Sumud Günlüğü -7
1 Ekim 2025 ÜÇ BÜYÜK AMEL: SABIR, NAMAZ ve YARDIM
-Bir Âyetin İzinde-
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah, muhakkak sabredenlerle beraberdir.” [Bakara 2/153]
Gazze’ye saatlerle ifade edilebilecek kadar yolumuz kaldı. Bu heyecanlı bekleyiş içerisinde bir âyet zihnimde ve dilimde dönüp duruyor…
Yoruldukça kulağımda o yankı:
“Ey iman edenler!”
Bu bir çağrıdır. Herkese değil; sadece iman ettiğini iddia edenlere..
Sadece konuşanlara değil, bu ilahî hitabın gereğini yerine getirenlere…
Bu çağrının yükünü gerçek mânada omuzlayanlara…
Ve biz işte şimdi bu çağrının izinde, sabırla gidiyoruz Gazze’ye doğru… Sabır: Acıya katlanmak değil, direnişi kuşanmaktır. Sabır: Zilleti kabullenmek değil, izzeti temsil etmektir.
Hele Gazze’de sabır, bütün terk edilmişliklere rağmen “Hasbünallah ve ni’mel vekîl!/ “Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!” diyebilmektir.
Ve yine Gazze’de bir annenin gözünden yaş süzülürken, evladını gömerken bile isyan etmeden “Ve kefâ billahi vekîlâ!/Vekîl olarak Allah yeter!” diyebilmektir.
Sabır, ekmeği bölüşemeyen dünyanın ortasında, bugün Gazze’de bir dilim ekmeği kardeşine uzatan çocuğun ellerindedir.
Biz bu sabrı onlardan öğrendik ve şahit olduk.
Ve adımlarımızı o sabrın izine basarak atıyoruz.
Belki bedenimiz yorgun, ama Gazzeli kardeşlerimizin yüreğimize ektiği ve her birimize yüz yıl yetecek kadar sabır var. Şimdi bize düşen sabırla yürümek,
Sabırla beklemek,
Sabırla sevmek,
Ve sabırla kavuşmaktır…
Sabırdan sonra bizi ayakta tutacak en önemli amel ise elbetteki namazdır. Namaz: Direnişin secdeyle yoğrulmuş hâlidir. Bize güç, kuvvet, heybet ve vakar veren en önemli ibadettir.
Önce sabır, sonra namaz…
Ne çok şey anlatıyor, değil mi?
Gazze’de bombalar altında bile cemaatle kılınan sabah namazları aklımızda beliriyor.
Siper yerine secdeyi seçenlerin, sığınak yerine saf tutanların direnişi bir bir zihnimize geliyor.
Gazze’de namaz, yalnızca farz bir ibadet değil, direnmenin de adıdır. Çünkü kıbleye dönmek, zalime dönmemek demektir.
“Allahu Ekber!” demek; hiçbir tankı, hiçbir uçurumu, hiçbir ambargoyu gözünde büyütmemek demektir.
Biz şimdi denizin dalgaları içerisinde yol alırken; her adım bir tekbir, her nefes bir zikir gibi yankılanıyor.
Sanki ayakta değiliz; rükûdayız.
Sanki secdeye doğru yaklaşıyoruz.
Namazla doğrulan bir halkın yanına, secdeleri çoğaltmadan gidemeyiz.
Bundan dolayı vakit; secdeleri fazlalaştırma, yakarışları arttırma vaktidir.
Sabır ve namaz olunca inşallah beklenen “yardım” gelecektir.
Yardım: Bizden veya başka kullardan değil, Allah’tan beklenmesi gerekendir. Âyette zaten bu ifade edilir:
“…Allah’tan yardım isteyin.”
Biz şu an gemilerle biraz olsun yardım taşıyoruz belki. Gıda, ilaç, umut…
Ama gerçek yardım, ancak O’nun (cc) katındandır.
Çünkü bu dünyada yardım çoğu zaman gecikir. Yardım, pasaport engeline takılır.
Yardım, ambargoyla durdurulur.
Ama Allah’tan gelen yardım için ne izin gerekir, ne onay…
Gazze işte buna tutundu yıllardır;
Gökten gelecek olan yardıma…
Ve belki biz de şimdi sadece yardım ulaştırmıyoruz; bir duanın parçası oluyoruz.
Belki Gazzeli yetim bir çocuğun duasının ucuna ilişiyoruz…
Ya da bir şehidin ardında “Allah’ım! Bizi yalnız bırakma!” diyen babasının sesine…
Ama bunu da yapabilmemiz için Allah’ın yardımına muhtacız.
Düşman, güçlü ve zalim… Hiçbir sınırı, hukuku, ahlâkı ve merhameti yok… Dolayısıyla Allah’ın yardımı olmazsa onunla başa çıkma imkânı da yok…
*** Sabır. Namaz. Yardım.
Üç amel…
Üç kelime…
Üç direniş…
Üç şahitlik…
Unutmayalım ki bu filo sadece bir insanî yardım konvoyu değildir.
Aslında bu yolculuk tabir caizse bir âyetin ete kemiğe bürünmesidir.
Çünkü Allah (cc) sabredenlerle beraberdir ya; sabır etmek ise yola çıkmaktır.
Rabb’imize binlerce hamdolsun yoldayız, sabır ve namaz ile yardım talep etmekteyiz. İnanıyoruz ki beklediğimiz yardım bize gelecek… İnanıyoruz ki beklenen yardım Gazze’mize erişecek…
Muhammed Emin Yıldırım
|