Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Nisan 2009, 10:40   Mesaj No:6

KuM TaNeSi

Medineweb Emekdarı
KuM TaNeSi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:KuM TaNeSi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5998
Üyelik T.: 02 Ocak 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:40
Mesaj: 1.956
Konular: 886
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart organ bağışı

BEYİN ÖLÜMÜ, ORGAN BAĞIŞI VE NAKLİ BİLGİ NOTU SORULAR:

Bazı hastalıkların tedavisi yalnız organ veya doku nakli ile mümkün olup, bu durum, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli sağlık problemleri arasında yer almaktadır ve hayatlarının devamı sadece organ nakline bağlı olan hastaların sayısı gün geçtikçe artmaktadır
Ülkemizde yeterli sayıda organ ve doku nakli merkezi ve bu konuda deneyimli bilim adamları olduğu halde, yapılan organ nakli sayıları yetersiz kalmaktadır Bunun en önemli nedeni, halkımızda organ bağışı bilincinin gelişmemiş olması ve organ bağışlarının gelişmiş ülkelere göre çok düşük olmasıdır Bunda inanç konusu önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır İspanya'da kadavra (ölü) vericilerden organ kullanılabilme oranı, milyon kişi başına 32 iken, ülkemizde bu oran 1,5 (bir buçuk) tur Bu sebeple kadavra verici sayısının arttırılmasının, ülkemizde organ naklinin yeterli seviyeye gelmesi için şart olduğu bilim adamlarımızca önemle vurgulanmaktadır
Kadavradan organ bağışı; ölümden sonra organlarının başka bir insan için kullanılmasına izin vermek anl----- gelmektedir Ancak her ölünün organları nakil için kullanılamaz Kişi yalnızca yoğun bakım servislerinde, "BEYİN ÖLÜMÜ" ile ölmüşse organları kullanılabilmektedir
Ülkemizde kalp, akciğer, böbrek, karaciğer, pankreas, ince barsak gibi organların ve kalp kapağı, gözün kornea tabakası, kemik iliği gibi dokuların nakli yapılabilmektedir Bu organ ve dokulardan;
- Kemik iliği------- yalnızca canlıdan,
- Karaciğer ve böbrek---- hem canlı hem kadavradan
- Kalp, Kalp kapağı,Akciğer, Pankreas, İnce barsak, Kornea- yalnızca kadavradan
alınarak nakledilebilmektedir
Organlar, nakil cerrahisinde uzmanlaşmış ekipler tarafından, ameliyathane ortamında alınmakta ve ceset bütünlüğünde hiçbir bozulma olmamakta, sadece ameliyat dikiş izi bulunmaktadır Kemik iliği, canlıdan iğne ile alınmakta olup, bu işlemin hiçbir tehlikesi yoktur Gözün kornea tabakası ise, ince bir tabaka olup bu alındığında, değil normal insanların, göz hekimi haricinde diğer hekimlerin bile bunu anlaması zordur ve gözde hiçbir değişiklik fark edilmemektedir Yani organ ve dokuları alınan cesette hiçbir parçalanma yada şekil bozukluğu oluşmaz
Halen yürürlükte olan mevzuata göre "KADAVRA DONÖR (ÖLÜ VERİCİ)" tanımı şöyle yapılmaktadır: "Beyin ölümü gelişmiş, beyin cerrahisi uzmanı, nöroloji (beyin hast) uzmanı, kardiyoloji (kalp hast) uzmanı ve anestezi-re animasyon (narkoz ve yoğun bakım) uzmanından oluşturulmuş bulunan "beyin ölüm kurulu" tarafından onaylanmış, (yeni kanun taslağında bu kurul sadece nöroloji ve anestezi-re animasyon uzmanı olmak üzere iki hekimden oluşacaktır), sağlığında organ ve dokularını bağışlamış yada ailesinden organ bağışı için resmi izin alınmış, dolaşım ve solunumu ancak cihazlara bağlı olarak sürdürülebilen, "tıbbi olarak geri dönüşümü mümkün olmayan vaka", "kadavra donör" olarak kabul edilmektedir
Tıbben, şuurun gitmesinden beyin ölümü denen safhaya kadar, "KOMA-DERİN KOMA - BİTKİSELHAYAT" denen aşamalar mevcut olup, bu durumların tamamında geri dönüş, yani hastanın iyileşmesi mümkündür, bitkisel hayattaki bir kişinin mucizevi olarak iyileşebildiği vakalar dahi bildirilmiştir Bitkisel hayattaki insanda beynin korteks (kabuk) denen kısmı ölmüş olup, bu kısım hafıza, zeka, kişilik vb özelliklerin kontrol edildiği kısımdır Bitkisel hayattaki hastalarda beyin sapı dediğimiz ve hayati organların kendi kendine çalışmalarını, birtakım hayati refleks fonksiyonları yürüten kısmı ise ölmemiş, çalışmaya devam etmektedir Bu nedenle bitkisel hayattaki kişiler ölü kabul edilmez ve organları nakil için alınmaz Ancak "BEYİN ÖLÜMÜ" denen durumda beynin korteks tabakasının haricinde beyin sapı dediğimiz bölümü de tamamen ölmüş olup iyileşme kesinlikle mümkün değildir ve bu kavram "beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz olarak kaybını" ifade etmektedir Bu durum tıptaki teknolojilerin ilerlemesiyle ortaya çıkan bir kavram ve durumdur "YOĞUN BAKIM" servislerinde koma halindeki hastalar vantilatör denen solunum cihazına bağlanır ve bu cihaz vasıtasıyla, akciğerlerin şişirilmesiyle solunum sağlanır(Bu hastalar cihazdan çekildiğinde önce solunum ve sonra kalp durur) Vantilatör desteğiyle solunumu sağlanan ve kalbi çalışmakta olan bu hastalarda beyin fonksiyonları mevcutsa asla cihazdan çekilmez, beyin ölümü sınıfına girmez ve bunlardan organ nakli yapılmaz Sadece, bir süre sonra yukarda açıklanan beyin sapı ölümünün de gerçekleşmesiyle, beynin tüm fonksiyonları yitirilip, omur iliğe bağlı basit refleksler haricinde başka hiçbir tepki alınmayan hastalar için aşağıda açıklanan kriterler dahilinde "BEYİN ÖLÜMÜ = TIBBİ ÖLÜM" tanısı konur ve bu durum, bitkisel hayatın da ötesinde bir safhadır
Bu güne dek beyin ölümü tanısı konmuş hiç kimse geri dönmemiş, yani iyileşmemiştir Beyin ölümü gerçekleşmiş herkes ya bir süre sonra makinelere rağmen akciğer ve kalbi kendiliğinden durarak, yada makinenin fişi çekilmek kaydiyle akciğer solunumu olmadığı için kalbi de durarak morga yollanır Bazen beyin ölümü gerçekleşmeden de kalp durmakta, bu durumda ise pacemaker denen ve kalbe elektrik yollayarak kasılmasını, yani kan pompalamaya devam etmesini sağlayan aletler vasıtasıyla kalp çalışmaya devam ettirilmektedir Kısaca, bu günkü tıp, beyin ölümünü gerçek ölüm olarak kabul etmektedir
Beyin ölümünün tanısı ise şöyle konmaktadır
1- Beyin hasarına yol açan neden belirlenmiş olmalı ve koma hali ;
a) Primer hipotermi (vücut ısısının düşmesi, donma),
b) Hipovolemik (kan-sıvı kaybına bağlı) yada hipotansif (tansiyonun sıfırlanmasına bağlı) şok durumları
c) Geriye dönüşümü sağlayabilecek zehirlenmeler (barbitürat ve diğer sedatifler, depressan ve narkotik maddeler) ile metabolik ve endokrin bozukluklar (şeker koması, tiroit koması, böbrek üstü bezi koması vs durumlar)
nedeni ile OLMAMALIDIR
2- Bilincin tam kaybı söz konusu olmalıdır
3- Kendiliğinden oluşan hareket ve kasılmalar bulunmamalı ve tüm ağrılı uyaranlara yanıt alınmamalıdır
4- Kendiliğinden solunumun bulunmamalı, hasta üç dakika cihazdan (vantilatör) ayrıldığında hiçbir solunum belirtisi bulunmamalıdır(Apne testi)
5- Beyin sapı reflekslerinin tamamen kaybolmuş olmalıdır, ki bunlar:
a) Göz bebekleri tamamen dilate (büyümüş) ve ışıklı uyaranlara cevap vermiyor olması
b) Kornea refleksinin bulunmayışı (normalde insanın gözüne pamuk vs ile dokunulduğunda, göz refleks olarak kapatılır)
c) Vestibülo-oküler refleks yokluğu (normal insanın kulağına soğuk su şırınga edilirse gözler istem dışı olarak o kulağa doğru bakar)
d) Okülo-sefalik refleks yokluğu (normalde baş hızla sağa-sola/yukarı-aşağı oynatıldığında gözler önce hareketin aksi yönüne kayar, sonra yavaşça hareket yönüne gelir; beyin ölümünde gözler fiks şekilde başla birlikte hareket eder)
6- Teknik olarak iyi kayıt edildiğine emin olunan bir EEG (Beyin Grafisi) cihazında on dakika boyunca düz çizgi alınması (hiçbir aktivitenin olmayışının teyidi) yada bundan daha sağlıklı olarak beyin sapı elektrik aktivitesinin kaydedilmesi

Yukarıda teknik açıklamaya tam olarak girilmeden anlatılmaya çalışılan kriterler Beyin Ölüm Kurulu tarafından değerlendirilmektedir Beyin ölümü tanısı uzman kurul tarafından hiçbir soru işareti kalmayacak şekilde konmakta olup gerektiğinde destekleyici testler de uygulanarak tanı daha da kesinleştirilmektedir Bunlar, EEG(Elektroensefalografi), Beyin sapı uyarılmış potansiyelleri, ve beyin kan akımını gösteren Kontrast anjiografi, Trananial doppler ultrasonografi, Radyonüklid sintigrafi gibi testlerdir

BURDA İNANÇLAR YÖNÜNDEN EN ÖNEMLİ KONU ŞUDUR:
Nakil için kullanılacak organlar, beyin ölümü gerçekleşmiş kadavra vericiler makineye bağlı iken çıkartılmak zorundadır, çünkü bu organların kanlanmaya devam etmesi (kan dolaşımının devam ediyor olması) gerekmektedir BEYİN ÖLÜMÜ TANISI KONMUŞ OLAN HASTALARIN İSE DÜZENSİZ DE OLSA KALPLERİ ALET DESTEĞİ OLMADAN DA ÇALIŞIYOR OLABİLMEKTEDİR
KADAVRA ORGAN NAKİLLERİ SADECE YOĞUN BAKIM SERVİSLERİNDE YUKARDA BAHSEDİLEN ŞEKİLDE BEYİN ÖLÜMÜ TANISI KONMUŞ VERİCİLERDEN YAPILMAKTADIR BUNUN HARİCİNDE HERHANGİ BİR YERDE HERHANGİ BİR ŞEKİLDE ÖLMÜŞ KİŞİLERİN ORGAN VE DOKULARININ KULLANIMI TIBBEN MÜMKÜN DEĞİLDİR
Özet olarak; organ nakli için verici olarak kullanılacak olan insan bedeni, tüm tedavi imkanları kullanıldıktan sonra bile yaşaması mümkün olmayan, beyin ölümü geri dönüşsüz olarak gerçekleşmiş olan, solunumu makine desteğiyle sağlanan, ancak kalbi atıyor olan/olabilen ve donör olarak değerlendirilmesi halinde birçok hastaya yeniden sağlık sunabilecek büyük bir potansiyeldir Bu büyük potansiyelin değerlendirilebilmesi, toplumuzda çeşitli dini inançlara mensup bireylerin bilgilendirilmesi ile mümkündür İnanç konusunda geçerli açıklama yapma yetkisine sahip kişi veya kurumlardan tatmin edici açıklamaların yapılması çok yararlı olacaktır Bu sayede beyin ölümü gelişmiş birey yakınlarının inançları sebebiyle organ nakline karşı çıkmaları engellenmiş, iç huzuruyla sisteme katılımları sağlanmış olacaktır Japonya gibi cesedin oldukça kutsal sayıldığı ülkelerde kadavradan organ naklinin tamamen yasak olması, sadece canlı vericilerden nakil yapılıyor olması da kendi inançlarının bir yansımasıdır Bizim ülkemiz insanları için de bu konunun iyice değerlendirilmesi gerekmektedir Yetkili-yetkisiz yapılan yorumlar, halkımızın bazı kesimlerinde sorun yaratmaktadır Bazı çevreler, beyin ölümü olsa bile, kalp ve akciğer makine zoruyla çalışıyor yada kalp kendiliğinden de çalışıyor olduğundan "RUHUN VÜCUDU TERKETMEMİŞ OLDUĞUNU", bu şekilde kalbin atarken çıkartılmasının "CİNAYET" sayılacağını söylüyor Bazı kimseler ise kalbin ve akciğerin ruh çıksa dahi makine ile çalıştırılabileceğini, bu durumun suni yoldan cesede müdahaleden başka bir şey olmadığını, "ruh en son baştan çıktığından", beyin fonksiyonları tamamen ölmüşse, ruhun da vücudu terk ettiğini söyleyerek bunun caiz olduğunu savunuyor
Ülkemizde organ bekleyen kardeşlerimizin dertlerini çözmek ve bağış yapmak isteyen, ama gönlündeki "acaba" lar nedeniyle organlarını bağışlamaktan çekinen vatandaşlarımızı aydınlatarak, bağış sayısını arttırmak ve istenilen kadavra donör oranlarına ulaşabilmek için, bu tür inanç konularının net bir şekilde açığa çıkartılması gerekmektedir
Bu durumu, ülkemizdeki her inanç kesimi için ayrı ayrı araştırmanın daha uygun olacağı kanaatiyle, aşağıdaki soruların sahip olduğunuz inanç sistemi içinde yanıtlanmasını önemle rica etmekteyiz
__________________
Söz işlemez yüreklere sükûtum dağlar gibi...
Alıntı ile Cevapla