Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13Haziran 2015, 11:10   Mesaj No:3

EyMeN&TaLhA

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:EyMeN&TaLhA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 21422
Üyelik T.: 08 Kasım 2012
Arkadaşları:36
Cinsiyet:
Mesaj: 3.299
Konular: 784
Beğenildi:131
Beğendi:34
Takdirleri:141
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Omü islam hukuku 1-7.ünite özetleri

3.ÜNİTE





İSLÂM HUKUKUNUN TARİHİ SÜRECİ


DOĞUŞ DÖNEMİ:VAHİY DEVRİ:


Vahiy dönemi Hz. Peygamber’in peygamberlik görevi (bi’set) almasından (M.610) itibaren başlayıp Refîk-ı A’lâ’ya kavuşmasına (H.10/M.632) kadar geçen zaman dilimin kapsar.Salt vahye dayanan hukuk kuralı (norm) koyma faaliyeti yalnız bu dönemde gerçekleşmiştir.

(1) Mekke Dönemi:Bu dönemde gelen ayetler, genellikle inanç ve ahlak konularını ele almakta idi.Bu hükümler ya umumî, küllî bir özellik taşıyor,ya temizlik, namaz, sadaka gibi ibadet hükümleri,ya da ölçü ve tartıya riayet edilmesi veya yalanın, zinanın, hırsızlığın ve faizin haramlığı gibi muamele hükümleri arz ediyordu.

(2) Medine Dönemi:Müslüman toplumu devlet gücüne kavuşunca, artık Kur’ân ve sünnet vasıtasıyla dünyevî müeyyideleri de bulunacak şekilde hayatın hemen hemen her yönünü ilgilendiren hukukî hükümler konulmaya başlanmıştı. Bu meyanda; oruç, zekât, hac gibi ibadetler hükümleri yanında, cihad, aile hukuku, miras, muhakeme usulü, ceza hukuku, muamelât ve devletlerarası hukukla ilgili kaideler, ilkeler bu dönemde vazedilmiştir. Bu dönemde mevcut durumu düzeltmek için üç farklı yol izlendiği görülmektedir.

(1) İbkâ:Câhiliye döneminde var olan güzel uygulamalar aynen devam ettirilmiştir. Bu bağlamda Haram aylarında savaşma yasağı şûrâ, kasâme, âkıle müesseseleri dikkat çeken unsurlardır.

(2) Islah:Özü ilahi projede yer aldığı halde vasıf itibariyle uyum sağlamayanlar belirli /gerekli düzenlemeler yapılarak kabul edilmiştir. Bu bağlamda eş sayısının dörtle sınırlan-dırılması,talakın üç ile sınırlandırılması, zıharın boşama sebebi olması yerine kefaret ile evliliğe devam ettirilmesi, daha önce sınırsız yapılan vasiyete üçte bir ile sınır getirilmesi gibi hususlar ıslah edilerek korunmuştur.

(3) İlgâ:İlahi projeye özü ve vasfı itibariyle uygun olmayan unsurlar yürürlükten kaldırılmış-tır.Bu bağlamda ise evlatlık edinme, üvey anne ile evlenme, ikikız kardeş ile evlenme, faiz (Bakara, içki, kumar gibi uygulamaların yasaklanması belirtilebilir.

Hukukî Faaliyet:

(1) Teşrîin Kaynakları: Hukukun tek kaynağı “vahiy”dir. Vahyin yansımaları ise, biri direkt vahiy yoluyla gelen “Kur’ân”, ikincisi ise dolaylı olarak vahye dayanan “Sünnet”tir. Kur’ân İslam hukukuna 400civarında hukuk terimi kazandırmıştır.Vahiy döneminde gerek Hz. Pey-gamber, gerekse onun izniyle Hz. Ali, Muaz b. Cebel, Huzeyfe el-Yemânî, Amr ibnü’l-Âs gibi sahabeden bazı kimseler kendilerine intikal eden bir kısım hadiseler hakkında içtihatları ile hüküm veriyorlardı. Ancak Hz. Peygamber’in içtihadı doğrudan vahyin, sahabenin içtihadı ise Sünnet yoluyla –ki bu takrîrî sünnettirdolaylı olarak vahyin kontrolü altında idi.

(2) Teşrî Metodu:Bu dönemde belirlenen hukuk normları iki şekilde vazediliyordu:Ya zekât nisabları, aile ve ceza hukuku ile ilgili hükümleri açıklayan ayetlerde olduğu gibi- genellikle hüküm koymak için uygun zaman oluştukça vazediliyor,Ya da kadınların özel halleri ile ilgili hüküm bildiren ayette (Bakara, 2/222) olduğu gibi- gelen sorular üzerine vazediliyordu.

(3) Teşrî Siyaseti:Vahiy döneminde yasama (teşrî) faaliyeti yapılırken şu siyaset izlenmiştir: (a) Kolaylık (b) Az Teklif (c) Tedrîc:Bütün hükümler birden teşri kılınmamış, Kur’an ve Sünnet yoluyla yaklaşık 23 yıla yayılmıştır. Buna “zaman içinde tedric” denmektedir.Bazı hükümler kâmil haliyle gelme-miş, toplumun hazır olmasına binaen zaman içinde tamamlanmış ve artırılmıştır. Buna da “hükümde tedric” denmektedir.

(d) Nesih:Toplumun hazır olmadığı nihâî hükümler ilk baştan konulmamış, önce toplumun o zamanki durumuna göre hükümler konulmuş, sonra da toplum beklenen seviyeye ulaşınca, artık önceki hükümler kaldırılarak yerine nihâî hükümler konulmuştur. İşte bu uygulamaya da hukuk dilinde “nesih” denmektedir.

(4) Tedvin:Hz. Peygamber hayatta iken, Kur’an vahyi tamamlanmış, bütün ayetleri yazıya geçirilmiş,ancak ayetler tek bir kitap (mushaf) içinde toplanmamıştır.

GELİŞME DÖNEMİ: RÂŞİT HALÎFELER VE EMEVÎLER DEVRİ

Râşit Halifeler Devri:Bu devir, Hz. Ebu Bekir’in halife olması (11/632) ile başlar, Hz. Hasan’ın halifeliği Muâviye b. Ebî Süfyan lehine terk etmesi (41/662) ile sona erer. Kur’ân “muhsaf” haline getirilmiş, ileri gelen fakih sahabîler bir araya getirilerek “şurâ meclisi” oluşturulmuş, vahiy döneminde karşılaşılmayan yeni mesele ve hadiseler için, içtihat yoluyla gelişen ve değişen şartlara uygun yeni hukukî hükümler vazedilmiştir. Hz. Ömer döneminde yapılanlar: Öncelikle ülke çeşitli idari bölümlere ayrılmış divan sistemi kurulmuştur “Beytül-mal”i tesis edilmiştir. Resmi işlemleri daha düzenli hale getirmek için, resmi takvim (Hicrî) esası getirilmiştir.

Basra (13H.), Kufe (17H.), Fustat (21H.) vb. şehirleri kurulmuştur. Emni-yeti kontrol ve temin için geceleri dolaşma (bekçilik) işinin bir âdet halinde bizzat tarafından icra edilmesi suretiyle emniyet (şurta) teşkilatının temeli atılmıştır.Bu dönem fakihleri arasın-da Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Mes’ûd, Zeyd b. Sâbit, Muaz b. Cebel, Ebu Mûsâ el-Eş’ârî ve Hz. Aişe bulunmakta idi. Hüküm Kaynakları:“Kur’an” ve “Sünnet”te hüküm bulunmadığında, “rey” içtihadında bulunuluyor, ya da istişareler şeklinde “şûra” içtihadına önem veriliyordu. Bu tür içtihat sonunda çıkan hüküm ihtilafsız bir şekilde kabul edilirse, buna “icma” deniyor ve bunun bireysel içtihatlardan daha kuvvetli olduğu kabul ediliyordu.Rey Kitap ve Sünnet’in açıklamadığı hükümleri, nasların ve İslâmî prensiplerin ışığı altında hükme bağlamak anlamına gelmekteydi.

İçtihat Prensipleri:

1-Sahabe, içtihad ve rey yoluyla vardıkları hükümleri kesin olarak görmemiş, Kur’an ve Sünnet naslarından, kendi içtihadi hükümlerini ayırmaya titizlik göstermiştir.
2-Sahabiler olması muhtemel bir olay hakkında hüküm vermekle meşgul

olmamışlardır.

Emevîler Devri:Bu dönemde nazarî fıkıh başlamıştır. Nasların lâfzen ihtiyacı karşılamadığı durumlarda ise lafızlara bağlanıp kalmamışlar, gerek bunların bütününden elde ettikleri genel ilkeleri (mekâsıd), gerekse fert ve toplumun ihtiyaç ve zorunluluklarını (mesâlih) dikkate alarak problemleri çözmeye çalışmışlardır

.Sahabenin yasamada kullandığı metodu M. Sellam Medkur üç gruba ayırmıştır:

(1) Nasların açıklanmaları ve tefsir edilmesi
(2) Üzerinde ihtilaf etmedikleri asıllara kıyas
(3) Şeriatın ruhundan hüküm çıkarmak suretiyle rey ve içtihat etmek

*Sahabe müçtehitleri arasındaki ihtilaf sebeplerini şu şekilde sınıflandırmak mümkündür.

(a) Fetihler dolayısıyla Medine dışında oturan sahabenin bir kısım sünnet verilerinden habersiz bulunması.
(b) Sünnet verilerini ikinci kaynaktan elde eden sahabenin, bunları aldığı şahsın ahlaken veya hafıza olarak sağlam olmaması.
(c) Konu hakkında mevcut olan ayet ve hadislerin farklı anlamlara gelme ihtimalinin bulunması.
(d) Hadisi Hz. Peygamber’den na-kleden ravinin O’nu yanlış anlaması veya sahabenin duyduğu bazı kaide ve kuralları unutmuş olması.
(e) Zahiren çelişki taşıyan birden fazla nassın yorumlanması ve bu konudaki nasların telifi hususunda izlenen farklı yöntemler.

*Tabiun nesli farazî meseleleri de müzakere etmiş ve bunlara hükümler getirmişlerdir. Bu da İslam hukukunun tekamul ve inkişafına çok yardım etmiş,fıkhın tedvininde önemli bir rol oynamıştır.

*Medine’de yaşayan Tabiûndan ileri gelen yedi fakih için “Fukahayı Seb’a” tabiri kullanıl-maktaydı. Genel olarak Said b. el-Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Süleyman b. Yesar, Harice b. Zeyd, Ubeydullah b. Abdullah, Kasım b. Muhammed ve Ebu Bekr b. Abdurrahman yedi fakih arasında sayılmaktadır.Bu fakihlerin temel özelliği, Ehl-i Hadis ekolünün ilk örneklerini teşkil etmeleri ve Amel-i Ehl-i Medine kavramının usulde bir delil olarak kullanılmasında öncülük etmeleridir. Hicaz fakihlerinin imamı Said b. el-Müseyyeb, Iraklıların imamı ise İbrahim en-Nehaî’dir.Hicaz medresesinden “Eserciler”, Irak medresesinden ise “Reyciler” çıkmıştır.


Hüküm Kaynakları
:Bu dönemde de her iki grup da hukukun kaynakları olarak Kur’ân, Sünnet ve icmâyı kabul ederler. Ayrıca Hicazlılar Medinelilerin uygulamaları ile örf ve âdetlerine ayrı bir değer verirler. Bu devirde Ömer b. Abdülaziz’in emriyle, Medine valisi Ebu Bekir b. Hazm ve Medine’li alim ez-Zührî, hadisleri toplama ve derleme faaliyetlerine resmen başlamışlardır.

OLGUNLUK DÖNEMİ:

MÜÇTEHİT İMAMLAR DEVRİ


Etbau’t-tabiîn denen neslin fıkıhta etkili olduğu bu dönem, İslâm hukukunun inkişaf ettiği, büyük mezhep sahibi müçtehitlerin yetiştiği ve elde edilen hukuk birikiminin tedvin edildiği dönemdir. Bu dönemdeki İslâm hukukunun gelişme ve inkişafının sebepleri: (1) Halifelerin davranış ve hükümlerini İslâm dinine dayandırma arzusu.(2) Bu dönem İslâm hukukçularının hükümlere kaynak ararken takip ettikleri yol. (3) Nazarî fıkhın, muhtemel sorunlara çözüm üretmesi (4) İlmî yolculuklar (rıhleler). Hukukî Faaliyet: İslâm hukuk usulünde kullanılan terimler de teknik anlamda tanımlanmaya başlanmıştır. Mezhepler denilen sistematik hukukî yapıların oluşması başlamıştır.

Bu dönemde meydana gelen mezhepleşmenin sebepleri:

(1) Bu dönem hukukçularının hukukun bütün konularına, içtihatlarını teşmil etmeleri,
(2) Değişik müçtehitlere ait olan içtihatların tedvin edilerek, kitaplaşmış olması,böylece, bir müçtehidin çeşitli konulardaki içtihatlarının kolayca öğrenilebilmesi,
(3) Fıkıh mekteplerinin (rey ve hadis mektepleri) doğması ve bu okulların mensuplarının karşılıklı, sözlü ve yazılı münakaşa ve münazara içine girmeleri,
(4) Bu münakaşaların, müçtehitlere mahsus usul ve kaidelerin, yani İslâm hukuk usulünün doğmasına ve bu konuda eserler telif edilmesine sebep olması.Oluşan mezheplerin meşhurlarını el-Hasanü’l-Basrî, Ebu Hanife, Evzaî, Süfyan es-Sevrî, Leys b. Sa’d, Malik, Süfyan b. Uyeyne, Şâfiî, Ebu Sevr, Ahmed b.Hanbel ve Davud ez-Zâhirî, İbn Cerîr et-Taberî’nin (310/922) mezhepleri şeklinde sıralamak mümkündür.

(a) Aşırı/Müfrit Reyciler:Aşırı reyciler, tamamen Kur’an’a ve re’ye dayanmakta, sünneti hüküm koymada hüccet kabul etmemektedirler. Basra Mutezilesi veya Haricilerden ibarettir.

(b) Mutedil Reyciler: bunlar kıyas, istihsan, maslahat gibi reye dayanan yollarla hüküm ve fetva vermekten çekinmezler.Diğer taraftan bu grup henüz olmamış olaylar üzerinde fikirler üreterek hükümler verirler, büyük üstatlarının görüş ve fetvalarını yeni olayları çözümlemede kaynak olarak kullanmaktan kaçınmazlar.Ebu Hanîfe, Züfer, Mâlik, Ebu Yusuf ve Muham-med bu grup içinde yer almaktadır.

(c) Aşırı/Müfrid Eserciler:Rey içtihadını ve bunun önemli unsuru olan kıyası, sahabe ve tabiun fetvalarını hüküm kaynağı olarak kabul etmeyenlerdir.Bazı mutezile imamları ve“Zahirîlerdir.

(d) Mutedil Eserciler:Rey ve kıyası kabul ederler, ancak ona nadiren başvururlar. Sahabe ve tabiun fetvalarını hüccet olarak kabul etmekle birlikte, farazî meseleler üzerinde fetva ve hüküm vermedikleri gibi, “hadis” ve “eser”e hiçbir “rey”i tercih etmezler.

Tedvin Faaliyeti: İslâm hukuku alanında ilk eserler bu dönemde verilmiştir. Meselâ: İmam Malik’in el-Muvatta’ı, Muhammed’in el-Mebsut, el-Âsâr isimli kitapları, Ebu Yusuf’un Kitabü’l-Harac’ı ve Şâfiî’nin el-Ümm’ü bu dönemde oluşturulmuş, günümüze kadar ulaşmış İslâm hukuku kaynaklarıdır.İslâm hukuk usulü alanındaki ilk eser de bu döneme ait olup, İmam Şafii tarafından hazırlanmış olan er-Risale’ dir. Bu eserde; Kur’an ve O’nun hüküm açıklama metodu, nasihmensuh,haber-i vahid, kıyas, istihsan, Sünnet ile Kurân arasındaki münasebet, hadislerin gizli kusurları (ilel), icma, içtihat ve ihtilaf gibi konular yer almaktadır.

DURAKLAMA DÖNEMİ: ABBASÎLERİN SONU VE SELÇUKLULAR DEVRİ:

Taklit dönemi adı da verilen bu dönem hicri IV. asrın ortalarından (350/962) başlar Moğolların Bağdat’ı istila ettikleri (656/1258) tarihine kadar devam eder. Bu dönem artık mezhep kurucu müçtehitlerin görülmediği, daha çok önceden kurulan mezheplerin devam ettirildiği taklit dönemidir.

Bu dönemde taklitçiliğin yaygınlaşmasının başlıca sebepleri olarak şunlar görül-mektedir:

(1) Yetişkin talebelerin hocalarına tabi olmaları
(2) Siyaset, kaza müessesesi ve devlet ricali
(3) Tedvin faaliyetleri
(4) Sosyal yapının tekdüze devam etmesi

*Taklitçilik ruhunun gittikçe yaygınlaşıp, mezhep taassupçuluğunu doğurduğu bu dönemde, İslâm toplumunda tefrika ve fitne görülmekte, mezhepçilik adına kavgaların ve çatışmaların yapıldığına şahit olunmaktadır. Taassub neticesinde,gerçekle karşılaşılmasına rağmen, hatada ısrar; mezhep imamlarına içtihat yoluyla muhalefet edenlere cephe almak;yeni içtihatlara karşı çıkmak,bu tür girişimlerde bulunanlara karşı, sözlü ve fiili hakarette bulunmak, taklit dönemine damgasını vuran özellikler olmuştur. Bu dönemde mahkemeler –önceki dönemlerden farklı olarak- mescitlerden çıkarılmış,müstakil binalara kavuşturulmuş, böylece adliye teşkilatı oluşturulmuştur. Hükümler Hanefi, Şafii gibi mezheplere göre verilirdi.

(2) Tedvin Faaliyeti:

(a) Mezhep hükümlerinin usül ve kaynaklarını tespit edenler: Ebu’l-Hasan el-Kerhi ile ed-Debûsî’nin Risaleleri; Ebu Bekir Razi el-

Cassas, Ali b. Muhammed el-Pezdevîve Şemsü’l-eimme es-Serahsî’nin İslâm Hukuk Usulüne (Usûlü’l-Fıkh) dair kitapları bu maksatla yazılmış eserlerdir.

(b) Mezhep imamlarında rivayet edilen farklı görüşler arasında tercih edenler Hanefîlerin temel kaynaklarından olan İmam Muhammed’in eserleri bu kabilden olup, “zâhiru’r-rivaye” diye bilinmektedir.

(c) Mezhepte şöhret bulan iki farklı görüşü naslar ve mezhebin usulü

doğrultusunda tetkik edip, birisini tercih edenler: İmam Muhammed’in söz konusu altı kitabını Hakim eş-Şehid (334/945) el-Kâfî ismi ile hülasa etmiş, es-Serahsî ise bu eseri el-Mebsût adıyla delilleriyle birlikte geni olarak şerh etmiştir.

(d) Mezhep müdafaasına yönelik çalışmalar

(e) Mezhepler arası mukayeseye ağırlık vererek, içlerinden en uygun olanı ortaya koymaya yönelik çalışmalar İbn Rüşd’ün Bidayetü’l-Müçtehid ve Nihayetü’l-Muktesıd’ı; İbn Kudame’nin el-Muğni’si ve İbn Hazm’ın el-Muhallâ’sı

KURUMSALLAŞMA DÖNEMİ: MOĞOL İSTİLASINDAN MECELLE’YE KADAR OLAN DEVİR:

Mecelle (M.1876)’den günümüze kadar devam eden dönem fıkhın uyanma, canlanma ve kanunlaşma dönemi olarak isimlendirilmektedir. Tanzimat sonrasında ilk kanunlaştırma 1840 yılında çıkan Ceza Kanunu ile başlamış,bunu 1856 Ticaret Kanunu, 1858 Arazi Kanunu izlemiştir. 1869-1876 yıllar arasında ise“Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye” adında İslam dünyasında ilk olan modern tarzda kanun metni hazırlanmıştır. Mecelle Osmanlı Türkiye’sinde 57 yıl yürürlükte kalabilmiş, 17 Şubat 1927 ‘de İsviçre Medeni Kanunu’nun kabul edilmesi ile lağvedilmiştir. Mecelle aile hukukuna yer vermediği için, bu konuda bir kanuna duyulan ihtiyaç üzerine 1917 tarihinde “Hukuk-ı Aile Kararnamesi” isimli kanun hükmünde bir kararname çıkarılmıştır.

Hukukî Faaliyet :

(1) Kanunlaştırma hareketi başlamıştır.
(2) İçtihat ruhunu besleyen ilk dönemlere ait kitaplar neşredilmiş ve okutulması tavsiye edilmiştir.
(3) Çeşitli mezheplere ait hükümleri ya delilleri ile veya delilsiz olarak bir kitapta toplama girişimi başlamış, bunun semeresi olarak, Kamus ve Ansiklopedi türü eserler oluşturulmuştur.
(4) İslâm hukuk usulünün ve furûu fıkhın önemli konuları üzerinde içtihat ve tahkike dayanan tez mahiyetinde çalışmalar yapılmıştır.
(5) Asrımıza hâkim olan batı menşeli hukuklara karşı, İslâm hukukunun arzı, müdafaa ve mukayesesi maksadına yönelik eserler verilmiştir.
(6) Batılıların bazı fıkıh kitaplarını tercüme ile başlayan iştirak ve alakaları zamanla telife doğru inkişaf etmiş, önemli eserler verilmiştir.
(7) Doğuda ve Batıda, İslâm hukuku konularını da içine alan kongre ve konferanslar tertip edilmiştir.
(8) Bazı Batı Üniversitelerinde, İslâm hukuku kürsüleri kurulmuş, bu hukukun ölü olmadığına karar verilmiş ve mukayeselerde bir taraf ve tez olarak kabul edilmiştir.


ALINTIDIR
Alıntı ile Cevapla