Konu Başlıkları: Arapça Sözlük
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Kasım 2008, 22:37   Mesaj No:17

sakafi

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sakafi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3898
Üyelik T.: 18 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 93
Konular: 13
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Arapça Sözlük

M

ma: su.
maa: "beraber, birlikte" mânâsında ön ek.
maabid: mabetler, tapınaklar.
maâd: âhiret.
maâdâ: başka.
maadin: madenler, metaller.
maahazâ: bununla beraber.
maalesef: yazık ki.
maalgayr: başkasıyla birlikte.
maali: yücelikler.
maaliftihar: iftiharla, seve seve.
maaliyat: yüce bilgiler, yüksek mertebeler.
maalkerâhe: kerahetle, çirkinlikle.
maalkifaye: yeterli olmakla birlikte.
maalmemnuniye: memnuniyetle.
maamâfih: mamâfih, bununla beraber.
maânî: mânâlar, anlamlar.
maârif: marifetler, ilimler, tanımalar, eğitim.
maârifperver: eğitimi seven.
maâriz: sözün gizli mânâları.
maâsi: günahlar, isyanlar.
maaş: geçinilecek şey, yaşayış, aylık para.
maaşen: yaşayış ve geçim bakımından.
maatteessüf: üzülerek, yazık ki.
maâyib: ayıplar.
maazALLAH : ALLAH korusun.
mâbâd: sonrası.
mâbâdettabiîye: fizik ötesi, metafizik.
mâbed: mabet, ibadet yeri.
mâbeyn: arası.
mâbihiliftihar: kendisiyle iftihar olunan.
Mâbûd: kendisine ibadet edilen ALLAH .
Mâbûdiyet: Mabutluk.
mâcerâ: serüven.
mâcid: yüce, şerefli.
mâcun: maddelerin ezilmiş hâli.
madalya: başarılı kimselere takılan madeni nişan.
madalyon: boyuna takılan süs eşyası.
madde: uzayda yer dolduran varlık.
maddeperest: maddeye taparcasına düşkün olan.
maddeperver: maddeyi seven.
maddeten: maddece, madde bakımından.
maddî: madde ile ilgili, maddece.
maddîyât: maddî şeyler.
maddîye: madde olan.
maddiyyun: maddeciler, mâneviyata inanmayanlar îmansız felsefeciler.
maddiyyunluk: maddecilik, materyalizm, maddeden başka her şeyi inkâr eden dinsiz felsefeciler.
mâdele: adalet yeri.
mâdelet: adalet etmek.
mâdem: böyle olunca.
mâden: metal, kaynak.
mâdeniyat: madenler, metaller.
mâder: ana.
madrûb: vurulmuş, dövülmüş.
mâdûd: sayılan.
mâdûm: yok olan.
mâdûmât: yok olanlar.
mâdûmiyet: yok olma, yokluk.
mâdûn: alt taraf.
mâfât: telef olan, yiten.
mâfevk: üst.
mâfihâ: içindekiler.
mafsal: eklem.
mâfüvv: bağışlanmış.
mağazî: gaza hikâyeleri.
mağdûb: gazaba uğramış.
mağdur: haksızlığa uğramış.
mağfiret: ALLAH ın affı.
mağfûr: affedilen.
mağlata: kafa karıştıran aldatıcı söz.
mağlûb: yenilmiş, mağlup.
mağlûbane: yenilmiş bir hâlde.
mağlûbiyet: yenilgi.
mağmûm: gamlı, tasalı, bulutlu.
mağmûre: adı sanı silinmiş, yerinde yeller esen.
mağrib: batı, akşam.
mağrur: gururlu.
mağrurâne: gururluca.
mağruren: gururlanarak.
mağz: öz, iç.
mah: ay.
mahal: yer.
maharet: ustalık, beceri.
maharim: mahremler, yasaklar, gizliler.
mahbes: hapishane.
mahbub: sevgili.
mahbubâne: sevilerek.
mahbubât: sevgililer.
mahbubiyet: sevilirlik.
mahbus: hapsedilmiş.
mahbusîn: hapsedilenler.
mahbusiyet: hapsedilmişlik.
mahcûb: utangaç, sıkılgan.
mahcûbiyet: utangaçlık.
mahcûr: kısıtlı.
mahdûd: sınırlı.
mahdûdiyet: sınırlılık.
mahdum: oğul, kendisine hizmet edilen.
mahdumiyet: mahdumluk.
mahfaza: koryucu kap.
mahfel: kapalı yer, camilerde yüksek yer.
mahfî: gizli.
mahfîyât: gizlilikler, gizli olanlar.
mahfûz: korunmuş.
mahfûzât: hafızadakiler, korunanlar.
mahfûziyet: korunurluk.
mâhî: balık.
mâhir: maharetli, becerikli.
mâhirâne: ustaca, beceriklice.
mahiyet: öz, nitelik, kendilik.
mahiyyat: mahiyetler, özler.
mahkeme: davaların görülüp hükme bağlandığı yer.
mahkî: hikâye olunan.
mahkîanh: kendisinden bahsedilen.
mahkûm: hükümlü, cezalı, mecbur.
mahkûmiyet: mahkûmluk.
mahlâs: yazarın takma adı.
mahlûk: yaratık.
mahlûkat: yaratıklar.
mahlûkiyet: yaratılmışlık.
mahmil: deve üstündeki sepet, bir söze yüklenen mânâ.
mahmûd: övülmüş.
mahmûl: yüklenilen.
mahmûle: yük.
mahmûr: baygın göz.
mahrec: çıkış yeri.
mahrek: yörünge.
mahrem: gizli, yasak, başkasına haram olan, evlenilmesi haram olan akraba.
mahremâne: mahremce, gizlice.
mahremiyet: mahremlik, gizlilik, yasaklık.
mahrûkat: yakıtlar.
mahrûm: yoksun.
mahrûmiyet: yoksunluk.
mahrût: koni.
mahrûtî: konik.
mahsub: hesaplanmış.
mahsûd: kıskanılan.
mahsûl: ürün.
mahsûlât: ürünler.
mahsûldâr: ürünlü.
mahsûr: kuşatılmış.
mahsûs: hissedilmiş, birine ayrılmış, bile bile.
mahsûsât: mahsuslar.
mahsûsiyet: mahsusluk.
mahşer: ölülerin dirilip toplanacakları yer.
mahşernümâ: mahşeri andıran.
mahşûş: içine girilmiş, lekelenmiş.
mahtûmâne: bitirircesine, bir kitabı bitirince verilen ziyafet gibi.
mâhud: bilinen, sözü edilen.
mâhudiyet: bilinirlik.
mahuf: korkulu.
mahv: benlik bakımından silinme.
mahvetme: silme.
mahviyet: silinme hâli.
mahviyetkâr: benliğini silen.
mahviyetkârane: benliğini silercesine.
mahz: sadelik.
mahzâ: sade.
mahzân: sadece.
mahzen: hazine odası.
mahzeniyet: mahzenlik.
mahzûf: çıkarılan, kaldırılan.
mahzûn: üzgün.
mahzûnâne: üzgünce.
mahzûr: sakınca.
mahzûrât: sakıncalar.
mahzûz: hoşlanan.
mahzûzât: hoşlanılan şeyler.
maî: su cinsinden, su ile ilgili, mavi.
mâide: sofra.
mâil: eğilmiş, meyilli, istekli, andırır, yörünge.
mâile: eğri, eğik.
mâilikamer: ayın yörüngesi.
maîşet: yaşayış, geçim.
maiyyet: yanındakiler.
makabir: mezarlar.
mâkabl: öncesi.
makad: oturak yeri, arka.
makalât: makaleler.
makale: söz, gazete yazısı.
makalid: kilitli yerler.
makam: yer, mertebe, müzikte usul.
makamât: makamlar.
Makâmımahmûd: Peygamberimize verilen yüksek makam.
makamperest: makam düşkünü.
makarr: karar yeri, durulan yer.
makasıd: maksatlar, gayeler.
makber: mezar.
makberistân: mezarlık.
makbûl: kabul edilen, geçerli.
makbûliyet: kabul edilebilirlik, geçerlilik.
makdis: kutsal yer.
makdûrat: takdir edilenler, kudret eserleri.
mâkes: yansıma yeri, ayna.
makhûr: kahredilmiş, ezilmiş.
mâkis: karşılaştırma.
makrû: okunan.
makrûn: yakın, ulaşmış.
maksad: istenen.
maksûd: istenen şey.
maksûm: bölünmüş.
maksûr: kısaltılmış.
makta: kesit.
maktel: öldürülen yer.
maktûl: öldürülmüş.
mâkûd: bağlı.
mâkûl: akla uygun.
mâkûlâne: akla uygun biçimde.
mâkûlât: akla uygun olanlar, akılla ilgili bulunanlar.
mâkûle: akla uygun olan.
mâkûliyet: akla uygunluk.
mâkûs: ters.
mâkûse: tersine çevrilmiş.
mâkûsen mütenâsib: ters orantılı.
makûsen: tersine olarak.
makzî: kaza olunan, ödenen.
mâl: bir kimsenin eli altında bulunan değerli şey.
mâlâmal: dopdolu.
mâlâyanî: faydasız, boş, saçma.
mâlâyanîyât: faydasız şeyler.
mâlâyutak: dayanılmaz, güç yetmez.
mâlihülyâ: boş hayâller, kara sevda.
mâlik: mülkün sahibi.
mâlikâne: büyük ev, sahip gibi.
Mâlikî: dört hak mezhepten biri.
mâlikiyet: sahiplik.
mâliye: mal ile ilgili olan.
mâlûl: hasta.
mâlûliyet: hasta olma.
mâlûm: bilinen.
mâlûmât: bilinenler.
mâlûmiyet: bilinirlik.
mamâfih: bununla beraber.
mâmelek: olanca malı.
Mamhuran: bir aşiret ismi.
mâmûl: yapılmış.
mâmûlât: yapılmış şeyler.
mâmûr: bayındır, şenlikli.
mânâ: anlam, öz.
mancınık: eski bir silah, taş atma aleti.
Mançur: Asyada yaşayan bir kavim.
manda: sömürge, camız.
mânde: kalmış, yaramaz.
mânen: mânâca, anlamca.
mânend: benzer, eş.
mânevî: maddî olmayan, ruhanî.
mânevîyât: madde üstü hâller.
mânevîye: mânâ ile ilgili.
manevra: hareket kabiliyeti, harp oyunu.
mânî: engel.
mânîâ: engel olan.
mânidâr: anlamlı.
mânidârâne: anlamlıca.
mansıb: makam.
mansub: atanan.
mansûr: yardım görmüş, zafere ulaşmış.
mansûs: iyice kesinleşmiş, âyetle sabit.
mantık: düşünen akla kurallarıyla yol gösteren ilim.
mantıkî: mantıkla ilgili, mantıklı.
manyetizma: başka üzerinde uyuşukluk verici tesir.
manzar: bakış yeri.
manzara: görünüş.
manzûm: nazımlı, dizili, düzenli, şiir.
manzûme: şiir, sistem.
manzûmeişemsiye: güneş sistemi.
mâr: yılan.
mâraz: sergi.
maraz: hastalık.
mâreke: çarpışma yeri, çarpışma.
mârez: sergi.
mârık: dinsiz.
mârife: belli, bilinen.
mârifet: ilim, hüner, tanıma.
mârifetâşinâ: marifetin yabancısı olmayan.
mârifetnâme: marifet yazısı.
mârifetullah: ALLAH ı bilme, tanıma.
marîz: hasta.
mâruf: bilinen, güzel.
mârufiyet: bilinirlik.
Mârût: sihir belleten iki melekten biri.
mâruz: arzolunan, verilen, anlatılan, karşı karşıya kalan.
mâruzât: anlatılanlar.
marzî: arzu edilen, Razı olunan.
marzîyât: Razı olunan şeyler.
mâsadak: bir sözü onaylayan, doğrulayan.
masârif: masraflar, giderler.
masârifât: masraflar.
masdar: kök, kaynak.
masdariyet: masdarlık.
masdûk: tasdiklenen.
mâsivâ: yaratıklar.
mâsivâullah: ALLAH ın yarattıkları.
mâsiyet: isyan, günah.
maskara: kendisine gülünen.
maskaraâlûd: maskaralı.
maskat: düşülen yer, doğum yeri.
maslahat: fayda, iş.
maslahatdâr: faydalı.
maslahaten: faydaca.
maslahatkâr: faydalı.
maslahatkârâne: faydalı biçimde.
masnû: sanatla yapılmış eser.
masnûât: sanatlı yapılmış eserler.
masnûiyet: sanat eseri olma hâli.
mason: "masonluk" denilen kökü dışarıda gizli ve tehlikeli bir örgütün üyesi, islâm düşmanı.
masraf: gider, harcama.
masrûf: harcanmış.
mass: emme.
mâsum: günahsız, suçsuz.
mâsumâne: masumca.
mâsume: suçsuz kadın veya kız.
mâsumiyet: masumluk.
mâsûn: korunan.
mâsûniyet: korunurluk.
mâşâALLAH : ALLAH korusun!
mâşer: topluluk.
mâşerî: topluluğun olan.
maşraba: su kabı.
maşrık: doğu.
mâşûk: sevilen.
mâşûka: sevilen kadın.
matbaa: basımevi.
matbah: mutfak.
matbû: basılmış.
matbûât: basın, basılanlar.
mâtem: yas.
mâtemâlûd: yasla karışık.
mâtemhâne: yas evi.
materyalist: maddeci, sadece maddeye inanan îmansız.
materyalizm: maddecilik, maddeden başka varlık tanımayan îmansız felsefe.
matiyye: binek.
matlâ: güneşin doğduğu yer.
matlab: istenen.
matlûb: istenilen.
matlûbât: istenilenler.
matmah: tamah ile bakılan.
matrûd: kovulan.
mâtûf: yöneltilen.
matûmât: yemekler.
Mâtüridî: itikadda hak mezhep imamı olan âlim.
matvî: dürülen, içine tıkılan.
maûn: yardım.
maûnet: yardımlar.
mâverâ: perde arkası.
mâvudieleh: varlık gayesine uygunluk.
mavzer: bir çeşit tüfek.
mâye: maya, öz.
mâyî: sıvı.
mazâhir: görünme ve ortaya çıkma yerleri.
mazanne: zanlı yer veya kimse
mazarrât: zararlar.
mazbata: tutanak.
mazbût: tutulan, derli toplu.
mâzeret: elde olmayan özür.
mazhar: ortaya çıkma ve görünme yeri.
mazhariyet: mazharlık.
mâzi: geçmiş zaman.
mâziyât: geçmiş zamanlar.
mazlûm: zulüm görmüş, sessiz.
mazlûmâne: zulüm görmüşcesine.
mazlûmen: zulmedilerek.
mazlûmîn: zulmedilenler.
mazlûmiyet: zulme uğramışlık.
mazmaza: abdestte ağzı yıkamak.
mazmûm: eklenmiş.
mazmun: ince anlamlı söz.
maznun: zanlı, sanık.
mazrûf: zarfa konan.
mâzûr: özürlü.
mâzûriyet: özürlülük.
meâb: sığınak, dönüş yeri.
meâd: varılacak yer, âhiret.
meâl: sözün kısaca anlamı.
meânî: anlamlar.
mearic: çıkılacak yerler.
meâsi: isyanlar, günahlar.
meâyib: ayıplar.
mebâdi: başlangıçlar.
mebâhis: konular.
mebde: başlangıç.
mebğuz: sevilmeyen.
mebhas: bölüm.
mebhût: şaşkın.
meblağ: tutar, miktar.
mebnî: kurulan, dayanan.
mebsût: genişleyen.
mebsûten: genişleterek.
mebûs: gönderilen, milletvekili.
mebûsân: mebuslar, milletvekilleri.
mebzûl: bol, çok, ucuz.
mebzûliyet: bolluk, çokluk, ucuzluk.
mecâl: tâkat.
mecâlis: meclisler.
mecâz: sözün başka mânâda kullanılması.
mecâzî: mecazlı.
mecbûr: zorlanmış, zorunlu.
mecbûriyet: mecburluk.
meccânen: bedava, parasız.
mecelle: dergi, kanun dergisi.
mechul: bilinmeyen, meçhul.
mechure: nefesin tutulup sesin çıkarılmasıyla okunan harfler.
mecid: yüce, şerefli.
meclis: bir mesele için toplanmış insan topluluğu.
meclûb: çekilen, celbolunan.
mecmâ: toplanılan yer.
mecmû: toplam.
mecmua: yazılar topluluğu, dergi.
mecnûn: deli, çılgın.
mecrâ: su yolu, kanal.
mecrûh: yaralı.
mecrûr: son harfi esre olan kelime.
mêcul: yapılmış.
mêcur: ücretlenme.
mecûsî: ateşe tapan.
meczûb: cezbeli, kendini kaptırmış, başkasının etkisiyle davranan.
meczûbane: cezbeye kapılmışcasına.
medâr: sebep, vesile, kaynak, yörünge.
medâris: medreseler.
medayih: övgüler.
medd: kabarma, uzatma.
meddâh: öven.
medde: uzatma işareti.
meded: yardım.
mededkâr: yardım eden.
mededres: yardımcı.
medenî: terbiyeli, kibar, şehirli.
medeniyet: düzenli ve ileri hayat seviyesi, şehirlilik.
medeniyetperest: medeniyete aşırı düşkün olan.
medeniyetperver: medeniyeti seven.
meder: çakıl taşı.
medfen: mezar.
medfûn: gömülmüş, defnedilmiş.
medh: medih, övme.
medhal: giriş, etki.
medih: övme.
medîha: övgü.
medîne: şehir.
medlûl: kendisine delil getirilen, mânâ, anlatılan.
medlûliyet: kendisine delil getirilme.
medrese: dershane, okul.
Medresetüzzehrâ: parlak medrese.
medyum: cinci.
medyun: verecekli.
mefâhim: mefhumlar, kavramlar.
mefâhir: övünülecek şeyler.
mefâsid: bozguncular.
mefatih: anahtarlar.
mefhar: övünme sebebi.
mefhum: kavram.
mefkud: bulunmayan.
mefkûre: ülkü.
meflûc: felçli, inmeli.
mefrûş: döşeli.
mefsedet: fesatlık, bozukluk.
mefsûh: hükmü kaldırılan.
meftûn: tutkun, vurgun.
meftûniyet: tutkunluk, vurgunluk.
meftûr: bezgin.
mefûl: fiilden etkilenen.
mefûliyet: fiilden etkilenmişlik.
meh: ay.
mehâbet: heybet, büyüklük.
mehâfet: korku.
mehâfetullah: ALLAH korkusu.
mehâlik: tehlikeler.
mehâsin: güzellikler.
mêhaz: kaynak.
mehbît: inilen yer.
mehbût: korkudan şaşıran.
mehcûr: ayrılmış.
mehd: beşik.
Mehdî: hidayete eren ve hidayete vesile olan, âhirzamanda eserleri ve talebeleriyle îmana hizmet ederek yeryüzünü nurlandıran büyük ve nuranî âlim.
Mehdîmisâl: Mehdî gibi.
mehenk: ölçü taşı.
mehîb: korkulan.
mehmâemken: olabildiğince.
mehmûse: fısıltıyla okunan harfler.
mehr: mehir, erkeğin kadına verdiği evlenme bedeli.
mehtâb: mehtap, ay ışığı.
mehter: Osmanlılarda askerî müzik takımı.
mekâdir: miktarlar.
mekân: yer, ev.
mekânî: mekânla ilgili.
mekanik: hareket ilmi.
mekanizma: makine kısmı, işleyiş.
mekârim: iyilikler.
mekatı: duraklar.
mekâtib: okullar.
mekâyis: ölçütler.
mêkel: yemek yenilen yer.
mekîk: bir dokuma âleti.
mekîn: sakin, vakarlı, saygın.
mekkâr: hileci, düzenci.
Mekke: Kabenin bulunduğu mukaddes şehir.
meknun: örtülü, gizli.
meknûz: gizli define.
mekreme: ikram yeri.
mekruh: kötü, çirkin.
meksûb: kazanılmış.
meksûbe: kazanılan.
mekşûf: keşfedilen, açılan.
mekteb: mektep, okul.
mektûb: mektup, yazılan.
mektûbât: mektuplar.
mektûbe: yazılmış.
mektûm: gizli, saklı.
mêkûlât: yiyecekler.
melâb: oyun yeri.
melâbe: oyun yeri.
melâbegâh: oyun oynanan yer.
melâhat: yüz güzelliği.
melâhim: savaş yerleri.
melâib: oyunlar, oyun yerleri.
melâik: melekler.
melâike: melekler.
melâiketullah: ALLAH ın melekleri.
melâl: can sıkıntısı.
melâmet: kınanmışlık.
melâmî: kınanmış, melamilik tarikatından olan.
Melâmîlik: kendini kınamayı esas alan bir tarikat.
melâne: lânete lâyık olan.
melbûsât: giyecekler.
melcê: sığınak.
meleiâlâ: büyük meleklerin âlemi.
melek: nurdan yaratılmış masum varlık.
melekât: melekeler.
meleke: zihnin anlama, kavrama, hatırlama gibi özellikleri, tekrar tekrar yapmaktan dolayı kazanılan beceri.
melekî: melekle ilgili, melek gibi.
melekiyet: meleklik.
meleksimâ: melek yüzlü.
melekût: melekler âlemi, varlıkların ilâhî isimlere bakan iç yüzü.
melekûtî: melekutla ilgili.
melekûtîyet: melekutluk.
melekülmevt: ölüm meleği.
melez: ırkı karışık.
melfûf: paketlenip gönderilen.
melfûfât: paketlenip gönderilenler.
melfûz: söylenmiş.
melhûz: düşünülebilen.
melîh: güzel, şirin.
melîk: hükümdar.
melîke: kadın hükümdar.
melîl: üzgün.
melsûk: yapıştırılmış.
mêlûf: alışılmış.
melûl: usanmış.
melûn: lânetli.
melûnâne: melunca.
melzum: lüzumlu.
memâlik: memleketler.
memât: ölüm.
memduh: övülmüş.
memduha: övülmüş.
memer: geçit.
memlû: dolu.
memlûk: köle.
memnû: yasak.
memnûn: hoşnut.
memnûnâne: memnunca.
memnûniyet: memnunluk.
mêmûl: umulan.
Mêmûn: felsefe kitaplarını tercüme ettirmesiyle meşhur bir halife.
mêmûn: emin, korkusuz.
mêmûr: emir altında olan.
mêmûrîn: memurlar.
mêmûriyet: memurluk.
memzûc: karışık.
men: kim.
men: yasaklama.
menâbî: kaynaklar.
menâfî: menfaatler.
menâfiz: delikler.
menâhî: yasaklananlar.
menâhic: metodlar.
menâkıb: hayat hikâyeleri.
menâm: uyku.
menâmen: uykudayken.
menâr: ışık tutucu.
menâsık: ibadet yerleri.
Menat: bir putun adı.
menâtık: mıntıkalar, bölgeler.
menâzır: manzaralar.
menâzil: inilen yerler.
menbâ: kaynak.
mencê: kurtuluş yeri.
mendûb: emredilmediği hâlde yapılan güzel amel, iş.
mendûbiyet: mendupluk.
menend: eş, benzer.
menfâ: sürgün yeri.
menfaat: fayda, çıkar.
menfaatperest: menfaatına çok düşkün.
menfaattar: menfaatli.
menfez: delik, gözenek.
menfî: olumsuz, sürgün.
menfûr: nefret edilen.
menhî: yasaklanan.
menhiyat: yasaklananlar.
menhûs: uğursuz.
meni: döl suyu.
menkıbe: hayat hikayesi.
menkûha: nikâhlı kadın.
menkul: anlatılan, taşınabilen.
menkulât: taşınanlar, anlatılanlar.
menkûr: inkâr edilen.
menkûs: tersine çevrilmiş.
menkuş: nakışlı.
menkuz: bozulmuş.
Mennân: kullarına bol nimet ve ihsanlarda bulunan ALLAH .
mensub: bağlı, ait, ilgili.
mensubât: bağlılar, ilgililer.
mensubiyet: bağlılık, aitlik.
mensûc: dokunmuş.
mensûcât: dokunanlar.
mensûh: hükmü kaldırılmış.
mensur: nesirli.
mensûs: âyet ve hadîs gibi kesin delillerle tesbit edilmiş olan.
menşê: esas, kök, kaynak.
menşûr: yayılmış.
mênûs: alışılmış.
menvî: niyetlenen.
menzil: inilen yer.
menzilgâh: inme yeri.
merâ: otlak.
merak: öğrenme isteği.
merakâver: merak verici.
merâkib: binekler.
merâm: maksat, niyet, istek.
merâsim: tören.
merâtib: mertebeler.
merâyâ: aynalar.
merbût: bağlı, irtibatlı.
merbûtiyet: bağlılık.
mercan: denizden elde edilen bir süs maddesi.
mercî: makam, dönülecek yer, başvurulacak yer, kaynak, makam.
mercîiyet: başvurulacak makam olma özelliği, kaynaklık.
mercû: ümit edilen, rica olunan.
mercûh: tercih edilmeyen, başkası ona tercih edilmiş.
merd: mert, sözünün eri.
merdâne: mertçe.
merdûd: reddedilmiş.
merdümgiriz: insanlardan sıkılan, yalnızlığı seven.
merdümgirizane: kalabalıktan sıkılıp yalnızlık isteyerek.
merfû: yükseltilmiş.
merğûb: rağbet edilen, istenilen.
merhaba: rahat olun, hoş geldiniz.
merhale: kademe, aşama.
merhamet: acıma.
merhameten: merhamet ederek.
merhametkâr: merhametli.
merhametkârâne: merhamet edercesine.
merhem: yara ilacı.
merhûm: rahmetli, ölmüş.
merhûme: ölmüş kadın.
merhûn: rehin edilmiş.
merî: görünür olan, yürürlükte olan.
meridyen: boylam.
Merih: bir gezegen.
merîyyet: yürürlükte oluş, görünürlük.
merkeb: binek.
merkez: orta mekân, idare yeri.
merkezî: merkezde olan.
merkeziyet: merkezlik.
merkûb: binek.
mermi: kurşun.
mermuze: dolaylı anlatılan.
mersiye: ölüm şiiri.
mert: üstün karakterli.
mertebe: derece, aşama.
Merve: Mekkede bir mübarek tepe.
mervî: rivayet edilen, anlatılan.
merzûk: rızıklanmış.
merzûkiyet: rızıklanmışlık.
mesâbe: yerinde, değerinde.
mesâbih: lambalar.
mesâcid: namaz kılınan yerler.
mesâfe: ara, uzaklık.
mesağ: izin.
mesâha: yüz ölçümü.
mesâhif: mushaflar, Kurânlar.
mesâi: çalışmalar, emekler.
mesâib: musibetler.
mesâil: meseleler.
mesaj: haber.
mesâk: sevkedilen yer.
mesâkin: meskenler, evler.
mesâkin: miskinler, fakirler.
mesâlih: maslahatlar, işler.
mesâlik: meslekler, ekoller, yollar.
mesâmât: gözenekler, delikler.
mesâme: gözenek.
mesâne: sidik torbası.
mesânî: bir şeyin tekrarı.
mesarr: sürurlu, sevinçli.
mesâvî: kötü hâller.
mesbûk: geçmiş, geri kalmış.
mescid: secde yeri, küçük cami.
mesel: atasözü, küçük hikâye.
mesêle: düşünülecek husus, konu.
meserret: sevinç, şenlik.
mesh: el sürme, silme.
Mesîh: olumlu mânâda isa aleyhisselâm için söylenen bir tabir.
Mesîh: "silen, bozan" mânâsında deccalın bir adı.
mesîl: kanal, benzer.
mesîre: gezinti yeri.
mesîregâh: gezinti yeri.
meskat: doğum yeri.
mesken: oturulan yer, ev.
meskenet: yoksulluk, miskinlik.
meskûn: oturulan yer.
meslek: yol, usûl, ekol.
mesmû: işitilen.
mesmûat: işitilenler.
mesmûm: zehirlenmiş.
mesned: dayanak.
mesnevî: bir şiir türü.
mesnûn: sünnet olan.
mesrûk: çalınmış.
mesrûr: sevinçli, sürurlu.
mesrûrâne: sevinçli bir şekilde.
mesrûriyet: sevinçlilik.
mest: ayakkabı, hazla kendinden geçen.
mestûr: örtülmüş.
mestur: satırlanmış, çizilmiş.
mestûre: örtülü kadın.
mesûd: saadetli, mutlu.
mesûdâne: saadetle.
mesûdiyet: mesutluk.
mesûk: sevk olunan.
mesûl: sorumlu.
mesûliyet: sorumluluk.
meşâgil: meşguliyetler.
meşâhir: meşhurlar, ünlüler.
meşakkat: zahmet, zorluk, sıkıntı.
meşâle: ucu alevli değnek.
meşârib: meşrepler, anlayışlar, gidişatlar.
meşayih: şeyhler, pirler.
meşbû: doymuş.
meşegâh: meşelik.
meşême: sol, kötü, uğursuz.
meşgale: iş, uğraş.
meşgul: işli, iş üstünde olan.
meşguliyet: işlilik.
meşher: sergi.
meşhûd: görülen.
meşhûdât: görülenler.
meşhûdiyet: görünürlük.
meşhûn: sevinçli.
meşhûr: ünlü.
meşîet: dileme.
meşîhat: din işleri merkezi.
meşk: alıştırma, örnekleme.
meşkûk: şüpheli.
meşkûr: şükre lâyık olan.
meşmeşiye: normal göze görünmeyen misalî bir âlem.
meşreb: meşrep, gidişat.
meşreben: gidişatça.
meşrık: doğu.
meşrû: dine uygun.
meşrûbât: içecekler.
meşrûh: açıklanmış.
meşrûhât: açıklananlar.
meşrûiyet: dine uygunluk.
meşrût: şarta bağlı.
meşrûta: şarta bağlanmış.
meşrûtiyet: devletin bir hükümdarın başkanlığı altındaki millet meclisi tarafından idare edildiği yönetim biçimi.
meşrûtiyetperver: meşrutiyeti seven.
meşşâiyyun: akla güvenip peygambere inanmayan felsefeciler.
meşşata: süsleyen, tarayan.
meşûm: uğursuz.
meşûmâne: uğursuzcasına.
meşûme: uğursuz.
meşûr: şuurlu.
meşveret: danışma, fikir alışverişi yapma.
metâ: ticaret malı.
metâlî: güneş ve ayın doğduğu yerler ve zamanlar.
metâlib: istenenler.
metanet: dayanıklılık.
metbû: kendisine uyulan.
metbûiyet: metbuluk.
metfuh: açılmış.
methetme: övme.
methiye: övgü, övme.
metîn: metanetli, dayanıklı.
metin: yazının tamamı.
metînâne: dayanıklı biri gibi.
metod: usûl, yöntem.
metrûk: terkedilmiş.
metrûkât: terkedilenler.
Metta: Yunus aleyhisselâmın annesi.
meûnet: geçimlik.
mêvâ: yer, mekân.
mevâcid: kalbe zevk veren hâller.
mevâdd: maddeler.
mevâhib: karşılıksız verilenler, ihsanlar.
mevâkıf: duraklar.
mevâki: yerler.
mevâlid: mevlidler, doğmalar.
mevâlîd: varlıklar.
mevâni: maniler, engeller.
mevâsim: mevsimler.
mevhat: cansızlar.
mevc: dalga.
mevce: dalga.
mevcûd: mevcut, var olan.
mevcûdat: varlıklar.
mevcûdiyet: varlık.
meveddet: dostluk, sevgi.
mevhibe: verilmiş.
mevhûbe: verilen.
mevhum: kuruntu ürünü.
mevîza: öğüt, nasihat.
mevkıf: durak, bölüm.
mevki: yer.
mevkib: kafile, topluluk.
yle='margin-top:0cm;margin-right:1.0cm;margin-bottom:0cm; margin-left:1.0cm;margin-bottom:.0001pt;mso-pagination:none'>mevkuf: durdurulan, tutulan.
mevkufen: tutularak, durdurularak.
mevkute: süreli yayın.
Mevlâ: sahip, efendi, ALLAH .
Mevlânâ: Mesnevî adlı kitabın da yazarı olan ünlü velî ve şair.
mevlânâ: efendimiz.
Mevlevî: Mevlânanın tarikatından olan.
Mevlevîvârî: dönerek zikreden mevleviler gibi.
mevlid: doğum.
mevlûd: doğan.
mevrid: varılan yer, yol.
mevrûs: mirasla gelen.
mevsûf: vasıflı, sıfatlanan.
mevsûk: vesikalı, belgeli, sağlam.
mevsûkan: belgeli bir biçimde.
mevsûl: kavuşan, ulaşan, bitişen.
mevsûle: bitiştirilmiş.
mevt: ölüm.
mevta: ölü.
mevtâlûd: ölümle karışık.
mevûd: söz verilmiş.
mevzî: bir şey konulacak yer.
mevzû: konu.
mevzû: uydurulmuş hadîs.
mevzûat: kurallar, kanunlar.
mevzûbahis: söz konusu.
mevzun: ölçülü, tartılı.
mevzunen: ölçülü ve tartılı olarak.
mevzuniyet: ölçülülük, tartılılık.
mey: şarap,
meyâdin: meydanlar.
meyân: orta, ara.
meydân: saha, alan.
meyelân: eğilim, istek.
meyil: istek, yönelme.
meyl: istek, yönelme.
meymene: sağ, iyilik, uğur.
meymenet: bereket, uğur, kutluluk.
meymûn: uğurlu, kutlu.
mêyûs: ümitsiz.
mêyûsane: ümitsizce.
mêyûsiyet: ümitsizlik.
meyvedâr: meyveli.
meyyâl: meyilli, istekli.
meyyit: ölü, cansız.
mezâd: mezat, artırmalı satış.
mezâhib: mezhepler.
mezâhim: zahmetler, zorluklar.
mezâhir: görünme yerleri, çiçekli yerler.
mezâk: tadma.
mezâlim: zulümler.
mezâmir: Zebur kitabının süreleri.
mezâr: kabir, ziyaret yeri.
mezâristân: mezarlık, ölüler ülkesi.
mezâyâ: meziyetler.
mezbaha: hayvan kesim yeri.
mezbele: çöplük.
mezbûr: sözü edilen.
mezc: karıştırma, katıştırma.
meze: çerez.
mezellet: alçaklık.
mezheb: gidilen yol, dinin esaslarında aynı ayrıntılarında farklı görüşler.
mezher: çiçeklik.
mezhere: çiçeklik.
meziyet: güzel özellik.
meziyyât: meziyetler.
mezkûr: anılan.
mezmûm: yerilmiş.
mezraa: tarla.
mezrûat: ekilenler.
mêzûn: izinli.
mıh: çivi.
mıknatıs: bazı metalleri çeken madde.
mıntıka: bölge.
mısrâ: şiirin her bir satırı.
mıstar: cetvel.
mızrâk: ucu sivri savaş aleti.
miâd: vade.
midâd: mürekkep.
midevî: mide ile ilgili.
miftah: anahtar.
mihâl: kuvvet.
mihânikiyyet: mekaniklik.
mihenk: deneme taşı.
mihmân: misafir.
mihmândâr: misafiri olan.
mihnet: sıkıntı, tasa.
mihrâb: imamın namaz kıldırdığı yer.
mihrâk: odak.
mihver: eksen.
Mikâil: dünya işlerini düzenlemekle görevli melek.
mikdâr: miktar, nicelik.
mikyas: ölçü, ölçek.
mikyasvari: ölçü gibi.
mil: ince metal, sel birikintisi.
milâd: doğum günü.
milâdî: milada dayanan.
milel: milletler.
milis: sivil ordu.
millet: aynı dinden olanlar topluluğu.
milletdaş: aynı milletten olan.
milletperver: milletini seven.
millî: milletle ilgili.
milliyet: aynı milletten olma hâli.
milliyetperver: milliyetçi, milletini seven.
mîmar: bina tasarımcısı.
mimsiz medeniyet: deniyet, yani alçaklık.
minâ: cam, billur, sırça, parlak.
minârât: minareler.
minber: camide hutbe okunan yer.
minhâc: yol, meslek, metod.
minindillah: ALLAH katında.
minnet: iyiliğe karşı duyulan şükür hissi, başa kakma.
minnetdâr: minnet eden.
minnetdârâne: minnet duyarak.
minnetdârlık: minnet hissetme.
mintarafillah: ALLAH tarafından.
minvâl: tarz, yol, gidiş.
mîr: bey, amir.
mîrâc: merdiven.
Mîrâc: Peygamberimizin semaya çıkma mucizesi.
Mîrâciye: Mevlidin mîraçla ilgili bölümü.
mîrâcvârî: mîraç gibi.
miralay: albay.
miras: ölen kimsenin yakınlarına kalan malı.
mirât: ayna.
mîrî: devlet malı.
mirkat: mertebe, derece.
mirlivâ: tuğgeneral.
mirsâd: gözetleme yeri.
mirzâ: reis, bey.
misafirhâne: misafir evi.
misafirperver: misafiri seven.
mîsak: sözleşme.
misâl: örnek, bir alem adı.
misâlî: misâl hâlinde, misâlle ilgili.
misâlîye: misâlle ilgili olan.
Alıntı ile Cevapla