Yusuf'un Gömleği Önden Yırtılsaydı
bir başkasının günahı, tökezlemesi ne bileyim işte taşkınlığı diyelim
insanların arasında muhabbete tat katar!
başkasının günahına üzüntü cümleler kurulurken
içten içe bir memnuniyet hali yüze sinmiş halde söylenir dururuz;
“
yazık işte, hanımı /kızı neyse işte açtı başını, ayıp! derken 4 duvar arasında neler yaşanır bilinmez…
sonra
veya,
biliyor musun koltuk sahibi olunca bizim ahmet sevindirik oldu,
veya,
ne kadar ayıp, olur mu böyle, zenginsin tamam ama dün
güzel bir genç kızla görmüşler,
günahı boynuna…
diye başlayan benzeri cümleler dökülür dillerden.
dost, sen henüz o ateşin yakınına bile uğramamışken,
başkasının yanışına dudak bükme.
çünkü bazı günahlar vardır ki,
sadece nasihatle değil; ancak ateşiyle sınanarak anlaşılır.
insan, başkasının düştüğü çukura bakıp “ben düşmem” sanır.
ama rüzgâr hangi yöne eser bilinmez.
nefs dediğin, bizi yoldan ayrı düşürecek;
fırsatını bulsa zincirlerini kıracak bir azgın attır.
bugün ayağında pranga vardır da duruyordur,
ama ya yarın?
ya pranga gevşerse?
ya zemin kayarsa? bazen sadece rüzgâr senin yönüne esmemiştir.
bazen nefs dizginlenmiş görünür; ama prangası gevşek, dizginleri çürükse
bugün tutuyordur kendini… ama ya yarın?
ayet der ki:
“çünkü nefs, daima kötülüğü emreder.” (yusuf, 53)
peygamber evlatlarının evladını kuyuya attıran kıskançlık,
bir sahabeye adım attıran zaaf,
bir evliyanın yüreğini titreten bakış…
hepsi bir sınanmadır.
yusuf az daha ama az daha Allah'ın koruması olmasaydı
gömleğini önden yırtılacak hallerde bulurdu kendini
“
eğer rabbinin burhanını görmeseydi, andolsun o da meylederdi.” (yusuf, 24)
zannederiz ki sadece “
yapan” kirlenir.
oysa bazen günaha sadece
burun kıvıran da günaha düşer,
çünkü kibir de bir başka tür düşüştür.
kendisini temize çıkaranın kalbi karanlığa yaklaşır.
çünkü temize çıkarılan nefs, çoğu zaman kabarıp taşar.
ve biliyorsun işte:
şeytan ibadetinden değil, kendini temize çıkarmasından kovulmuştur cennetten.
günahkarı görünce elimiz değil, yüreğimiz titresin.
elini uzat da kaldırmaya niyetlen.
zira
bugün onun düştüğü yer,
yarın bizim imtihan alanımız olabilir.
gözümüzü diktiğimiz nice hataya aslında sadece bir an, bir ortam, bir şart uzaklığındayız.
“
ben yapmam” dediğin ne varsa,
belki de sadece yapacak fırsatın olmamıştır.
bizim elimize geçseydi o zenginlik, bizim önümüze çıksaydı o kadın/erkek,
o koltuk, makam ve güç
ve bizde o yalnızlıkla kavrulsaydık...
kim bilir, ne yapardık?
o yüzden,
günaha düşmemek övünülecek bir meziyet değil,
bir rahmettir rabbinden.
o rahmeti kendi gayretine bağlayan,
nefsini ilahlaştırmaya başlamıştır.
çünkü “
nefsini temize çıkaranı” rabbimiz uyarır. (necm, 32)
ve asıl dua şudur:
“rabbim! beni nefsimle başbaşa bırakma, göz açıp kapayıncaya kadar bile…”
ve hiç kimse sınanmadığı bir karanlıktan kendini tamamıyla temiz sayamaz.
o yüzden tevazu elbisedir bize yakışan,
kibir değil.
ve merhamet yakışır kalbimize,
mahkemeler kurup yargılayan hüküm değil.
çünkü biz,
düşmemiş olsak da, düşebilirdik.
ve düşmüş olanlar da kalkabilir.
zira rabbimiz, bağışlamayı murad etti kendine.
bizimse, öğüt almayı…
Yani
“
kimse sınanmadığı günahın masumu değildir…”
der ve susarım.
M.Akmeşe