Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24 Mart 2009, 08:42   Mesaj No:46

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart RE: Sevgili Peygamberim 7.Cilt

-Tatlı ve soğuk bir su...

Çarşı-pazar yahudi hakimiyetinde.

Efendimiz, mü'minlerin aldatılmadan alış-veriş yapacakları yerlerin olmasını arzu buyuruyorlar. Her şeyle yakından alakadar olmaktalar.Evvela Nebit Çarşısı'nda inceleme yaptılar:

-Burası mü'minlere yaramaz, dediler. Sonra başka bir çarşıyı tedkik ettiler.

-Burası da münasip değil, buyurdular.

Zübeyr, radıyallahü anh'ın arsasına bir çadır kurdurarak ensar ve muhacirlere:

Ama bir musevi bu çadırın iplerini keserek mü'minleri rahatsız edince; Efendimiz, Kaynuka yahudilerinin çarşısında araştırma ve incelemeler yaptıktan sonra bir arsa beğenerek eshabın çarşı-pazarı buraya kurmalarını emrettiler.

Müslümanlar, böylece yavaş yavaş idari-siyasi istiklâlden sonra iktisadi istiklâle de kavuşuyorlardı...

Sevgili Peygamberimiz, buradaki ticari hayatla çok yakından ilgileniyorlar. Satılanların uygun olup olmadığını, satanların hal ve davranışlarını, alıcıların memnun kalıp kalmadıklarını araştırıyorlar...

bir gün çarşıya uğradıklarında izinsiz kurulmuş bir tezgâh gördüler ve derhal emir verdiler: Kaldırılsın!../Daha sonra gelen Halifeler devrinde de çarşı-pazar disiplini aynen devam ettirildi.

Öyle ki çarşı girişine yine habersiz olarak konan bir su testisini Hazreti Ömer, görür görmez oradan kaldırttılar../Maksat bir kaç...

Hem mü'minleri ticarete alıştırmak, hem onları başka dinden olan insanların ekonomik baskısından uzak tutmak, hem temiz gıda ve giyecek temini. Ölçerken, biçerken, tartarken, yaşanan bu güzel ahlakla alış-veriş eden kimseler ister istemez tanışıyor ve mutlaka tesirinde kalıyorlar...

Ticaret ehline o devirde verilen isim "simsar".Efendimiz, bu kelimeyi ticaret ehline yakıştıramadılar ve onlara "tüccar" olarak değiştirdiler..

Ve dürüst tüccarın, ahirette peygamberler, sıddıklar ve şehidlerle beraber olacağını müjdelediler...

Sonra da her müslümanı iliklerine kadar titretecek olan sözü ifade buyurdular:

-Aldatan, bizden değildir.

Ve bir ölçü koydular:

-Alış-veriş ederken, alacağını ister veya borç öderken kibar ve yumuşak hareket edenle kolaylık gösterene Allâh, rahmet eylesin.Peygamber Efendimiz, bir yahudiye bir mikdar borçlu..

Paranın ödenmesi gereken tarihe daha bir gün varken yahudi, Resulullah'ın mubarek saadethanelerine çıkageldi...

-Alacağımı istiyorum! Abdülmuttalib oğulları, zaten aldığını zamanında iade etmez; uzatır durur... Bunun için borcunu hemen bugün ödeyeceksin!...

Bu sırada Hazreti Ömer, radıyallahü anh, da Peygamberimizde misafir... Yahudinin ağır sözleri büyük sahabiyi şiddetle rahatsız etti...

Ey habis! Eğer Resulullahın evinde olmasaydık vallahi senin gözünü patlatırdım!!! Bu nasıl ahlaktır böyle?

...Ömer, radıyallahü anh'ı çileden çıkaran musevinin vadesinden birgün önce kapıya dayanıp param da param demesindeki çiğlikti. Oysa o'nun parasının zerresine zarar gelmesi imkânsızdı. Çünkü borçlu olan şu-bu kimse değil Muhammedül Emin, sallallahü aleyhi ve sellem...

Muhteşem sahabinin sert çıkışı yahudiyi sindirdi ise de, Sevgili Peygamberimiz üzüldüler...

Allah, seni affetsin ya Ömer. Biz, senden başka türlü davranmanı beklerdik... bana borcumu üzüntüye sebebiyet vermeden ödememi; o'na da alacağını daha nazikçe istemesini söyleyebilirdin.

Peygamberimiz, yahudiye borcun vâdesine daha bir gün zaman olduğunu; ancak, arzu ederse kendisine hurma verebileceklerini buyurdular...

Alacaklı razı oldu.

Bunun üzerine alacaklıya istediği mikdarda hurma teslim edildi.. Hurmaları alan yahudi, âniden kelime-i şahadet getirdi...

Çünkü O, Resulullah'ı uzun zamandır takip etmekteydi.. ahir zaman nebisi olduğunu beyan eden bu insan, her şeyiyle Tevrat'ta anlatılan son peygambere benziyordu... ama bir tarafını bilmiyordu... sert, öfkeli, çabuk hiddetlenen biri mi, yoksa yumuşak ve sabırlı mı? Tevrat'ta zikredilen resul, yumuşak huyluydu...

Bu sebeple, alacağını kasten bir gün önceden talep etmiş ve Sevgili Peygamberimiz'in böyle bir haksızlığa karşı tavrının ne olacağını anlamak istemişti...

...Ve anladı.

Yumuşak, ipek gibi bir ahlâk...

Musevinin maksadı ne paranın şu veya bugünde tahsili, ne de para yerine hurma almak.

Bu sebeple:

-Şahid olun ki, dedi. Şu bana verdiğiniz hurmalarla, servetimin bir kısmını fakir mü'minlere hediye ettimYüce Allah'ın seçtiği bir bahtlı kul...

.....Bu ne güzel ahlâktır Allahım!

Yumuşak ve sabırlı.

O'nun büyük mirası.

Yahudiler, Peygamberliğin İsrailoğullarından araplara geçmesini kabul edemiyorlar. Bu sebeple mü'minleri engellemek için her yolu kullanıyorlar. Yalan, sihir, nifak..

İşte yalanlarından biri... Hicreti takip eden günlerde çıkardılar..

-Muhacirlerin nesli kesildi. Onlara büyü yaptık. Bundan sonra çocukları olmayacak...

Mü'minler, fısıltı halinde dolaşan bu söze pek inanmıyorlar ama yine de zihinlere bir soru takılıyor. "Ya dedikleri olursa!"Onların bir yalancı oldukları Hazreti Ebu Bekr'in kızı Esma'nın bir erkek çocuğu olması ile anlaşıldı.. Esma, radıyallahü anha, bebeği önce Allah'ın Resulüne getirip kucağına bıraktılar.

Sevgili Peygamberimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, bir hurma istediler. Ve hurmayı çiğnedikten sonra bebeğin damağına sürdüler ve salih, ömürlü ve hizmet ehli olması için dua buyurdular...

...Mü'minler, doğum üzerine rahat bir nefes almışlardı...

......Bu ilk "sihir" sözleri yalandı ama şimdiki sahi:

Resulullah rahatsızlar.

Yapılan araştırma gösterdi ki Efendimiz'e sihir yapılmış...

...Peygamberimizin tarağından düşen bir mikdar saç okunup üflenerek bükülmüş ve buna onbir tane düğüm atılmıştı...

Büyüyü yapan mı?

Zürayk yahudilerinden Lebid bin A'sam.

Bu şahıs, sihir yaptıktan sonra onbir düğüm atılmış saçları bir şeylere sararak Zi-Arvan kuyusuna bırakmıştı...

...Cebrail aleyhisselam geldi:

"Kul euzü birabbil felak" ve "Kul euzü birabbinnas" surelerini getirmişti.

Büyü yapılmış saçların atıldığı yeri bildirdi ve; sihirlenmiş saçlardan bulunarak bu surelerin onlara okunmasını söyledi.

Efendimiz, Hazreti Ali'yi gönderdiler. Ali, kerremallahü vecheh, kuyunun dibinde düğümlenmiş ve bezlere sarılmış saçları bulup getirdiler...

Hemen sureleri okumaya başladılar. Her okuyuşta bir düğüm çözüldü...

...Allahın Resulü rahatladılar..

Mekke, hep sabır dönemi... Müminler az... bu azlık sebebiyle müslümanların sayıca kendilerinden mukayese edilmeyecek kadar fazla düşmanla cihad etmeleri imkânsız...

Bu yüzden çekilen azap, işkence ve zulüm tahammül edilmez noktalara varınca mecburen Hicret vaki oldu... ama Mekke müşrikleri rahat durmuyorlar. Çevre kabileleri, yahudileri, Medine müşriklerini hem tehdit, hem tahrik ediyorlar. Bu korkutma ve kışkırtmaların bir sebebi var: Sevgili Peygamberimiz'in, sallallahü aleyhi ve sellem, hayatına son vermek. Zira O, şimdi üstelik Medine'ye gitmeyi başarmış ve kendine inananların başına geçmiştir.

Mekke kafirleri, tehlikeyi daha da geç kalmadan ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu yüzden tehditler durmuyor. Yolda-belde yakaladıkları müminlere yine eski dinlerine döndürmek için işkenceler yapıyorlar.

Bu mazlum ve mağdur kahramanlar, Peygamberimize gelerek:

-Ey Allahın Resulü işte müşriklerin yaptıkları. Halimize bakın...

Dediklerinde Sevgili Peygaberimiz, acıları kalbine gömerek şöyle buyuruyorlardı:

-Sabredin. Henüz cihad için izin gelmedi...

İfadeden anlaşılan o ki bu iznin gelmesine fazla zaman da yok. "Henüz" dendiğine göre beklenen müsade yakında verilecektir.

Bu sebeple Eshab-ı Kiram duadalar. Gözyaşı döküp yalvarıyorlar:

-Ya Rabbi! Düşmanın olan şu müşriklerle cihad etmekten daha kıymetli bir şey bilmiyoruz. O müşrikler ki Habibinin Peygamberliğini kabul etmeyerek ana-ata yurdu Mekke'yi terke mecbur ettiler....

Allahım! Ey duaları kabul eden Rabbimiz Mekke müşrikleri ile harbetmemize müsaade buyur.

Sevgili Peygamberimizse sabırla adım adım gidiyorlar:

...Akabe'de Medine müminlerinden söz almak, biat, sonra Hicret, sonra Muhacirleri kendi aralarında kardeş yapmaları, sonra Mekke ve Medine müslümanlarını kardeş yapmaları, sonra Medine'deki gayrı müslim unsurlarla anlaşmalar yaparak onları tarafsızlık konumuna getirmek, sonra devletin sınırlarının tayini, bu sınırları içinde bazı hareketleri izne bağlamak, müminleri ekonomik bakımdan kuvvetlendirecek tedbirler almak...

Düşman, amansız; zalim ve gaddar. Çokluklarına, mallarına-mülklerine zenginliklerine güveniyorlar..

Bir çarpışma olsa müminleri silip süpüreceklerine öyle eminler ki...

Bu kibir kumkumaları, neye nasıl inanır ve güvenirlerse güvensinler... Müminler, o asalet abideleri, Allah'a ve Resulüne inanıyorlar....

Ve işte Cebrail aleyhisselam geldi; vahiy geldi... Cihad müsaadesi geldi...

Bundan sonra yeryüzü şahid olsun, savaş atlar şahid olsun, güneşte yıldır yıldır yanan çifte su verilmiş o yaman kılıçlar şahid olsun ki, savaş neymiş, can neymiş, gaye neymiş, ölmek neymiş... görülsün..

Yüce Allah buyuruyor ki:

-Size karşı harb açanlarla, siz de Allahü teâlâ'nın yolunda çarpışın. Fakat haddi tecavüz edip, aşırı gitmeyin. Muhakkakki Allahü teâlâ, aşırı gidenleri sevmez. Onları nerede bulursanız öldürün. Onlar sizi (Mekke'den) çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Onların Allah'a ortak koşma fitneleri adam öldürmekten daha kötüdür. Onlar mescid-i Haram'da sizinle çarpışmadıkça siz de orada kendileriyle savaşmayın.

Cenab-ı Hak, ayrıca yardım vaadediyor:

-Şüphe yok ki Allah, onlara yardım etmeğe her yerde her zaman kadirdir.

Ve şimdi de sıra devletin hudutlarına nöbetçiler dikmekte. Ani bir saldırı vukuunda habersiz kalmamak için düşman gözleniyor..

Hicret üzerine aziz Sahabi Hazreti Ebu Bekr dememişler miydi:

-Onlar Peygamberi zorla Mekke'den çıkardılar. İnna lillah inna ileyhi raciun. Onlar muhakkak helak olacaklardır.

Hudutları nöbetçiler beklerken, beride atlarkıpır kıpır; atlar eşiniyor yeni zamanlara doğru. Gerilmiş yaylar gibi ufuklara koşmak için.

Beş kişiden dörtyüz kişiye kadar olan askeri birliklere "seriyye" deniyor.

Seriyyeler, keşif, takip-baskın küçük çaplı vuruşmalara çıkıyor.

Seriyyelerin akınlarına Sevgili Peygamberimiz iştirak etmiyorlar.

Efendimizin iştirak ettikleri seferlerin ismi "gaza"Efendimiz, yirmiyedi gazaya çıktılar. Bunlardan dokuzunda silahlı mücadele oldu... Bedir, Uhud, Müreysi, Hendek, Kurayza, Hayber, Mekke'nin Fethi, Huneyn, Taif...bu dokuz savaşta bizzat savaştılar.

Abdullah bin Amr, radıyallahü anh, Sevgili Peygamberimize gelerek:

-Ya Resulallah bana cihadı anlatır mısınız? Deyince,

Efendimiz:

-Ey Abdullah bin Amr! Eğer sen, Allah rızası için sıkıntılara katlanarak çarpışırsan Allah, seni kıyamet günü o hal üzere diriltir. Eğer gösteriş için, övünmek için, çarpışırsan Allah, seni kıyamet günü o hal üzere diriltir... hasılı sen Hangi niyetle öldürür veya öldürülürsen Allah da seni o hal üzere diriltir.

Başka birisi de şunu sordu:

-Ey Allahın Resulü! Allah yolunda cihad etmek ne demektir?

La ilahe illallah Muhammedün Resulullah sözünün yeryüzünde daha çok yayılması; Allah isminin daha çok yücelmesi için çarpışmaya Allah yolunda cihad etmek denir, buyurdular.

Bir sahabi de şunu sordular:

-Ya Resulallah! Allah yolunda çarpışan ve aynı zamanda dünya mallarından bir şeyler elde etmek isteyen bir şahıs için ne dersiniz?

Sevgili Peygamberimiz cevap olarak buyurdular ki:

-Ona ecir ve sevap yoktur.

Sualin sahibi sahabi, dinleyenler tarafından iyice anlaşılsın diye soruyu üç kere tekrarladı. Her üçünde de cevap aynı oldu:

-Ona ecir ve sevap yoktur...

...Gaye açık!Silah ancak ve sadece Allah için çekilir.... ama nasıl kullanılır?

...kime çekilir?

Bir küçük askerî takım veya büyük bir ordu hangisi olursa olsun...

Allahın Resulü asakir-i islamı/islam askerini cihad için uğurlarken nasihat buyuruyorlar:

Sanki zaman durmuş; sanki nefesler tutulmuş herkes, her şey O'nu dinliyor; al atlar, doru atlar, cins arap atları bile.

-Allah'dan korkunuz ve emrinizdekilere adalet ve merhametle muamele ediniz.

-Allah yolunda O'nun ismi ile cihada çıkınız.

-Allah'ı inkar edenlerle çarpışınız.

-Savaşırken haddi aşmayınız.

-Ahdi bozmak, ahde vefasızlık gibi hareketlerden sakınınız... kulak-burun kesmek gibi işkenceler yapmayınız, çocukları, yaşlıları, hizmetçileri, köleleri ve din adamlarını öldürmeyiniz.

Bir yeri fethedince düşmanı önce islama davet ediniz, kabul etmezlerse cizye vermeye razı olmalarını isteyiniz, bunu da reddederlerse ölümü haketmiş olurlar....eğer bir yerde mescid varsa veya bir ezan sesi işitilirse orası bir islam beldesidir. Böyle bir yerde kılıç çekilmez...

Evet; O'nun, aleyhissalatü vesselam, mubarek nasihatlerinden çıkan netice o ki; silah, islam düşmanlarına karşı kullanılır. Ve had aşılmaz.

Sınırlarda nöbetçiler beklerken İslam Devletinin haber alma teşkilatı da çalışmaya başladı.Hicretten altı-yedi ay geçmiş durumda.Tehditleri durmayan ve müslümanlara Hac yolunu kapayan müşriklerin Şam'la irtibatları kesilerek iktisadi bakımdan zayıflatılmaları lâzım.

İşte ilk istihbarat:

Şamdan dönen bir Kureyş kervanı Medine yakınlarından geçiyor.

Peygamberimiz, derhal aziz arkadaşlarını toplayarak aralarında, Hamza bin Abdülmuttalip, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Ebu Huzeyfe bin Utbe bin Rebia, Amr bin Süraka, Zeyd bin Harise, Kennaz bin Huseyn, Mersed bin Kennaz ve azadlısı Enese'nin de olduğu otuz bahadırı ayırdılar...

Efendimiz, Hazreti Hamzaya beyaz bir bayrak vererek onu bu ilk seriyyeye kumandan tayin ettiler...

Ve önce O'na nasihatte bulundular:

-Ey Hamza! Düşmandan değil Allah'dan kork! Emrin altındakilere iyi davran.Mubarek Peygamber sonra askerlere döndüler:

-Allah yolunda O'nun ismini anarak gazaya çıkınız. Allah'ı inkâr edenlerle çarpışınız...

.....Otuz sahabi, derhal silahlanarak bineklerine atlayıp düşman istikametine akmaya başladılar.

Ebu Mersed'in taşıdığı beyaz bayrak en önde rüzgarda dalgalanıyor...

İşte ilk Başkumandan: Sevgili Peygamberimiz.

İşte ilk Kumandan: Hazreti Hamzaİşte İlk Bayraktar: Ebu Mersed bin Kennaz.

İşte İlk Mücahitler: Otuz yaman atlı.

Ve haber alındıki düşman kervanını içlerinde Ebu Cehil'in de olduğu üçyüz atlı ve silahlı suvari koruyor.

Haber, İslâm askerini daha da biledi...

Hazreti Hamza komutasındaki Seriyye, düşmana Sif-ül Bahr'de yetişti...

Hamza, radıyallahü anh, askeri derhal çarpışmak için mevzilendirdi...

Düşman da çarpışma düzenine girdi...ama akıllarının almadığı bir şey vardı:

Kendilerinin onda biri olan bir kuvvet nasıl karşılarına çıkma cesareti gösteriyordu... Buna başta Ebu Cehil olmak üzere hepsi şaşmaktaydı...

Müşrikler, bu şaşkınlıkta iken Mecdi bin Amr el Cüheni, öne çıktı:

-Ya Eba Cehil arap arasında böyle şeyler doğru değildir. Bana izin verin gidip Hamza ile konuşayım. Lüzumsuz kan akmasın...

-Akmasın. Lakin. Görüyorsun işte. Bir ticaret kervanına saldırıyorlar.... Ya muhafızlar olmasaydı... Neticenin bu olacağı belliydi zaten..

Doğru doğru... Fakat bir orta yol bulurum herhalde...

-Git bakalım. Fakat fazla kalma. Meraktayız. Biz çarpışmaktan korkmuyoruz. Bunu da bilsinler!!..

-Gecikmem tasalanmayın...

...Aslında Mecdi, mahsustan böyle konuşuyodu. Aradaki kuvvet dengesizliğinden İslam birliği için endişe etmişti. Müslümanların ağır mağlubiyet alacaklarını tahmin ediyordu... Mecdi bir mümin değildi. Kendisinden arabuluculuk isteyen de olmamıştı ama; her ne hikmetse iki birlik arasında gide gele, gide gele kan akmasının önüne geçti.

Mecdi, Hazreti Hamza'ya:

-Cesaretinizi cidden takdir ediyorum. Ne varki hakikat de ortada Kureyş sizin on katınız..

-Biz düşmanın çokluğundan değil Allah'tan korkarız...

-Siz bilirsiniz. Ancak şunu da düşünmenizi isterim. Daha ilk çarpışmada yenilirseniz müslümanların istikbali tehlikeye düşer...

...işte bu doğruydu.

Müminler, öyle hassas bir noktada bulunuyordu ki ya galip gelecek ya galip geleceklerdi...

Mağlubiyet Medineyi de tehlikeye atabilirdi...

....öyleyse küffara şimdilik bu gözdağı kâfi görülmeliydi.

Dile kolay azap, işkence, zından ve Mekke'yi terk mecburiyetinden sonra silahlanarak düşmanın önüne çıkmak... Öyleyse varılan netice iyidir ve düşmanın huzurunu kaçıracak kadar güzeldir.Hazreti Hamza, müsaade etti de müşrik kervanı ancak yoluna gidebildi..

Bu elbette hamdedilecek bir neticedir...

...Medine'de sefer hakkında Resuller Resulüne malumat verilirken Mecdi'nin yaptıkları da arz edilince Efendimiz memnun kaldılar ve buyurdular ki:

-Hayırlı bir işe vesile olmuş.

Hicretten sekiz ay sonra. Şevval ayı.Bir kervanın Mısır'a gitmek için Mekke'den çıktığı haberi Medine'ye gelince Resulullah, sallallahü aleyhi ve sellem, seksen kadar sahabiyi seçerek başlarına Ubeyde bin Hâris'i kumandan tayin ettiler...

Sevgili Peygamberimiz, Ubeyde radıyallahü anh'a da beyaz bayrak vermişlerdi...

Büyük Peygamberden dua, nasihat ve taktik alan müslümanlar, derhal müşriklerin olduğu yere doğru koşmaya başladılar.Rüzgârda uçuşan bayrağın taşıyıcısı / alemdar, bu defa Mıstah bin Üsase radıyallahü anh.
Alıntı ile Cevapla