Konu Başlıkları: Esma-ül Hüsna/ Medineweb
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Kasım 2008, 13:31   Mesaj No:53

seydanur

Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna




EL-AZİM


"Pek azametli."

"Hem zâtı hem de sıfatlan sonsuz kemâlde olan."

“Büyüklüğü akıl ve fehmin ihatasından münezzeh bulunan.”

"Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, Aliyy'dir (yücedir), Azîm'dir." [Şürâ: 42/4.]

Azîm ismi, hem zâtın hem de sıfatların kemâline birlikte delalet eder. Azamette, heybet ve celâl mânâsı vardır.

Kur'ân'dan bir sûre okuduğumuzda bu tilavetimizi 'sadakALLAHü'1-Azîm'diye sona erdiririz; "Azîm olan ALLAH doğruyu ifade etti, hakikati dersverdi" deriz. Böylece Kur'ân'ın da azametini hatırlar, "bütün insanlarve cinler, toplansa bir tek sûresinin bile mislini getiremeyeceğini"düşünür, onun belagatındaki azamete hayran oluruz.

Azîm olan ALLAH'ın kelamı taklide müsaade etmez. Bu hakikat, kâinatkitabı için de geçerlidir. Onun da ne sûrelerini, ne cümlelerini, ne dekelimelerini beşer taklit edememiştir ve edemez de. Bir çiçekteki ilâhîsanatın azameti, herkesi aciz ve hakir bırakır; kimse onun taklidiniyapamaz.

Azîm ismini çok yâd ettiğimiz bir mevki de rükûdur. Rükûda, 'sübhanerabbiye'1-Azîm', yani 'beni en güzel şekilde terbiye eden Rabbim,Azîmdir, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir' demekle, insanterbiyesindeki azameti hatırlamış oluruz.

Bu azamet karşısında eğilme ihtiyacı duyan bir ruh ve bu ihtiyaca cevap verecek şekilde yaratılmış bir beden...

İşte, ruhun ve bedenin böyle en güzel bir şekilde terbiye edilmeleri, ancak Azîm olan ALLAH'a mahsustur.




EL-ĞAFÛR

"Affediciliği tam olan."

"Kulların kusurlarını melaike ve ruhanîlere karşı örten."

"Muhakkak ki, ALLAH bütün günahları bağışlar. O Gafur ve Rahim'dir." [Zümer: 39/53.]

Bir âyet-i kerimede, mealen şöyle buyrulmuştur:

"De ki: Ey nefislerinde israfa giren (haddi aşarak günah işlemeklenefislerine zulmeden) kullarım. ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.Muhakkak ki, ALLAH bütün günahları bağışlar. O Gafur ve Rahîm'dir."[Zümer: 39/53.]

Âyette geçen 'nefis' kelimesi, 'zât' mânâsına gelir ve insana emanetolarak verilen bütün organları, duyguları, hissiyatı, akıl ve kalbiiçine alır.

Nur Külliyatında şöyle bir cümle geçer:

"En kıymetdar âletleri, en kıymetsiz şeylerde sarfedip nefsine zulmettin." [Sözler.]

Aklını yanlış fikirlerle meşgul eden, kalbine bâtıl sevgileriyerleştiren, gözüyle harama bakan, diliyle yalan söyleyen, kısacasıkendisine emanet verilen bütün o kıymetli aietleri ve duygulan, yanlışyolda kullanan insanlar 'nefislerinde israfa girmiş’ kullardırlar. Buâyet-i kerime ile, insanların böyle bir israftan sakınmaları gereğineişaret edilmiş ve şeytana uyarak böyle bîr hataya düşmeleri halinde deümitsizliğe kapılmayarak, ALLAH'ın mağfiretine sığınmaları dersverilmiştir.

Her ikisi de 'affedicilik' mânâsını ifade eden Gaffar ismiyle Gafurismi arasındaki ince farkı, İmam Gazâlî Hazretleri şöyle açıklar:

"Gaffar, tekrar tekrar affeden demektir. Gafur ise, affediciliği tamolup, afv ve mağfiretin en ileri derecesinde bulunan mânâsına gelir."

Bu iki isimden kulun alacağı nasip, iki maddede özetlenebilir:

İnsan nefis ve şeytana uyarak bir günah işlediğinde, derhal tövbeetmeli ve ümitsizliğe düşmemek için ALLAH'ın Gafur olduğunuhatırlamalıdır.

Kulun bu isimden alacağı diğer nasip ise, mü'minlerin hatalarını örtmesi, başkalarına anlatmaması ve onları bağışlamasıdır.

İnsan, kendi cüz'î izzetine karşı işlenen küçük hatalarıaffedebilmelidir ki, sonsuz izzet ve azamet sahibi olan ALLAH'a karşıişlediği isyanların affını dilemeye yüzü olabilsin.
"Bütün icraatları hak ve adalet üzere olan.”

"Her hak sahibine hakkını veren ve haksızları cezalandıran."

“Ey iman edenler, âdil şahidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun.Bir topluluğa olan kininiz, sîzi adaletten alıkoymasın."
[Mâide: 5/8.]

ALLAH Adl'dir. Adaleti sonsuz kemâldedir ve onun ötesinde bir adalet düşünülemez.

Nur Külliyatında adalet iki temel esasa ayrılarak incelenir: İhkak-ı hak' ve 'zalimleri cezalandırmak.'

İhkak-ı hak, her hak sahibine hakkını en güzel şekilde vermek demektir.

ALLAH, ağacın dallarından, güneşin gezegenlerine, Cennetintabakalarından, Cehennemin menzillerine kadar her şeyi lâyık mevkiinekoymuştur.

Bunun bir küçük misalini de insanda sergilemiş, her organı yerli yerinekoymuş, vazife yapması için gerekli olan bütün şartları en güzelşekilde hazırlamış ve ihtiyaçlarını görmüştür.

İnsanın simasında, göz ile kulağı nasıl adaletle yerleştirmişşe,ruhunda da akıl ve hafızayı aynı adalet ölçüleriyle yaratmış ve herbirine uygun vazifeleri yüklemiştir.

Varlık âleminde adaletini en güzel şekilde gösteren ALLAH, kullarının amellerine de adalet üzere karşılık verecektir.

"Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir."
[Zilzâl: 99/7-8.]

Adalet denilince bunun zıddı olan zulüm hatıra gelir. Zulüm,'başkasının mülkünde, izni olmaksızın, tasarruf etmek demektir. ALLAHzulümden münezzehtir; çünkü bütün mülk âleminin tek sahibi veyaratıcısı O'dur.

Bütün esmâ-i hüsna gibi, Adi isminin de diğer isimlerlerle yakın ilgisi vardır. Bunu kısaca şöyle ifade edebiliriz:

Azîz, Cebbar, Celîl, Kahhâr, Kadîr, Muktedir, Muntakîm... olan ALLAH, adaleti en kâmil mânâda tatbik eder.

Rahman, Rahîm, Kerim, Latîf, Halîm, Gaffar... olan ALLAH, bir kulunu Cehenneme koyarsa, o kul bunu hak etmiş demektir.

Bir insanın Adl isminden feyiz alabilmesi için, öncelikle kendisineilâhî bir ihsan olarak verilen bütün organlarını, akıl, kalb, hayal,hafıza gibi manevî cihazlarını, sevgisini korkusunu ve daha nicehislerini yaratılış gayelerinde kullanması gerekir. Ancak o zaman, 'herşeyi yerli yerine koymak ve her hak sahibine hakkını vermekle' adaletetmiş ve zulümden kurtulmuş olur.

Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yoran birinsan, öncelikle kendi aklına zulmetmiş olur. Çünkü, o akılla niceilimler tahsil edebilir ve faydalı işler yapabilirdi. Böylece, hemdünyasını hem de ahiretini mamur etmiş olurdu. Muhatabına zararvermekle ettiği zulüm ise ikinci derecede kalır. Çünkü, kendi aklınaverdiği zarara karşılık muhatabının, meselâ, malına zarar vermiş olur.

Yine, bir insanın âdil olabilmesi için, maddî imkânlarını da adaletüzere kullanması, israftan sakınması, fakirin hakkı olan zekâtıeksiksiz vermesi gerekir. Zekât vermeyen insan, hem kendi nefsine, hemde muhtaçlara zulmetmiş demektir.

Adaletin ikinci şubesine gelince, elinde hüküm ve infaz yetkisi bulunankimseler, 'zalimlere hak ettikleri cezayı vermek' ve bunu yaparken deaşırı giderek zulme girmemek suretiyle, Adl ismine mazhar olur ve buisimden ayrı bir feyiz alırlar.


EŞ-ŞEKÛR


“Kendisine yapılan şükre, çok ecirle mukabele eden.”

"Cüz'î ibadetlere karşı külli mükâfatlar, yüksek dereceler ve çok sevaplar veren."

'Eğer ALLAH'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. ALLAH Şekûr'dur, Halîm'dir."
[Teğâbün: 64/17.]

Bir âyet-i kerîme:

"And olsun ki, şükrederseniz elbette size daha fazla veririm. Ve eğernankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki azabım çok şiddetlidir."[İbrahim: 14/7.]

Şükretmek ALLAH'ın sonsuz nimet ve ihsanlarının kıymetini bilmek demektir ve küfranın zıddıdır.

Cenâb-ı Hak, bu insanlık görevini yerine getiren mü'min kullarına kat kat mükâfat vereceğini bu âyet-i kerîmeyle müjde veriyor.

Nur Külliyatında, "fıtrat-ı beşeriyede cemâle karşı bir muhabbet vekemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır" buyrularak,şükretmenin insanın yaratılışında mevcut olduğu ders verilir.

Bu dünyada bir çekirdeğe karşılık bir ağaç ihsan eden ALLAH, dünyadayapılan ibadet ve şükürlere öyle mükâfatlar verecektir ki, ALLAHResulünün (a.s.m.) ifadesiyle, "Ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmişne de insanın kalbine, hatırına gelmiştir."

Şekûr isminin Cennetteki tecellisi işte böyle muhteşem, böyle harika ve böyle azim olacaktır.

Kula yakışan ve yaraşan, fırsatı çok iyi değerlendirip şu kısa dünyahayatını şükür ve ibadetle geçirmek, böylece ebedî saadete mazharolmaktır.

Bu isimden nasiplenen bir kul, insanlardan gördüğü iyiliklere karşı dateşekkürle mukabele eder. Nankörlükten ve nimeti küçümsemekten sakınır.

Nitekim, ALLAH Resulü (a.s.m.) "İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a şükretmez" buyurmuşlardır.
Alıntı ile Cevapla