|  Mihrinaz Üyemizden Alıntı
					   FIKIH USULÜ 8.ÜNİTE AÇIKLAMALI CEVAPLARISayfa 25
 
 1. Cevap: B Sahâbî kavli (sözü),
 sahâbînin fıkhî konularla ilgili görüşü
 (rey ve içtihadı) ve fetvası demektir.
 2. Cevap: B Sahabe bir mesele
 hakkında ihtilafa düşerse
 Sahâbîlerden birinin kavline uymanın
 vâcip olduğu söylenemez. Çünkü
 kavillerden birine uyulduğu takdirde
 diğerine muhalefet edilmiş ve
 çelişkiye düşülmüş olur.
 3. Cevap: A "Sahâbenin ittifak ettiğine
 uyarız, ihtilâf ettiği hususlarda ise
 içlerinden birini seçer alırız,
 sözlerinin dışına çıkmayız" sözü Ebû
 Hanîfe'den nakledilmiştir.
 4. Cevap: A Söz konusu olan ayet,
 hakkında nass olmayan konularda
 kıyas ve reye başvurmak lazım
 geldiğini ifade etmektedir Dolayısıyla
 ayet, sahâbî sözüne uymanın
 vücubuna ve kıyasa takdim
 edilmesine aykırıdır.
 5. Cevap: B Hanefîler, Hz. Ali’nin bu
 görüşü ile amel etmeyi vacip
 görürler. Çünkü bu konularda kıyas
 cereyan etmez.
 6. Cevap: C Istıshâb, bir fıkıh usulü
 terimi olarak, “daha önceden varlığı
 bilinen bir durumun, aksine bir delil
 bulunmadıkça, varlığını koruduğuna
 hükmetmek” demektir.
 7. Cevap: A İbâha-yi Asliyye, “Aksine
 delil bulunmadıkça bir şeyden
 faydalanmanın veya bir davranışta
 bulunmanın mubah (helal, caiz)
 olduğuna hükmedilmesi" demektir.
 8. Cevap: C Berâet-i Asliyye Istıshâbı
 “Delil bulunmadığı sürece kişinin
 yükümlülük ve sorumluluğunun bulunmadığına
 hükmedilmesi" demek
 tir.
 9. Cevap: B Kişinin borçlu olduğu ispat
 edilmedikçe, borçlu sayılamaz. İle
 Bir şirketin kâr ettiği ispat
 edilmedikçe, kâr ettiği kabul
 edilemez. Hükümleri Berâet-i
 Asliyye Istıshâbı ile alakalıdır.
 10. Cevap: A Şer'î Hüküm Istıshâbı
 Kaynaklarda “ıstıshâbü'l-hükmi'şşer'î”
 bazen da “vasıf ıstıshâbı”
 adıyla anılır.
 11. Cevap: B Burada aksi sabit
 oluncaya kadar abdestli olma vasfı
 devam ettiğinden bu türe “vasıf
 ıstıshâbı” denmiştir.
 12. Cevap: A Hz. Peygamber‟in Ramazan
 orucu için “Hilâli (Ramazan
 hilâlini) gördüğünüz- de oruç tutun
 ve (yine) hilâli (Şevval hilâlini)
 gördüğünüzde orucunuzu açın
 (bitirin)! Şayet hava kapalı olursa
 (hilâlin görülmesine engel olursa)
 Şaban ayının günlerinin sayısını
 otuza tamamlayın!” şeklindeki emri
 de vasıf ıstıshâb türü kapsamında
 değerlendi -rilebilir. Zira bu hadise
 göre, Ramazan hilâlinin görülmemesi
 halinde, önceki ay olan Şaban‟ın
 devam ettiği kabul edilmektedir.
 13. Cevap: C Bu hadis-i şerif, Ramazan
 hilalinin görülmemesi halinde,
 evvelce mevcut olan Şaban ayının
 sürdüğünü geçerli saymakta ve
 böylece ıstıshâbın muteberliğine
 delil olmaktadır.
 14. Cevap: E Hanefî ve Mâlikîler
 ıstıshâb'ı“defetme”(eski hakların zayi
 olması önleme) konusunda elverişli,
 (yeni hakları)“ispat” hususunda ise
 elverişsiz sayarlar. Yani onlara göre
 ıstıshâb ile yeni haklar elde edilmez,
 USUL-İ FIKIH
 Sayfa 26
 fakat bu sayede eski hakların zayi
 olması önlenir.
 15. Cevap: C Mefkûd, kaybolan ve
 hayatta olup olmadığı bilinmeyen
 kişidir.
 16. Cevap: E A,B,C ve D seçeneğinde yer
 alan ifadelerin tümü mefkud
 hakkında doğru bilgilerdir. Zira
 Hanefî ve Malikîlerce ıstıshâb, bir
 şeyin hilafı bilinmedikçe bulunduğu
 hal üzere devam ettirilmesini
 sağlamak üzere müdafaa için bir
 hüccet olarak kabul edilir. bu durum
 da zikredilen ifadelerde mecuttur.
 17. Cevap: C Şafiî ve Hanbelîler
 ıstıshâb'ıhem “defetme” ve hem de
 “ispat” hususunda yeterli bir delil
 sayarlar.
 18. Cevap: A Şafiî ve Hanbelîlere göre
 önceden sabit olup sonradan devam
 edip etmediği hususunda şüpheye
 düşülen bir abdestin veya mülkiyetin
 ya da nikâhın devamına, ıstıshâb ile
 hükmedilir. Onlar "şayet ıstıshâb bir
 hüccet olmasaydı, bunların böyle
 devam etmesine hükmedilmezdi"
 derler.
 19. Cevap: C Şafiî ve Hanbelîlere göre
 kayıplık müddeti içerisinde (ölümüne
 hükmedilmeksizin) mefkûd
 kendisine ait malların mülkiyet
 hakkına sahip olduğu gibi, kendisine
 miras, vasiyet ve benzer yollarla da
 mal intikal edebilir. Dolaysıyla cevap
 C seçeneğidir.
 20. Cevap: D Sedd-i zerayi Kendi başına
 mubah olan bir fiilin, şer'an
 mefsedete götüreceğinden emin
 olunması veya bunun kuvvetle
 muhtemel bulunması sebebiyle
 yasaklanmasıdır.
 21. Cevap: C Hediye vermek mubahtır.
 Hatta “Birbirilerinize hediye veriniz
 ki birbirinize muhabbetiniz olsun”
 hadisi sebebiyle müstehaptır. Fakat
 âdil olmayan bir karar vermesine yol
 açması kuvvetle muhtemel görüldüğünden
 ve Sedd-i zerayi (mefsedetin
 , olumsuzluğun giderilmesi için)
 hâkimin hediye kabul etmesi yasak
 sayılmıştır.
 22. Cevap: E Bu tür fiillerin bizzat
 kendileri haram olduklarından,
 bunların yasaklanması doğrudan
 sedd-i zerâyi‟ kapsamına girmez;
 Zira bunlar mahiyeti İtibarıyla
 mefsedete götüren Fiiller
 kapsamında değerlen- dirilir.
 23. Cevap: C Asıl sedd-i zerâyi‟nin
 konusu teşkil eden fiiller, Mahiyeti
 İtibarıyla Mefsedete Götürmeyen
 Fakat Mefsedete Vasıta (sebep)
 Olan Fiillerdir.
 24. Cevap: B Mefsedete götürmesi/yol
 açması bakımından mubah fiiller üç
 kısım olarak şunlardır:
 - Nadiren Mefsedete Götüren
 Mubah Fiiller
 - Çoğu Zaman Mefsedete
 Götüren Mubah Fiiller
 - Meşru Kılınış Amacının Dışında
 Bir Sonucu Elde Etmeye Vasıta
 Kılınan Mubah Fiiller
 25. Cevap: A üzümün kendisini yemek
 mubah olduğu gibi sarhoşluk veren
 içki yapılması dışında helal dairede
 istifade edilecek pek çok yararı
 USUL-İ FIKIH
 Sayfa 27
 vardır dolaysıyla bu önerme Nadiren
 Mefsedete Götüren Mubah Fiiller
 kapsamındadır.
 26. Cevap: B Mâlikî ve Hanbelîler gibi
 bir kısım fakihler bu yasağı sedd-i
 zerâyi„ deliline dayandırırken,
 Hanefîler, Şâfiîler ve Zâhirîler gibi
 diğer bir kısım fakihler ise bunu
 başka bir temele dayandırırlar.
 27. Cevap: A Şâfiîler, yasaklanan sonuca
 erişme maksadının anlaşılmasını lafız
 ve ibare ile sınırlı tutarlar. Bunun
 açıklanması/açıkça ifade edilmesi
 durumunda vasıtanın önlenmesini
 kabul ederler. Bu tür fiillerde, işlemi
 çevreleyen karinelerden, özel şart ve
 ilişkilerden niyet araştırılmasını ise
 doğru bulmazlar.
 28. Cevap: A Mâlikîler ve Hanbelîler
 maksadı açığa çıkaran delili lâfız ve
 ibare ile sınırlı tutmazlar, söz konusu
 maksat, sözlü açıklamalardan
 anlaşılabileceği gibi, işlemi
 çevreleyen karinelerden, özel şart ve
 ilişkilerden de anlaşılabilir.
 29. Cevap: E Mâlikî, Hanbelî ve
 Hanefîler, ölüm hastalığı sırasında
 karısını bâin talâkla boşayan ve
 ardından vefat eden kişinin bu
 tasarrufunu geçersiz sayarak kadının
 mirasçı olması gerektiğine
 hükmetmişlerdir.
 30. Cevap: E Şâfiîler , kocanın kötü
 niyetini açıkça ifade etmemesi
 durumda talakın geçerli olduğuna ve
 kadının, iddeti içinde bile vefat etse
 kocasına mirasçı olamayacağına
 hükmetmişlerdir.
 31. Cevap: D Hülle kavramı, üç talakla
 boşanan bir kadının sırf ayrıldığı
 kocasına dönebilmesi amacıyla bir
 başka erkekle evlenmesi anlamına
 gelmektedir.
 32. Cevap: A Mâlikîler ve Hanbelîler, sırf
 boşanmış kadının önceki kocası ile
 evlenebilmesi ne imkân sağlamak
 üzere yapılan muvâzaalı nikâhın -
 erkeğin bu tür nikâhlarda sıkça taraf
 olup toplumda bu özelliği ile tanınır
 hale gelmesi gibi bir delil ile bu
 muvâzaa kastının anlaşılması
 durumunda- geçersiz olacağına
 hükmetmişlerdir.
 33. Cevap: A Hanefîler , anlaşmalı
 nikâhın mekruh olduğunu, bâtıl
 olmadığını ileri sürmüşlerdir.
 34. Cevap: A Şâfiîler , akit esnasında
 haram sonucu amaçladığını
 açıklamadıkça- üç talakla boşanmış
 kadının ilk kocasıyla evlenebilmesine
 imkân sağlama (tahlîl, hülle)
 maksadıyla yapılan evliliğin sahih
 kabul edilmesi gerektiğine
 hükmetmişlerdir.
 35. Cevap: C Sedd-i zerâyi' prensibine
 en geniş şekliyle dayananlar
 Mâlikîler ve Hanbelîler, onu
 daraltarak benimseyenler Şâfiîler,
 teorik olarak benimsediklerini ifade
 etmemekle beraber uygulamada ona
 geniş bir yer verenler ise
 Hanefîlerdir.
 36. Cevap: E Sedd-i zerâyi‟ işer'î delil
 kabul edenler, bunu ispat için şu
 delilleri ileri sürmüşlerdir:
 - Kitap ve Sünnet
 - Hz. Peygamber
 - Sahâbî Kavli
 - Aklî Delil
 37. Cevap: D 37. Soruda Sedd-i zerayi ile
 ilgili verilen bilgilerde herhangi bir
 yanlışlık söz konusu değildir.
 
 ALINTIDIR..
 |