Konu Başlıkları: Fıkıh
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Ekim 2008, 20:28   Mesaj No:15

Verda_Naz

Medineweb Sadık Üyesi
Verda_Naz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Verda_Naz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 176
Üyelik T.: 15 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:30
Mesaj: 612
Konular: 248
Beğenildi:11
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Fıkıh

Arial Black]FIKIH'IN TARİFİ, KONUSU VE MAHİYETİ[/FONT]
[/B]
Önce "Fıkıh" kelimesi üzerinde duralım. Arapça "F-K-H" kökünden türeyen bu kelime; bilmek, anlamak, bir şeyi iyiden iyiye şuurlu olarak idrak etmek ve kapalı bir şeyin gerçek yüzünü kavramak gibi manalara gelir. (1) Dürri'l Muhtar'da: "Fıkıh; lügatta bir şeyi bilmek demektir. Bilahare şeriat ilmine tahsis edilmiştir. Kelimenin mazisi "Fıkıha" şeklinde okunursa, masdarı "Fıkhan" gelir ve bildi manasını ifade eder" (2) hükmü kayıtlıdır. Şurası unutulmamalıdır ki; fıkıh kelimesinin ifade ettiği; "bilme ve anlama" ile "Fehm" kelimesinin ifade ettiği anlama farklıdır. Fıkıh'ta; çok ince ve keskin bir idrak söz konusudur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "- Nerede olursanız olun, velev ki tahkim edilmiş yüksek kal'alar da bulunun, ölüm size gelip yetişir. Eğer onlara iyilik dokunursa "- Bu Allah katındandır" derler. Şayed onlara bir fenalık dokunursa "- Bu senin katındandır. (senin yüzündendir) derler. De ki: Hepsi Allah katındandır. Böyle iken onlara, o kavme ne oluyor ki (Kendilerine söylenen) hiçbir sözü anlamaya (fıkhetmeye) yanaşmıyorlar" (3) hükmü beyan buyurulmuştur. Burada geçen "La yefkahune" hükmünün muhatabı olan kimseler; ana dilleri arapça olan ve arapça konuşan kimselerdir. Bu durumda Kur'an-ı Kerim'in zahiri manalarını anlamaları ve Resulallah (SAV)'i dinlemeleri kaçınılmazdır.
Peki anlamadıkları nedir? İşte bu noktada "
Yefkahune" ibaresi karşımıza; "İnce anlayış ve keskin idrak" olarak çıkıyor. Esasen Kur'an-ı Kerim'in bir-çok ayetinde; kafirler ve müşrikler "Fıkhetmeyenler" olarak tarif edilmektedirler. (4) İslami istilah'ta "Fıkıh Şer'i hükümleri delilleriyle birlikte tafsili olarak bilmek" şeklinde tarif edilmiş. (5) Bu noktada karşımıza; "- Sadece bilmek fıkıh mıdır?" suali çıkabilir, İslâm uleması; ilmin, salih amel için bir "vasıta olduğunu" dikkate alarak, ameli ayrıca zikretmemiştir. Ancak tasavvuf ehli, bu hususta hassastır. Dürri'l Muhtar'da "Fıkıh" tarif edilirken: "- Ehl-i hakikate göre ise ilimle ameli bir araya getirmektir. Çünkü Hasan-ı Basri "Fakih ancak dünyadan yüz çevirip ahirete yönelen ve kendi kusurlarını gören kimsedir", demiştir" (6) hükmüne yer verilmiştir. Şurası muhakkaktır ki; zühd ve takva noktasında hassas olmayan bir kimsenin, ilmi ne olursa olsun "Fakih" olması mümkün değildir.
Allahü Teala (c.c)'nın imtihan için beyan buyurduğu emir ve nehiylerin tamamına "
Teklif" adı verilir. Fıkhın konusu; mükellef olması dikkate alınarak, insanın fiilidir. İnsanın; lehindeki ve aleyhindeki bütün haklarını, kat'i delillere dayanarak ortaya koymak "Fakihlerin" görevidir. Bunun belirli bir usûl içerisinde izahı gerekir. İmam-ı Şafii (rh.a.) : "- Kat'i bir habere dayanmadan veya ictihad yapmadan bir söz söylemek günaha çok yakındır. Allahü Teala (c.c) Resûlallah (SAV)'dan başka hiç kimseye; ilmi bir delile dayanmadan din hususunda herhangi bir söz söyleme hakkı tanımamıştır. İlmi delil ise: Kitap, Sünnet, İcma, asar ve mahiyetini beyana gayret ettiğim Kıyas-ı fûkahadır" (7) demek suretiyle, önemli bir noktaya işaret etmektedir.
Din hususunda; hiçbir delile dayanmadan "Şahsî Kanaat" belirtmek, mükellef için büyük bir tehlikedir. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rh.a.) : "- Allah (c.c)'ın diniyle ilgili bir konuda şahsi kanaatinize göre hüküm vermekten sakınınız, Sünnet'e tabi olunuz. Kim ki Sünnetten ayrılırsa, dalâlete, düşer, sapıtır" (8) buyuruyor. Tabîûndan Hz. Şa'bi (Rh.a.)'ye bir adam gelip, bir mesele sorar. Şa'bi (Rh.a.) sual olunan konuyla ilgili olarak, Hz. Abdullah İbn-i Mesûd (RA) şu şekilde izah etti" diye cevap verir. Sual soran kimse: "- Sen kendi şahsi kanaatini söyle!.." deyince, Hz. Şa'bi (Rh.a.) : "- Şu adama bakın!.. Ben ona İbn-i Mesûd (RA) şöyle dedi, diyorum. O bana şahsi kanaatimi soruyor. Ben dinimi bundan tenzih ederim, vallahi müzikle meşgul olmayı, şahsi kanaatimle fetva vermeye tercih ederim" (9) diye haykırıyor. Yine İmam-ı Malik (Rh.a.)'e kırk mesele soruluyor, otuz altısı hakkında "- Bilmiyorum" diyor. (10) Kat'iyyen "şahsi kanaatim şudur" demiyor!.. Din hususunda şahsi kanaat belirtme hastalığı "Bid'at ehli" arasında yaygın bir usûldür.
[FONT=Times New Roman][JUSTIFY]Soru: 67: Fıkıh ne demektir? Fazileti nelerdir?
Cevap: Sözlükte fıkıh, bir şeyi bilmek anlamına gelir. Daha sonraları bu tarif, ‘şeriat ilmini bilmek’ şeklinde sınırlandırılmıştır. Fakihlerin kullandığı bir terim olarak: ‘Furûu ezberlemek’ demektir. Hakikat ehline göre de ilimle ameli birleştirmektir. Konusu, mükellefin fiilleridir. Kaynakları Kitap, Sünnet, icma ve kıyastır. Gayesi, düny-ahiret mutluluğuna ermektir. Fazileti ise pek çoktur: Bunlardan biri- el-Hulasa’da yer aldığına göre- bizim mezhep alimlerimizin kitaplarına bakmak, -duymaksızın bile olsa- gece namazından daha faziletlidir. Ayrıca fıkıh öğrenmek, Kur’an’ın öğrenilmesi farz-ı ayn olan miktarı dışındakileri öğrenmekten daha faziletlidir. Fıkhın hepsinin öğrenilmesi zaruridir. El-Multakat ve diğer eserlerde İmam Muhammed’in şu sözüne yer verilir: “Bir insan, helal-haram bilgisini ve mutlaka bilmesi gereken ahkamı öğrenmelidir”.
Nitekim Allah Teala: “Kime hikmet verilirse, ona büyük bir hayır bahşedilmiştir” ayetinde de, bu ilmi ‘hayır’ olarak isimlendirmektedir. Zira bazı müfessirler, ayetteki ‘hikmet’i fıkıh ilmi olan ilm-i fürû olarak tefsir etmişlerdir. Dârekutnî ve Beyhakî’nin rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulur : “Allah’a, dinde fıkıh sahibi olmaktan daha üstün bir şeyle ibadet edilmemiştir. Şeytan için bir fakih, bin abidden daha çetindir. Her şeyin bir direği vardır; dinin direği ise tefakkuhtur (dinde fıkıh derinliğine sahip olmaktır)” Yusuf KERİMOĞLU
[B] K A Y N A K L A R
[FONT=Times New Roman][COLOR=#000080] (1) Muhammed Ma'ruf Ed Devalabi - İlmi Usul-i Fıkıh - Beyrut: 1935 Sh: 12.-Ö.N.Bilmen - Hukuk-ı İslamiyye ve Ist. Fıkhiyye Kam-İst: 1975 . C: 1 Sh: 13 Mad: 9.
(2) İbn-i Abidin- Reddu'l Muhtar Ale'd Durri'l Muhtar-İst: 1982 C: 1 Sh: 34.
(3) En Nisa Suresi : 78-
(4) Bakınız: El A'raf Suresi: 179, Hud Suresi: 91.
(5) Prof. Muhammet! Ebû Zehra - İslâm Hukuku Metodolojisi - Ank: 1979 Sh: 13, Ayrıca M. Ma'ruf Ed Devalabi - A.g.e. Sh: 12.
(6) İbn-i Abidin - A.g.e. C: l Sh: 34.
(7) İmam-ı Şafii - Er Risale - Kahire: 1979 (2 Bsm) Sh: 508 Madde: 1467-1468-
(8) İmam-ı Şa'rani - Mizanü'l Kübra - Kahire: 1306 C: l Sh: 51.
(9) Sünen-i Darimi - İst: 1401 Çağrı Yay. Mukaddeme: 17 Sh: 47.
(10) Ömer Nasûhi Bilmen - A.g.c. C: l Sh: 245 Madde: 557.
(11) Molla Hüsrev - Mir'at El Usûl fi Şerhi'l Mirkat el Vusul - İst: 1307 C: l Sh: 33
(12) Doç. Dr. İsmail Cerrahoğlu - Tefsir Usulü - Ank: 1971 Sh: 34.
(13) İslâm Ansiklopedisi - Ç: 6 Sh: 995 (Kur'an Maddesi)
(14) Muhyiddin Ebû Abdullah Muhammed b. Süleyman El Kafiyeci - Kitabû't Taysir fi Kavaidi İlmi't Tefsir - Ank: 1974 Sh: 58-57.
(15) Eş Şura Sûresi: 52.
(16) İmam Abdülaziz El Buhari - Keşfû'l Esrar-İst: 1308 C: 2 Sh: 361.
(17) İmam-ı Şafii-Er Risale-Kahire: 1979 (2 bsm) Sh: 20 Madde: 48-50.
(18) İmam Abdülaziz El Buhari - A.g.e. C: l Sh: 19.
Alıntı ile Cevapla