulan yargıların bilgisi arasında bir ayrım vardı.Dilde ortaya çıkan birbirinden farklı on genel durum saptadı ve bunlara kategoriler adını verdi.Kategoriler sözcüklerin kendi başlarına ifade ettikleri şeylerdi.Bunlar; töz, nitelik, nicelik, bağıntı, yer, zaman, konum, durum, eylem ve ilgidir.Aristoteles, Yunan materyalizminin tam karşıtı bir felsefe geleneği yaratan idealizmin de bu iki konuda kesin olarak başarısız olduğu, aynı ölçüde tek yanlılık sergilediği kanaatindeydi.


Parmenides'le başlayıp, Platon'da doruk noktasına erişen idealizmin yanıtının da aşırı basitleştirici olduğunu düşünen Aristoteles, Platon'un bile, başkaca şeyler yanında esas bu dünyada değere yer açmak için çalışan metafizik kuramıyla hedeflenen sonuca varamadığını iddia etti. Onun bu konudaki hatası, İdeaların maddi dünyadan ayrı varoluşunu öne sürerken, doğallıkla değerin duyusal dünya ile ilişkisini kuramamak veya filozof olmayan ortalama insan için değer arayışını mümkün kılamamak olmuştur. Tıpkı Platon gibi Aristoteles de dünyanın dinamik, değişken, tümüyle hareket halinde ve akış içinde olduğuna inanmaktadır. Ancak Platon'dan farklı olarak bu yaklaşım kendisini gerçek bir varlığın arayışına yöneltmemiştir ki, Platon'da bu, değişimin olmadığı, duyularla kavranabilen dünyanın ötesinde ayrı bir alan biçimindedir. Platon'un terminolojisiyle söylendiğinde, Aristoteles görünen dünya ile kavranan dünya şeklinde bir ayrımı reddetmektedir. Platon'da iki farklı dünya biçimindeki bakış Aristoteles'te yerini ikisinin de aynı olduğu fikrine bırakmakta, duyu organları ile algılananın da gerçek olduğu düşüncesine dönüşmektedir.

İki filozof arasındaki söz konusu farklılık, aslında farklılığın daha derinlerde olduğunu ortaya koyar. Bu önemli ayrım iki büyük sistemin doğuşuna yol açmıştır. Nitekim, Platon genel eğilim itibariyle her zaman, siyaset felsefesinin problemlerini tartışırken dahi, yetkin olanın fiili dünyada vuku bulması imkânsız olduğu için ütopik bir çözüme yönelen mükemmeliyetçi biriydi. Başka bir deyişle, onun mükemmeliyetçi ve dolayısıyla öte dünyacı ve idealist olduğu yerde, Aristoteles gerçekçi ve dolayısıyla pratik ve ampirik yaklaşımı benimseyen biriydi. Platon'un bilgi bakımından duyusal varlıklara küçümsemeyle bakan rasyonalist ve dogmatik bir filozof olduğu yerde, Aristoteles ampirik, tedbirli ve eleştirel, karar vermezden önce tüm olguları ve görüşleri hesaba katmaya özen gösteren bir filozoftur. Bilgi-varlık ilişkisinde ise Platon özellikle Sofistlerin Septisizmlerinin de etkisiyle, felsefesinde işe bilgi kuramıyla başlamış ve İdealar teorisini öncelikle bilginin gereklerini yerine getirmek için öne sürmüştür. Bir başka deyişle, o felsefesine önce bilginin doğası konusunu ele alarak başlamış ve evrenin doğasını, bilginin doğasını dile getirdiğini düşündüğü şeyden, yani İdealardan çıkarsamaya çalışmıştır. Oysa Aristoteles işe ontolojiyle, yani evrendeki olgulara ilişkin bir analizle başlar ve bu olguları bir sistem içinde bir araya getirir. İnsan bilgisi sistemin içine ancak daha sonra, diğerleri gibi doğal bir fenomen olarak girer.


Mantık=Aristoteles’in mantığının göz önünde bulundurduğu ilk şey, yöntem sorunudur. Nasıl hitabet karşımızdakini ikna etmek sanatını öğretiyorsa, mantık da bilimsel araştırmanın ve tanıtlamanın tekniğini öğretecektir. Aristoteles her şeyden önce düşüncemizin ifadesinin kendi içinde bağımsız özel bir bilimin konusu olduğunu düşünen; ikinci olarak da düşünme biçimlerimizi içeriğinden yalıtılmış olarak ele alan ilk kişi olduğu için mantığın kurucusu olmak durumundadır. Mantık, Aristo'nun en önemli ve en devamlı buluşu olarak günümüze ulaşmıştır. Mantık eğitiminde Ortaçağdan beri ve kısmen halen zamanımıza kadar geleneksel bir tarzda okutulan ve "formel" adı verilen mantığın çerçevesi, en önemli bölümleri, özellikle kıyas teorisi bakımından Aristo'ya dayanmaktadır.


Doğa Felsefesi=Aristoteles'in doğa felsefesinde temele aldığı veya hiç aklından çıkarmadığı ilke, fenomenleri betimlemek ve açıklamaktır. Bununla birlikte o, burada da kendisini bütünüyle yeni ve farklı şeyler söyleyen biri olarak sunmaz; fenomenler dünyasının varoluşunu yadsıyan güçlü bir geleneğin bulunduğu Yunan felsefesi kapsamı içinde, kendisini çağdaş felsefi tartışma içinde bir yerlere konumlamaya özen gösterir. Gerçekten de Aristoteles pek çok yerde eski doğa felsefesinin birtakım temel eğilimlerini devam ettirir; bazı yerlerde temel birtakım Platonik düşüncelerden yararlanır. Fakat bazı temel noktalarda da daha önce hiç söylenmemiş olan şeyler söyler.


Dört Neden=Aristoteles'te gerçek olanın maddesel olanla sınırlı olduğu düşünülmemelidir. Metafizik On İkinci Kitap'ta Aristoteles maddi olmayan ve aynı zamanda tamamen gerçek olan şeylerin olduğunu belirtmektedir. Bunlardan birincisi evreni harekete geçiren ancak kendisi hareketsiz olan Tanrı'dır; ikincisi ise Tanrı tarafından harekete geçirilerek gezegenleri hareket ettiren varlıklardır. Üçüncü şey ise insan aklının aktif unsurudur ki, bu bireyin ölümü üzerine bedenden bağımsız olarak var olabilir. Aristoteles, çevremizde gördüğümüz şeylerin sürekli olarak değiştiklerini, değişmenin dış dünyaya ilişkin deneyimimizin en temel olgularından biri olduğunu kabul edip, ona ilişkin belli bir açıklama modeli geliştirir. Söz konusu açıklamayı tamamlamak için meşhur dört neden öğretisini öne sürer. Ona göre, var olan şeylerdeki oluşum ve değişimi açıklayabilmek için dört nedene ihtiyaç duyarız.

Bunlardan birincisi, maddi nedendir, kendisinde değişmenin ortaya çıktığı dayanak ya da malzemedir. Örneğin bir heykeli ele aldığımız zaman, heykelin kendisinden yapılmış olduğu bronz ya da tabağın kendisinden imal edilmiş olduğu gümüş, onların maddi nedeni olmak durumundadır.

İkinci olarak formel nedenden söz etmek gerekir. Örneğin, belli bir heykel örneğinde olduğu gibi, heykelin onu diğer nesnelerden ayıran bir şekli vardır. Ya da insan tarafından inşa edilen bir evi düşündüğümüzde, evin, kendisi dikkate alınarak inşa edildiği planı, tanımı veya yapısı, onun formel nedenidir.

Üçüncüsü ise hareketin ya da değişmenin kaynağına karşılık gelen ve aynı bireyde birleşen fail nedendir. Evi inşa eden mimar, tuğlaları, kumu, çimentoyu bir araya getiren ustalar, heykeli yapan heykeltıraştır, fail neden. Aristoteles'e göre, nihayet, şeyin amacı ya da hedefi bize final ya da ereksel nedeni verir.

Aristoteles'in felsefesinin bu kısmı ile ilgili olarak altı çizilmesi gereken bir nokta eylemin, maddede potansiyel olarak var olanın gerçeğe taşınmasıyla ortaya çıktığıdır. Bu, bir meşe palamudunun meşe ağacı olma potansiyeli taşıması örneğinde olduğu gibi yalnızca yaşayan şeylerin dünyasında geçerli değildir; Aristoteles için doğa, tıpkı hareketleri belli bir amaca doğru seyreden bir sanatçı ya da zanaatkâr gibi çalışmaktadır. Politika kitabında, Aristoteles doğanın hiçbir şeyi yarım kalmış ya da boş yapmadığını, doğanın bir aklı olduğunun içerdiği şeylerin iyilik ve güzelliğinden belli olduğunu belirtir.

Aristoteles'in değişim olgusunu reddetmemesi hatta değişimi açıklamaya çalışması, onun Heraklitos'un her şeyin akış halinde olduğu yönündeki fiziksel dünyaya ilişkin görüşünü onayladığı anlamına gelmemektedir. Aristoteles için değişimin bir düzeni vardır. Ayrıca onun için değişim basit deneyim alanında etkin bir kavramdır . Değişim, varoluşun tüm alanını kapsamanın uzağındadır. Tanrı ya da insan aklı gibi maddeden yoksun tözler, değişim özelliğinden de yoksundur.


Aristoteles'in Evreni=Fizik'in üçüncü ve dördüncü kitaplarında yer, boşluk, sınırsızlık ve zaman konularını ele alan Aristoteles, daha sonraki bölümlerde zamansal ve mekânsal süreklilik konularına eğilir, teolojisinin ilk versiyonunu ortaya koyar. Özellikle sonuncu kitapta, bir İlk Muharrik'in, yani evrendeki harekete kendisi hareket etmeden neden olan bir şeyin varoluşunu gözler önüne serer. İşte buradan hareketle, Aristoteles'in bütün bir evreni, merkezinde yeryüzünün hareketsiz durduğu bir eşmerkezli küreler kümesi olarak düşünmüş olduğu söylenebilir. Bu küreler ya da felekler kümesinin en dışında sabit yıldızlar küresi bulunur.

Buna mukabil içeride, çeşitli gezegenlerin küreleri yer alır; en içte ise dünyanın en yakınındaki bir küre olarak ay küresi bulunur. Aristoteles, ayın üzerindeki kürelerin meydana getirdiği evrene, ayüstü âlem; dünyanın bulunduğu iç kısma ayaltı âlem adını verir. Ayaltı evrende, yani ay küresinin altında bulunan şeylerin; bileşik varlıklar olduklarını, hepsinin basit cisimlerden, yani dört öğeden meydana geldiğini söyler. O, önce bu dört öğeyi, yani toprak, hava, su ve ateşi ele almış ve onların çeşitli mekânsal hareketlerini incelemiştir. Söz konusu dört öğeden her birinin evrende kendine özgü doğal bir yeri olduğunu ve her birinin o yere varmaya çalışan doğal bir hareketi olduğunu öne sürmüştür. Örneğin, ateşin yeri ay küresinin hemen altında bulunan bir yerdir.

Bu yüzden, ateşin doğal hareketi, yukarıya, dünyadan öteye ve ateş küresine doğru harekettir. Aristoteles, en dıştaki küreden dünyadaki basit cisimlere kadar evrende ezeli-ebedi bir hareketin hüküm sürdüğünü, bu hareketin de ancak en dıştaki küreye öncesiz-sonrasız ve mutlak olarak düzenli bir hareket aktaran veya daha doğruyu esinleyen bir İlk Muharrik ya da Hareket Etmeyen Hareket Ettirici ile açıklanabileceğini söyler.

Metafiziği=Metafiziğinde, Aristoteles öncelikle "neyin gerçekten var olduğu" sorusunu ele alır.
Metafizik adını taşıyan disiplin, kendi konularını meydana getiren şey türlerinin nedenlerini ve ilk ilkelerini bulmaya çalışan özel bilimlerin tersine, var olan her şeyin ilk ilke ve nedenlerini araştıran, var olmanın ne anlama geldiğini göstermeye çalışan en genel ve temel bilimdir.
Onun metafiziği çok büyük ölçüde mantık konusundaki görüşlerine ve biyoloji alanındaki çalışmalarına dayanır. Buna göre, mantıksal bakış açısından, "var olmak" onun gözünde, hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanabilecek bir şey olmaktır. "var olmak", Aristoteles için bir şey olmak anlamına gelir. Bundan dolayı, onda gerçekten var olan, Platon'da olduğu gibi tümeller değil de bireylerdir, "şu" diye gösterdiğimiz belirli bir doğaya sahip olan varlıklardır.

Aristoteles, kendisine tüm kategorilerin yüklendiği bu özneye "töz" adını verir. Buna göre, Aristoteles'te var olmak belirli türden bir töz olmaktır. Töz aynı zamanda dinamik bir sürecin ürünü olarak ortaya çıkan bireysel varlık olarak da tanımlanır. Bu bakımdan ele alındığında, metafizik, varlığı yani var olan tözleri ve tözlerin nedenlerini, başka bir deyişle tözleri varlığa getiren süreçleri konu alıp araştıran, tüm varlıkların temelindeki bilimdir.


Etiği=Aristoteles'in teleolojisinin çok açık ve net bir biçimde ortaya çıktığı bir yer de onuneylem alanıyla ilgili yorumudur, yani etiği ve politika felsefesidir. Aslında, Aristoteles'in etikle ilgili incelemelerinin odak noktasını oluşturan iyi hayat, politika felsefesiyle ilgili incelemelerinin en temel konusunu veya nihai amacını meydana getiren iyi bir toplumdüzeni içinde yaşamayı gerektirir. Bu yüzden, Aristoteles'in etiğinin ne'liğini anlayabilmek için Atina'nın politik koşullarına; onun hangi sosyopolitik düzende yaşayan insanlar için etik kitapları kaleme aldığına bakmak gerekir.

Aristoteles'in etik kuramını, Atina’nın toplumsal koşulları içinde, söz konusu özgür yurttaşlartopluluğu için yazdığını; onun, öncelikle imtiyazlı bir sınıfın erdemi ve mutluluğuyla ilgili bir etik kuram geliştirme işiyle meşgul olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim onun politika felsefesi, bütün önemine ve (örneğin, Platon'un politika kuramından çok daha demokratik olma gibi) birtakım meziyetlerine rağmen, kölelikkurumunun savunulmasıyla başlar. Aristoteles'in etiği, ahlakı "insan olmanın anlamı ve amaçları" yoluyla tanımlanır. Aristoteles'e göre, insanların birtakım amaçları vardır ve bu amaçlar sıradan gündelik basit hedefler gibi, sadece kısa vadeli veya yakın amaçlar değildir. İnsanların nihai ve doğal amaçları vardır.

Aristoteles, tıpkı Sokrates ve Platon gibi, bu amacın eudaimonia ya da kendinden hoşnutluk / mutluluk olduğunu öne sürer. İşte bu yüzdendir ki Aristoteles, etik alanındaki en önemli eseri olarak kabul edilen Nikomakhos'a Etik'ini, mutluluğun gerçek doğasına ilişkin bir analiz ve mutluluğun, akıl ve erdem gibi temel bileşenleriyle ilgili bir inceleme üzerine inşa eder. Mutluluk, ayrıca mutlak olarak tam olmalıdır yani ona, başka bir şeyin aracı olarak değil bizatihi kendisi için değer verilmelidir.

O halde , iyi hayat ne tür bir hayattır? Bu bağlamda hazcılığa büyük bir güçle karşı çıkan Aristoteles, mutluluğu akla uygun erdemli faaliyetin belirlediği bir hayat olarak tanımlar. Bu, iyi hayatın pek çok şey yanında etkin bir hayat, eylem ya da faaliyetle geçen bir hayat olduğu anlamına gelir. İyi bir hayat, onun etiğinde tartışmaya en fazla yeri dostlukkonusuna ayırdığı dikkate alınırsa, ikinci olarak dostlarla geçen, cemaate katılımlabelirlenen bir hayat olmak durumundadır. İyi bir hayat, üçüncü olarak bir şeylere ulaşmaya dayalı, felsefi tefekkür etkinliğinin belirlediği bir hayattır. Mutluluğun olmazsa olmaz koşuluetkinlik, yani akıllı insanın kendisini hayvanlardan ayıran özünün gerektirdiği, insan varlığının en yüksek mutluluğu yaşamak durumundaysa eğer, gerçekleştirmek durumunda olduğu faaliyettir.

Mutluluğun Anahtarı Erdem ;Aristoteles, erdemi ikili bir ayrıma tabi tutar. Buna göre erdem, ahlaki erdem ve entelektüel erdem olarak ikiye ayrılır.

Cömertlik ve ölçülülük ahlaki erdemlere örnek olarak verilebilir. Bilgelik, doğru yargılama ve aklıbaşındalık ise entelektüel erdemlerdir. Tüm bu erdemler bireylerde kendi başlarına da bulunabilirler. Ama öyle bir erdem vardır ki, bu erdeme sahip olan onu yalnızca kendi kendine değil, başkasıyla ilgili olarak da kullanılabilir; Aristoteles’in sözünü ettiği bu erdem,adalettir. Onun için adalet, kendi başına bir amaç olan erdemin tam kullanılmasıdır. Keza bir kimsenin yalnız kendisiyle ilgili konularda değil başkalarıyla ilgili konularda da erdemli davranması halinde adil olduğundan söz edilebilir.


Politika Teorisi ve Devlet Anlayışı=Politika felsefesinde, Aristoteles aslında yeni ve bilinmedik hiçbir şey söylemez. Daha doğrusu, onun politika felsefesinin hem Antik Yunan düşüncesinin hem de kendi felsefesinin bazı temel kabullerinin bir sonucu olduğu söylenebilir. Aristoteles’e göre yetkinleşme sürecinin zirvesinde olan polis’in (şehir veya şehir devleti) varlık nedeni, insanoğlunun mutluluğudur, yoksa insanoğlunun polis’in bekası için varlığı söz konusu değildir.

Aristoteles hocası Platon’a karşıt olarak bir polisi oluşturan yurttaşların mümkün mertebe farklı yetenek, mülkiyet ve ihtiyaçlara sahip olmasını savunmaktadır. Eğer tüm bireylerin sahip oldukları yetenek ve mülkler eşit olursa, kimse birbirine ihtiyaç duymayacak ve böylece de bir araya gelme olmayacaktır. Kendiliğinden doğup gelişen polis düzeninin faydalarının sürekli kılınmasında Aristoteles, yurttaşların birbirlerine karşı duyduğu dostluk duygularına büyük önem atfeder. Nitekim, “biz, polislerde dostluk duygularının olmasını, onlar için gerçekten nimet sayıyoruz; dostluk, iç kavgaları önleyecek bir güvencedir” demektedir. Bu çerçevede Aristoteles’e göre bir polisin ayakta kalabilmesinin bir nedeni de, aynı amaç, faaliyet ve kimlikleri paylaşan bireylerin birbirlerine yardım etmeye doğal olarak eğilimli olmalarıdır.


Rejim=Aristoteles’e göre yönetici organ tek kişi, bir azınlık veya bir çoğunluk tarafından elde tutulabilir. Bir yönetici organın veya rejimin ortak yararı izleyip izlememesine dayalı olarak da bir rejimin iyi ya da yozlaşmış rejim olmasından bahsedilir. Ortak yararı takip eden rejimler iyi rejimlerdir. Bunlar arasında, tek kişinin yönetimi olan monarşi, erdemli bir azınlığın yönetimi olarak aristokrasi ve fakir halk kitleleri ile zengin azınlığın birlikte yönetime ortak olduğu politeia rejimi bulunmaktadır. Öte yandan ortak yarar yerine kişisel/hizipsel çıkarı güden rejimler kötü rejimlerdir. Bunlar arasında tek kişinin yönetimi olan tiranlık, zengin azınlığın yönetimi olarak oligarşi ve fakir halk kitlerinin oluşturduğu çoğunluğun yönetimi olarak demokrasi yer almaktadır. Aristoteles’e göre bunlardan hangisinin ideal rejim olduğu hususu tartışmalıdır.

Nikomakhos’a Etik kitabında Aristoteles en iyi rejimin “monarşi” olduğunu ifade eder. Öte yandan, Aristoteles Politika adlı eserinde eğer toplumda erdemi toplumun geri kalanının erdemini açık ara geride bırakmış bir veya birkaç kişi varsa, onların yönetimine diğerlerinin ortak olmasının büyük adaletsizlik olacağını belirtir. Aristo ahlâkına temel olan "doğru olan orta” kavramı, onun siyaset anlayışına da hâkimdir.

Çünkü Aristo da, Platon gibi, insanın bir toplum içinde yaşamaya zorlandığı inancındadır. Ona göre de birey, gerçek varlığını devlet içinde algılar. Buraya kadar aynı görüşte olan Platon ve Aristo'nun yolları bundan sonra birbirinden ayrılır. Platon gerçek ile ilgisi olmayan bir devlet varsayımı öne sürdüğü iddiasına karşılık; bir devlet örgütü düşünmenin hiç anlamı yoktur. Aristo devlet varsayımını her şeyden önce tarihsel gerçeklikten çıkardığı savunulmaktadır. Yapılması gereken tek doğru davranış, gerçeklikten hareket etmektir.


alıntıdır
Alıntı ile Cevapla