Konu Başlıkları: OMU DİN FELSEFESİ 1-7 ÖZET
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02Haziran 2016, 22:40   Mesaj No:1

Mihrinaz

Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:68
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:43
Mesaj: 12.403
Konular: 1269
Beğenildi:11857
Beğendi:8991
Takdirleri:26311
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart OMU DİN FELSEFESİ 1-7 ÖZET

OMU DİN FELSEFESİ 1-7 ÖZET

DİN FELSEFESİ ÜNİTE – 1 ÖZET
- Totoloji (mantık), mantıki biçimi nedeniyle her daim doğru olan bir ifade.
- Agnostisizm, bilinmezcilik ya da bilinemezcilik; Teolojik anlamda Tanrı'nın varlığının ya da yokluğunun, bilimsel olarak da
evrenin nereden türediğinin bilinmediğini veya bilinemeyeceğini ileri süren felsefi bir akımdır. Bu akımın takipçilerine agnostik
veya bilinemezci denir.
- Rasyonel; usa dayanan, ölçülü, ussal, hesaplı.
- Empirik ; deneysel
- Fenomenoloji - Görüngübilim : Bilim verilerinin doğrudan incelenmesiyle elde edilmiş ve somut deneyim konusu olmuş
fenomenlere, nedensel açıklamalara ilişkin kavramlardan ve incelenmemiş ön kabullerden bağımsız yaklaşma yöntemi.
- “Sorgulanmamış yaşam yaşanmaya değmez” Sokrates
DIN FELSEFESININ DOĞUŞUNUN KISA BIR BETIMLEMESI
* Din felsefesi kavramı, genel olarak Hegel ile birlikte anılsa da ;Endülüs’lü mutasavvıf-filozof İbn Meserre (885-931) el-
Münteka Min Kelamı Ehli’t-Tüka isimli eserinde din felsefecileri anlamında felasifeü’t-din ifadesini kullanmıştır.
*Bir disiplin olarak, din felsefesinin doğuşunda :
Dinler ; kaynak, etki bakımından inanç merkezli bir öz içerir. bu inanç unsuru, filozofların dikkatini çekebilir. Çünkü filozof da bir
hakikat araştırıcısıdır. Bu nedenle filozoflar, dini inançların doğru olup-olmadığını, doğruluklarının bilinip-bilinemeyeceğini ya da
doğruluklarına makul bir şekilde inanılıp-inanılamayacağını bilmek ister. Ancak, filozoflar, dini inançlar üzerine düşünürlerken,
inançları , bağlamları dışına taşıyarak yanlış anlam vermemeli, aksine onları dini hayatın diğer unsurlarıyla bağlantılı olarak
görmeli.
DIN FELSEFESINI TANIMLAMADA KAVRAMSAL ÇERÇEVE ( Din felsefesi disiplininin iki yönü )
1- Tanımlanamayan Yön :
Bu yön din felsefesinin özüyle ilintilidir. Din felsefesini tanımlamada görülen güçlük, bu konuda düşünce üreten insanların
zihinsel yapılarıyla ilgilidir. Her hangi bir tanımı, benimseyenler ve destekleyenler olduğu gibi eleştirenler de olabilir. Yapılması
gereken , metot ve amacı belli bir din felsefesi modeli oluşturmak.
Din felsefesini tanımlamadaki güçlüklerin nedenleri :
I. Din ile felsefe tanımlarında görülen düşünce ayrılığı ve kavramsal kapalılık din felsefesini tanımlamayı olumsuz yönde Etkiler.
II. Din felsefesinde konu ve sorun birliği yoktur . Her filozof, öncelikli gördüğü din felsefesi sorunlarını dikkate alarak din
felsefesini tanımlama yoluna gidebilir. Ancak, her bir din felsefesi sorunu, din felsefesi yapan her filozof için, eşit düzeyde
öneme sahip değildir.
II. Tanımlanabilen Yön :
Yukarıdaki iki gerekçe nedeniyle, din felsefesini tanımlamanın mümkün olamayacağı vurgulansa yine de yapılan tanımlar:
Din felsefesi:
J. Hick’e göre ; dini rasyonel açıdan savunmak ,
M. Peterson’a göre ; ilgili disiplini dinsel inancı eleştirel ve çözümleyici yönden araştırmaya yönelimdir.
Bu iki tanımdaki ortak nokta, “din üzerine felsefe yapmak”tır. Ancak bu tanım, mantıksal açıdan, özde totolojiktir.
Bize göre (Hocaya göre ! )din felsefesini tanımlamada iki önemli husus :
1- Totolojiye düşmemek
2- Diğer disiplinlerle ilişkisini kurmak
Bu iki husus dikkate alındığında, din felsefesi, bir yönden “dinin mantıksal ve entelektüel açıdan araştırılması” , diğer yönden
ise “anlamın ve anlam kategorilerinin dini fonksiyonunun bilimi” şeklinde tanımlanabilir.
Din felsefesini tanımlamaya yönelik üç temel anahtar kavram: ‘mantıksal’, diğeri ‘entelektüel’, bir diğeri ise ‘anlam
kategorileri’. Yukarıdaki iki tanım içinde mantıksal kavramı, entelektüel kavramı ve anlam kategorileri kavramının uyuşmalarının
bir nedeni, din felsefesini öz ve alan olarak tanımlamada ‘anlaşılır olma’ya yardım etmeye çalışmalarıdır.
Bu iki tanım (hocanın benimsedikleri …) birlikte düşünüldüğünde ;
- Totolojiden kurtuluruz ; çünkü bu tanımlar, büyük ölçüde, “benzerlerini içerir, karşıtlarını dışlar” .
- Din felsefesinin diğer disiplinlerle ilişkisi kurarız ; çünkü bu tanımlarda geçen mantıksal, entelektüel ve anlam
kategorileri kavramları ile bir yandan din felsefesinin tarih, öte yandan doğa bilimleriyle olan ilişkisine işaret edilmiş sayılır.

Yukarıdaki tanımlamalara göre din felsefesinde üç temel özellik :
1- Din fenomeni, taşıdığı öz gereği, din felsefesinin araştırma alanı olabilir. Böylece din; batıl inançlardan kurtulur, din felsefesi
ise malzemesi din olan bir araştırma alanına ulaşmış olur.
2- Din felsefesi, dinin değil, felsefenin bir alt dalıdır. Din felsefesi, dinin pratik olan yönü ve bu bağlamdaki sorunlarıyla değil,
dinin rasyonel yönü ve sorunlarıyla ilgilenir.
3- Din felsefesi yapmak, yalnızca teiste özgü bir alan değildir. Bir ateist de bir agnostik de din felsefesi yapabilir.
* Din felsefesi yapılırken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, dine ve felsefeye eşit oranda ağırlık vermek olmalıdır. Din’e
verilen ağırlık, bir dini felsefenin doğmasına neden olur. Felsefeye verilen ağırlık ise bir felsefi dinin belirmesine yol açar.Böyle
olursa, yapılan din felsefesi rasyonel, empirik ya da fenomenolojik bir yapı arz eder. Bu durum din felsefesine yönelik bir tür tek
yanlılığa işaret eder .
** “çağdaş dünyada yapılan din felsefelerinin; model olarak, bir yandan pragmatist, empirist, öte yandan mistik, fenomenolojik
karakter ve izler taşıdığı görülmekte ve sözü edilen modellerin bizde yapılan din felsefesini yönlendirmede de etkili
olduğu açıkça anlaşılmaktadır.”
BATIDA VE BIZDE YAPILAN DIN FELSEFESI
Bugün Batı’da çağdaş din felsefesi şu üç görüş ekseninde yapılır :
1. Geleneksel dini akıl dışı gören ve bunun mantıksal bir tutarlılığı olmadığı yönünde kanıt sunan görüş. (ÖRN: Kai Nielsen )
2. Geleneksel dini inançlar içinde, sözgelimi, ‘Tanrı vardır’ şeklindeki bir iddianın rasyonel olarak kanıtlanabileceğini öngören
yaklaşım. (ÖRN: R. Swinburne )
3. Dinsel inançların felsefi ve bilimsel bağlamlar içinde savunulmasının yanıltıcı olduğunu ileri süren düşünce. ( D.Z. Philips )
* Bizde yapılan din felsefesi modelleri içinde bizim önerimiz olan “bütüncül ve eleştirel din felsefesi modeli “ tek
kutupluluğu giderme yolunda önemli bir adım sayılır. Bu model, içindeki bütüncül kavramı ile dinamiklerini geleneksel
kültürümüzdenalırken, yine içindeki bütüncül kavramı ile çağdaş din felsefelerindeki yaklaşım, araştırma ve verileri ile uyum
içinde çalışmayı öngörür . Bu model içerdiği öz gereği, ne din’i felsefe’ye, ne de felsefe’yi din’e indirger. Din ile felsefeye eşit
konumda bulunmak koşuluyla, teolojik ve felsefi sorunları çözmeye çalışır. Bu modelde yöntem olarak ise ‘arada olma’ kullanır.
*Din felsefesinin iki boyutu vardır: din ve felsefe. “din felsefesinin konusu dindir “ Din insana, ruh terbiyesi kazandırır.
Felsefe ise akıl, düşünme ve çözümleme içerir ; insanı, akıl tezkiyesi yönünden olgunlaştırır. İşte din ile felsefenin birlikteliğine
dayanan din felsefesi, insana, hem ruh terbiyesi hem de akıl tezkiyesi açısından dinamizm kazandıran bir disiplindir.
Din felsefesinde din konuşulurken, din felsefesi yapan; din – vahiy ilişkisini ve din-kültür ilişkisini dikkate almalıdır . Bu
noktada, din-vahiy ilişkisi açısından, vahyin tanrısal etkinlik oluşu , vahyin mutlaklığı , vahyin kültür ötesinden gelişi ve vahyin
hayata yeni hakikatler getirişi dikkate alınmalıdır. Yine aynı bağlam içinde, din-kültür ilişkisi açısından ise, dinde gizemcilik ,
dinde bebeksilik , dinde antropolojik yansıtmacılık , dinde metafiziği eleme çabaları ‘ na temas etmek gerekir.
1.5. DIN FELSEFESININ DIĞER DISIPLINLERLE İLIŞKISI
Din felsefesi, dinin doğruluğu ve rasyonelliği üzerine odaklanır. Bu tür bir odaklanma, din felsefesini, din üzerine çalışan diğer
disiplinlerden ayırmamıza yardım eder.
1. Bir sosyolog, dini inançlar üzerinde çalışabilir. Ancak sosyoloğun ilgisi, bir dinsel inancı doğrulamak ya da yanlışlamak
değildir. Sosyolog, dinsel inançların doğruluk ya da yanlışlığına bakmaksızın dinin toplumdaki yerini belirlemeye çalışır.
2. Bir teolog dini inançlar üzerine konuşabilir. ( din felsefesi ile teoloji sürekli dirsek teması halindedir ) Teoloji dinin içinde
gerçekleşen bir aktivite olduğundan, teolog din’e içeriden bakar. Teolog, daha işin başında açık veya üstü kapalı bir
biçimdetasdik ile yola çıkar. Bu anlamda teoloğun dinsel inançları sorgulama türü bir amacı olamaz, buna karşılık bir din
filozofu, hiçbir dinsel inancı inceleme ve araştırma konusu yapmamayı düşünemez.
3. Bir psikolog dinsel inançları irdeleyerken , dinsel inançların mistik boyutu ve dinsel bilinci yönlendiren faktörler üzerinde
durur. Ancak bu parçacı bir yaklaşımdır din felsefesi yapan biri ise , dinsel inançlara bütüncül yaklaşmak durumundadır.
4. Bir dinler tarihçisi dinsel inançları irdeler. Ancak dinler tarihçinin yaptığı iş, dinin tarihini betimlemenin ötesine geçmez.
Dinler tarihçisi din felsefesine malzeme sunar ve din felsefecisi bu malzeme üzerinde sorgulayıcı değerlendirmelerde bulunur.
5. Sufizm ‘de ; “dini tecrübenin mahiyeti ve özellikleri hakkında söylenen ve yazılan şeyler, genellikle, bu tecrübeyi yaşadığını
söyleyen insanların ifadelerine dayanmaktadır.” Ancak din felsefesi yapan biri, yaşanılan bu deneyimi dinsel deneyim bütünlüğü
içinde görür ve bu konuda olabildiğince rasyonelliği vurgulamaya çalışır.

Ünite : 2 DİN FELSEFESİ
DİN FELSEFESİNDE METOT
Metot zihinsel bir süreçtir ve, zihnin gerçek amacına ulaşması için, iyi bir metot zihnin düzenli çalışmasını sağlar.
Bir araştırmacı metot bilmenin yanında metodoloji de bilmek zorundadır. Çünkü metodoloji, genelde, bir yandan bilimsel
disiplinlerde kullanılan metotları araştırırken, öte yandan disiplinlerin birbirleriyle olan ilişkilerini belirler.
Bir bilimsel disiplin için, yalnızca tek bir metot kullanmak yeterli olmayabilir. Bu nedenle, bir yerine, birkaç metodu birlikte
kullanmak araştırmacıyı gerçeğe daha yakın hale getirebilir.

Disiplinler için iki metot söz konusudur:
1) Genel Metot: Genel metotları tüm disiplinler ortaklaşa kullanır.
2) Özel Metot: Her disiplin kendine göre belirlediği ve kullanmayı yeğlediği metotlar ise özel metot içinde anılır. Sözgelimi,
endüksiyon, dedüksiyon, analiz ve sentez, genel metotlar kategorisini oluştururken, din felsefesi özelinde ise, fenomenoloji,
meta-mantık, eleştirel-diyalektik ise özel metotlar kategorisi içinde anılabilir.
* Din felsefesi ne yalnızca doğa bilimlerine, ne de yalnızca tarih bilimlerine ilişkin yöntemleri kullanır. Doğrusu, din felsefesi,
tartıştığı konunun özüne en uygun yöntemi seçer. Bu cümleden olarak din felsefesi genel olarak dört ayrı yöntem
kullanabilir:
1)Endüksiyon: Bu yöntem özelden genele gidiş olarak tanımlanır. Bilim adamları tarafından sıklıkla kullanılan bu yöntemde,
objeler tek tek irdelenir ve sonuçta genelleme denilen bir ilkeye ulaşılır. Bu metot, doğa bilimlerinde deney metodunun özünü
oluşturur.
2) Dedüksiyon: Bu yöntem, tümevarımın aksine, genelden özele gider. Bu nedenle, genellenmiş bir ilkeden özel bir sonuç
çıkarma bu yöntem ile olası olmaktadır. Bu metot, farklı disiplinlerde, sebeplerden sonuçlara, ilkelerden olaylara ulaşmak
suretiyle yapılır.
3) Analiz: Bu yöntem, incelenen bir objenin ya da tartışılan bir konunun ögelerine parçalanışını ifade eder. Anılan parçalama
işlemi, ya doğa bilimlerinde olduğu gibi gerçekte; ya da sosyal bilimlerde olduğu gibi zihinde meydana gelir. Böylece, karmaşık
olan bir obje ya da sorun daha basite indirgenmiş olur.
4) Sentez: Parçalanan bir objenin ya da sorunun kendi bütünlüğü içinde bireşimi demektir. Analiz ile sentez arasındaki ilişki,
tümevarım ile tümden gelim arasındaki ilişkide olduğu gibi, tamamlayıcı bir öz içerir.
Bir din felsefecisi bu yöntemlerin yanında daha başka yöntemler de kullanabilir.
Bu yöntemler arasında sözgelimi diyalektik- eleştirel anılabilir. Bu yöntem, özünde, diyalektik ve eleştirel olmak üzere iki
kavram içerir. Dolayısıyla anılan yöntem, anlam ilkelerini anlamlar evreninden çıkardığı ölçüde ‘eleştirel’dir; anlam ilkelerini
sistematik biçimde topladığı ölçüde ise ‘diyalektik’tir.
* Din felsefecisinin kullanabileceği bir diğer yöntem ise fenomenolojik yöntemdir. Fenomenolojik yöntem, özlerin
dolaysız bir sezgiyle bilinç kazanmasından ibaret olan fenomenoloji ile bağlantı halinde işlevsellik kazanır. Fenomenolojik
yöntemi kullanacak bir din felsefecisi, her şeyden önce, “dinin özünü ve hususi özelliklerini herhangi bir örnekten hareketle
göstermek zorundadır.”
- Bu tür bir yöntemin en zayıf noktası, örnek gösterirken, sıklıkla analojik çıkarımlara gönderme yapmada görülür. Din
felsefesinde tanımlama ve alan belirleme sorunlarını aşma, bize göre, model önerme ve önerilen model ile uyumlu bir yöntem
belirleme ile olası olabilir.
- çağdaş dünyada yapılan din felsefelerinin; model olarak, bir yandan pragmatist, empirist, öte yandan mistik, fenomenolojik
karakter ve izler taşıdığı görülmekte ve sözü edilen modellerin bizde yapılan din felsefesini yönlendirmede de etkili olduğu
açıkça anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda bizim önerimiz ‘bütüncül ve eleştirel din felsefesi’dir.
Önerdiğimiz bu model için metodumuz ise İbn Arabi’den aldığımız ve özünü bir şekilde oluşturmaya çalıştığımız “arada
olma”dır.
* arada olma yönteminin temel nitelikleri şu şekilde sıralanabilir:
1) Arada olma’ metodu, din felsefesinde tartışılan her konunun, özünde, başka bir konuyla iletişim ve ilişki kurmaya zorlayan
kimi noktaların bulunduğu gerçeğine işaret eder.
2) Arada olma yöntemi din felsefesine özgü bir konuyu bir yandan bütünlük ve eleştirellik içinde her yönüyle ele almayı
gerektirirken öte yandan anılan konuda uygusal önyargıların aşılmasına da yardımcı olur.
3) ‘Arada olma’ metodu, önerdiğimiz bütüncül ve eleştirel din felsefesi modelinin çok kutuplu olması gerektiğini öngörür. Zira
anılan bütüncül ve eleştirel din felsefesi, bu sayede, bir yandan disiplinler arası ilişkiye açık bir konuma gelebilir, öte yandan din
felsefesi yapanın önüne yeni ufuklar açabilir.
DİN FELSEFESİNİN AMAÇLARI
din felsefesi yapanın din felsefesi yapmadan önce, kendisinin, entelektüel olarak yetkinleşmesi, etik olarak olgunlaşması, birey
olarak özgürleşmesi, düşünür olarak özgünleşmesi kısacası diğerlerini ve kendisini aydınlatacak bir bilgi düzeyine sahip olması
gerekir. Din felsefesinin, tanım ve yöntem zenginliğinin yanında bir de amaç zenginliği söz konusudur.
Bu amaçlar şu şekilde sıralanabilir:
1) Dinsel inancı çözümlemek, olabildiğince saflaştırmak ve rasyonel hale getirmek için girişimde bulunmak.
2) Dinsel inancın özsel ve birincil ögelerini ilineksel ve ikincil ögelerinden ayırma çabası içinde olmak.
3) Tanrı, evren ve insan konularında en güncel ve doğru bilgilere ulaşma yönünde gayret göstermek.
4) Kozmik hareketin gerisinde bulunan, taze, doğrulanabilir, biricik ‘Gerçek’i yakalama doğrultusunda düşünme üretmek.
5) Hikmet odaklı bir bilgeliğe ulaşmak, böylece de teolojik ve felsefi sorunlar konusunda insanlara yardımcı olmak.
6) Öte dünyaya açılan doğru bir iman, akıl ve aşk ile insanları gerçek huzur ve mutluğa giden yol konusunda aydınlatmak.
DİN FELSEFESİNİN KONULARI
- Din-felsefe ilişkisi açısından, bir yandan dinin taşıdığı öncelik, içerdiği sorunlar, ve edindiği amaçlar, öte yandan felsefenin
içerdiği spekülasyonlar, tartıştığı sorunlar ve tartışma biçimleri dikkate alındığında, iki alanın birbirleriyle olan ilişkisini anlamada
önemli bir rol üstlenen din felsefesini tanımlamanın güçlüğü kendiliğinden ortaya çıkar Ancak din felsefesinin konu edindiği
sorunları tanımak, bu güçlüğü biraz olsun aşmada bize yardımcı olabilir.

- Din felsefesi, kısaca, din üzerine felsefe yapmak olarak algılandığına göre din felsefesinin konusu dindir. Dinin konuları ise
genel olarak, inanç, ibadet ve ahlak olarak üçe ayrışır. Dinin ibadet boyutu, din felsefesinin sınırları içinde tartışılmaz. Dinin
ahlak boyutu ise ahlak felsefesi tarafından tartışılır.
Bu durumda, din felsefesi, dinin inanç boyutu ve mantıksal iletileri üzerinde yoğunlaşır.
Bu durumda, din felsefesinin temel sorunları, metafizik, ontolojik, epistemolojik ve aksiyolojik açılardan değer
taşıyacak düzeyde şu şekilde ortaya konulabilir:

- Din Felsefesinin Tanımı ve Diğer Disiplinlerle İlişkisi
- Din Felsefesinin Metodu ve Amacı
- Din Dili ve Tanrı’yı Konuşmak
- Aşk, Akıl İma
- Ontolojik Kanıt ve Ahlak Kanıtı (Tanrı’nın varlığının delilleri)
- Kozmolojik Kanıt ve Teleolojik Kanıt
- Güzellik Kanıtı ve Ölümsüzlük Kanıtı
- Teizm-Deizm-Panteizm-Panenteizm (Tanrı-evren İlişkisi)
- Ateizm
- Kötülük Problemi ve Teodise Anlayışları
- Ölümsüzlük Problemi
- Doğa Sorunu ve Doğa Teolojisi Gereksinimi
- Din-Bilim-Etik İlişkisi
* Ne var ki, din felsefesi yapan birinin, din anlayışlarının tek bir din anlayışına izin vermeyecek düzeyde büyük farklılıklar
içerdiğinin bilincinde olması gerekir. Burada dinlerde görülen kaynak farklılığı, büyük bir önem taşır.
Sözgelimi ilkel bir kavime özgü bir din, vahye dayalı bir dinle aynı kategoride ele alınamaz. Bu durumda, bir dinin felsefesi
yapılırken, dinsel temeller bütünüyle göz önüne alınmalı ve bir din ya da dini konu hakkında varılan bir hükmün bütün dinlere
uygulanmasından kaçınılmalıdır.
Gerçekte din felsefesi yapan biri bu bağlamda dinlerin çeşitliliği sorunu ile karşı karşıya kalabilir. Çünkü dinsel çeşitlilik sorunu,
son zamanlarda, din felsefesinin önemli konularından biri haline gelmiştir.
Bu noktanın açılımı açısından, üç temel yaklaşımın var olduğu dikkat çeker:
Dışlayıcılık, Kapsayıcılık ve Çoğulculuk.
Bu üç temel yaklaşım içinde doğruluk ve kurtarıcılık en temel iki kavram olarak karşımıza çıkar.
Bu cümleden olarak, dinsel dışlayıcı olan biri, tek doğru ve ölümden sonra tek kurtarıcı olarak kendi dinini görür ve diğer dinleri
dışlar. Buna karşılık, dinsel kapsayıcı olan biri, en doğru ve kurtarıcı dinin kendi dini olduğunu savunur, ancak diğer dinlerin de
kimi doğruluk ve güzellikler içerdiğine sıcak bakar.
Her iki yaklaşımdan da farklı olarak dinsel çoğulcu olan biri ise bir yandan öteki dinlere bakışta dışlayıcı yaklaşımın
karşısında yer alır, öte yandan kapsayıcılığın geldiği noktayı yeterli bulmaz.
Bu durumda, dinsel çoğulcu olan biri, bütün dinleri doğruluk ve kurtarıcılıkta birbirine eşit olarak görür.
Bununla birlikte, din felsefesi, içerdiği sorunlardan da anlaşılacağı üzere, başka bir deyişle, dinin inanç boyutunun mantıksal ve
rasyonel çözümlenmesini yaparken, akla dayanır.
Bu durum da, din felsefesinin kalpten çok kafa işi olduğuna işaret eder.

Ünite : 3 DİN DİLİ VE TANRI’YI KONUŞMAK
DİN DİLİ VE TANRI’YI KONUŞMAK

bu konunun iki ayağı vardır: Din Dili ve Tanrı’yı Konuşmak. Şimdi sırasıyla anılan konuları anlamaya ve tartışmaya çalışalım.
DİN FELSEFESİ: NEDİR ve NE DEĞLDİR?
Din dili tartışmaları çağdaş felsefenin en temel tartışma konularından biridir. Din dili ve Tanrı’yı konuşma da anılan tartışma
içinde yeterince ilgi görmüştür. Bu cümleden olarak, Din felsefesi özel alanında yer alan din dili ve Tanrı’yı konuşma birbirine
sıkı sıkıya bağlı iki konu olarak karşımıza çıkar.
Bu karşılıklı bağlılık içinde, aklımıza, din dili deyince Tanrı’yı konuşma gelir, Tanrı’yı konuşma deyince de din dili ile karşılaşılır.
Din dili, Tanrı’yı konuşma ve teolojik iletilerini tartışmadan önce din dili tartışmalarını çağdaş din felsefesi ile başlatmanın doğru
olamayacağını ve daha da önemlisi, geleneksel İslam düşüncesi içinde adına din dili diyebileceğimiz bir tartışma konusunun
zaten vardır. bu felsefe anlayışı içinde tartışılan konular :
1)Din dilinin insanla olan ilişkisi
2)Din dilinin Tanrı'yı konuşma konusundaki açıklayıcı değeri.
3)Din dilini olgusal alana çekme
Din dili ve Tanrı’yı konuşmaya yönelik tartışmaları anlaşılır bir biçimde anlayabilmek için iki temel kavramı
1)Doğrulama İlkesi,
2)Yanlışlama İlkesi.
Doğrulama İlkesi : Bir hükmün doğrulanması, ya deneyimin verileri aracılığıyla ya da bir zihin işlemi sonucu mümkün olur.
Bu iki yoldan biri ile doğrulanamayan hükümler anlamsızdır. Buna göre, metafizik, etik ve estetik önermeler,
doğrulanamayacakları için, anlamsızdırlar.

Yanlışlama ilkesi : ilkeyi felsefe tartışmalarında öne çıkaran K. Popper olmuştur. Bu ilkeye göre, her hangi bir iddianın neyi
yadsıdığını bulabilirsek, onun neyi kabul ettiği yönünde doğru bir adım atmış oluruz. Sözgelimi, ‘Ahmet öğrencidir’ önermesi,
‘Ahmet’in öğrenci olmaması söz konusu değildir’ önermesiyle aynı kapıya çıkar.
Birlikte bir bütün oluşturan din dili ve Tanrı’yı konuşmaya din dilini tartışarak başlamak, her iki konunun da anlaşılması
açısından son derece önemlidir. Bu bağlamda, sorulması gereken en temel iki soru vardır:
Din dili nedir ve din dili neden din felsefesinin konuları arasında yer almaktadır?
Din Dili Nedir?
Din dili : Tarihsel ve antropolojik olma düzeyini aşan, inanç bağlamında bir rol ve kanı taşıyan ifadeleri anlatan dil din dildir.
Bu tanımın iki temel hususa işaret ettiği görülür:
1)Yaşam karşısında kapsamlı ve temel bir tutumu öngörmesi.
2)Öngörülen tutumun objesinin bir bağlanma objesi olarak algılanması.
Öte yandan din diline ilişkin kimi niteliklerin öne çıktığı görülür.
Bu nitelikleri üç noktada toplamak olasıdır:
a)Her dil kendi bağlamında biricik olup, din dilinin biricikliği de iliştiği şeyin biricikliğinden ileri gelir.
b)Dinsel ifadeler, bir tür basmakalıplık içinde anlaşılır.
c)Dinsel ifadeler, dinin, aşkın ile ilişkisi, insan için gönderilişi, verili oluşu gibi temel nitelikleri hakkında bir ardalan bilgisine
sahip olmak koşuluyla, her düzeyden insan tarafından anlaşılacak bir öz taşır.
Bu özellikler dikkate alındığında, din dilinin, daha geniş anlamı içinde, yalnızca Tanrı’yı konuşmayı değil, aynı zamanda kutsal
metinlerin nasıl anlaşılması gerektiği yönünde de önemli bir işlev yüklendiği dikkat çeker.
Din Dili Neden Din Felsefesi Konuları Arasında Yer Almaktadır?
tanımlanabilen ve nitelikleri öngörülen din dili, “emprik dünyaya işaret eden veya tanımlar arasında ilgi kuran (analitik) bir dil
olmadığından” kimi bilim felsefecileri tarafından anlamsızlıkla eleştirilmiştir.
- “din dili neden din felsefesi konuları arasında yer almaktadır?” sorusunun cevabı da yine bu eleştiri içinde saklıdır. Bu
durumda, anılan soruyu cevaplamanın bir yolunun, bilim felsefecileri ile teist filozoflar arasında geçen tartışmalara açıklık
getirmekten geçtiği anlaşılmaktadır.
din dili tartışmalarında şu üç noktanın özellikle dikkate alınması gerekir.
a)Din dili bazen yalnızca betimleyici olabilir.
b)Din dili var olanı algılamanın özel bir yolu olabilir.
c)Din dili, olgu ifadesi taşımadığından, mantıkçı pozitivizm açısından anlamsızlık olarak nitelenebilir.
Din diline yönelik bilim felsefecileri ile teist filozoflar arasında geçen tartışmalar genelde üçüncü şık üzerinden yapılır.
din dilinin 20.yüzyılın ortalarından sonra tartışılmaya açıldığı ve bu tartışmayı bütün ayrıntısıyla mantıkçı pozitivistlerin
başlattığı iddia edilir. bu tartışmanın beraberinde daha başka tartışmalara da yol açtığına dikkat çekilir; bu konuda yeni olanın
ise, Viyana Çevresi’nde gelişen Doğrulama İlkesi olduğu sıklıkla ileri sürülür.
Doğrulama ilkesine göre, din dilinin, özü gereği, mantıksal açıdan teste tabi tutulmasının doğru olamayacağı ifade edilir.
Ancak, din dili bağlamında, bu söylemle yetinilmemekte, öne çıkan doğrulama ilkesi karşısında farklı görüşlerin de ileri
sürüldüğü görülmektedir.
Din dili tartışmaları bağlamında, din dilinin olgusal içerikten yoksun oluşu gerekçesiyle anlamdan uzak oluş ve doğrulanamayış
üzerinde bilim felsefecilerinin aşırı bir ısrarı vardır.
Bu ısrarın anlaşılır bir örneğini şu alıntıda görülür :
“Bilim ile din arasındaki ilişki üzerine etkili düşünme yollarından biri ‘mantıkçı pozitivizm’dir. Bu noktada, özelde din dilinin
bilimselliği sorgulanır ve gerçekte böyle bir dilin anlamsız olduğu ifade edilir.
İddiaya göre: ‘Tanrı yaratır’, ‘Tanrı sever’ gibi önermeler, her hangi bir açık önerme anlamından yoksun olduklarından, bilgi
sunma açısından anlamsızdırlar. “
bilim felsefecileri, ileri sürdükleri düşünceler ışığında, Tanrı’yı konuşmanın bütünüyle içkinleştirilmesi gerektiği konusuna
yönelmişlerdir. Böylesi bir konuşmanın Tanrı’yı, her yönden sınırlı hale sokacağı açıkça ortadadır; ancak, Tanrı’nın kendi
hakkında olumlu niteliklerle de konuşması dikkate alındığında, bu türden bir sınırlayıcı konuşmanın bütünüyle göz ardı
edilemeyeceği de anlaşılabilir bir şeydir.
sonuçta din dili üzerindeki tartışmalar ilgili dil üzerinde bir düşünce parçalanışına işaret eder.
Bununla birlikte, dinsel bir ifade, olgusal içerikten yoksun olsa da, yine de insanın yaşamına anlam katması yolunda olumlu bir
işlev yüklenir.
Din dilinin temel bir işlevi, Tanrı'yı konuşmada belirir. Bu görüş, hem doğrulamacılar hem de yanlışlamacılar arasında bir
takım tartışmalara neden olmuştur. Bununla birlikte, bu konuda dile getirilen ortak ifadelerin bir örneği şudur:
Tanrı’yı Konuşmanın Sorunsal Boyutu
“Tanrı hakkındaki dil nasıl anlaşılmalıdır? Tanrı’nın genellikle zamansız, mekansız ve bedensiz olduğu kabul edilir: Böyle
bir Tanrı, insanlar gibi sevemez, güreşemez ya da eylemede bulunamaz. Eğer Tanrı deneyim alanımıza giren her hangi bir
şeyden bütünüyle farklı ise, Tanrı hakkında, evrendeki diğer şeyler hakkında konuştuğumuz gibi nasıl konuşabiliriz?”
Bu noktada önemli olan, John Wilson’ın ifadesiyle, din diliyle ortaya konulan önermelerin saçma, anlamsız veya
doğrulanamaz diye nitelendirilemeyeceği hususuna açıklık kazandırmaktır.
din dili üzerinde varlığını hissettiren düşünce parçalanışı Tanrı’yı konuşma söz konusu olunca daha bir netleşir.
Bu parçalanış, Tanrı’yı konuşma bağlamında, üç temel noktada sunulabilir:

a)Kimi bilim felsefecileri, son tahlilde, ya Tanrı’yı konuşmanın anlamsızlığından ya da Tanrı konuşulacaksa Tanrı’yı konuşmanın
sınırlı olarak mümkün olacağından söz ederler.
b)Kimi teist filozoflar, son tahlilde, Tanrı’yı konuşmanın anlamlılığından ve Tanrı’yı konuşmanın sınırsız olarak mümkün
olacağını dile getiririler.
c)İbn Arabi gibi düşünen teistler, son tahlilde, Tanrı hakkında konuşmanın anlamlılığından ve Tanrı’yı konuşmanın hem içkin
hem de aşkın olarak çift taraflı mümkün imkan dahilinde olduğunu ileri sürerler.
üçüncü aşama, varlığını İbn Arabi’nin düşünce sisteminde iyiden iyiye hissettirir. İbn Arabi’ye göre, Tanrı hakkında ya aşkın
olarak konuşuruz, buradan Mutlak olan bir Tanrı’ya ulaşırız; ya da içkin olarak konuşuruz, buradan da inançların Tanrı’sına
ulaşırız. İnançların Tanrı’sı, bilgi ve deneyime konu olan Tanrı’dır.
* kulunun kalbine sığan Tanrı’dır. Doğrusu, İbn Arabi’nin bu yaklaşımı içinde günümüzde din diline yönelik söylemleri
yönlendirecek önemli düşüncelerin yer aldığı açıkça görülmektedir.
- bilim felsefecileri ile teist filozoflar arasında çıkan tartışma, i. ve ii. maddelerde açıkça görüleceği üzere, tek taraflı bir
biçimde, ya yalnızca sınırlılık ya da yalnızca sınırsızlık üzerinde odaklanmaktadır.
Bilim felsefecilerinin sınırlılık üzerine odaklanırken olgusallığı, teist filozofların ise sınırsızlık üzerine odaklanırken biraz
da diline ilişkin yapılan tanımın bağlayıcılığı nedeniyle, aşkınlığı öne çıkardıkları görülmektedir.
Nitekim bilim felsefecilerinin din diline yönelik tutumları karşısında, J. Hick’in, 'doğrulanabilirlik'ten, I. T. Ramsey’in, 'nesnel
gerçekliğin ötesine işaret etmek'ten, S. Kierkegaard’ın, 'tutkuyla kapılma'dan, R. M. Stare, J. T. C. Smart ve E. L. Allen gibi
düşünürlerin ise 'huşu duygusu'ndan söz etmesi bu noktada açıklayıcı görülebilir.
Bilim felsefecileri ile teist filozoflar arasında geçen ve Tanrı’yı konuşmayı deyim yerindeyse çıkmaza sokan tutumlar
karşısında ileri sürülebilecek açıklayıcı çözümlerden söz edilebilir mi?
Her şeyden önce burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, Tanrı’yı konuşmayı güç hale sokacak eleştirilerin bilim
felsefecilerinden geleceği hususunu gereği gibi algılayabilmektir.
- İbn Arabi’nin Tanrı’yı konuşmada dile getirdiği çözümün açıklayıcı bir rol üstlendiği üzerinde ve bu rolün işlev alanını daha da
genişletebilme gerekir. Bunun için yapılması gereken şey, İbn Arabi tarafından ileri sürülen çözümü daha anlaşılır hale sokmak
olmalıdır. Bu noktada dinsel ‘önermelerin bir yönüyle sınırlı oluşu’ şeklindeki açılım çözümün yarı parçası olarak görülebilir.
Burada Tanrı’yı ben-merkezli içkinleştirerek konuşmak önem taşır. Bu noktada Tanrı’nın daha çok ne olduğu dikkat çeker
Çözümün diğer yarı parçası ise, Tanrı hakkında yine İbn Arabi’nin düşündüğü şekliyle aşkınlaştırarak konuşmaktan
ibarettir.
Bu noktada daha çok Tanrı’nın ne olmadığı öne çıkar.
Tanrıyı konuşma bağlamında bilim felsefecileri ile teist filozoflar arasında çıkan tartışmada İbn Arabi’ye özel atıfla arada
olma yönteminin devreyle sokulmasıyla açıklayıcı kimi noktaların öne çıkabileceği üzerinde durulabilir:
1)İbn Arabi'nin, günümüz din dili tartışmalarında öne çıkan ve büyük sorun oluşturan 'Sınırlı Tanrı Anlayışı' konusunda, asırlar
öncesinden, oldukça açıklayıcı bilgiler vermesi son derece dikkat çekicidir. Ona göre, sınırlı olanın, sınırlılık özsel bir nitelik
olduğundan, var olduğu sürece mutlak olması mümkün değildir.
Mutlak olan bir varlık da, mutlaklık özsel bir nitelik olduğundan, hiçbir şekilde sınırlı olmayı kabul etmez. Bununla birlikte,
mutlak varlık, dilerse, kendini sınırlar, dilemezse, sınırlamaz.
Nitekim çağdaş din felsefesinde yapılan çalışmalara bakıldığında, felsefe yapanların, ‘Sınırlı Tanrı Kavramı’na hiç de yabancı
olmadıkları anlaşılmaktadır .
Bu durumda İbn Arabi'nin;
“Rabb'ın Zatı mutlak anlamda gereksinimsizdir. Bu açıdan sınırlı olanın mutlak olanı bilmesi imkansızdır. Ancak Rabb,
kuşkusuz, kulluk ister. İşte burada sınırlılık söz konusudur. Yaratılan, Rabb'ını ancak surette bilmiştir...
Hakk'ın Zatı ise ilgiden uzak olup sınırsızdır.” içerikli ifadesinden de anlaşıldığı üzere, 'mutlak varlık dilerse kendini
sınırlar' söylemine yer vermesi din dili tartışmalarında önemli bir adımdır.
2)Mutlak kavramı, İbn Arabi’nin Tanrı’yı konuşmaya ilişkin yaklaşımı içinde önemli bir yer işgal eder. Mutlak kavramının akıl ile
olan doğrudan bağlantısı, ancak, sınırlı kavramının öteki olarak düşünülmesi halinde belirginleşir ve bir anlam ifade eder. Bizim
Tanrı’yı konuşmadaki sıradan bilgilerimiz de bu sayede belli bir düzeye ulaşabilir.
İbn Arabi’ye göre bu düzeyde suje-obje dualitesi yerini bütünüyle ‘saf tanrısal oluşa’ bırakır. Bize göre bu türden bir çıkarım,
aynı zamanda, mantıkçı pozitivistlerin din dilinin anlamsızlığını ileri sürmeleri karşısında, Hick, Ramsey, Kierkegaard, Stare,
Smart ve Allen gibi son tahlilde din dilinin anlamlı olduğunu düşünen kimi doğrulama yanlılarının yukarıda dile getirdiğimiz
türden metafizik söylemlerinin de en erken habercisi durumundadır.
3)Çağdaş din dili tartışmalarında yeterince tartışılmamış konulardan biri, Tanrı’nın, dilerse, kendini sınırlayacağı hususudur.
İbn Arabi’nin, Tanrı’yı anlamaya yönelik iki uçtan söz ettiği görülmektedir:
i- Tanrı’nın kendine olan ilgisi. Bu bağlamda Tanrı bir kişidir. İbn Arabi'ye göre, "bir kişi olan Tanrı'nın, kişi olarak, ismi
yoktur.“ Bu ilgi içinde Tanrı, kısaca hakkında koşulsuz ve nedensiz konuşabileceğimiz biricik varlıktır.
ii- Tanrı’nın öteki ile olan ilgisi. Bu husus, daha çok, Tanrı’nın var olanın temeli olmasında belirir. İbn Arabi'nin, "niteleyen
mutlak olanı sınırlar" ifadesi tam da bu noktada açıklığa kavuşur.
4)İbn Arabi, Tanrı hakkında konuşurken din dilinin ne ölçüde işlevsel olabileceğini, Tanrı-evren ilişkisinden hareketle, özet
halinde, tüm açıklığıyla ortaya serer. Ona göre, Tanrı hakkındaki haberler, hem Tanrı’nın özünde hem de ilgili özün bir gereği
olan evrende yer alır.Özellikle Tanrı'yı konuşmayı mümkün kılan haberin evrende de var olduğu düşüncesi, İbn Arabi’nin din
dilini olgusal alana çekmesinin bir göstergesi olması açısından son derece önemlidir.
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Mihrinaz 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Dört Entrikacı mı Dört Dahi mi? Duhatul Arab İslam/Dinler/Mezhepler Kara Kartal 1 86 09 Nisan 2024 00:40
Fakire Makarna Sadakası Medineweb.net Videolar Kara Kartal 1 69 08 Nisan 2024 17:02
Başörtülü Bacıma Ters Kelepçe İslami Haberler Mihrinaz 1 53 08 Nisan 2024 03:17
Merhemet Duyğusu Sende Yoxdursa Şiirler ve Şairler Mihrinaz 0 76 05 Nisan 2024 15:20
Gazze Perdenin Yırtıldığı Yer Makale ve Köşe Yazıları Mihrinaz 0 70 01 Nisan 2024 03:25