Konu Başlıkları: Kur'an ve Tefekkür -1-
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Kasım 2008, 22:14   Mesaj No:2

seydanur

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Kur'an ve Tefekkür -1-

Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm olmadan insan tefekkürü kâmilşekilde bir akıl, iz’an ve idrâk sergileyebilseydi, Allâh Teâlâ,kullarına ilâve bir yardım olarak ne enbiyâ gönderirdi ne deyüce kitâbını inzâl buyururdu. Demek ki insanın, yaratılışında bulunantecessüs ve tefekkür istîdâdını lâyıkıyla kullanabilmesi için, böylebir ilâhî yardıma ihtiyaç vardır. Eğer insan,Kur’ân’a muhâtab olmasaydı, acabâ Allâh’ın meselâ “ehadiyyet” ve“samediyyet” gibi vasıflarına vâkıf olabilir miydi? Demek kiKur’ân, insandaki tefekkür ve tecessüse zemin olan bütün hakîkatlerinderyâsına açılabilmek için sayısız irşâd ve îkaz ile o fıtrî sermâyeyien doğru ve en güzel şekilde yönlendirmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’in bize açtığı tefekkür kapısı olmasaydı, birçok hakîkatleri hem idrâkten hem de ifâdeden mahrum kalırdık. Bu itibarla Kur’ân’ın sonsuz muhtevâsı üzerinde zihin yormak zarûrîdir. Tabiî bu da, belli ölçü ve hudud içerisinde olmalıdır. ZîrâKur’ân-ı Kerîm, “yaş ve kuru her ne varsa” kendisinde mevcudbulunduğunu beyân ettiğine göre, ondaki hakîkatler manzûmesinin kâinâtgibi nihâyetine varılması imkânsızdır.

Bu demektir ki, tefekkür ve tecessüsü nasıl kullanmak lâzım geldiğihusûsunda Kur’ân’ın sayısız irşad ve îkâzla beşere çizmiş olduğu birufuk vardır. Bu husus iyi anlaşılmalı ve onun hangi noktalara kadar mevcûd olduğu idrâk edilmelidir. Çünkü bize verilen akıl, bir el terazîsi hacminde; lâkin tartılacak olan hakîkat ise Kaf Dağı cesâmetindedir. Onun için aklı vahyin potasında eritmek, onu teslîmiyetle müzeyyen kılmak zarûrîdir.

Bu bakımdan aczinin idrâkinde ve haddini bilen müfessirler, herhangibir âyet-i kerîmenin yüklendiği mânâları liyâkatleri nisbetinde îzâhettikten sonra:

“En doğrusunu Allâh bilir…” diyerek onun Cenâb-ıHak katındaki hakîkatinin nasıl ise öyle olduğuna inanmak lâzımgeldiğini beyân buyurmuşlardır.

Çünkü bir evin mutfağındaki herhangi bir kapta mevcûd olan su ileokyanustaki su arasında mâhiyet farkı olmamakla berâber, sonsuz birhacim ve kemiyet farkı vardır.

Diğer taraftan anadan doğma bir âmâya renkanlatılsa onun zihninde mutlaka bir iz bırakır. Lâkin bu izle rengingerçeği arasında acabâ ne kadar büyük bir mâhiyet farkı vardır! Buölçülemez.

Dolayısıyla Kur’ân’ın ihtivâ ettiği bütün lâfızlara işte bu mantıkpenceresinden bakmak ve oradan beşerî şartlarla kavranabilen mânânın,tam ve kâmil mânâ olduğunu iddiâ etmekten kaçınmak lâzımdır.

Hâsılı bütün bu keyfiyetler hakîkate ulaşmak içintefekkür ve tecessüsün insan idrâki ile kavranabilme hudûduna dikkatçekmektedir. Şimdi bu istikâmette gerekli dirâyet için Kur’ân’ın îkâzve irşâdından gönüllere birkaç demet sunmaya çalışalım:

Eşsiz bir hidâyet ve saâdet rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm, pek çok âyet-ikerîmesinde insanın yaratılışındaki hikmetleri, kâinattaki hârikulâdenizâmı ve Kur’ân-ı Kerîm’in bir beyan mûcizesi olduğunu düşünmeye dâveteder. İnsanlıkhaysiyetine lâyık bir şekilde yaşamak isteyenler, Kur’ân-ı Kerîm’inistikâmetlendirdiği bu tefekkür dünyâsına girmek mecbûriyetindedirler.
Alıntı ile Cevapla