Konu Başlıkları: Dr.Şehid Beheşti Hayatı
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Mart 2009, 21:16   Mesaj No:3

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Dr.Şehid Beheşti Hayatı


Şehit Beheşti Kaç boyutlu insanları anlamak çok zor.
21/01/2009
[LEFT][SIZE=2]
Şehit Beheşti hakkında söyleşi[LEFT]Abbas SELİMİ, 1981 yılından beri İran’da yayın yapan birçok gazete ve dergide aktif rol alan bir araştırmacı yazar ve gazetecidir, aynı zamanda bilgisayar mühendisi olan Selimi İngiltere’de bulunduğu öğrencilik yıllarında ve İran’a döndükten sonra İran İslam devrimine katkılarda bulunmuştur. Selimi, Şehit Beheşti ile defalarca yakından görüşmüş ve birçok yerde yanında yer almıştır. İran tarihi üzerine köklü araştırmalarda bulunan Selimi aynı zamanda İran tarihini araştırma kurumunun kurucusudur.
Sn Selimi, Şehit Beheşti ve kişiliği hakkında birçok söz söylenmiştir ama buna rağmen söylenmemiş birçok şey olduğuna inanıyoruz; sizce Şehit Beheştinin kişiliğini nasıl açıklayabiliriz?<o:p></o:p>
Kaç boyutlu insanlar hakkında konuşmak çok zordur zira onların sadece kişiliklerinin bir boyutunu görebiliyoruz; siyasiler, kaç boyutlu kişileri sadece siyasi bir kişi olarak görüyorlar, dindar insanlar ise onların sadece dindarlıklarını görebiliyorlar ve… Yani tek boyutlu bir bakışla kaç boyutlu birisini tanıyamayız; şimdiye kadar bu insanlardan yararlanamamamızın sebebi de budur zaten. Toplumumuzda bu tür insanların çok olması gerçekten sevindiricidir ama bir insanın kaç boyutlu olması onları tanımamız açısından işimizi zorlaştırıyor.
Şehit Beheşti gibi bir şahsiyet için ahlaki kurallar ne kadar önemlidir? Şehit Beheşti’nin eşine yazdığı mektuplarını okuyordum; benim gibi insanların anlayamayacağı türdendi; siyasi ortamdan tamamen çıkıyor ve duygusal bir ortama giriyor, bu mektupları siyasi bir kişi değil de kavuşmak için saniyeleri sayan bir aşık yazmış gibidir. O mektubu yazdığında Şehit Beheşti artık siyasi bir kişi değildir, eşine kavuşmak için adeta çırpınan bir aşıktır.
Bunun anlamı, Şehit Beheşti’nin bulunduğu ortamda olayın özüne eğilebilmesi midir?<o:p></o:p>
Daha çok, kişiliğinin iki boyutlu olmasını söylemek istiyorum. Toplumumuzun en büyük sorunlarından birisi de insanlarımızın siyasete girdikleri tarihten itibaren birçok şeyi unutmalarıdır, ahlaki kuralları ikinci plana itmeleridir. Siyasi hedeflerine ulaşabilmek için yalan söylemeği kendilerine kabullendirebiliyorlar, insanları kandırmak ve birçok doğru olmayan işlere bulaşabiliyorlar. Ama kaç boyutlu insanların bu tür işlerden uzak durduğunu görüyoruz. Kısacası bu tür insanlar hakkında konuşmak çok zordur zira tek boyutlu bakışımızla bu kişinin kaç boyutlu kişiliğini incelemek istiyoruz. İmam Humeyni hakkında konuştuğumuzda, aklımızdaki beğendiğimiz imam’dan bahsediyoruz hâlbuki imam, kaç boyutlu bir kişi idi; siyasi kişiliği, irfani kişiliği, ilmi kişiliği ve başka kişilikler, ama bu kişiliklerin hepsini aynı anda gözümüzün önüne getiremiyoruz.
Şehit Beheşti’nin yanında, birisinin arkasından konuşulduğunda müdahale edebiliyorsa anında müdahale ederdi, gıybet eden kişiyi sustururdu, müdahale edemiyor olsaydı da oradan kalkıp giderdi; ama biz, sadece küçük bir siyasi tavırdan ötürü başkalarının arkasından konuşabiliyoruz, hem de kendimizi haklı görerek.
Yurt dışında öğrenci olduğum yıllara dönmek istiyorum. Şehit Beheşti’den sonra Hamburg camisini idare eden kişiler fazlasıyla tek boyutlu insanlar idiler ve doğru olmayan birçok işe müsaade edebiliyorlardı. Örneğin helal et bulunmasına rağmen helal olmayan etlerin kullanılmasına izin veriyorlardı. [JUSTIFY]Bazen zaruret gereği bu tür etlerin kullanılması caiz olabilir ama Türk kasapların bolca bulunduğu bir ortamda Almanların kestiği etlerin kullanılmasına müsaade edilmesi kişinin tek boyutlu olduğunu gösteriyor. Siyaset için Allah’ın hükmünü bir kenara bırakmanın anlamı yok. Şehit Beheşti’nin döneminde bu tür şeyler yoktu. Şehit Beheşti’nin özelliklerinden birisi de bir Müslüman olarak kendisine değer vermesi idi, bu kişinin bencilliğini göstermiyor tam aksine her Müslüman’da olması gereken çok önemli bir duygudur. Müslümanlar, Müslüman kimliklerine değer vermelidirler, maalesef biz insan olarak kendimize değer veriyoruz ama bir Müslüman olarak kendi değerimizin farkında değiliz. Bencilliğimizi türlü şekillerle gösterebiliyoruz.[/JUSTIFY][JUSTIFY]Biz Müslüman’ız, kendimizi küçük düşüremeyiz. Kuranı kerim, bizi zalimler karşısında susmamaya emrediyor, bunun anlamı şudur: Siz birer Müslüman olarak kendi şahsiyetinizi korumalısınız. Bu esasa göre de Müslüman birisinin kişiliğini ayaklar altına almak en büyük günahlardan birisidir. Başka birisinin arkasından konuşmak en çirkin günahlardan birisidir, bu da Müslüman bir insanın kişiliğinin zedelenmesinden kaynaklanıyor. İslam’a güre insanın değeri çok fazladır, İslam dini, insanın bu değerinin zedelenmesine müsaade etmiyor. Hiç kimse Allah’ın insan’a verdiği değere gölge düşüremez.[/JUSTIFY][LEFT]
Şehit Beheşti çok titiz bir insandı, devrimin ilk yıllarında devrimi yöneten çok önemli birkaç kişi kendisiyle görüşmek üzere yanına gitmişler ama şöyle yanıt vermiştir: “şu anda sizinle ilgilenemem, aileme verdiğim bir sözü yerine getirmeliyim, verdiğim sözü yerine getirmeliyim” yanına giden kişiler ise geri dönmek zorunda kalmışlar. Şehit Beheşti’nin insanlara ve kişiliklerine verdiği önemi biliyoruz; büyüklerin hayatına baktığımızda, vakitlerine gerçekten çok değer verdiklerini görüyoruz.
İmam Humeyni çok duygusal bir kişi olmasına rağmen yıllarca ayrılıktan sonra Necef kentinde oğlu Mustafa’yla görüştükten kısa bir süre sonra kendisinin yanında kalıp daha fazla konuşmak istediğini ancak şu anda Hz Ali’nin mezarına gitmesi gerektiğini söyleyerek oğlunun yanından ayrılmış ve Hz Ali’nin haremine gitmiştir. İmam Humeyni, işte bu kişiliğini koruyarak bütün İran milleti için sevgi dolu bir baba olabilmiştir. İmam Humeyni bu davranışıyla düzen konusunun ne denli önemli olduğunu vurguluyor.
Şehit Beheşti de aynı kişilik sahibidir, bunu rahatlıkla görebiliyoruz. O dönemde, dava denildiğinde her şeyimizi bırakıp sadece davaya vakit ayırmamız gerektiğine inanıyorduk ama daha sonra her şeyi bırakmanın ne denli yanlış olduğunu anladık.
Davaları için ibadetlerini bir kenara bırakanların davalarında da başarılı olmadıklarını gördük. Şehit Beheştinin dengeli bir hayatı benimsediğini ve her şeyi yerli yerine koyduğunu söylemek istiyorum.
Şu anda bunu anlamayabilirsiniz ama o dönemde birisi “ben kitap yazmak istiyorum” veya “vaktimin bir bölümünü başka bir iş için ayırmak istiyorum” dediğinde herkes onun üstüne gidiyordu. Şehit Mutehheri’ye de aynı konu yüzünden kızdıklarını biliyorum. Bu tür ortamlarda kaç boyutlu olmak çok daha zordur.
O dönemlerde bazen aylarca ailemizden uzak kalmak zorunda kalıyorduk. Yurt dışında olanlar için böyle bir şey söz konusu değildi belki ama onların da başka sorunları vardı.
Şehit Beheşti’nin kişiliğindeki diğer bir özellik ise değerlerini koruyabilmesidir.1980 yılında Beni Sedr konusu gündemdeydi ve İmam’ın öğrencileri zor günler yaşıyorlardı, herkesten fazla da Şehit Beheşti baskı altında kaldı. Siyasi kuruluşlar ve Münafıklar örgütü, yönetici bir şahsiyet olan şehit Beheşti’yi hedef almışlardı. Bu ortamda İmam Humeyni’nin çıkıp, Şehit beheşti’yi savunmasını bekliyorduk ama İmam Humeyni bunun yanlış olduğuna inanıyordu. İmam Humeyni çok daha geniş düşünüyordu ve İran milletinin, olayları kendi gözleriyle görmeleri gerektiğine inanıyordu; insanların bizzat Beni Sedr’in kim olduğunu anlamaları gerektiğine inanıyordu. Bu konu gerçekleşmeden önce yapılan her işin aslında düşman’a yardımcı olacağına inanıyordu. İmam Humeyni bazı gizli güçlerin, din adamlarını ve aydınları birbirine düşürüp kendi amaçlarına ulaşmak istediğini biliyordu.
Petrolun millileşmesi ve meşrutiyet olayında da aynı yöntem uygulanmış ve başarılı olmuştu. İmam Humeyni bu iki acı tarihi tecrübeyi unutmamıştı. Beni Sedr’in adamları onu bir aydın olarak ve imam Humeyni ve öğrencilerini ise birer gerici din adamı olarak tanıtmak istiyorlardı; bu olay başarıyla gerçekleştirilmiş olsaydı, insanlar iki gurup’a ayrılacaklardı ve din adamlarıyla aydınların arası açılacaktı. Şehit Beheşti, Ayetullah Hamanai ve Refsencani İmam’a mektup yazıp şehit Beheşti’yi savunmasını isteseler de imam Humeyni bunun yanlış olacağına inandığı için bunu yapmadı.
Şehit Beheşti ve Refsencani’nin yazdığı iki ayrı mektup var, bunları karşılaştırınca şehit Beheşti’yi daha iyi anlayabiliriz. O sıkı dönemde bile birçok konuya dikkat ettiğini görmek insanı şaşırtıyor; insanlar zor geçitlerde kendilerini gösteriyorlar.
Şehit Beheşti aynı zamanda çok güçlü bir yönetici idi; inkılap şurasında ve mecliste oldukça etkili bir konumu vardı. Zaten bu nedenle birçok insanı bir araya getirebiliyor ve büyük organizeler yapabiliyordu.
Çok çekici bir kişiliği vardı, devrimden önce ve sonra eşi benzeri çok az bulunan bir yönetici idi. Düşman da şehit Beheşti’nin bu özelliğini biliyordu ve İran milletine yön vermesinden korkuyordu. O dönemde insanlara yön verebilmek çok önemli idi. Şehit Mutahhari çok büyük bir ilmi kişiliğe sahip olmasına rağmen bu yetenekten yoksundu.
Bu söyledikleriniz şehit Beheşti’nin sosyal yönünü daha çok açıklığa kavuşturuyor, bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi verebilir misiniz?<o:p></o:p>
Şehit Beheşti’nin diğer bir özelliği ise toplu çalışmalarda çok başarılı olmasıydı; birçok din adamı o dönemdeki baskı nedeniyle toplu çalışmalara katılamıyor veya başarılı olamıyordu.
Dönemin hükümeti mi bu tür çalışmaları engelliyordu?<o:p></o:p>
Evet, çok büyük bir baskı vardı ve her tür toplu çalışmanın ortaya çıkması çok kötü sonuçlar doğurabilirdi dolayısıyla bu tür çalışmalarda bulunanlar çok sınırlı çalışabiliyorlardı.
Bu tür çalışmalarda bulunanlar bazen aylarca ailelerinden uzak ve yalnız yaşamak zorunda kalabiliyorlardı, bazı kuruluşlar bunu yapıyorlardı ve önemli çalışanlarını ailelerinden uzak bir yerde kalmak yönünde uyarıyorlardı. Ama din adamları bunu yapamazlardı; onlar insanları aydınlatmak ve bir yandan da bu tür çalışmalar yürütmek zorunda idiler. Hamburg’a gitmesi şehit Beheşti için çok önemli bir fırsat oldu.
Şehit Beheşti burada toplu faaliyet konusunda birçok bilgi edinebildi ve İran’a döndüğünde bir yönetici olarak yerini aldı. Şehit Beheşti aynı zamanda altyapıya çok önem veriyordu, örneğin din dersi kitabını hazırlaması bunun bir örneğidir, Hakkani medresesinin açması ve din derslerine yeni bir akış kazandırması da bunun diğer örnekleridir.
Sizce şehit Beheşti’nin devrim için ortamı hazırlamak yönündeki rolü ne idi?<o:p></o:p>
Sizin söylediğiniz bu iş bölümüne inanmıyorum. Devrimden önce iş bölümü yapıldı ve şehit Beheşti’ye verilen görev çok daha basit ve kolay bir görevdi. İmama Humeyni’nin öğrencileri arasında iş bölümü yapıldı ve Ayetullah Hamanai ile Refsenceni’nin görevi çok daha ağır idi. Refsencani’nin maddi durumu Ayetullah Hamanai’den çok daha iyi olması işini biraz kolaylaştırıyordu ama yine de çok ağır ve zor görevler yerine getirdi. Ayetullah Hamanai ise bir yandan fakirlik ve maddi zorluklarla boğuşurken diğer yandan da devrim için çalışıyordu; bu, işini çok zorlaştırıyordu ama hiçbir zaman yılmadı.
Şehit Beheşti’nin şahadet yıldönümünden yıllar geçiyor ve şehit Beheşti’nin mazlumca katledilmesi hala insanların aklında. Neden biz şehit Beheştiyi mazlum bir şehit olarak anıyoruz? İnsanlar şehit Beheşti’nin mazlumluğunu nasıl fark ettiler ve sizin bu konudaki görüşünüz nedir?<o:p></o:p>
Beheşti, düşmanın odak noktası olmuştu, o dönemde direkt olarak imam Humeyni’ye saldıramıyorlardı ama şehit Beheşti’ye saldırabiliyorlardı. Cumhurbaşkanlığı için Cumhuri partisinden ilk aday olan kişi, Beheşti idi, bu yeteneğinin farkında idi, bütün devrimciler de bunun farkında idiler. Bütün bu olaylar yan yana geldiğinde düşman, olayı daha rahat anlayabiliyor ve kimi hedef alacağını belirliyor. Neden Beheşti mazlumdur? Çünkü toplumu ikiye bölmek istediklerinde susması gerekiyor.
İmam Humeyni herkesin susması gerektiğine inanıyordu. Susmaktan başka ne yapsalardı aslıda düşmanın tam da istediğini yapmış olacaklardı. Şehit Beheşti’nin mazlumluğunu anlamak için o dönemin kendine has ortamını anlamak gerekiyor. Düşman çok tecrübeli idi. Toplumu ikiye bölebilseydi, insanları dindar ve aydın diye iki gruba böldüğü takdirde devrimi daha ilk aylarında yok etmiş olacaktı. İmama Humeyni düşmanın bu planını biliyordu ve öğrencilerini uyararak onları düşmana yardım etmemek için susmaya davet etti.
Saldırılar buradan başladı ve şehit Beheşti’nin susması, büyük bir zulüm’e uğramasıyla sonuçlandı. Şehit Beheşti imamına uyarak Beni Sedr ve yandaşlarına cephe aldı, bunun bedelini de çok ağır bir şekilde ödedi ama bütün olanlara rağmen, imamının dediğinden şaşmadı.
Şehit Beheşti’nin zulüm’e uğraması işte bu saldırılara karşı sessiz kalmak zorunda kalmasıyla başladı. Hz Ali’nin zulüm’e uğramasını açıklarken haklı olmasına rağmen sessiz kalmak zorunda kalmasıyla açıklıyoruz. Bu çok büyük bir değerdir; şehit Beheşti de haklı olduğu halde sessiz kalmak zorunda kaldı.
Dr. Şeraiti, Şehit Mutahhari ve Şehit Beheşti akımları dönemin İran toplumunda gün geçtikçe daha çok taraftar toplayan üç fikri akımdı; Şehit Beheşti’nin fikri akımı diğer iki akıma göre daha itidalli bir akımdı. Devrimden sonra Dr. Şeraiti ve Şehit Mutahhari’nin düşünceleri büyük ölçüde yayımlandı ve birçok kitap, makale ve sesli eserlerini bugün her yerde görebiliyorsunuz ama şehit Beheşti’nin düşünceleri toplumdaki yerini bulamadı ve gerektiği gibi yayımlanamadı.
Şehit Beheşti’nin düşüncelerinin dini çevrelerde bile yer bulamamasının sebebini nasıl açıklıyorsunuz? <o:p></o:p>
Bu yüce şahsiyetler kendilerini imam Humeyni’ye adamışlardı ve onun düşüncelerini yaymaya çalışıyorlardı, kendilerini imamın engin ilmine bırakmışlardı ve şahsi görüşlerini bir kenara bırakmışlardı. Bu arada Ayetullah Hamanai dengeleyici bir konuma sahipti. Şehit Mutahhari ve Dr. Şeriatinin büyük ayrımlar yaşadığı bir dönemde bu şahsiyetleri bir araya getirebiliyor ve dengeyi kurabiliyordu.
Sonuç olarak, imamın talebeleri kendi görüşlerinden ziyade imamın görüşlerini önemsiyor ve bu görüşleri yaymaya çalışıyorlardı.
Şehit Beheşti hakkında bir konferans düzenleyecek olursanız, bu şahsiyetin hangi boyutunu öne çıkarmak istersiniz?<o:p></o:p>
Şahsım adına şehit Beheşti’nin mazlum olmasını öne çıkarmak isterim, İran milleti de zaten bu şahsiyetin mazlum olmasını en iyi şekilde kavradı, İmam Humeyni’ye tam anlamıyla bağlı kalmayı bu şahsiyetten öğrenmeliyiz. İran milleti, şehit Beheşti’yi bu özelliğiyle tanıdı ve bu özelliğiyle şehit Beheşti İran semasının sonsuza dek parlayacak olan bir yıldızı oldu. Zor şartlarda kişiler, kendilerini gösteriyorlar.
İmam’a tabi olduğunu söyleyen çok kişi vardı ama menfaatleri başka yerde olduğu zaman anında başka yöne kayıyorlardı. Şehit Beheşti en zor şartlarda, en büyük ithamlara maruz kaldı ama sadece sustu. İmamın emrine uyarak sustu ve kendisini savunmadı. Birçoğumuz doğruyu kendi isteklerimizin dışında gördüğümüzde bunu kabullenemiyoruz, doğruyu saptırmaya çalışıyoruz ve bin dereden su getiriyoruz. Şehit Beheşti doğruyu saptırmadı ve kendisini kandırmayarak imamın izinden ayrılmadı. Ama birçoğumuz bu alanda başarısızız.
Sizce bu şahsiyetler üzerinde yeterince çalışmalar yapılmış mıdır?<o:p></o:p>
Bu tür çalışmaların azlığı benim sizin gibi insanların imam gibi bir şahsiyeti yeterince tanımamasına yol açan bir etkendir zaten. Bunu da belirtmek isterim ki bu, onlar için bir eksiklik değildir, nitekim ehlibeyt imamları için de değildi. Bu tür kaç boyutlu insanlardan yararlanmak benim gibi tek boyutlu insanlar için oldukça faydalıdır; bu değerleri kaybedenler bizleriz. İmamın düşüncelerinden yeterince faydalanmadığımız için en büyük zararı da biz almışız. İmam Humeyni tarih boyunca parlayacak olan bir meşaledir. Tam anlamıyla velayet makamına bağlı olmamız çok önemlidir. İmama inanmalarına rağmen birçok kişi imamın vefatından sonra şöyle dediler: Yaşlı olduğu için hayatında ona karşı çıkmak istemedik.
Şehit Beheşti hakkında bir konferans düzenlenecekse bu yönü üzerinde durulmalıdır; şehit Beheşti imamına uymayı nasıl başarabildi? Bu tür düşünce tarzları olmasaydı devrim bu aşamaya gelemezdi ve daha işin başında yenilgiye uğrardı. Düşmanın en büyük isteği, şehit Beheşti gibi kişilerin din adamları ve aydınları birbirinden ayıracak akımı başlatmasıydı. Bu olay gerçekleştirilmiş olsaydı devrimin yok olması için yeterli olacaktı. O dönemde insanların çoğu doğruyu göremiyordu, bu akım başlatılsaydı en azından insanların artık sokaklara çıkmamasıyla sonuçlanacaktı.
Meclisteki patlama ve şehit Beheşti’nin arkadaşlarıyla birlikte şehit düştüğü haberini duyduğunuzda neredeydiniz ve bu olayı nasıl karşıladınız?
O gün, kalp hastanesinde Ayetullah Hamanai ile birlikteydim, hastanenin koridorunda yürüyordum arkadaşların birisinden aldım haberi.
Çok üzüldüm, üzüntümü katlayan ise şehit Beheşti hakkında yürütülen karalama kampanyasından etkilenmem oldu. Bu yüce şahsiyet hakkında reva görülen zulümde bir payım olduğunu düşünüyordum. Büyük bir değeri kaybettikten sonra o değerin kıymetini fark etmek çok acı vericidir.
Şehit Beheşti’nin aramızdan ayrılması bende şok etkisi yaptı, inanmak istemiyordum, birçok arkadaş da aynı duyguyu yaşıyordu. İnsanlar onun hakkında ne denli büyük bir yanılgıda olduklarını fark etmişlerdi. Cenaze merasiminde insanlar ağlıyorlardı, bütün içtenlikleriyle ağlıyorlardı. Bazen insan birisini kaybettiği için üzülüyor ve aynı zamanda pişmanlık duygusunu da yaşıyor, ben böyle bir haldeydim ve bütün İran milletinin aynı duyguyu yaşadığını düşünüyorum.
Devrimden önce şehit Beheşti’yi sadece kendi menfaatleri için çalışan, dünya dostu birisi olarak tanıtmışlardı ama daha sonra her şey açıklık kazandı. İlk başta insanlar, şehit Beheşti’yi davanın zorluklarından kaçan birisi olarak tanıyorlardı ama her şey açıklık kazanınca hissettiğim pişmanlık duygusunu anlatamam çok üzülüyordum ve kalbimin derinliklerinden ağlıyordum.
Çeviri/Zehranet
Alıntı ile Cevapla