Konu Başlıkları: Esma-ül Hüsna/ Medineweb
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Kasım 2008, 19:44   Mesaj No:49

seydanur

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna


EL-MUİZZ / EL-MÜZÎLL

Muizz: "Dilediğine izzet ve kuvvet veren, ilimde yükselten."



Müzill: "Dilediğini zelil kılıp rahmetinden uzaklaştıran. Hor ve hakir kılan.

"...Bilin ki, ALLAH'ı aciz bırakacak değilsiniz. Gerçekten ALLAH, inkâr edenleri hor ve aşağı kılıcıdır." [Tövbe: 9/2.]

İzzet denilince aklımıza hemen gelen mânâ üstünlük ve galibiyettir.Mü'minler azizdir, kâfirler zelil. Âlimler azizdir, cahiller zelil.

İzzet en büyük bir hayırdır. Bütün hayırlar elinde olan ALLAH, izzetinde yegâne sahibidir. Kullar O'nun aziz etmesiyle bu şereftennasiplenirler.

Kâmil insanlar, arza halife kılınmalarından, Cennete namzet olmalarınakadar bütün izzet tecellilerinin ALLAH'tan olduğunu bilerek, O'nunkudret ve azameti, rahmet ve ihsanı karşısında secdeye kapanırlar.

Secde, nefsin zilleti en ileri seviyede tattığı, buna karşılık ruh vekalbin izzet ve şeref kazandığı en üstün bir makamdır. Kulun Rabbine enyakın olduğu haldir; ALLAH'a yakınlık ise en büyük bir izzettir.

ALLAH, nefsine esir ve şeytana köle olmayı büyüklük sayanları, Müzill ismiyle alçaltır, hakir eder.

Bir kul, ALLAH'ın aziz kıldıklarına tazim etmekle izzete kavuşur; zelil kıldıklarından uzak kalmakla da zilletten kurtulur.

Nur Külliyatından bir cümle:

"İzzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk'ın meşietine ve iradesine bağlıdır." [Sözler.]

Bu konuda, vaktiyle kaleme aldığım bir yazıdan bir bölümü arz ediyorum:

İzzet tacı da zillet gömleği de ALLAH'ın hazinesinde... Bunları mahlukatına sırayla giydirir...

Önceki günün azizleri, dün zelil oldular. Bugünkü azizler de zilleti tatmak için yarını bekliyorlar...

Etrafımız, bu iki ayrı tecellinin misalleriyle kaynaşmada...

Bir meyve ağacı yazın yaprak, çiçek açar, meyvelerle bezenir; seyrinedoyum olmaz. Kış geldi mi her şeyini soyunur, kuru bir iskelet kalır.Başına karlar yağar, gölgesinde kimsecikler oturmaz.

Bu izzet ve zillet safhalarından geçen, sadece meyve ağaçları değildir.Güneş de doğarken azizdir, batarken zelil... Bahar, gelirken azizdir,giderken zelil... İnsan, yürürken azizdir, uyurken zelil...

Çocukluk, gençlik derken, olgunlukta bir izzet tecellisi görülüyor. Onutakip eden ihtiyarlık, zillet ve perişanlık yüklü... Derken, ölüm...Zilletin doruk noktası ve imanla göçenler için izzetin ilk basamağı...Önünü göremeyen ihtiyar, ölünce Cenneti seyre başlıyor. Bu izzeti biryeni zillet takip ediyor: Sûr'dan korkma ve mahşere çıkma safhası...

İnsan, dünyada ne kadar izzet taslamışsa, orada o kadar zilletçekecek... Başını burada ne kadar dikmişse orada o kadar fazla eğecek.Ne kadar harcamışsa, o kadar hesap verecek. Ve sonunda bütün azizlerbir yana, bütün zeliller bir yana ayrılacak. Mü'minler, ALLAH'ın'azizler diyarı' olarak terbiye ettiği Cennete doğru yol alırken,münkir ve müşrikler, zeliller diyarına, Cehenneme düşecekler... 'İzzetve zilletin ancak ALLAH'tan olduğu' hakikati bütün haşmetiylegörünecek.

Öyle ise, üzerimizde izzetin tecelli ettiği dönemleri çok iyideğerlendirmek mecburiyetindeyiz. Aziz iken Hakk'ın dergahında zelilolalım ki, zelil olduğumuzda O'nun lütfuyla yine izzete kavuşalım.


ES-SEMİ / EL-BASÎR

Semi': "Gizli aşikâr her şeyi işiten."



Basîr; "Aydınlık karanlık, uzak yakın, büyük küçük her şeyi gören, müşahede eden."

“..ALLAH'ın âyetleri hakkında münakaşa edenlerin sinelerinde, ancak,yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen ALLAH'a sığın. Şüphesiz O,Semi'dir, Basîr'dir." [Mü'min: 40/56.]

Maddeden münezzeh olan ALLAH'ın işitmesi, insan idrakininkavrayabildiği ve hayalinin ulaşabildiği her türlü işitmedenmünezzehtir; bunların hiçbirine benzemez.

Biz hava unsuru olmaksızın, içimizdeki bir arzuyu muhatabımızaişittiremeyiz. Ama, ALLAH bizim kalbimizden geçen her arzuyu işitir.Kalbin arzu duyması, sözlü istemeye benzemediği gibi, kalbin sesiniişitmek de havada temessül eden kelimeleri işitmeye benzemez.

Bu benzemezliğin bir işaretini Cenâb-ı Hak insanın mahiyetinekoymuştur. İnsan, uyanıkken muhataplarını görür ve onlarınkonuşmalarını işitir; bu görmeye göz, bu işitmeye de kulak vasıtaolmuştur. Ama rüya âleminde yine muhataplarıyla görüşür ve konuşur,fakat gözleri uykuya dalmış, kulakları bu âlemden ilgisini kesmiştir.Rüya âleminde ne hava unsuru vardır, ne konuşanın ses telleri, ne dedinleyenin kulakları.

Bizim havadan faydalanarak ses tellerimizi hareket ettirmemiz veaklımızdaki bir mânâyı, böylece kelimelere dökmemiz, onu insanlaraişittirmek içindir.

O konuşmanın ilâhî hikmet ve kudrete bakan bir yanı var kî çok önemlidir:

Ağzımızdan çıkan bir kelime havada bir ilâhî mucize olarak milyonlarcakelimeye dönüşür. Hava sayfası bizim konuşmamızla âdeta dolup taşar.Aynı sayfaya, diğer insanların konuşmalarından kuşla;rıncıvıldaşmalarına, gök gürlemesinden suların şırıltılarına kadar nicesesler de yerleşirler. Bu varlıkların kendileri yer yüzünde hoş birmanzara teşkil ettikleri gibi, sesleri de hava sayfasında ayrı birmucize sergilerler. Ve bu sanat eserini, Cenâb-ı Hak meleklerine veruhanilere seyrettirir.

Görmeye gelince: Güneşi güneş ışığını, gözü göz nurunu yaratan ve biryağ parçasına görme kabiliyeti veren ALLAH, böylece bir hikmet vekudret mucizesi sergilemiş oluyor. Yoksa meleklerin gözsüz görmelerininde şehadetiyle, görme için mutlaka göz lâzım değildir.

İnsanın görmesi cüz’idir. Yani bir anda ancak bir yöne bakabilir ve birşeyi seyredebilir. Başkalarını görebilmesi için nazarını ilk gördüğücisimden çekmesi gerekir.

ALLAH'ın bütün sıfatları gibi görmesi ve işitmesi de küllidir, mutlaktır ve sonsuzdur. Yani, her şeyi birlikte görür ve işitir.

İnsan, karşısındaki şahsın derisinin altını göremediği gibi, kafasındataşıdığı düşünceleri ve kalbinde beslediği arzuları da göremez veişitemez. Görmesi ışıkla, mesafeyle ve maddî engellerle sınırlıdır,işitmesi de belli frekanslar arasına sıkışıp kalmıştır. Ama bu insan, okısa ve sınırlı olan görmesini ve işitmesini kıyas unsuru yaparak,ALLAH'ın Semi' ve Basîr olduğunu bilebilir.

Bu ilâhî isimleri düşünen bir mü'min, bütün eşyayı birlikte görmenin vebütün sesleri beraber işitmenin ancak ALLAH'a mahsus olduğunu hatırlar.Ayrıca, yaptığı her işin görüldüğünü ve söylediği her sözünişitildiğini düşünerek bu sermayelerini daha dikkatle harcamayaçalışır.

İnsan, kendisine ihsan edilen bu nimetler sayesinde, hem Rabbinin Semi've Basîr olduğunu bilme şerefine erer, hem de renk, şekil ve seslerâlemlerinde tecelli eden ilâhî sanatları hayret ve hayranlıkla tefekküreder.
Alıntı ile Cevapla