|    
 
 
 15. Kişisel dindarlığı doğrudan ya da dolaylı olaraketkileyen en etkili kurum nedir ve etkileri nelerdir?
 
 Cevap: Bireyin dindarlığının oluşmasında ve daha sonraki
 dinî hayatının şekillenmesinde en etkili kurumun aile
 kurumu olduğu konusunda eğitimcilerin hepsi fikir birliği
 içindedir. Nitekim kişisel dindarlığı doğrudan ya da
 dolaylı olarak konu edinen hemen tüm araştırmalar, aynı
 hususa vurgu yapmaktadır. Bu nedenle aile kurumu, ilk
 eğitim kurumu olarak kabul edilmektedir. Kuşkusuz aile,
 sadece ilk dinî temellerin atıldığı veya ilk dinî eğilim ve
 etkilerin geliştiği ortam değildir; aynı zamanda o, bireyin
 sonraki dinî eğitim tercihlerini de birinci derecede
 belirleyen en önemli sosyal yapıdır.
 
 
 16. Ülkemizde üniversite düzeyinde yapılan çalışmalardan
 elde edilen bulgular incelendiğinde -ilahiyat fakülteleri
 hariç- yükseköğretimle dindarlık arasında nasıl bir ilişki
 bulunduğu görülmüştür? Nedenleri nelerdir?
 
 Cevap: Ülkemizde üniversite düzeyinde yapılan
 çalışmalardan elde edilen bulgular incelendiğinde -ilahiyat
 fakülteleri hariç- yükseköğretimle dindarlık arasında ters
 yönlü bir ilişkiden söz edilebilir. Başka bir ifadeyle
 öğrenim düzeyi yükseldikçe dindarlık düzeyinde düşüş
 yaşanmaktadır. Kuşkusuz bu durumu besleyen sebepler
 çok çeşitlidir. Sadece seküler odaklı eğitim veren fakülte
 ve bölümlerde zaman zaman din ile bilimin karşı karşıya
 gelmesi ya da yükseköğrenim sürecinin beraberinde
 getirdiği sorgulayıcı akademik zihinsel yapıyla dinin
 eleştirel bir tarzda değerlendirilmesi, akla ilk gelen
 nedenler arasındadır.
 
 
 17. Eğitim düzeyi yükseldikçe ya herhangi ciddi bir
 değişiklik ortaya çıkmamakta ya da karmaşık ve tutarsız
 ilişkiler gündeme gelebilmektedir. Eğitim düzeyi
 yükseldiği halde dinî hayatında ciddi değişmeler
 yaşamayanlar nasıl açıklanabilir?
 
 Cevap: Eğitim düzeyi yükseldiği halde dinî hayatında
 ciddi değişmeler yaşamayanlar, daha çok belirli
 standartlara bağlı kurulu bir dinî çevreden gelenlerden ya
 da özellikle dinî bunalım ve şüphelerle boğuşup
 sonrasında kendini tatmin edecek belirli dinî kalıplara
 sarılmayı tercih edenlerden oluşmaktadır. Kapalı dinî grup
 ve cemaatlerde yetişenleri de bu çerçevede örnek teşkil
 edebilecek başka bir kesim olarak sayabiliriz. Öğrenim
 düzeyi-dindarlık ilişkisinin karmaşık sonuçlara yol
 açtığıyla ilgili iki örnekle yetinebiliriz: Bir araştırma
 bulgularına göre eğitim dinî organizasyonlara katılımı
 desteklediği halde, eğitim seviyesi artan bireyler arasında
 dinî organizasyonlardan ayrılma, din değiştirme ve dinden
 dönme oranları daha fazladır (Sherkat ve Ellison, 2004).
 Yine, eğitim seviyesinin yükselmesine bağlı olarak
 dindarlıklarında daha dürüst ve tutarlı olmaya çalışanların
 bir kısmı, eski olumlu dinî alışkanlıklarının bir kısmından
 uzaklaşabilmektedir. Daha açık bir ifadeyle bazı dinî
 tutum ve davranışlarda kalite artarken bazı dinî davranış
 ve uygulamalar ortadan kalkmaktadır.
 
 
 18. Ülkemizde hiç din eğitimi almayanların inanç
 düzeyleri, din eğitimi alanlar ile farklılık göstermekte
 midir?
 
 Cevap: Ülkemizde üniversite öğrencileri üzerinde yapılan
 bir araştırma, hiç din eğitimi almayanların Allah’a inanç
 hususunda kararsız eğilimler geliştirdiklerini ve inanç
 sorunları yaşadıklarını, ayrıca bunların dua ve ibadet
 davranışlarında resmî ya da özel din eğitimi alanların çok
 gerisinde kaldıklarını ortaya koymuştur. Liseli gençler
 üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmada ise Allah’a iman
 konusunda en yüksek puanları İmam-Hatip öğrencileri
 almasına karşın liseler arasında en düşük puanları Fen
 Lisesi ve Anadolu Lisesi öğrencileri almıştır. Ayrıca dinî
 şüphe ve tereddütler noktasında bu iki okul, en yüksek
 oranlarla başı çekmiştir. Diğer taraftan ülkemizde yapılan
 diğer birçok araştırma bulguları, din eğitimi alan
 öğrencilerin daha dindar olduklarını gösteren ilave veriler
 sunmaktadır. Ayrıca, fiziksel ve sosyal olayları
 anlamlandırırken dinî referansları kullanma düzeyleri
 bakımından İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin diğer fakülte
 ve bölümlerden anlamlı derecede farklılaştığı görülmüştür.
 
 
 SOSYO-EKONOMİK DURUM VE DİNDARLIK
 19. Sosyoekonomik düzey ile dindarlık arasında nasıl bir
 ilişki vardır?
 
 Cevap: Amerika ve Avrupa ülkelerinde yapılan
 çalışmalar, dinî faaliyetlerin daha çok ekonomik durum
 itibariyle orta gelir düzeyinde olanlar tarafından
 yürütüldüğünü göstermektedir. Zenginler daha ziyade
 göze hitap eden dinî faaliyetler içerisinde yer alırken
 fakirler genellikle dinin duygusal ve manevî boyutuyla
 ilgilenmektedirler. Buna göre gelir düzeyleri farklı olanlar,
 dinî hayatın değişik boyutlarında farklı tutum ve
 davranışlar sergileyebilmektedir. Esasen sosyal statü ile
 dindarlık ilişkisi, farklı görüntüler altında yansıma
 bulabilir.
 
 
 20. Ülkemizde elde edilen bulgulara göre sosyoekonomik
 düzey ile dindarlık arasında nasıl bir ilişki vardır?
 
 Cevap: Bu konuda ülkemizde elde edilen bulgulara göre,
 genelde orta gelir düzeyinde olanlar, üst gelir grubundan
 daha yüksek dini yönelim göstermektedir. Gelir grupları
 açısından en dindar olanlar, orta gelir düzeyinde yer
 almaktadır. Onları alt ve üst gelir grupları izlemektedir.
 Alt gelir grubunu oluşturanlar ise, dinî yaşayış itibariyle
 orta ile üst gelir grubu arasında yer almaktadır.
 Dolayısıyla üst gelir grubundakilerin orta ve alt gruplara
 göre, dine daha ilgisiz bir tavır sergilediği söylenebilir.
 
 
 21. Sosyo-ekonomik düzey- dindarlık ilişkisinde ortaya
 çıkan farklılaşmaların ardındaki nedenler nedir?
 
 Cevap: Sosyo-ekonomik düzey- dindarlık ilişkisinde
 ortaya çıkan farklılaşmaların ardında pek çok neden etkili
 olabilir. Bu noktada kişisel, toplumsal ve kültürel
 nedenler, en genel çerçeveyi oluşturur. Daha
 derinlemesine analizlerde, aynı toplumda, yörede ve
 kültürde yaşanmasına karşın mevcut koşullara göre gelir
 düzeyine bağlı değişen dindarlık biçimlerinden de
 bahsedebiliriz. Ülkemiz açısından değerlendirildiğinde,
 sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olanların din ile daha az
 ilgilenmelerini, muhtemel birkaç nedene bağlamak
 mümkün görünmektedir: Özellikle Batılılaşma ve
 modernleşme süreciyle birlikte, aydın kavramıyla
 tanımlanan entelektüel üst kesimlerin ve sanat
 camiasından önemli simaların dine ilgisiz yaklaşmaları,
 diğer zenginlerin dine ilgisiz kalmalarına örnek teşkil
 etmiş olabilir. Doğal olarak böyle bir anlayışta din, gelir
 düzeyi düşük fakir ve yoksullar tarafından sahiplenen ve
 yaşanan bir olgu olarak mahkûm edilmiş olur.
 
 
 22. Üst gelir grubuna mensup kişilerin dinle ilişkisi nasıl
 değerlendirilebilir
 
 Cevap: Öğrenim durumu-dindarlık ilişkisinde üzerinde
 durulduğu üzere, genellikle özel okullardan yetişen zengin
 kesimin aldığı pozitivist-akılcı eğitimin etkisiyle dine
 mesafeli bir zihniyet oluşturması, bu bağlamda akla gelen
 başka bir nedendir. Bu çerçevede olmak üzere zengin aile
 çocuklarının özel okul-dershane-ev üçgeninde geçirdikleri
 çalışma temposu sırasında isteğe bağlı din eğitimi
 alamamaları, zamanla dinî bilgisizlik nedeniyle onları dine
 yabancılaşmış bireyler haline getirebilir. Kuşkusuz aile içi
 dinî eğitim eksikliğinin, çocuğun dinî temellerden yoksun
 olarak hayata atılmasındaki önemli payı, burada ayrıca
 vurgulanmalıdır. Diğer taraftan içinde bulundukları yoğun
 iş ortamı nedeniyle zenginler, ibadetlere zaman ayırma
 noktasında kendilerini mazur sayabilir. Böyle bir gerekçe,
 gittikçe onları dine daha da ilgisiz hale getirebilir. Yine,
 üst gelir grubunda bulunanların dinî hayata ilgisiz kalması
 
				__________________O (cc)’NA    SIĞINMAK  AYRICALIKTIR
 |