Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30 Kasım 2008, 14:20   Mesaj No:7

melis

Medineweb Paylaşımcı Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:melis isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2229
Üyelik T.: 11Haziran 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 364
Konular: 59
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Bediüzzaman ve demokrasi

Hukuki Temelleri
Kur'an'ın ruhundan süzülmüş İslam'ın en üst ilkeleri, can ve mal güvenliği, nesil, din ve akıl güvenliğidir. Bu ilkeler yüzlerce ayet ve hadisin ruhundan sağılmış ilkelerdir. Bunlara usul dilinde "makasıduşşeria" denilmektedir. İslam'ın ulaşmak istediği temel hedeflerdir. Tüm içtihatların ve düzenlemelerin bu ilkelerle uyumlu olması gerekir. Bu ilkelerden biriyle çelişen herhangi bir içtihat ya da politika geçersizdir.
Bu ilkeler çerçevesinden bakıldığında bireylerin can ve mallarını, nesil ve nefislerini, din ve akıllarını optimum ölçüde güvenceye alacak yönetim biçimi hangisiyse Müslümanların onu kabullenmeleri gerekir.
Günümüz şartları içinde bireylerin ilgili değerlerini en etkili tarzda güvence altına alabilecekleri yönetim biçimi şüphesiz demokrasidir, dolayısıyla Müslümanların politik sistemleri de demokratik olmalıdır.
Yukarıdaki ilkeler evrensel ilkelerdir, bu ilkelere paralel başka alt ilkeler de mevcuttur. Bediüzzaman'ın dikkat çektiği ilkelerden en önemlileri icma-i ümmet, efkâr-i amme ve maslahat-i mürsele ilkeleridir. Hanefi mezhebine göre bir meselede Müslümanların çoğunluğunun ittifakı, icma'ın gerçekleşmesi için yeterli sebeptir. Böyle bir durumda ittifak edilen konuyu toplum olarak yürürlüğe koymamak Kur'anla belirlenen bir emri yürürlüğe koymamak gibidir.
Bu ilkeden hareketle, şayet Müslümanların ekseriyeti (bazı müçtehitlere göre o sınırlar içinde yaşayan gayr-i Müslimler de dâhil tüm sakinler) mesela, politik rejim olarak parlamenter demokrasiyi arzu ediyorlarsa böyle bir durumunda bu talebi yerine getirmek aynı zamanda dini bir vecibedir.
Diğer hukuki ilkeler, maslahat-u mürsele, istihsan ve örf ilkeleridir. İlgili ilkeler, toplumun yararına olan şeylerin hukuken de meşru olduğunu ifade eder. Şayet bir konuda Kur'an ve Sünnette açık bir hüküm yoksa ve yeni durum toplumun yararına ise yine o Kur'an ve Sünnette emredilmiş gibi, dini bir meşruiyet kaynağıdır. Çünkü Hz. Peygamber, "Müminlerin güzel gördüğünü Allah da güzel görür" buyurmuştur. Aynı şekilde başka bir hadisinde "Ümmetim sapıklık üzerine ittifak etmez" diyerek ümmetin ittifakını meşru bir kaynak olarak değerlendirmiştir.
Bu Hadis'e göre toplum politik sistem olarak demokratik sistemi benimsemiş ise o sistem aynı zamanda Allah'ın rızasına uygun sistemdir.
Sonuç olarak, Bediüzzaman tarihin küreselleşme yönündeki akışını çok önceden görmüş, dünyada ortaya çıkacak çok kültürlülük olgusuna Kur'ani bir meşruiyet kazandırmıştır. Aynı zamanda farklı din mensupları arasındaki diyaloğun kapılarını açmıştır. Onun bu çabası, her geçen gün daha da anlam kazanmaktadır.
Alıntı ile Cevapla