Konu Başlıkları: Esma-ül Hüsna/ Medineweb
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Kasım 2008, 19:26   Mesaj No:46

seydanur

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna



EL-HÂLIK / EL-BÂRİ'


Hâlık: "Eşyayı bir takdir ve ölçü ile yaratan; yoktan var eden."

Bari': "Eşyayı muhtelif şekiller ve suretlerle birbirinden mümtaz surette yaratan."

"Her varlığı, bir misali olmaksızın var eden."

'O ALLAH ki, Hâlık'tır, Bâri'dir, Musavvir'dir. En güzel isimler O'nundur.” [Haşr: 59/24.]

Bütün varlık âlemi bu iki ismin tecellileriyle doludur. Bir vişneçekirdeğinde vişne ağacının, kiraz çekirdeğinde de kiraz ağacınınplanını yerleştirmek bir takdir işidir, bir ilim eseridir ve oçekirdeklerin böylece yaratılmış olmaları Hâlık ismini gösterir.

Bu çekirdekler, ağaç haline geldiklerinde ve meyve verdiklerindebirbirlerinden daha net biçimde ayrılırlar. İşte bu ayrılık, bufarklılaşma, bu imtiyaz Bari' ismini ilan eder.

Aynı türün fertleri arasında da bir imtiyaz sözkonusudur.

Bu hakikat insanlık âleminde bütün berraklığıyla okunur:

Nutfelerde insanın bütün organlarının şekilleri, yerleri büyüklüklerive sayıları genetik program halinde yazılıdır. Bununla birlikte, ALLAH,her insana da diğerinden bir farklılık, bir başkalık lütfetmiştir. Bubaşkalıkla, insanlar birbirlerinden temyiz edilir, ayrılırlar.

O halde, bir insan, yaratılışı ile Hâlık ismini, diğer insanlardan farklı olmasıyla da Bari' ismini gösterir.

İmam Gazâlî Hazretleri, meseleye biraz farklı yaklaşır ve bu iki isim arasındaki farkı şöyle nazara verir:

"ALLAH, eşyayı takdir etmesi ve bu takdire uygun olarak yaratmasıitibariyle Hâlık'tır. Onları yokluktan varlığa çıkarması itibariyle deBârî dir."


EL-MUSAVVİR

"Tasvir eden; her şeye bir suret ve şekil veren."

"Her şekli diğerinden farklı kılan."

"Mahrukatını istediği sıfat ve seçtiği surette yaratan."

“O ALLAH ki, Haliktır, Bâri'dir, Musavvir'dir. En güzel isimler O'nundur”. [Haşr: 59/24.]

Varlık âlemini seyrettiğimizde ilk önce suretler âlemi gözümüze çarpar. Bütün bu suretler, mahiyetlere göre şekil almışlardır.

Nur Külliyatında geçen, 'sima-yı istidadiye-i hususiye' ve 'simayıvechiye-i şahsiye' ifadelerinden anlaşıldığı üzere, suretler maddî vemanevî olmak üzere ikiye ayrılırlar. Her ruhun taşıdığı sıfatlar,kabiliyetler, istidatlar ile kendisini başkalarından farklı kılan birmanevî siması vardır. Tıpkı, her yüzün başka yüzlerden ayrı bir şeklesahip olması gibi.

Manevî simaları tahayyül ve tefekkür etmemiz oldukça zor olduğundan,Musavvir ismini düşünürken daha çok maddî suretleri hatırlar, onlardakigüzellikleri ve hikmetleri düşünürüz.

Mahlukat henüz yaratılmamışken, her şeyin mahiyeti ALLAH'ın ilmindeydi.Bu mahiyetlerin her birinin de kendine has bir 'manevî siması' vardı.Bunlar dünya sahnesine çıkarıldıklarında her birisine ona mahsus birmaddî suret takıldı. Görünmez suretler, görünür hale geldiler.

"Ete kemiğe büründüm.

Yunus diye göründüm,"

beytinde, bu mânâ enfes bir şekilde dile getirilmiştir.

Bütün varlık âlemi için geçerli olan bu hakikati, kâinatın bir küçük misali olan insanda, daha net olarak okuyabiliyoruz.

İnsanın bir mahiyeti olduğu gibi, her bir organının da yine ayrı birmahiyeti vardır. İlâhî ilim ve hikmet ile her organın iş görebilmesiiçin nasıl bir surete sahip olması gerekiyorsa, ilâhî kudret o organıona göre yaratmış, tasvir etmiştir.

Şimdi bütün canlılar âlemine kısaca bir göz atalım:

'İnsan, deve, keçi, kurt, güvercin, serçe, balık' ruhlarının,birbirlerinden çok farklı olduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Bu kadarfarklı ruh çeşidi yaratmak ALLAH'a mahsustur. Yine, bedenimizinruhumuza en uygun şekilde yaratıldığını çok iyi bildiğimizden, herhayvanın ruhunun da kendi bedeninde rahat ettiğini anlayabiliyoruz. Vebir milyonu aşkın hayvan türünün her birine, kendi ruhlarına en uygunbir beden inşa edilmesinde, Musavvir isminin azametini hisseder gibioluyoruz.

Suret verme hakikati sadece canlılar âlemine has değildir. Ama, buhakikat canlılarda daha berrak bir şekilde kendini göstermekte,okutturmaktadır.

Bütün sıfatları sonsuz olan ALLAH, bu sıfatların ve isimlerintecellilerinde de sonsuzluk sırrını göstermiştir. Musavvir isminin detecellileri sonsuza doğru uzanır ve bu suretlerden hiçbiri diğerinebenzemez.

Bu âlemde birbiriyle yüzde yüz uyum gösteren iki şekil bulamazsınız.Hiçbir yıldız diğerinin aynı değildir. Bulutlar her gün, her şehirdeayrı şekillerde boy gösterirler.

Birbiriyle aynı iki dağ göremezsiniz.

Deniz kıyısına varınız, şekilleri birbiriyle aynı olan iki çakıl taşına rastlayamazsınız.

Bu hakikatin en açık delili, insan siması ve parmak izleridir. İnsanlıkâleminde, geçmiş ve gelecek zamanı da dikkate alsanız, aynı simayasahip iki fert göremezsiniz.

Musavvir ismi tefekkür edilirken, bu başkalıkların aynı zamanda büyükbir rahmet olduğu da düşünülmeli. Meselâ, bütün insanlar aynı simayasahip olsalardı, toplum hayatı bir keşmekeş içine girerdi.

İnsan, Musavvir ismini düşünürken, suretler âlemini ve bu âleminmahiyetler alemiyle olan harika ilgisini hayretle tefekkür etmeli,ayrıca kendisine ihsan edilen insan suretinin de şükrünü edayaçalışmalıdır.


EL-ĞAFFAR

"Mağfireti, bağışlaması pek çok olan."

'Kullarının günahlarını affetmekle örten." [Taberî.]

"Tekrar tekrar affeden." [Gazâlî.]

"Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. [Nuh: 71/10.]

Günahlarına aldırış etmeksizin, Cennete gireceğinden emin bir haldeyaşamak, büyük bir gaflet olduğu gibi, isyanlarına bakarak 'ben artıkmağfiret olunmam’ demek de büyük bir hatadır.

Birinci hal ALLAH'ın gazabından emin olmak, ikincisi ise rahmetinden ümit kesmekle yeise düşmektir.

İşte Gaffar ismi, insanı yeisten kurtaran en büyük bir ümit kaynağıdır.

İmam Gazâlî Hazretleri, Gaffar isminin 'kötüyü, çirkini örten' mânâsınageldiğini zikrettikten sonra, önemli bir noktaya dikkatimizi çeker:

"ALLAH, insanın yüzünü, gözünü, elini açığa çıkardığı halde, midesini,bağırsaklarını ve sair görünmesi hoş olmayan organla;rını içerideyaratmıştır. Onları böylece örten ALLAH, kulunun günahlarını da örter"

Yine o büyük İmam, Gaffar ismine, 'tekrar tekrar affeden' mânâsı vermiştir.

Bu mânâyı düşünürken, Hazreti Mevlâna'nın, bazı haddini bilmezlerce tenkit konusu yapılan bir mısraı hatırıma geldi:

"Bin defa tövbe şişesini kırmış olsan yine gel!"

'Tövbe şişesini kırmak,' günahkâr Müslümanlar için sözkonusudur. Busöz, o büyük insanın Gaffar isminin inceliklerini çok iyi kavradığınınişareti iken, maalesef çok yanlış şekilde ele alındı ve o muhterem zâtacahilce hücum edildi.

Tövbesini defalarca bozan bir kul, pişman olarak ALLAH'ın dergahınasığınsa ve affını dilese, Gaffar ismi gereği, ALLAH bu "kulu affeder.

ALLAH'ın affettiğini kulların etmemesi, işin içine nefsin, hissin ve dar görüşlülüğün girdiğini gösterir.

Kendisine yapılan bir kötülüğü yıllarca unutamayıp, mü'min kardeşiniaffetmeye yanaşmayan bir insanın, Hazreti Mevlâna'nın bu sözünükavraması oldukça zordur.

Gaffar isminden nasiplenmenin birinci şartı, pişmanlık duymak, tövbe ve istiğfar ile mağfiret kapısını çalmaktır.

Bir diğer şartı da, başkalarını affetmek, kusurlarını örtmektir. Affedenin, mağfiret olunması kuvvetle umulur.


EL-KAHHÂR

"Kudretinin karşısında her şeyi aciz bırakan."

“Her şeyi hükmüne itaat ettirebilen bir galibiyet ve hâkimiyet sahibi."

"Düşmanlarını kahrederek zelil ve perişan hale getiren."

“Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün,onlar tek olan, Kahhar olan ALLAH'ın huzuruna çıkarılacaklardır."[İbrahim: 14/48.]

İlâhî ahlâkla ahlâklanmanın bir gereği de, ALLAH'ın kahrına hedefolanları kahretmektir. Bu noktada hatırımıza hemen şeytan gelir. İnsanşeytanı kahrettiği nisbette ALLAH'ın lütfuna mazhar olur. Şeytanı ençok kahreden şeyler ise, "iman, salih amel ve güzel ahlâktır."

Kalbini, ruhunu ve bütün iç dünyasını böylece güzelleştiren insan,şeytanı kahretme yolundadır ve ilâhî rahmete mazhar olmaya adaydemektir.

Nefsiyle, bir ömür boyu yılmadan usanmadan cihad etmek, onun emrine başeğmemek, küfürden, şirkten, haramdan uzak kalmak, şüphelileri de eldengeldiğince terke çalışmak, ALLAH'ın lütfuna ermenin ve kahrından uzakkalmanın en büyük sebepleridir.

Nur Külliyatında, şöyle buyurulur:

"Herkes; kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarındacihad-ı ekber ile mükelleftir ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk vesünnet-i nebeviyyeyi ihya ile muvazzaftır"

Kahhar isminin tecellisi, bütün azametiyle Cehennemde kendinigösterecek ve böylece kâfir ve müşrikler, kahır ve perişanolacaklardır.

ALLAH'ın kahrına uğramanın önemli bir sebebi de, ALLAH'ın kullarına vediğer canlı mahlukatına haksızlık ve zulmetmektir. Böyle yapan bîrinsan, kendisinde kahrın tecellisini istemiş olur.

Kahhar ismi, insanı isyan ve günahtan men ederek Cehennem azabındanuzaklaştırır; hakkını çiğneyen ve kendilerine bir şey yapamadığızalimler için de, bir azap müjdesi vererek mazlumu rahatlatır.
Alıntı ile Cevapla