Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Nisan 2019, 19:07   Mesaj No:3

Mihrinaz

Medineweb Baş Editörü
Mihrinaz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu: Mihrinaz isimli Üye şuanda  online konumundadır
Medine No : 14593
Üyelik T.: 15 Kasım 2011
Arkadaşları:68
Cinsiyet:Anne
Memleket:MEDİNEWEB
Yaş:43
Mesaj: 12.403
Konular: 1269
Beğenildi:11855
Beğendi:8990
Takdirleri:26311
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

ÜNİTE 12
İlahî Metinler

1-Kitap kavramı, kelime olarak “yazmak ve yazılı belge” anlamına gelir.

2-. İlahî Kitaplara,”Kütüb-ü münzele”; “Semavî Kitaplar” denilmektedir

3-“Kitap” kelimesi Kur’an’da üç anlamda kullanılmıştır: bizzat kendisi için; diğer
ilahî kitaplar için ve ahretteki “amel defteri” için de “Kitap” denmiştir.

4-Tevrat, İbranîce bir kelime olup, sözlükte, “kanun, şeriat ve öğreti” anlamlarına
gelir.Tevrat’a, Ahd-i Atîk veya Ahd-i Kadîm-Eski Ahid de denmektedir.

5-İncil, kelime olarak “müjde, iyi haber, talim ve öğreti” demektir.

6-Kur’an kelime olarak “okumak, toplamak, bir araya getirmek, cem etmek”
anlamına gelen “karae” den gelmektedir

7-Kur’ân-ı Kerim’in, başka isim ve sıfatlan da bulunmaktadır. Bunların en
meşhurları, Furkan(hak ile bâtılı ayıran), Tenzîl (Allah katından indirilmiş), Tezkire
(öğüt), Zikir (Allah’ın zikri olan kitap), Hakk(gerçek), Hablullah (Allah’in ipi), Hakîm,
Hüdâ, gibi isim ve sıfatlardır.

8- Furkan , Zikir ve Nur, isim ve sıfatları hem Kur’an hem de Tevrat ve İncil için de
kullanılmıştır.

9-a) Kur’an’ın Ümmi bir insanın elinde ortaya çıkışı O’nun mucize olduğunu
gösterir.
b) Ayetlerinin birbiriyle çelişmeyişi Kur’an’ın mucize olduğuna delildir.
c) Geçmişve gelecek gayba dair doğru haberler verişi Kur’an’ın mucize olduğuna
delildir.
d) Kur’an’ın Kevnî, ilmî, bilimsel gerçeklerden haber vermesi O’nun mucize
olduğunu gösterir.

10-. İslâmî varlık anlayışına göre varlık, zorunlu varlık (vacibu’l-vücud) ve mümkün
varlık (mümkinü’l-vücud) olmak ikiye ayrılmaktadır. Vacibu’l-vücud ile varlığı
kendinden olan, varlığı ve varlığını sürdürmek için kendinden başka hiç bir şeye
ihtiyaç duymayan Allah Teâlâ kastedilir. Mümkinü’l-vücud ile de Allah’tan başka
sonradan yaratılan-hâdis olan tüm varlıklar, yani âlem kastedilmiştir.

11-Melek kelimesi sözlükte “kudret, kuvvet, götürme ve elçilik yapma” anlamlarına
gelen “eleke; leeke; meleke” köklerinin birinden türemiş olup “elçi; güçlü-kuvvetli;
tasarruf eden ve idare eden» anlamlarına gelmektedir.

12-Kelamcılar göre melekler, yer işgal eden-mütehayyiz, gözle görülmeyen latif
varlıklar (ecsâm-ı latîfe); İslam filozoflarına göre ise melekler bilgi, güç-kuvvet
bakımından insanlardan çok üstün, yer tutmayan-gayr-i mütehayyiz soyut
cevherlerdir. Selefiyye ulemasına gelince onlar, meleklerin gaybî varlıklar yani
gayb âlemindeki canlılar olduklarını, bu yüzden mahiyetlerinin bilinemeyeceğinibelirtmişler.

13-Melekleri bulundukları mekân-yerlere göre Semavî ve Arzî melekler diye iki ana
gruba ayırmak mümkündür. Semavî meleklerden kasıt, fizikötesi âlemdir. Arzî
Meleklerden maksat ise bu fizik âlemdeki meleklerdir.

14-Cebrail, kelime olarak Allah’ın kulu (Abdullah) ve Allah’ın kuvveti (Cebrullah,
Ceberûtullah) anlamına gelir.Kur’an’da çeşitli isimler ile anılmıştır. Bu isimler Cibril –
Resûli kerîm, – Rûhu’l-emîn, -Rûhu’l-kuds, -Rûh’dur. Bazı hadislerde Cebrail’in bir
adının da Nâmûs-ı Ekber olduğu belirtilmiştir.

15-Azrail (a.s) Melekü’l-mevt (ölüm meleği) adıyla da anılmıştır. Müminlerin ruhunu
acıtmadan kolayca alan bu meleklere
Nâşitât denmiş; kâfirlerin ve isyankârların canlarını zorla çekip alan meleklere de
Nâzi’ât denmiştir.

16-Sûr’un ilk üflenişine “nefha-i ûlâ”; ikinci üflenişine “nefha-i sâniye”
denilir. Birinci üfürüş de kâinattaki tüm varlıklar hepsi dehşet içinde sarsılacağı için
buna Nefha-i feza; dehşet içinde sarsıldıktan sonra yıkılıp ölecekleri için de Nefha-i
saik denmiştir. Ölülerin diriltilip Mahşer’e doğru gitmek üzere kabirlerinden dışarı
çıkarılmalarına da Nefha-i kıyâm denmektedir.

17- Mukarreb meleklere İlliyyûn ve kerûbiyyûn melekleri de denilmektedir. Buna
göre Mukarreb Melekler, Allah Teâlâ’ya en yakın, en şerefli meleklerdir.

18-. Hamele-i arş ile etrafındaki
meleklere aynı zamanda Kerûbiyyûn(Allah’a en yakın melekler) de denir. Mesela
Hz. Peygamber (a.s.m) şöyle buyurmuştur: “Size arşı taşıyan meleklerden
bahsetmem konusunda bana izin verildi. Onlardan her birisinin
kulak memesi ile boynunun arasındaki mesafe yedi yüz yıldır”

19-Kirâmen Katibîn, “şerefli yazıcılar” demektir.. Bu
meleklerin bir adıda Rakîb ve Atîd’dir

20-Münker ve Nekîr, “Bilinmeyen, tanınmayan, değişik kılık ve kıyafette olan”
demektir

21-Cennet bekçilerine Hazene-i cennet; cehennem bekçilerine de Hazene-i
cehennem denilmektedir.Cennet meleklerinin başkanına Rıdvân denilmiştir.
Cehennem bekçisi meleklere “Hazenetü’l-cehennem”; içindeki görevlilere Zebânî,
Cehennem meleklerinin başkanına da Mâlik, denir.

22-Harût-Marût hakkında farklı görüşler ileri sürülmekle beraber yaygın kanaate
göre Bâbil halkını kötülüklere, özellikle şeytanların öğrettikleri sihre karşı uyarmak,
hayrı ilham etmek üzere gönderilmiş iki melektir.

23-Kelime anlamıyla İblis“hayırsız olan, Allah’ın rahmetinden ümidini kesen, zarara
uğrayan, şaşkınlığa düşen” demektir. İblis kelimesi Kur’an-ı Kerim’de bir yerde“Şeytan” olarak onun dışındaki toplam on bir yerde ise şeytanların atası “İblis”
olarak geçmektedir.Şeytan kelime olarak “hayır ve rahmetten uzaklaştırılmış,
şerde aşırı gidip çizgiyi aşan varlık”; veya “ateşten yaratılmış, helake uğramış
yüzü sararmış varlık” demektir.

24-İblis, cinlerin ve şeytanların babası “Ebu’ş-Şeyâtin” kabul edilmiştir.
Kelâmcıların çoğunluğuna göre şeytan görünmez latif bir cisim; İslâm filozoflarına
göre görünmez soyut nefistir.

25-Cin, kelime olarak “örttü, gizledi, sakladı,” manasına gelen Arapça “cenne”
fiilinden türetilmiş, çoğul bir kelimedir; “cinler” demektir. Cin kelimesinin tekili ise
“cinnî” dir. Cinin kelime anlamı, “duyularla algılanamayan tüm gizli varlıklar”
demektir. Bu görünmez varlıkların erkeklerine cinnî, dişilerine cinniyye; cinlerin
atalarına da cân denilir. Farsça’da cin karşılığında perî ve dîv-dev kelimeleri
kullanılır.Cinler kendi başına kaim olan gayri maddî cevherlerden oluşmuştur. Bu
görüşü benimseyenlerden biri Gazzâlî’dir.

ÜNİTE 13
Âhiret: Ölüm Ötesi Hayat

1-semiyyât-me‘âd bölümünde insanın ölümü başlayan kabir
hayatı ve ötesi ve âlemin ölümü (kıyamet) ile başlayan sonsuz hayat safhaları ele
alınmaktadır. Âhiret, Kelimesi için Kur’an-ı Kerîm’de n “el-âhire, el-yevmü’l-âhir,
eddâru’l-âhire, en-neş’etü’l-âhira”geçer.

2- âhiret âlemine, “dönüp varılacak âlem, ilk ayrılanan yere geri dönülecek âlem”
anlamında da “me‘âgeri dönülecek âlem” denilmiştir. Yeni Ahid’de yani İnciller’de
de âhiret ve mücâzat inancı açık bir şekilde mevcutturÂhiret konusu, aklî ve nakli
olmak üzere iki yönden ele alınmaktadır. İnsan bedeninin ve evrenin fâni
olduğunu, öldükten sonra tekrar dirilmenin de imkân dâhilinde bulunduğunu
kabul etmek konunun aklî yönünü; kabir ve berzah hayatı, kıyametin nasıl
kopacağı ve âhiret hayatının nasıl başlayıp devam edeceği hususu ise naklî
yönünü oluşturur.

3-. Ahireti İspat Delilleri
İlk Yaratılış Delili
Yaratılmışlarla Ahirette Diriltmeyi Kıyaslama Delili
. Ebedilik Arzusu
. Adalet ve Sorumluluk Duygusu Delili
Gayeli Yaratılışı Delili

4-Kur’an-ı Kerimdeki kıyamet kelimesinin benzer isimlerinden bazılar ı şunlardır:
. Es-Sâat kelimesi Kurân-ı Kerim’de kıyamet için üç anlamda kullanılmıştır. Bunlar,
“insanların kabirlerinden kaldırılıp hesap vermek üzere diriltilmeleri” anlamında
es-Sâatu’l-kübrâ; “ bir neslin yok olması, tamamen ortadan kalkması” anlamında
es-Sâatü’l-vüstâ; “insanın ölümü” anlamında es-Sâatü’s-süğrâ’dır. Bu
anlamıyla her insanın ölümü onun kıyameti demektirel-Vâkıa: “Kesin olarak
meydana gelecek olay, gerçeğin ta kendisi olan büyük hadise” anlamındadır.
Vâkıa, aynı zamanda Kurân-ı Kerim’in 56. suresinin adıdır. el-Hâkka: Hakka “Kesin
gerçek, vuku bulması muhakkak olan kıyamet” anlamına gelir. Kıyamet
isimlerinden biri olan bu kelime aynı zamanda bir sure adıdır. el-Kâria: Aynı
zamanda 101. surenin de adı olan ve kıyametin başlangıcını ifade eden bir sıfatı
olarak “kâinat ı oluşturan parçaların büyük bir gürültü ile birbirine çarpması,
olağanüstü dehşetli gürültü ve ses” demektir. es-Sâhha: Kulakları sağır edecek
şekilde tiz ve yüksek ses” demektir.el-Gâşiye: Ğaşiye, kelime olarak “kaplayan,
çepeçevre bürüyen, saran” demektir.et-Tâmmetü’l-kübrâ: “Büyük felâket”
demektir.küçük kıyamet alametleri:
(1) Câriyenin efendisini doğurması
(2) Yalın ayak ve çıplak kişilerin insanların başına geçmesi
(3) İnsanların bina yapımında yarışmaları,
(6) Öldürme olaylarının çoğalması,
(7) Zinanın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması,
(8) İki büyük Müslüman ordusunun birbiriyle savaşması,
Büyük Alâmetler
Ye’cüc-Me’cûc kelimeleri Kur’an’i bir kavram olup Kur’an’da Kehf suresinde
Zülkarneyn’in hayatından bir kesit sunulurken “Ye’cüc-Me’cüc” den
bahsedilmektedir.
Dâbbetü’l-arz
Duhân: kelimesi, “tütmek, dumanı çıkmak” anlamında Arapça “dahn” kökünden
türemiştir.Deccal, kelimesi “bir şeyin üstünü örtmek, yaldızlamak, boyamak,
aldatmak, yala söylemek” anlamlarına gelen “Decl” kökünden türeyen bir sıfattır.
“Deccâl” da “çok aldatan, sahtekâr” anlamındadır. Deccal, kelimesi Kur’anı
Kerim’de değil, hadislerde yer almaktadır. Hadis kaynaklarındaki konuyla ilgili
rivayetlere göre Deccâl, rüzgâr gibi bir hıza sahip olmak, yağmur yağdırıp kurumuş
bitkileri yeşertmek, bolluk veya kıtlık icat etmek gibi beşer üstü nitelikler taşır.
Ebu Hanife, Ahmet b. Hanbel, Mâtürîdî ve
Eş’arî başta olmak üzere Selefiyye. Mâtüridiyye, Eş’ariyye ile Şîa ve Mu’tezile
âlimlerinin çoğunluğu, Hz.Peygamber’e nispet edilen rivayetlere dayanarak âhir
zamanda beşer üstü niteliklere sahip bir deccâlin çıkacağı
ve Hz. İsa tarafından öldürüleceği görüşünde birleşmişlerdir. Muhtemelen ilk defa
Muhammed b. Hüseyin el-Âcurrî (ö. 360/970) deccâl ile Yahudiler arasında bağlantı
kurmuş, son dönemlerde de M. Reşîd Rızâ gibi bazıâlimler bu görüşe
katılmışlardır. M. Reşîd Rıza, klasik anlayışı tamamen reddetmemekle birlikte
hocasıAbduh’un görüşüne meylederek deccâl hadislerinden, daha ziyade maddî
şehvetlerin galip geleceği, şerrin ve inkârcılığın yaygınlaşacağı sonucunun
çıkarılması gerektiğini savunmuştur. Ona göre bunu yahudiler gerçekleştirecektir.
Said Nursi ve Muhammed el-Behî’ye göre deccal, komünizm ve materyalizm;
Muhammed Esed’e göre Avrupa medeniyeti; Saîd Eyyûb’a göre ise siyonizm
şeklinde yorumlanmalıdır. Kâmil Miras’a göre deccal tek bir kişi olmayıp küfrün
sembolüdür ve küfrü yayan herkes deccaldır. Çağdaş yazarlardan Muhammed
Selâme Cebr deccâlin şeytan olduğu kanaatindedir.

5-Kur’ân-ı Kerîm’de kıyamet, ‘es-Saat’ kelimesiyle ifade edilmiştir.

ÜNİTE 14
Kabir ve Ahiret Hayatı

1- Dehriyyun, Materyalistler gibi dinî değerlere inanmayanlar, bitkilerin kuruyup
yok olması gibi, hayvanlar ve insanların da ölüp yok olacaklarını, bunlar arasında
fark bulunmadığını iddia etmişlerdir.

2-Sûr, sözlük anlamıyla “boru, üflenince ses çıkaran boynuz” demektir.

3-. Ba‘sa, “Yevmü’l-ba’s” ve “yevmü’l-hurûc” ismi de
verilmiştir.

4-Mu’tezile ise mümine mükâfat, kâfire ceza vermenin Allah’a vacip olduğu
şeklindeki temel görüşünden hareketle ba’sı mümkün olmanın ötesinde aklen
zorunlu görmüştür. Kerrâmiyye de Mu’tezile ile aynı kanaati paylaşmıştır. Şîa’nın
konu ile ilgili görüşü Ehl-i sünnet’inkinden farklı değildir. Ba’s ile ilgili âyetler
yeniden dirilişin cismanî olacağını göstermektedir. Ehl-i sünnet, Mu’tezile ve Şîa
gibi ana İslâmî mezhepler de dirilişin cismanîliğini ittifakla kabul etmişlerdir.

5-Kur’an-ı Kerim’de “kitâb ve suhuf” adlarıyla geçen amel defterine “kitâbü’l-a‘mâl,
sahîfetü’l-a’mâl” de denir.
6-Mutezile, amellerin kemiyet değil, keyfiyet olduklarını, ağırlıklarının
olamayacağını, bu sebeple tartılamayacaklarını ileri sürerek mizanla ilgili ayetleri
mecazi anlamlara tevil etmişlerdir. Selef âlimleri ise mizanı tamamen maddî olarak
algılamışlardır.

7-Şefaat kelime olarak “birinden, başkası adına bir ricada bulunma, kusurlarının
bağışlanmasını dileme, bir suçlu veya ihtiyaç sahibinin af ve iyiliğe kavuşması için
diğeri tarafından vasıtalık etme, kayırma, iltimas” manalarına gelmektedir.

8-Sırat, kelime olarak “ yol, cadde, geçit” anlamındadır.

9-Sözlük anlamına göre kevser “nehrinden gelen suların toplandığı havuz”
demektir. Havz-ı Kevser ise, ahirette mahşerde Peygamber Efendimize verilen
havzın ismidir.Kevser’e gelince Kevser, genel kabule göre, bir Cennet ırmağıdır ve
yalnızca Hz. Peygambere verilmiştir.

10-Cehmiyye, Mu’tezile ve Hâricîler’den bir grup cennet ve cehennemin henüz
mevcut olmadığını, kıyametin vukuundan sonra yaratılacağını iddia etmişlerdir.
Muhyiddin İbnü’l-Arabî ise, cennet ile cehennemin halen inşahalinde olduğunu ve
bunun kıyamete kadar devam edeceğini, her ikisinin mükelleflerin iyi ve kötü
amelleriyle inşa edilecekleri görüşünü ileri sürmüştür.

11-Cehm b. Safvân hariç, Cennetin ebedîliği konusunda ittifak vardır.

12-Cennet: İsimleri, Nimetleri ve Ehli
Cennet, Kur’ân-ı Kerim’de birçok ayette “müfred-cennet”, “tensiye-cennetân”, ve
“cemi-cennât” şekillerinde kullanılmıştır. Bu isimler şunlardır:Naîm: Naîm, insana mutluluk veren maddî ve manevî bütün güzellikleri ifade
etmektedir.
Adn: Adn, “ikamet edilen yer” demektir.
Firdevs: “İçinde üzüm bulunan bağ, bahçe” anlamına gelir.
Hüsnâ: Müfessirlerin büyük çoğunluğu tarafından Yunus suresinin 26. ayetinde
yer alan “hüsnâ” kelimesi
cennet anlamında kullanıldığı kabul edilmiştir.
Dârüsselâm: “Maddî ve manevi afetlerden, hoşa gitmeyen şeylerden korunmuş
olma” manasındaki selâm ile “ev, yurt” anlamındaki “dâr” kelimesiyle oluşan bir
terkiptir.
Dârülmukâme: “Asıl durulacak yer, ebedî ikamet edilecek yurt” anlamındadır
Cennetü’l-me’vâ: Me’vâ, kelime olarak “sığınılacak yer anlamında, terim olarak da
Şehitlerin ve müminlerin barınağı ve konağı olan cennet, demektir. Bu
belirtilenlerin dışında cennet’in başka isimleri de vardır. Bu isimler,
ed-dârü’l-âhire, dârü’l-âhire, âkıbetü’d-dâr, ukbe’d-dâr , “ed-dâr”, gurfe, cennetin
ismi olarak kullanılmıştır.

13-Sayıları pek az olan bazı Mu’tezilî bilginler dışında bütün İslâm âlimleri cennet
ehlinin Allah’ı göreceğini kabul etmiş ve bunu insanoğlunun erişebileceği en
büyük mutluluk olarak kabul etmişlerdir. Cehmiyye ve bir kısım Mu’tezile’nin
rü’yetullah’ı inkâr etme gerekçeleri rü’yetullah kabul edildiğinde Yüce Allah’ın
yarattıklarınabenzetilmesi endişesidir.

14-“Cehennem” kelime olarak “derin kuyu; hayırsız, uğursuz” anlamındadır.
Cehennem: Muhtemelen cehennemin yedi kapısı olduğunu beyan eden âyet
sebebiyle cehennem derecelerine-tabakalarına ait yedili tasnif sisteminde azabı en
hafif olan en üst tabakadır.Nâr: “cehennem ateşi” anlamındaki “nâr” kelimesi,
cehennem azabının çeşitli şekillerinden sadece yakıcı
olanını ifade eder.Cahîm: “Kat kat yanan, alevi ve ısı derecesi yüksek ateş”
anlamında olup yirmi altı âyette e bazı hadislerde geçmektedir.
Hâviye: “Uçurum, derin çukur” manasındadır.
Hutame: “Kırmak, ufalayıp tahrip etmek” anlamındaki hatm kökünden mübalağa
ifade eden bir sıfattır.
Lezâ: “Hâlis ateş” anlamına gelen kelime Kur’an’ da bir yerde geçmektedir.
Saîr: “Tutuşturmak, alevlendirmek” anlamındaki sa’r kökünden gelip
“tutuşturulmuş, alevli ateş” manasındakullanılmıştır.
Sakar: “Şiddetli bir ısı ile yakıp kavurmak” anlamındaki sakr kökünden gelen
isimdir.

Hazırlayan:İkra
__________________

~~~ Bilmediklerimi Ayaklarımın Altına Alsam Başım Göğe Ererdi ✒~




Alıntı ile Cevapla