Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Eylül 2017, 13:58   Mesaj No:7

Mihrinaz

Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:68
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:43
Mesaj: 12.403
Konular: 1269
Beğenildi:11857
Beğendi:8991
Takdirleri:26311
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

OSMANLI DEVLETİ’NİN ÇÖKÜŞÜ: “I. DÜNYA SAVAŞI”
1815 yılında toplanan Viyana Kongresi, Avrupa’da mevcut durumun yerleşmesini sağladığı için Batılı devletlerin, sömürgecilik faaliyetleri çerçevesinde yöneldikleri yer Osmanlı Devleti’nin hakim olduğu coğrafya olmuştur.

I. Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’nın büyük devletlerinin oluşturdukları ittifaklar genişlemiş, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya Üçlü İttifak’ı; İngiltere, Fransa ve Rusya Üçlü itilafı oluşturmuşlardır. **28 Haziran*1914 tarihînde Saray-Bosna’da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliahdı Arşidük Fransuva Ferdinand’ın Gabriel Princip adlı Sırp asıllı bir öğrenci tarafından öldürülmesini bahane eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Sırbistan’a harp ilan etmesiyle Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Bu tarihten hemen sonra Almanya, Rusya’ya; Fransa da Belçika’ya harp ilan etmişlerdir.

Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi

1914 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti için İngiltere veya Almanya’nın yanında savaşa girmekten başka bir çıkar yol gözükmüyordu.********* ********************

İttihat ve Terakki liderlerine göre:*“İngiltere ile Rusya’nın yayılmacı emellerine set çekmek için savaşa girilmelidir. İtilaf Devletlerine nispetle iktisadi ve sınai üstünlüğe sahip Almanya, savaştan ancak zaferle çıkabilir. Tabiatıyla, zafer günü de Türkiye mükâfatlandırılacaktır.” Terakki liderleri, Osmanlı Devleti’nin acilen Avrupalı güçlü bir müttefik bulması gerektiği konusunda birleşiyorlar; İngiltere, Fransa veya Almanya’nın, devleti daha fazla toprak kaybına karşı koruyabileceğine inanıyorlardı.

Osmanlı Devleti’nin ittifak Arayışları

1914 yılı Haziran ayında Cemal Paşa vasıtasıyla yapılan ittifak teklifi, Rusların olur demeleri şartına bağlanmıştır. 1914 yılı Mayıs ayında Talat Paşa, Kırım’da Rus Çarı’nı ziyaret ederek ittifak teklifinde bulunmuştur. Osmanlı Devleti’nce böyle bir teklifte bulunulması Rusların gururunu okşamışsa da İstanbul ve Boğazları ele geçirmek hususunda müttefiklerini razı etmiş olan Rusya, Alman askerî heyetlerinin Türkiye’de olmalarını bahane ederek ittifak teklifini geri çevrilmiştir.

Boğazların ve dolayısıyla devletin geleceğinin tehlikeye düşeceği kanaatiyle Said Halim Paşa ve Dâhiliye Nazırı Talat Bey’i de ikna ederek Üçlü İttifak’a girmeye karar vermişler ve Berlin’de görev yapmış olan Enver Paşa’nın Almanya’ya müracaatını kararlaştırmışlardır. 22 Temmuz 1914*tarihînde Enver Paşa’nın müracaatı da Almanya’nın İstanbul Büyükelçisi Hans Von Wangenheim tarafından reddedilmiştir. **Osmanlı Devleti’nin Almanya’yı güçlendireceğini düşünürken bazıları Kafkaslardan gelmesi muhtemel Rus taarruzuna karşı Osmanlının da gelip yardım isteyeceğini ileri sürüyorlardı. Bu tereddütler sebebiyle Almanya’nın, Türkiye’nin savaşta Rusya’ya karşı ciddi surette harekete geçebileceğinden emin olmadan anlaşmaya imzalamak istemediği anlaşılmaktadır. Bu hususta son sözü Türkiye’deki Alman Askerî Heyeti’nin başkanı Liman Von Sanders’e bırakmıştır.

İstanbul’da Sadrazam Said Halim Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat Bey ve Harbiye Nazırı Enver Paşa ile Alman Büyükelçisi’nin katıldığı gizli bir toplantı yapılmış ve 28 Temmuz’da ittifak taslağı Berlin’e gönderilmiştir. Neticede 1 Ağustos 1914*günü yapılan gizli anlaşma ile Osmanlı yönetimi kendisine bir müttefik bulmuş oluyordu.

*Birbiriyle savaşan rakiplerin artık, Türkiye’nin paylaşılması meselesini anlaşarak hep birlikte halletmek istedikleri anlaşılmaktadır. Zira Üçlü itilaf, ta Güney Amerika hükûmetlerine varıncaya kadar her tarafta kendine müttefikler ararken Türkiye’yi ittifak dairesine sokmak için herhangi bir teşebbüste bulunmamıştır.

*Aksine itilaf Devletleri bu savaşın, Türkiye ile olan derin ve hayati alakasını gizlemek ve Türkleri yalnız ve çaresiz bırakabilmek için her şeyi yapmışlardı.

*Osmanlı Devleti, her ne kadar savaş karşısında tarafsızlığını ilan etmiş ise de Akdeniz’de İngiliz donanması tarafından takip edilen Goben ve Breslav adlı iki Alman savaş gemisinin, takipten kurtularak Çanakkale Boğazı’ndan içeri girmesi Almanya yanında savaşa girilmesi mizansenini tamamlıyordu. Yavuz ve Midilli adları verilen bu gemilere, Türk bayrağı çekilip Enver Paşa’nın emriyle Amiral Souchon komutası altına verilmişti. Kamuoyuna İngiltere’nin el koyduğu Osmanlı savaş gemilerinin yerine Almanya’nın hediyesi şeklinde sunulan bu gemiler 29 Ekim 1914’te*Karadeniz’de Odesa, Sivastopol ve Novorosisk limanlarını bombalamışlar, Rus donanmasıyla savaşmışlardır. Bu savaşa Hamidiye gemisi ile bazı Türk savaş gemileri de katılmıştı.

5 Kasım 1914*tarihînde itilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’ne resmen harp ilan etmişlerdir. 11 Kasım 1914’te*de Osmanlı Devleti aynı devletlere resmen harp ilanında bulunmuş, 14 Kasım’da ise bütün İslam âlemine hitaben itilaf Devletlerine karşı cihadı Ekber çağrısı yapılmıştır.

I. DÜNYA SAVAŞI’NDA CEPHELER

Kafkas Cephesi
1 Kasım 1914’te*Rusların Doğu Beyazıt’tan saldırıya geçmeleri ile Kafkas Cephesi açılmıştır. Osmanlı orduları Rus saldırısını başarıyla durdurmuş ve karşı harekâta geçmişlerdir. Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa Kafkasya’yı› zapt ederek Rusları bu bölgede çökertmeyi düşünmüştür. Böylece Orta Asya Türk dünyası ile doğrudan temasa geçmek ve hatta Hindistan’a kadar ilerlemek mümkün olacaktı. Bu düşüncelerle Boğazlar ve Trakya’da tutulması gereken kuvvetlerin bir kısmı Kafkas Cephesi’ne kaydırılmıştır. Enver Paşa Erzurum’a gelerek 3. Ordu Komutanı Hasan izzet Paşa’dan askerlerine taarruz emri vermesini istemiştir. Ordunun komutasını bizzat eline alan Enver Paşa ani baskınlarla Rus ordusunu dağıtmayı planlamıştı. **************

22 Aralık’ta girişilen Sarıkamış Harekâtı’nda Allahuekber Dağları geçilmiş ise de 9. Kolordu Ruslara esir düşmüştür. Enver Paşa komutasındaki ordu birliklerinin giriştiği bu harekât 25-26 Aralık 1914’de*durdurulmuş ve büyük kayıplar verilmiş ise de 28 Aralık 1914’te*Sarıkamış kuşatılabilmiştir.

Askerlerin yetersiz bir sayıya düşmesi üzerine harekâttan bir netice alınamamış ve Enver Paşa 2 Ocak 1915*tarihînde cepheyi terk etmiştir. Kuşatmayı gerçekleştiren 9. ve 10. Kolorduların 55 000 kişilik mevcudundan geriye sadece 3000 kişi kalmıştır. 11. Kolordu’nun kayıpları ile birlikte toplam zayiat 75.000 kişi kadardır.

1915 Nisan’ında Van vilayetinde başlayan isyanın büyümesi üzerine bu uygun ortamdan yararlanmak isteyen Ruslar gönüllü Ermeni birliklerinin öncülüğünde Van bölgesini işgal etmişlerdir.

Rusların Van’ın yönetimini Ermenilere bırakması üzerine Van merkezli devlet İlanına kalkışan Ermeni çeteleri de kaçamayan Müslüman halkı katletmeye başlamışlardır.

Rus işgalleri Van ile sınırlı kalmamış, Doğu Anadolu’da hızla ilerleyen Ruslar, 16 Şubat 1916’da*Erzurum’u, 18 Nisan’da Trabzon’u, 16 Şubat’ta Muş’u, 3 Mart’ta Bitlis’i, 15 Temmuz’da Bayburt’u, 25 Temmuz’da Erzincan’ı işgal etmişlerdir. Bu cephede Miralay Mustafa Kemal Bey komutasındaki 16. Kolordu, Muş ve Bitlis’i Rus işgalinden kurtarmıştır.

1917 yılında Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin çıkması üzerine Rusya ile 3 Mart 1918 tarihînde BrestLitovsk Antlaşması*imzalanmıştır.

Anlaşma gereği geri çekilen Rus kuvvetleri ağır silahlar› ve malzemelerini iş birliği yaptıkları Ermeni çetelerine bırakacaklardır.
*Rusların yerini alan Ermenilerin katliam tehditlerine karşı 1918 Mart’ında Kâzım Karabekir Paşa’nın kumandasındaki Kafkas Kolorduları tarafından Erzincan ve Erzurum kurtarılmıştır*(12 Mart 1918). Ayastefanos antlaşması*ile Rusların eline geçmiş olan Elviye-i Selase (Üç Vilâyet:*Kars, Ardahan, Batum) kurtarıldığı gibi Ruslar, Doğu Anadolu’da işgal ettikleri topraklardan çekilmeyi de kabul etmişlerdir.

Kanal Cephesi

1 Kasım 1914’te*İngilizlerin Süveyş Kanalı’nda Akabe Limanı’nı bombardıman etmeleri ile Filistin-Suriye cephesi açılmıştır. Akabe’nin bombalanmasından hemen sonra Enver Paşa, Miralay Cemal Bey’den 8. Kolordu Kumandanlığı görevini kabul ederek Kanal Seferi için hazırlıkları tamamlamasını istemiştir. Esasen Almanlar tarafından planlanan ve tatbiki istenen Kanal Seferi için Cemal Paşa, 21 Kasım 1914*tarihînde törenle İstanbul’dan yola çıkmıştır. Cemal Paşa, Sina çölünü büyük zorluklarla geçmiş ve 2-3 Şubat 1915’te Süveyş Kanalı’na ulaşılmıştır. İngilizlerin bölgeye yığdığı 150.000 kişilik kuvvetine karşı 35.000 kişilik bir Türk kuvveti vardır. Aynı gece taarruz edilmiştir. ************************************************** ****************

Kanalın geçilerek burada hâkimiyet kurmanın eldeki imkânlar ölçüsünde mümkün olmayacağı görülmüş ve 3-4 Şubat 1915*günü çekilme kararı alınmıştır. 16 Temmuz 1916*tarihînde çok sayıda Alman askerînin de iştirak ettiği ikinci Kanal harekâtında da Türk ordusu büyük zayiatlar verip çekilmek zorunda kalmıştır. Daha sonra 4-5 Ağustos’ta Romani ve Katya bölgelerinde İngilizlerle yeniden karşı karşıya gelinmişse de sonuç yine aynı olmuştur.

Almanların savaş planlarına uygun olarak yapılan bu harekâttan da bir netice alınamaması Mısır’ın tamamen kaybedildiği anlamını taşıyordu. Nitekim 1916 yılının sonunda kuvvetlerini takviye etmiş olan İngilizler karşı harekete geçerek Sina yarımadasını ele geçirip Suriye sınırına dayanacaklardır.

Çanakkale Cephesi*

*İngiliz Bahriye Nazırı Winston Churchill, İstanbul’un ele geçirilip Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılmasını savunuyordu.
*Müttefik Devletler, Boğazlardan rahatlıkla geçebileceklerinden o kadar emindiler ki Alman Askerî Heyeti’nin yaveri, İngiliz birliklerinin muzafferane İstanbul’a girmelerini bekleyenlerin Beyoğlu’nda hazırlıklar yaptıklarını ve yolları görecek pencerelerin şimdiden kiralandığını, İngiliz sefaret Binasının da şimdiden tanzim edilip yatakların bile hazırlandığını bildiriyordu.
Çanakkale üzerindeki mücadele, Düvel-i Muazzama kuvvetlerinin 3 Kasım 1915’te Seddülbahir ve Kumkale istihkâmlarının bombalanması ile başlamıştır. Bu kuvvetler içinde İngiliz ve Fransız birlikleri ile birlikte Rum ve Yahudi gönüllüler, Anzaklar (Avustralyalı, Yeni Zelandalı askerler), Sihler, Gurkalar, Sudanlı zenciler, Senegalli, Faslı askerler de bulunuyorlardı. Çeşitli dil, din ve ırklardan oluşan bu insanlar, kendilerinin olmayan bir savaşta bir araya gelmişlerdi. Anlaşılan odur ki emperyalist devletler Mehmetçik’e karşı dünya savaşına yakışır bir biçimde (!) bütün akvam-ı beşeri Gelibolu’da toplamışlardı.******** *****

Asıl Çanakkale Muharebeleri 19 ve 25 Şubat 1915*tarihînden itibaren başlamış ve 8,5 ay sürmüştür. 18 Mart 1915*tarihînde 18 Müttefik gemisi boğazları zorlamış ve geçebileceklerini düşünmüşlerdi. Müttefiklerin 6 gemisi batırılmış ve “Çanakkale geçilmez” hükmü ile geri dönmek zorunda kalmışlardır. Çanakkale Muharebelerinin ikinci safhası, düşmanın karaya asker çıkarıp karadan İstanbul’a ulaşmak istemesiyle başlar. 25 Nisan’da Saros’a, 26 Nisan’da Kumkale’ye, 27 Nisan’da Seddülbahir ile Tekeburnu arasına çıkarma yapmışlardır. Çanakkale Muharebelerinde “Kitre Muharebeleri”*diye isimlendirilen bu savaşlar destanlarla doludur. Diğer bir Seddülbahir Muharebesi de*“Zığındere Muharebesi”dir ki 6 Temmuz’a kadar sürmüştür. 8 Ağustos’ta Anafartalar Grup Komutanı olan Miralay (Albay) Mustafa Kemal ile 9 Ağustos’ta Kocaçimen, Conkbayır, Kanlısırt’ta cereyan eden muharebelerde I. Anafartalar Zaferi kazanılmıştır. 10 Ağustos’ta Conkbayırı Muharebelerinde Mustafa Kemal’in göğsüne bir şarapnel parçası isabet etmiş ancak göğsündeki saat onu korumuştur.*

14-21 Ağustos’ta Kireçtepe, Aslantepe Muharebeleri yapılmış, 21 Ağustos’ta II. Anafartalar Zaferi kazanılmıştır. Burada başarılı olamayacağını anlayan düşman, 20 Aralık 1915’ten*itibaren gizlice çekilmeye başlamış, 10 Ocak 1916’da tamamen Çanakkale’den çekip gitmiştir.

Çanakkale’de kazanılan zafer ile Müttefiklerin bütün hesapları bozulmuştur. Çanakkale Zaferi üzerine Rusya’ya giden yolu açamadıkları gibi, Balkan devletlerini de yanlarına çekememişlerdir. Henüz tarafsız durumda bulunan Bulgaristan, Osmanlı Devleti’nin yanında savaşa katılmıştır. Gelibolu Muharebeleri başladığını da, Yunanistan ve Romanya, Müttefikler tarafına meyletmişlerse de muharebelerin Müttefikler lehine gelişmediğini görünce tarafsız kalmışlardır.

*İngiliz yazar Alan Moorehead Mustafa Kemal için “O genç ve dâhi Türk şefinin o esnada orada bulunması, müttefikler bakımından, talihin en acı darbelerinden biridir” demek suretiyle bir komutan olarak Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rolünü vurgulamıştır. Onun bu dehâsı ile sevk ve idare kabiliyeti Millî Mücadele’nin hemen her safhasında kendini gösterecektir. General Sir John Smyth, Mustafa Kemal’in önderliğinin Anzak saldırılarını atmakla kalmayıp Gelibolu Seferi’nin kaderini tayin ettiğini yazar.

Irak Cephesi**

*İngiltere, Basra Körfezi’nden kuzeye doğru çıkıp Rusya ile irtibat kurmak, Türk kuvvetlerinin İran’a girip Hindistan yolunu tehdit etmesini önlemek istiyordu. Ayrıca Orta Doğu’nun zengin petrol kaynaklarına sahip olan bu bölgede hakimiyet kurmak düşüncesinde olan İngilizler, harekete geçerek 1 Kasım 1914’te Basra Körfezi’ne asker çıkarmışlar, 22 Kasım’da da Basra şehrini ele geçirmişlerdir. Aralık ayı başlarında tekrar ileri harekâta kalkan İngilizler, Kurna mevkiini ele geçirmişler, burada 38. Fırka Komutanı Albay Suphi Bey ile çok sayıda subay ve askerî esir almışlardır.

Mahalli gönüllü kuvvetlerle hareket etmek zorunda kalan Süleyman Askerî Bey, 11 Nisan 1915*günü başlayan ve üç gün süren taarruzda başarılı olamayınca intihar etmiştir.*

İngilizler, bir yıla yakın bir süre bölgeyi kontrol altına almışlarsa da Ruslarla birleşmeleri mümkün olmamıştır. 1915 yılı Kasım ayı sonlarında İngilizleri yenen Türk kuvvetleri Selman-Pak’ta kuvvetli bir savunma hattı oluşturmuşlardır. 29 Nisan 1916*tarihînde Kutü’l-Ammare’de, İngiliz kuvvetlerini kuşatan Türk birlikleri İngilizlere ağır kayıplar verdirmişlerdir. Bu kuşatmada İngiliz komutan General Tawnshend ile 20.000’e yakın İngiliz askerî esir alınmıştır. Ancak bu başarı uzun sürmemiş, takviye birlikler getiren İngilizler 1917 yılı başlarında karşı taarruza geçmişlerdir. Bağdat Muharebesi’nde Türk kuvvetlerinin yenilmesi üzerine 11 Mart 1917’de*Bağdat da İngilizlerin eline geçmiştir. Kafkaslarda soğuktan kırılan Türk askerî, Irak cephesinde ise sıcaktan, kolera ve açlıktan kırılmıştır. Bağdat’ın düşmesinden sonra 1917 yılı içinde başka ciddi bir saldırıda bulunmayan İngilizler, 30 Ekim 1918’de*mütareke imzalandıktan sonra 8 Kasım’da Musul’u işgal edeceklerdir.

Galiçya Cephesi***

*Rusya ve Avusturya cephesinin önemli ve stratejik bir noktasında bulunan Romanya diğer Balkan Devletleri gibi tarafsız kalmak istiyordu. Rusya, Bukovina ile Galiçya’yı ele geçirerek önemli bir etki sağlamıştır. Avusturya ise Romanya’nın itilaf Devletleri safında yer almasını istemiyordu. Bu kararsızlık içerisinde itilaf blokuna meylettiği anlaşılan Romanya ile Rusya ve Fransa arasında görüşmeler başlamış ve 17 Ağustos 1916 tarihînde itilâf Devletleri ile Romanya arasında bir antlaşma imzalanmıştır. Romenler savafl ilan eder etmez Avusturya-Macaristan sınırını geçerek Transilvanya’nın bir bölümünü ele geçirmişlerdir.

1917 yılı başlarında ise Avusturya, savaşın başında ele geçirdiği Belgrad’ı koruyamamış ve Sırplara kaptırdığı gibi Galiçya Cephesi’nde de Ruslara karşı beklenen başarıyı gösterememiştir. İşte bu zamanda Alman ve Türk birlikleri Avusturya’ya yardım etmek amacıyla Galiçya Cephesi’ne gönderilmişlerdir. 33.000 kişilik Türk kuvveti burada çetin savaşlar yapmışlar, ağır kayıplar vermişlerdir.* Alman ve Türk Yardımına rağmen Rus taarruzları, Galiçya ve Bukovina cephesinde Avusturyalıların 100 km gerilemesine sebep olmuştur. Sonunda Avusturya Galiçya’dan çekilmek zorunda kalmıştır.

Hicaz Cephesi*

*Osmanlı Devleti dünya savaşına girdikten kısa bir süre sonra şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi’nin hazırladığı “Cihad-ı Mukaddes”*fetvası ilan edilerek Kırım, Türkistan, Hindistan, Afganistan ve Afrika Müslümanlarını İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı savaşa davet edilmişti. Mukaddes Cihad Çağrısından beklenen sonuç alınamamıştır. ***Hicaz Valisi Galip Paşa’nın, Arapların isyana kalkışabileceğine ihtimal vermediği için ağır hareket etmesinden yararlanan şerif Hüseyin, İngilizlerin de yardımıyla hazırlıklarını tamamlayarak 9 Haziran 1916*tarihînde Cidde, Mekke ve Taif’te isyanı başlatmıştır. isyan karşısında Türk kuvvetleri önemli başarılar göstermişse de Hicaz’daki bu yerlerin şerif Hüseyin’in eline geçmesine mani olamamışlardır. Mekke’nin bütün mahallelerine hakim bir tepede bulunan Ead Kalesi 25 gün süren muhasara ve muharebeden sonra düşmüştür.

*27 Haziran 1916*tarihînde yayımladığı bildiri ile Osmanlı Devleti’ne karşı bir ihtilal yapacaklarını ilan eden şerif Hüseyin bildirisinin sonunda*şunları söylemekte idi:****“Biz şimdi hâlâ İittihat ve Terakki Hükümeti’nin boyunduruğu altında inleyen topraklardan tamamen ayrılmış durumdayız. ‹istiklalimiz mükemmel ve kelimenin tam manasıyla tamamlanmış olup her türlü yabancı müdahale veya kontrolünden tümüyle masun durumdayız”. Bu bildiri ile Osmanlı Devleti’ne savafl ilan eden şerif Hüseyin, Ekim Ay’ında da kendisini Arabistan Kralı ilan etmiş, İngiltere de bunu hemen kabul etmiştir.*

Mekke, Cidde ve Taif’in düşmesinden sonra mücadele Medine çevresinde cereyan etmiştir. Medine’yi sonuna kadar savunmayı düşünen Fahrettin Paşa’nın görüsüne karşı Almanlar ise Medine’nin elde tutulmasının anlamsız ve gereksiz olduğunu düşünüyorlardı.

Her türlü imkânsızlık ve olumsuzluklara rağmen “çöl ortasında Plevne kahramanları”*olarak tarihe geçen Medine müdafileri büyük bir şecaatle Medine’yi savunmuşlardır. Mondros Mütarekesi imzalanınca mütareke namenin 16. maddesine uyularak Haşim’i Hükûmeti adına Emir Ali, itilaf Devletleri adına İngiliz Yüzbaşı Gerland ile Türk heyeti arasında Medine’nin boşaltılması ve teslimine dair bir şartname imzalanmıştır.

Filistin Cephesi**

Mekke Emiri şerif Hüseyin’in isyan› ve İngiliz desteğiyle Hicaz’da önemli başarılar elde etmesi ile Kanal Harekâtı’ndan istenen neticenin alınamaması İngilizlere Orta Doğu’da istedikleri stratejiyi uygulama imkânı vermiştir. 1916 yılı sonunda İngilizlerin Süveyş Kanalı’ndan Suriye’ye kadar olan bölgede taarruza kalkmaları üzerine Türk cephesi 17-18 Mart 1917 tarihînde Gazze-Birüssebi hattına alınmıştır. 26 Mart’ta Birinci Gazze ve 17-20 Nisan’da*ikinci Gazze muharebelerinde çok üstün kuvvetlere rağmen İngilizler püskürtülmüşlerdir. 31 Ekim’de, İngilizler, üstün kuvvetlerle Gazze-Birüssebi cephesine karşı üçüncü saldırıyı başlatmıştır.

*Bu muharebe sonrasında 7 Kasım 1917*tarihînde Gazze düştüğü gibi Türk kuvvetlerinin boşalttığı Kudüs de 9 Aralık 1917 tarihînde İngilizlerin eline geçmiştir. Kudüs’ün düşmesi Hristiyan Dünyası’nda, hatta Osmanlı Devleti’nin müttefiki olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti Viyana’da bile bir haçlı zaferi gibi kutlanmıştır. Bölgedeki muharebelerde 1 Ekim’de Şam, 27 Ekim’de de Halep İngilizlerin eline geçmiştir.

Osmanlı Ermenilerinin Yeniden Yerleştirilmeler

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte Ermeni çeteleri, savaşa giden orduların boş bıraktığı Doğu Anadolu’da Müslüman ahaliye saldırmaya, köylerini yakıp-yıkmağa ve insanlar› öldürmeye başlamışlardır. Ermenilerin 1915 Şubat’ında Süleymanlı (Zeytun) kasabasını işgal ederek Müslüman halka soykırımda bulunmaları sadece bir örnektir. 24 Nisan 1915*tarihînde vilayetlere ve mutasarrıflıklara gizli bir tamim göndermiş ve Ermeni komite merkezlerinin kapatılmasa›, evrakına el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanmasını istemiştir.
Bu tamim üzerine 235 kişi tutuklanmıştır. Ermenilerin her yıl katliam günü olarak kutladıkları, günümüzde de Ermeni soykırımının yıldönümü olarak kabul ettirmek istedikleri 24 Nisanı’n özelliği bu tutuklamalardan dolayıdır.

Başkumandan Vekili Enver Paşa 2 Mayıs 1915*tarihînde Dâhiliye Nazırı Talat Paşa’ya gönderdiği yazıda Ermenilerin isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmalarını, uygulamanın yalnız isyan çıkarılan bölgelerdeki Ermenilere uygulanmasını istemiştir. Bu yazıda Enver Paşa’nın Ermenilerin isyanlarını sürdürebilmek için toplu ve hazır bir hâlde bulunduklarını söylemesi tehcirin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.

27 Mayıs 1915*tarihînde çıkarılan geçici bir kanunla asayişi bozan silahlı saldırgan ve direnişçilerin tecavüz ve direnişleri sırasında imha, casusluk ve vatana ihanet eden köy ve kasaba halkını başka yerlere sevk ve iskan etme yetkileri orduya devredilmiştir.Üç maddeden oluşan kanun şöyledir:*

1.*Seferde ordu, kolordu, fırka kumandanları, bunların yardımcıları ve bağımsız bölge komutanları halk tarafından herhangi bir surette hükûmetin emirlerine ve ülkenin savunmasına, güvenliği korumaya ilişkin uygulamalara karşı koymak, silahla saldırı ve direnme görülürse hemen askerî kuvvetle şiddetli biçimde cezalandırmaya ve saldırıyı bütünüyle yok etmeye yetkili ve zorunludur.

*2.Ordu ve bağımsız kolordu ve fırka kumandanları askerî kurallara aykırı veya casusluk ve ihanetlerini hissettikleri köy ve kasabalar halkını ayrı veya topluca diğer yerlere sevk edilebilir ve yerleştirebilirler.
3.*Bu kanun yayın tarihînden itibaren geçerlidir.

*Ermeniler, kendilerine yapılan uyarılara rağmen Van, Bitlis vilayetleriyle şarkikarahisar (şebinkarahisar) ve Amasya şehirlerinde ayaklanmışlardır.

Ermeni vatandaşların başka yerlere nakledilmesi (tehcir), cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Bunlar, Kafkas ve İran Cephesi’nin gerisinde bulunan Erzurum, Bitlis ve Van bölgeleri ile Sina Cephesi gerisinde bulunan Mersin ve İskenderun bölgeleridir. Daha sonra isyan çıkaran ve Ermeni komitecilerine yataklık yapan diğer vilayetlerdeki Ermeniler de tehcire tabi tutulmuşlardır.

Kanunun ve daha sonrasındaki talimatnamelerin uygulanmasıyla ilgili olarak Osmanlı Devleti, Dâhiliye, Hariciye, Harbiye, Maliye ve Adalet Bakanlıkları görevlendirmiştir. Muhacirin Komisyonu, iskân-ı Aşâir ve Muhacirin Müdüriyeti ve Emval-i Metruke Komisyonları ile bazı mahallî komisyonlar oluşturulmuştur. 4 Ağustos 1915*tarihînde çeşitli mutasarrıflıklara gönderilen karar ile geride kalan Katolik nüfus sevk edilmeyerek nüfuslarının tespit edilmesi istenmiştir. İsyan çıkaran Ermenilerin çoğu Gregoryen mezhebinden olduğundan Osmanlı Devleti isyan çıkarmayanları tehcire tabi tutmamıştır.

Bunun yanı sıra Protestan Ermenilerle, hasta ve kör olan Ermeniler de tehcire dahil edilmemiştir. Alınan önlemler doğrultusunda 700.000 civarında Ermeni, Suriye bölgesinde iskân edilmiştir.

Hazirlayan: AYŞE AĞACA ÖĞÜT



Elinize emeginize saglik Ayse Hocam..Allah Razı Olsun..Ecrini versin...
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla