Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07 Şubat 2009, 11:39   Mesaj No:7

MERVE DEMİR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Taksitli Satışlarda Fiyat Farkı Faiz Yerine Geçer mi ?

Ön rapor: 2
İslâmî İlimler Araştırma Vakfı Mütevelli Heyetine,
Tedkiki istenilen "peşin satışla vadeli satışın hükm-ü şer'isi" hakkında yapılan tahkikatı okudum Ciddî emek sarfedilerek muteber meraciden nakiller yapmak suretiyle hazırlanmış olması takdire şayandır Fakat mevzûun dibacesinden itibaren itnâb yapılmış olması ve ifade tarzı da mahza ilmî ıstılahatla meşhûn bulunması hasebiyle bugünkü Türkiye kari'lerine kafi derecede faideli olamayacağı mülahaza edilmektedir
Binâenaleyh bu ilmî makalenin ikinci bir şahıs veya bizzat muharriri tarafından efrâdını cami ağyârını mani kılacak şekilde ihtisar edilmesi, uslûbunu da vasat seviyye itibâre alınarak tavzih edildikten sonra mevki-i intişâra konulması münasib olacağı kanaatine varmış olduğumu arz ederim Hürmetlerimle
17 Ramazananu'l-Mübârek 1396
Muhammed Emin Saraç
"Alışverişte vâde farkı" araştırması hakkındaki tenkidler ve cevapları
A) Müzâkere celsesine tenkitlerini yazılı olarak gönderen
Sayın DoçDr Ali Şafak'ın tenkitleri:
- "İfadede eğer kapalılık yoksa "haram edilen şekilde kullanılmak üzere" ifadesinin mefhum-u muhalifinden bazı hallerde müskirât ve uyuşturucu madde satmanın meşrû olduğu ve haram edilen yerde kullanma da müşterinin kendisine ait bir şey olacağından müskirât ve uyuşturucu madde satmanın meşrû olduğu sonucu çıkabilir ki, İslâm hukukunca kesin surette "Mal-ı Gayr-ı Mütekavvim" sayılan bir malın -ki sözü geçen maddeler de bu nevi maldandırlar- İslâm toplumunda bazı hallerde mütekavvim sayılabildiği ve akde konu olduğu, satana bir mesûliyet terettüp etmeyeceği neticesini verir ki, bugüne kadar fıkıh kitaplarında rastlanılamayan, onlara zıd bir mâna taşıyan bir husustur Hanefîler muâmelâtta bâtıl ve fâsidin hukukî neticelerini tamamen ayırt ederler Onlarca mal-ı gayr-ı mütekavvimin satışı kesinlikle bâtıldır Diğer mezheplerde de hâkim görüş budur Nasıl olur da "-Hanefîlere göre kısmen- fâsid" denilebilir?"
Cevap:
- Bu maddede (s296), iki mesele vardır
1- Sünnetin yasakladığı akitlerin bir kısmının Hanefîlere göre bâtıl değil, fâsid oluşu
2- Haram edilen şekilde kullanılmak üzere müskirât ve uyuşturucu madde satışının hükmü
1- Hanefîlere göre sünnetin yasakladığı akitlerden bir kısmının bâtıl, bir kısmının fâsid, bir kısmının da sadece mekrûh olduğunda hiç şüphe yoktur Bütün fıkıh kitaplarımızda bu husus örnekleriyle açıklanmıştır Hz Peygamber (sav) hür insanın satılmasını yasaklamıştır; bu satış bâtıldır Unsurlarında cehalet (bilinmeyen hususlar) bulunan akitleri yasaklamıştır; bu satışların çoğu fâsiddir Almak niyeti olmadan arttırmayı, başkasının pazarlığı üzerine pazarlık yapmayı, pazara gelen malı şehir dışında karşılayıp satın almayı yasaklamıştır; bu satışlar ise ne bâtıldır, ne de fâsiddir; yalnızca mekrûhtur Kur'ân-ı Kerîm Cuma ezanı okunurken alış-verişi yasaklamıştır; bu alış-veriş de -Hanefîlere göre- bâtıl ve fâsid değil, mekrûhtur (Bkz İbn-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır, 1316, c V, s 186-240)
2- Müskirât ve uyuşturucu maddelerin satışında hükümleri farklı şıklar vardır:
a) Şarabın (hamr) satışı
b) Şarap dışında kalan müskirat (sarhoş edici maddeler) satışı
c) Şarap dışında kalan müskiratın ve uyuşturucu maddelerin yasaklanmış şekilde kullanılmak üzere satışı
d) Haram olmayan bir şekilde kullanılmak üzere satışı
Bu şıkların hükümlerini kısaca açıklayalım
a) Şarap mütekavvim mal değildir; bunun müslümanlar arasında satılması haram ve bâtıldır "Böyle akitler ya bâtıl" derken bunu ifade etmiş oluyoruz Şuna da işaret edelim ki şarap para ile değil de mal karşılığında trampa usulüyle satılırsa bu da Hanefîlere göre bâtıl değil fâsiddir (Fethu'l-Kadîr, c V, s 188)
b) Şarap dışındaki müskirâtın satışı Ebû Hanife'ye göre caizdir (yani fâsid değildir), Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre caiz değildir (Fethu'l-Kadîr, c V, s 187; Kâsânî, Bedâyi'u's-sanayi', c V, s 144)
c) Şarap dışındaki müskirât ve uyuşturucu maddelerin haram edilen şekilde (meselâ içip sarhoş olmak için) kullanılmak üzere satışları cumhûr'a göre caiz değildir Yukarıdaki maddelerden bu anlaşılmaktadır
d) Kolonya, ispirto, afyon gibi "içildiği, yutulduğu zaman sarhoşluk veren" müskirâtın; temizlik, yakmak ve ilaç sanayiinde kullanılmak üzere alınıp satılması umûmiyetle caiz görülmüştür; yani bunların satışı ne bâtıl, ne de fâsiddir
Bu açıklamadan vardığımız netice şudur: Müskirât denince yalnız şarap anlaşılmaz Şarap dışında kalan bazı müskirâtın, haram kılınmış şekilde kullanılmamak üzere satışı caizdir İşte bu sebeple risâlemizde "haram edilen şekilde kullanılmak üzere" kaydı konmuştur
B) Dr Şafak:
-"Oysa fıkıh kitaplarının pek çoğunda sözü geçen vakitte vâki satışın fâsid olduğu ve mahkemece feshedilebileceği açıklanır Zira Borçlar Hukukundaki ifadeyle "Gerek satıcı ve gerekse müşteri icab ve kabul üzerinde düşünebilmek için yeterli vakte sahip değildir, mâkûl bir sürenin tanınmayışı iradenin sıhhatli beyanında şüphe meydana getirmektedir (İbn Hazm, el-Muhallâ, c 9, s 647 ve başka kaynaklar)"
Cevap:
- Hanefî fıkıh kitaplarının pek çoğunda değil, hiçbirinde Sayın Şafak'ın söyledikleri yoktur Çünkü Hanefi ve Şâfiîlere göre Cum'a ezanı sırasında alış-veriş ne fâsiddir, ne de bâtıldır, bu noktada ittifak vardır; yalnızca -diyâneten- tahrimen mekrûhtur veya haramdır (İbn-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, c V, s 240; Kâsânî, Bedâyi', c V, s 144)
Sayın Şafak'ın verdiği kaynakta (İbn Hazm, el-Muhallâ) "Borçlar Hukukundan" naklettiği ifadeye delâlet eden bir cümle de mevcut değildir Zâhiri mezhebinin müctehidlerinden olan İbn Hazm, mezhebi icabı Cuma ezanı sırasındaki alış-verişi bâtıl saymış, fakat -ne garibtir ki- nikâh, kirâ, selem akitlerini bâtıl saymamıştır; çünkü -İbn Hazm'e göre- âyette yalnız beyi' zikredilmektedir (İbn Hazm, el-Muhallâ, Mısır, 1351, c IX, s 26)
C) Dr Şafak:
- "Muhâlif fukahânın görüş ve izahlarına yer verilmediğini" kaydettikten sonra İbn Hazm, İbn Kudâme, M S Medkûr'a dayanarak şartlı satışlar hakkında bilgi veriyor; intifâ hakkının mal sayılması hususunda Hanefî mezhebi dışındaki bazı mezheblerin görüşlerini tercih ederek Câbir hadîsinde geçen şartlı satışı, "Hz Câbir'in, hayvandan faydalanmayı kiralayışı ile açıklıyor; sonra İbn Âbidin'den şunları naklediyor: "İbn Âbidin 'Evde oturma, hediye veya ödünç verme şartlarıyla satmak' örneklerini verirken akdin mûteber olduğunu, hal böyle olunca âkidlerden bilhassa satıcı lehine menfaat temin eden satış akidlerinde şart batıldır, hatta karşılıksız menfaat temin eden şart isterse üçüncü şahıs lehine de olsa yine şartın bâtıl olduğunu söyler (ag Esrl, c 4, s 134)" ve "İşte satıcıya menfaat temin eden vâde farkı şartı da evleviyetle bâtıl ve satış mûteberdir Aslında modern hukukta da terdidli fiyatlar üzerinden satışlar şüpheyle karşılanır Onun içindir ki, proforma faturalar hukuken tarafları bağlayıcı değildir," diyerek tenkidini devam ettiriyor
Cevap:
1- Şartlı satışlar mevzûunda olsun, vâde farkı ile satış bahsinde olsun karşılıklı görüşleri eksiksiz olarak verdiğimiz kanâatindeyiz
2- İbn Âbidin'den nakledilen ifadeyi verilen kaynakla karşılaştırdığımız zaman önemli farklar gördük İbn Âbidin, "bilhassa satıcı lehine menfaat temin eden satış akitlerinde şart bâtıldır" gibi bir şey söylemiyor Onun söyledikleri ile risâlede özetlediklerimiz (s 301 vd) arasında hiçbir fark yoktur
3- Risâlemizin 314 Sayıda 65 Dipnotunda açıkladığımız gibi, meselemizin şartlı satışla alâkası yoktur Meselâ peşin alış-verişte satıcı, alıcının teklifini reddederek 100 liraya vermem, 125 liraya veririm dese, alıcı da bunu kabul etse, "satıcının 125 lirayı şart koştuğu" ileri sürülerek buna şartlı satış denmez; hiçbir fakih böyle dememiştir Aynı şekilde vadeli satışta satıcının 100 liraya değil, 125 liraya veririm demesi, alıcının da bunu kabulü ile meydana gelen satış şartlı satış değildir Bununla beraber zorlama yoluyla bunu şartlı satışlar içine soksak, bu takdirde satışı ibtal eden şartlar içine sokmamız mümkün değildir Çünkü bedel, akdin gereğidir (muktezâsıdır); akdin muktezâsı olan şart, -alıcının lehinde olsun, satıcının lehinde olsun- akdi ifsâd etmez; çünkü beyi' akdinden maksad, karşılıklı menfaat teminidir
D) Dr Şafak:
- "Risâlede asıl konu ile yakın alâkası olmayan bahislere de yer verilmiş" olduğunu ifâde ediyor
Cevap:
- "Asıl konu ile yakın alâkası olmayan bahisler" derken "Giriş" bölümü kastedilmiş olsa gerektir Bu bölümde yer alan hususlar bizce konu ile yakından ilgili ve gerekli idi Çünkü mevzûumuz satış akdi idi; biz de satış akdi ile alâkalı genel bilgiler verdik Bunları önceden arzetmese idik, asıl mevzûu işlerken sık sık, geniş parantezler açmak, bu bahisleri oralara aktarmak gerekecek idi; bu ise mevzûu dağıtırdı
E) Dr Şafak:
- "Eğer burada kasdolunan fark bugünkü anladığımız mânada bir vâde farkı ise şunu unutmayalım ki vâdeli satışlardaki vâde farkı, bırakalım kapitalist olmayan İslâm Hukuk ve İktisâd nizâmını, kapitalist nizamda, modern hukuk sisteminde bile çok yakın bir geçmişe sâhiptir Nasıl olur da müslüman toplumda bu müessese öteden beri teâmül halini almıştır' denilebilir? Bu tatbikatın cemiyet içinde ve muayyen bir grup arasında umûmi veya husûsi teâmül halini alabilmesi için biri maddi; bir veya iki asır gibi uzun bir süre tatbik edilir olması, diğeri manevi; herkes tarafından ve ahlâk kurallarınca benimsenmiş olması gibi iki unsur aranır Halen veresiye satışlardaki vâde farkı İslâm toplumunda uzun süre tatbik edilir ve kabule mazhar olmadığından işbu seminer tertiplenmiştir Eğer teâmül halini almış olsa idi risâle sahibi aleyhte değil, lehte pek çok kaynak bulabilirdi, oysa lehteki bir iki görüşü, aleyhteki görüşler karşısında takviye için zorlayıcı tefsire girişmektedir Bugüne kadar hiçbir fıkıh kitabı böyle bir teâmülden bahsetmediği herkesçe müsellemdir" diyor
Cevap:
- Biz burada vâde farkının meşrû oluşunu, bunun teâmül halini almış olmasına dayandırmıyoruz Sadece bir vâkıayı naklediyoruz ki o da "vâdeli satışta fiyat farkının öteden beri uygulanıp geldiğidir" Bu teâmül halinde olmayıp, son senelerde uygulanmaya başlamış olsa idi bize göre netice yine değişmeyecekti; çünkü meşrû olan bir gün önce de meydana gelse meşrûdur, meşrû olmayan asırlardır devam etse de meşrû değildir Bir şeyin teâmül haline gelmesi ile meşrûiyet kazanması mutlak olmayıp şartlara bağlıdır Bunların yanında, sayın tenkitçiye katılamadığımız başka noktalar da vardır:
1- Risâlemizde görüleceği üzere çok eski kaynaklarda "peşin bin liraya, veresiye iki bin liraya" gibi ifadeler vardır Bu ifadeler böyle bir teâmülün (vade farkı ile alış-verişin) öteden beri varlığını göstermektedir
2- Teâmülün geçerli olması için "bir iki asır gibi uzun bir süre tatbik edilmiş olması" diye bir şart yoktur Bütün İslâm ülkelerinde veya belli bir ülke ve memlekette, yahut da belli bir iş kolunda yaygın, kabul edilmiş, benimsenmiş olması şarttır Meselemizle alâkası bakımından İbn Âbidin'in şu ifadesini nakletmekte fayda görüyoruz: "Eskilerin nalın, elbise, ayakkabı gibi şeylerin satışında kabul ettikleri şartlardan başka, bir takım yeni şartlar örf-ü âdet haline gelse -böyle bir örf sonradan meydana gelse- anlaşmazlığa sebep olmadığı takdirde bunun da muteber olması gerekir" (Reddu'l-muhtar, c V, s 136) Bu ifadeden anlaşılan şudur: Örfün mûteber olabilmesi için onu herkesin (veya ilgililerin) bilmesi, "böyle bir âdet yoktur" diye itiraz edilememesi gerekir Bu hale gelen âdet, davranış ve tasarruflar -nasslara aykırı olmadıkça- mûteber örf ve teâmüldür
3- Risalemiz dikkatle okunursa lehteki nakillerin aleyhtekilerden daha çok ve kuvvetli olduğu görülecektir
F) Dr Şafak:
- "İmam Mâlik sebebini açıklamazsa da genellikle böyle vâdeli ve farklı fiyatla satışı doğru bulmaz" diyor ve aynı yeri kaynak gösteriyor
Cevap:
- İmam Mâlik'in talebe ve mensupları arasında mezhebde müctehid derecesine ulaşmış zâtların açıklamalarını verdik Bunlardan kesin ve açık olarak anlaşılan odur ki İmam Mâlik'in caiz görmediği şekil, tek fiyata karar verilmeden bitirilen akittir; yani akit bitmiştir, cayılamaz; fakat "peşin mi veresiye mi ve bedel hangisidir?" konuları kesinleşmemiştir Bu şekli tecviz etmeyen yalnız İmam Mâlik de değildir Fakat pazarlık esnasında tek fiyata ve şekle karar verilmiş olmak şartıyle -vâde farkı bulunsa dahi- İmam Mâlik bunu caiz görmektedir
G) Dr Şafak:
- "Hindiyye fetvâsına kaynak teşkil eden ve İslâm fıkhının temel kaynak kitaplarından es-Serahsî merhumun el-Mebsût, cüz 13, s 7-8'de durum ve misâl aynıdır Orada da bu nevi satışların fasid olduğu belirtilir Zaman ve şartlarda bazı farklılıklar olabilir ama insanların tab'ı, birbiriyle olan hukukî münâsebetleri iyilik ve kötülük yönünde hep aynıdır"
Cevap:
- Biz Serahsî'nin el-Mebsût'taki ifadesini aynen terceme ettik Burada çok açık olarak, Serahsî'nin vade farkını caiz gördüğü anlaşılmaktadır Onun üzerinde durduğu nokta tek şekil ve tek fiyat üzerinde anlaşarak akdi buna göre yapmaktır el-Mebsût'un zikredilen metninden, başka mânâ çıkarılamaz
H) Dr Şafak:
- "Her şeyden önce materyalist ve kapitalist sistemlerde taksitle ve vâde farkı ile satış müesseseleri ticaret ve borçlar hukukuna yeni girmiştir Orada ferdler arası hukukî münâsebet hep maddi ölçü ve menfaatlerle güçlü veya zayıftır Öyle bir cemiyette vâde farkı da belki normal ve hukukîdir Ama unutulamamalıdır ki, İslâm'ın getirdiği hukuk sisteminde ve kurduğu cemiyette ferdleri birbirine bağlayan şey maddeden çok mânevi değerlerdir Anadolu halkı taksitle işini yürüten kişi ve ticâri işletmelere "Boş ver orası iş bitirmeyen yer veya kişidir" der Zirâ iş bitirmek, darda olan din kardeşe yine parası karşılığı yardımdır, yoksa vâde farkı alarak iş bitirme şeklinde adlandırılmaz Acaba şu meseleyi hukuken nasıl değerlendirebiliriz?
A Karz-ı hasen isteyen B'ye "falan şeyi hediye verirsen ödünç para veririm" der ve B de o malı A'ya verir ve ödünç parayı alırsa zâhiren hediye gibi olan şey meşrû mudur? Tereddütsüz bu faiz sayılamaz, ama sebepsiz bir iktisab olup gayr-ı meşrudur Buna evet diyorsak vâdeyi bahane ederek alınan fazla parayı nasıl mal karşılığı gibi düşünebiliriz? Evet ortada bir mal var ama veresiye satışta her artan zamana göre fiyat farkının da zamana muzaaf olarak artışını mala bağlı düşünüp meşru bir şey gibi göstermek güçtür, tamamen zamandan doğan bir sun'î, karşılıksız artış ve iktisabdır Bu artışın yasaklığı için adına illâ faiz demek mi gerekir? İslâm'da her nevi sebepsiz, haksız iktisab tereddütsüz yasaktır"
Müzâkere celsesine katılan zevattan sayın Bekir Sadak hocamız da -şifâhi olarak- şu mütâalayı ileri sürmüşlerdi: "Vade farkı sırf araya giren zamana dayanıyorsa, bu farkın karşılığı zaman ise ribâ bahis mevzûu olur Şu halde bu kâr farkının neye karşılık olduğunu iyi tespit etmek gerekir
Cevap:
- Sayın Dr Şafak'ın vadeli satışı karz-ı hasene kıyâs etmesi kanâatimize göre isabetli değildir Ödünç verme başka, satış başkadır Aralarında çok önemli farklar vardır Ödünç vermede caiz görülmeyen birçok şey satışta caiz görülmüştür Yüz lira ödünç verene yüz bir lira ödenemez; amma bir malı yüz liraya alan 150 liraya satabilir Haksız iktisap bahsine gelince: önce vade farkının İslâm'da caiz olmadığını, haksız olduğunu isbât etmek gerekir; bunu yapmadan "vade farkı haksız iktisabdır; bu sebeple meşrû değildir" demek, eskilerin tâbiriyle musâdere ale'l-matlubdur Bizim münâkaşamız "vade farkının İslâm'daki hükmü" üzerinedir Biz deliller ile bunun caiz olduğunu, faiz mahiyetinde bulunmadığını isnat ettik Karşı görüşte olanların da mûteber deliller ile "caiz olmadığını" isbat etmeleri gerekir Bu yapılmadan bir kazanca "haksız iktisab" demekle o kazanç haksız iktisab olmaz
Sayın Sadak hocamızın mutâlaasına gelince: Kâr delilini açıklarken buna da temas etmiş, kârın bir çizgi değil, bir satıh olduğunu, iki sınır arasında oynadığını, vadeli satışta üst sınırın tatbik edilmiş olacağını ifade etmiştik Satışta mal karşılığı ödenen para ne kadar fazla olursa olsun faizden bahsedilemez; bu noktada fukahâ ittifak halindedir Risâlede verdiğimiz nakillerden anlaşıldığına göre fukahâ, zaman sebebiyle fiyat farkını da caiz görmekte ve bunu faiz saymamaktadır Mala, değerinden fazla para ödenmiş ise burada gabn-i fahişten (fahiş fiyatla satıştan) bahsedilebilir Vadeli, vadesiz satışlarda fahiş fiyat uygulanırsa akit yine sahihtir; ancak bazı fukahâya göre aldanan fesih davası açabilir
Vade farkının illeti ve karşılığı yalnızca zamandır da denilemez Celseye katılanlardan Sayın Celil Yeniçeri'nin, Prof M Hamidullah'tan naklettiği üzere vade farkının sebeplerinden birisi ilave külfettir Malını satıp parasını alan işini bitirmiştir Malını satıp parasını alamayan alacağını yazmak, takip etmek, tahsil etmek, bunun için masraf etmek gibi külfetlerle karşı karşıyadır Bütün bunlar bir farka tekâbül eder
İslâm'da meşrû kazanç yalnızca emeğin mahsûlü değildir Tarlasını, evini, dükkânını kirâya veren, sermayesini şirkete yatıran kişi hiçbir emek sarfetmeden kazanç ve kâr sağlar Malını veresiye satan tacir, bir müddet o malın bedelini alamayacak, onunla yeniden mal alıp satamayacak, kazançtan mahrum kalacaktır Başka sebeplerle bu paraya ihtiyaç duyduğunda onu elinde hazır bulamayacaktır Bu mahrûmiyet de mâkul bir kâr farkının meşrû sebebi olabilir; yeter ki veresi mübâdele edilen iki şey aynı cinsten olmasın, işte ikrazda verilen ile alınan aynı cinsten olduğu için fazlalık faizdir Vadeli satışta verilen mal, alınan para oldukça yalnızca az veya çok kârdan bahsedilebilir
Vadeli satışta mal verilmiş, para alınmamıştır Tahsil edilmemiş alacaklar için her zaman bir riziko bahis mevzûudur Bu riziko tahsil edilememe ihtimâlini ve enflasyon ihtimâlini ihtivâ eder Bu da kârın farklı tutulmasına sebep teşkil edebilir
Farzedelim ki yukarıda arzettiğimiz mutâlaalara rağmen vade farkının illetini bulamadık Bu durum, mezkûr farkın faiz veya haksız iktisab olduğunu söylememiz için yeterli değildir Bir kere müctehidler faizin illetini tespit etmişlerdir; vade farkında bu illet mevcut değildir; bizler yeni illetler icad edemeyiz Sâniyen dört mezhebin mûtemed uleması vade farkını caiz görmüşlerdir Onların caiz gördüklerine biz haksız iktisab diyemeyiz
I) Şüpheler bahsini kapatırken iki mütâlaaya daha yer vermemiz gerekiyor:
1) Müzâkere celsesine katılanlardan Sayın Senatör Lütfi Doğan hocamız:
- "Vade farkıyle satış yapanların buna sebep olarak sermayeye faiz ödediklerini ileri sürdüklerini, vade farkını da faize göre ayarladıklarını" ileri sürerek faiz şüphesinden bahsettiler
Cevap:
- Faiz şüphesini açıklarken vadeli satışın, İslâm'ın menettiği faizle alâkası olmadığını delilleriyle arzetmiştik Faizle ödünç para alıp ticaret yapanlar, peşin satışlarında bile -faizsiz çalışanlara nisbetle- daha fazla fiyatla satarlar; niçin diye sorulduğu zaman maliyet fiyatına faizin de girdiğini söylerler Faizle sermaye temin etmek ve bununla ticaret yapmak İslâm'da caiz değildir Ancak bazı tacirlerin faiz ödedikleri için, peşin veya veresiye satışlarında daha fazla kâr etmeleri bu kârın da faiz olmasını gerektirmez Kâr meşrû olan alış-verişin mahsul ve meyvesidir Faiz ise meşrû olmayan ikrâz ve mübâdelenin memnû meyvesidir Bu ikisi birbirine kıyâs edilemez
2- Celseye katılanlardan sayın Dr M Cevat Akşit -şifâhi olarak:
- "Vade farkı ile bir malı satın alan ihtiyaç sevkiyle satın alır; burada irade serbest değildir, tam rızâ yoktur; bu ise satışın meşrû olmamasını gerektirir, ayrıca vadeli satış, seleme kıyas edilemez" dediler
Cevap:
- Risâlenin Giriş bölümünde ikrâh (zorlama, zorla yaptırma) meselesine temas edilmiş idi Fukahânın açıkladıkları ikrâh mefhûmuna "ihtiyaçların sevki" girmez; yani ihtiyaç sevkiyle bir akdi yapan, ikrâh-ı mülci (dayanılmaz zorlama) altında bunu yapmış sayılmaz Ayrıca ikrâh halinde yapılan akitlerin sahih olduğunu kabul eden müctehidler de vardır Selem bahsine gelince biz burada kıyas yapmadık Selemde, malın teslimi gecikeceği için fiyatın değiştiğini tespit ettik Usûlde deliller yalnız kıyasa inhisar etmez İşâret, delâlet, iktizâ gibi istidlâl yolları mevcuttur
3- Dr Şafak, sedd-i zerîadan bahsederek:
- "Vade farkına caiz demenin birçok kötü neticelere yol açacağını" ifade ediyor
Cevap:
- Sedd-i zerîa prensibi, harama ve zarara giden yolu tıkamayı gerektirir; bu doğrudur Ancak bu prensibe dayanarak helâl olan bir şeye haram denemez Allah ve Rasûlü'nden (sav) başka hiç bir kimsenin helâli haram, haramı helâl kılma selahiyeti yoktur Kötülüğe yol açan davranış vade farkı ile satışı menetmektir Çünkü bu menedilince tüccar malını peşin satmaya yönelecek, mala ihtiyacı olan, elinde parası da bulunmayan kişi ödünç para arayacak, onu da bulamayınca faizle para almaya kalkışacaktır İşte bu haram yolunu tıkamak için de caiz olan vade farkını menetmemek gerekir
İ) "Sahabe devrinden itibaren birçok müctehidin kabul ettiği bu usûl" diye ifade ettiğimiz bey'u'l-ıyne hakkında Dr Şafak:
- "Kaynaklarda yalnız Ebû Yûsüf'ün buna taraftar olduğu, diğer fakihlerin böyle bir satışın aleyhinde oldukları görülür" diyor ve kaynak olarak da İbn Hazm'ın el-Muhallâ'sını gösteriyor
Cevap:
- İbn Hazm de bir müctehiddir ve el-Muhallâ'da bu nevi satışı şu ifade ile takdim ettikten sonra uzun uzadıya müdâfaa etmektedir: "Bir malı, belli bir fiyat karşılığında peşin -veya kısa, uzun vade ile- satan kimse aynı malı sattığı kimseden aynı fiyatla veya daha ucuza, yahut da daha pahalıya peşin ve -uzun, kısa vade ile- veresiye satın alabilir" (c IX, s 47 vd ) İbn Hazm, Ebû Hanife ve Mâlik'in bunu tecviz etmediklerini kaydettikten sonra onların görüşlerini reddetmeye çalışır İmam Şâfîi el-Umm isimli eserinde aynı görüşü (bu nevi satışın caiz olduğunu) müdâfaa eder (c III, s 68) İbn Âbidin meşhur eserinde Ebû Yûsuf'a atfen "bu satışı yapanların sevap kazanacaklarını" kaydeder (c IV, s 269, 307, 3089 Muâmele adı da verilen bu usûl, Osmanlılar devrinde yaygın olarak tatbik edilmiş, aradaki farkın yüzdesi bile tespit edilerek sû-i isti'mallerin önüne geçilmeye çalışılmıştır (Ebu's-Su'ûd, Ma'rûzât, Kitâbu'l-büyû', birinci mesele; Fetâvây-i Ali Efendi, İst 1324, c I, s 332) Sahâbe devrinden itibâren bu satışın caiz olduğunu söyleyenler arasında Zeyd b Erkam, İbn Ömer, İbn Sîrîn, Şâfiî, Ebû Yûsuf, İbn Hazm gibi müctehidler vardır Buna göre bizim ifademiz gerçeğe uygundur
Şunu da kaydedelim ki biz, "araya böyle bir satış muâmelesi sokarak borç vermeyi" tasvib edenlerden değiliz Yalnızca "bu caiz olursa vade farkı ile satışın evleviyetle caiz olması gerekir" Demek üzere ıyneden bahsettik
J) Sayın Dr Şafak yazılı tenkitlerinin sonunda:
Peşin fiyatına vadeli satışın hem ticârî ve iktisâdi hayatımız, hem de dinî ve uhrevî hayatımız bakımından hayırlı olacağını, bunu teşvik etmemiz, bunun için çareler aramamız gerektiğini ifade ediyor
- Biz de risâlemizin sonunda aynı hususu teşvik ettik Ticâri sermayenin rolünün asgariye indirildiği, faizin tamamen kaldırıldığı, faizsiz kredi müesseselerinin kurulduğu bir cemiyette peşin fiyatına vadeli satış -herkesin ihtiyacını karşılayacak ölçüde- gerçekleşebilir; ayrıca peşin para ile satın almak isteyenler istedikleri zaman faizsiz para bulabilirler; bunu biz de cânu gönülden isteriz, böyle bir düzenin kurulması için gayret edilmesini vazife biliriz Ancak mesele helâl ve haram mevzûunda fetvâ vermeye, gerçeği araştırmaya dayanınca, hislerimizi, temennilerimizi bir tarafa bırakır, ilme ve kaynaklara teslim oluruz Risâlemizle ortaya koymuş olduk ki İslâmî kaynaklarda, vâde farkı ile satışın caiz olduğu görüşü ağır basmaktadır
Bu vesile ile müzâkere celsesine katılmak, veya tenkitlerini yazarak göndermek lûtfunda bulunan zevâta şükranlarımı arzederim
Hayrettin Karaman
Alıntı ile Cevapla