Allah' ın (c.c.) sıfatlarının herşeyi kapsadığı nasıl anlaşılır?
Ezelî ve ebedî olan Allah, olmuş ve olacak her şeyi evveli ve âhiriyle bilir Allah, güneş yapmayı, Ay yapmayı bilir Melek yapmayı, cin yapmayı bilir Toprak yapmayı, su yapmayı bilir İnsan yapmayı hayvan yapmayı bilir
****
Allah’ın bütün sıfatları mutlak, sonsuz ve muhittir Mutlak, o sıfatları bir başka sıfatın engellemesinin düşünülemeyeceği, meselâ Onun kudretinin faaliyetini bir başka kudretin engelleyemeyeceği anlamına gelir Sonsuz ise o sıfatlar faaliyet göstermekle onlarda bir eksilme olmayacağı manasınadır Ne kadar çok eşya yaratırsa yaratsın kudreti yine sonsuzdur
Muhit ise, İlâhî sıfatların bütün eşyayı ihata ettiğini, kapladığını, kapsadığını ifade eder Elbette, sonsuz kudret bütün eşyada iş görmekle onları ihata etmiştir ve bütün bu işler bir ilimle icra edildiğinden ilim sıfatı da o eşyayı tasarruf yönüyle kaplamıştır Yine bütün bu faaliyetler ancak Allah’ın dilemesiyle olacağında irade sıfatı da yine bütün eşyayı ihata etmiş bulunuyor
Allah’ın bütün sıfatları bütün eşyayı ihata etmiş, yani tasarruf bakımından hepsini kaplamış, hepsini kapsamıştır
Açıklamalarımızı bu sıfatlardan birisi olan ilim sıfatı üzerinden yapalım:İlim, Allah’ın yedi sıfatından biri Biz bu kutsî sıfatları sayarken hayattan hemen sonra ilmi yâd ederiz Varlık âleminde tecelli eden hikmet, inayet, rahmet hep İlâhî ilimden haber verirler
Ezelî ve ebedî olan Allah, olmuş ve olacak her şeyi evveli ve âhiriyle bilir Allah, güneş yapmayı, Ay yapmayı bilir Melek yapmayı, cin yapmayı bilir Toprak yapmayı, su yapmayı bilir İnsan yapmayı hayvan yapmayı bilir Daha sayamayacağımız ve bilemeyeceğimiz nice eşyayı var etmeyi bilir Onun, bir mahlûku yaratmasında ezelî ilimle, sonsuz kudret, küllî irade ve diğer ilâhî sıfatlar birlikte iş görürler
Allah’ın kutsî sıfatları mahlûkatın sıfatlarına benzemez Her şeyin zâtını da o var ediyor, sıfatlarını da İnsanın ruhu mahlûk olduğu gibi, o ruhun bir sıfatı olan ilmi de mahlûk Mahlûk olan bu sınırlı ilimle, o ilmi yaratanın ezelî ve sonsuz ilmini kemâliyle anlamak elbette mümkün olmaz Bizdeki ilim, öğrenmeye dayanır, müşahedeye dayanır, deneye, tecrübeye dayanır Hepsi sonradan kazanılır Ezelî ilim için bunların hiçbiri söz konusu değildir
Semâsında erişilmeyecek kadar geniş ve atomunda ulaşılmayacak kadar derin ilim ve hikmet cilveleri taşıyan bu kâinat kitabını okumak için, insanoğlu çok kafa yormuş Bütün âlemlerin ilimle âdetâ kaynaştığını hayretle görmüş ve bu kitabın ince esrarına vâkıf olmak için nice tezler sunmuş, nice eserler telif etmiş
Bir kitabın harfleri ve kelimeleri gibi, bu kâinat kitabındaki varlıklar da kendilerindeki sonsuz ilim tecellilerinden habersiz olarak vazifelerini sürdürürler
Saçlar bilmezler kimin başında bulunduklarını; ağaçlar da dağı tanımazlar Yıldızlar semâdan balıklar da deryadan habersizdirler Demek ki, her şey bir bilenen ilmiyle iş görürler ve bütün ihtiyaçları o Âlimin ilim ve hikmetiyle karşılanır
Kur’an-ı Kerim bu hakikati şöyle ders verir: “Yaratan bilmez olur mu? O, Lâtif ve Habîr’dir (her şeyden haberdardır)” (Mülk Suresi, 14)
Zaman nehrinde akan her şey,
Onun ilmi ve kudretiyle bu seyahatini sürdürmektedir
Samanyolu da Onundur yıldızlar da
Nehirler de Onundur balıklar da
Kan ordusu da Onundur; al ve akyuvarlar da
Maddî kalbin bu iki ordusu, mânevî kalpteki ilham ve vesveseden haber verirler Hâtıraların da kızılı ve akı vardır Ve hiçbiri Ondan saklı değildir