Konu Başlıkları: İslam Hukukunda ÖRF
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Nisan 2009, 08:48   Mesaj No:4

FECR

Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:56
Mesaj: 6.107
Konular: 546
Beğenildi:1003
Beğendi:221
Takdirleri:9161
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: İslam Hukukunda ÖRF

C-Örfün Umum-Husus Veya Kaynak Yönünden Taksimi
Hukukun (şer’in) delil kabul ettiği sahih örf; kaynak (masdar) yönünden, örf’ü âmm ve örf’ü hâss olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlara birde “şer’i örf’ü” ilave etmek mümkündür .
1-Örfü Âmm (Genel Örf)
Bütün İslam ülkelerinde yaygın (ma’ruf) olan ve Müslümanların her asırda yapageldikleri âdetlerdir . Her yerde cari olan veya kime ait olduğu belli olmayıp, herhangi bir gruba da mahsus olmayan büyük bir topluluğun örfüdür . Bu örf, sahabeden (r.a.) zamanımıza kadar devam eden –kıyasa aykırı da olsa- fukahânın kabul edip, kendisiyle amel ettiği ve ictihadlarında yer verdikleri, hakkında nass vârid olmayan örftür . Bu örfün en başta gelen misallerinden biri, istisna akdi’dir. İstisna, birçok ihtiyaçlarını gidermek için her zaman başvurdukları akitlerden biridir. Bu akit, hayati ihtiyaçları teminde önemli rol oynadığı için ta ilk devirlere kadar uzanır . “Talak” lafzının boşanma için kullanılması, süre ve miktar belli olmaksızın hamamlara girme umumi örfün çeşitlerindendir.
2-Örf’ü Hâss (Özel Örf)
Bir şehir veya bölge halkı yahut herhangi bir sanat ve meslek erbabı arasında yaygın olan örfdür. İlim ve sanat erbabının ıstılahları ve teknik terimler, bu örfün misallerindendir . Iraklıların “dâbbe” lafzını at hayvanı için kullanmaları, tacirlerle müşteriler arasındaki borç ilişkilerinde, şahit getirmeksizin özel ticari defteri ispat vasıtası olarak kabul edilmesi, mebideki bazı hataların, bazı bölgelerde ayıp olarak değerlendirilmesi ; örfü hassın misallerindendir. Ticaret veya sanat erbabının haftalık ücretle kalfa (tezgâhtar) çalıştırması; hesab-ı cari (yevmiye) defteri tutması; sattığı eşyayı ambalajlayarak müşteriye teslim etmesi gibi âdetler, bu gruba dâhildir.
Gerek şer’i ilimlerle, gerekse müsbet ilim dalları ile yahud teknik saha ile ilgili ıstılah ve teknik terimler bu örfün içine girer. Çünkü bu sahalarla ilgili bütün terimler hemen hemen sözlük anlamı dışında, başka özel manalarda kullanılmaktadır.
3-Şer’i Örf
Şer’in, özel bir manayı kastetmek için kullandığı lafızdır . “Salât” kelimesi aslında dua manasınadır. Fakat şer’i örfte ise, “namaz” anlamındadır. “Hacc” tabiri de, sözlükte “kasdetmek” anlamındadır; fakat dinde ise, “belli aylarda Kâ’beyi ziyaret” anlamında kullanılması örf olarak yerleşmiştir. “Zekât” kelimesi de aslında “temizlik” anlamında olmakla beraber, “bir müslümanın belli bir nisabdan sonra, belli bir miktarı fakire vermesi” anlamında yerleşmiş, şer’i bir ıstılahtır, şer’i örftür. Şer’i örfün, örfü hâss içinde müteleâsı mümkün olduğundan, Mecelle yalnız örfü âmm ile örfü hâssa itibar etmiştir .
VII-Şâtıbi’ye Göre Örf ve Âdetin Taksimi
Malikilerden İmam Ebû İshak İbrahim eş- Şatıbı (790/1388), âdeti (örfü), yukarıdaki taksimden ayrı fakat ona yakın bir tasnif şekli ortaya koymuştur. Ahmed Fehmi Ebû Süne de âdeti Şâtıbı gibi tasnif etmiştir. Şâtıbı’ya göre âdetler, genel olarak, şer’i âdetler ve şer’i olmayan âdetler şeklinde iki bölümde mûtâlea edilir.
A-Şer’i Âdetler
Bunlar şer’in kabul ettiği veya etmediği âdetlerdir. Şer’in ya vücûb veya nedb yoluyla yapılmasını istediği veya kerahet veya tahrim yoluyla yasakladığı yahud da yapılıp yapılmamasını serbest bıraktığı hususlardır (âdetlerdir). Pisliğin temizlenmesi, ibadet için taharet hazırlığı ve setr’i avret gibi âdetlerin yapılması emredilmekte; çıplak olarak Kâbe’yi tavaf etmek, içki, kumar ve zina gibi kötü âdetler de yasaklanmaktadır. Mükelleflerin bu hususlarda görüşleri değişse bile, şer’in kesin olarak yapılmasını istediği ve yasakladığı şer’i âdetlerle ilgili konularda herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Çünkü şer’in güzel gördüğünü çirkin görmek; çirkin gördüğünü güzel görmek, bir nevi nesh (=şer’i hükmü değiştirmek) anlamına gelir ki, Hz. Peygamber’in vefatından sonra böyle bir şey mümkün değildir. Şer’in kabul ettiği ve yapılmasını emrettiği âdetleri kaldırmanın ve hiçe saymanın, şer’i (hukukî) hiçbir değeri yoktur .
B-Şer’i Olmayan Âdetler
Bu nevi âdetler, şer’in reddettiği âdetler olmayıp, halk arasında, cereyan eden; kabul veya reddine dair şer’i bir delil olmayan âdetlerdir. Bunlar kendi arasında, değişen ve değişmeyen şeklinde ikiye ayrılır . Üzerinde vurgu yapmak istediğimiz âdetler de bunlardır.
1-Değişmeyen Âdetler
Bunlar, zaman, yer ve durumun değişmesiyle farklılık arz etmeyen, herkese şâmil âdetlerdir. Başka bir ifadeyle sabit olan âdetlerdir. Yemek, içmek, bakmak, evlenmek, konuşmak, tutmak, yürümek gibi.
2-Değişebilen Âdetler
Bunlar ise, zamana, yere ve hale göre değişebilen âdetlerdir ki, şer’i hükmü de ona göre değişir . Bunları bir iki maddede özetlemek mümkündür.
a- İklim gibi tabii ve hârici bir sebeple değişebilen âdetler. İnsanın büyümesi, yetişmesi, büluğa ermesi ve kadının hayız görmesi gibi, bedeni âdetler, bu nevidendir. Dolayısıyla şer’i teklif de buna paralel olarak yürür .
b- Her bölge ve toplumun meramını anlatmak için, kendine has bir takım ifadeler kullanmasıdır ki, bu her bölgeye göre değişebilen kavlî (sözlü) âdet ve örflerdir. Özellikle yeminler, akitler, evlenme (nikâh), boşanma (talak) gibi sahalarda kendini gösterir. İlim, sanat ve meslek erbabının kullandığı gerek amelle, gerekse sözle ilgili bir takım ıstılah ve teknik tabirler de bu gruba dâhildir .
Şâtıbı’nin taksimatında ki değişebilen âdetler, sahih örf ve kısımlarına tekabûl etmektedir.
--------------devam edecek--------------
Alıntı ile Cevapla