Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Nisan 2009, 10:27   Mesaj No:3

MERVE DEMİR

Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:MERVE DEMİR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5587
Üyelik T.: 05 Aralık 2008
Arkadaşları:14
Cinsiyet:
Memleket:İstanbul
Yaş:35
Mesaj: 2.537
Konular: 2038
Beğenildi:114
Beğendi:0
Takdirleri:270
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: Taraf Gazetesinden İktibas Yazılar

Soğuk ideoloji, sıcak ev
Geçen hafta yazdığım yazıda, bir eğitimci olduğu için Türkan Saylan’ın evindeki aramalar sırasında daha özenli bir muameleyi hak ettiği şeklindeki düşüncemi ifade etmiştim. Hazreti Ali, “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” demiş; öğretmenin öylesine saygın bir yeri vardır toplumsal geleneğimizde. Sonuçta ben de bir öğretmen kızıyım, mesleğini ciddiye alan ve eğitim-öğrenim kurumları kanalıyla içine doğdukları olumsuz şartların cenderesinden kurtulma şansı olabilecek öğrencileri için resmî kapıları zorlayan bir öğretmenin bu ülkede nelerle mücadele etmesi gerektiğini iyi bildiğimi söyleyebilirim.

Bu nedenle de daha sonra Türkan Saylan’ın Ayşe Arman’a verdiği röportajda, başörtülü öğrenciler üzerine yaptığı açıklamaları yadırgayarak okudum. Saylan’ın çeşitli vesilelerle öne sürdüğü, başörtülü öğrencinin ÇYDD’nin bursuna ihtiyaç duymayacağı, zaten bir cemaatten burs alıyor olduğu şeklindeki iddia, kandırılmış aklı kıt (eksik etek) bir başörtülü öğrenci varsayımı üzerinden sürdürülüyor. Halk gibi, kadınlar konusunda da güvensiz, kötümser bir bakıştır, bu varsayımın kaynağı. “Bizi seçmeyen halk, bizim gösterdiğimiz yoldan yürümeyen kadınlar bir sürüdür ancak”; işte böyle düşünülüyor.

Ergenekon soruşturmaları sırasında gündeme gelen bir konu, ÇYDD’nin uygulamaya geçirilmemiş Ata Evleri tasarısı oldu. Halkevleri’nde eksik olan, Ata Evleri’nde tamamlanır mıydı, nasıl tamamlanırdı, açık değil bu soruların cevabı.

Eskiden cemaat evlerine ilişkin haberler yer alırdı medyada, hâlâ da bu tür haberlere rastlanıyor. Medyada herhangi bir cemaat evinden firar ederek şok uyandırıcı ifşaatlarda bulunan “aydınlanmış” müritlere ilişkin haberlere darbe öncesi dönemlerde daha sık rastlanırdı.

Cemaat evlerine karşı laikçi evlerin (hatta odaların) kurulması, nasıl bir ihtiyaca karşılık geliyor peki...

Her eğilimi, her cümleyi “analitik düşünce” adına kontrol altında tutma, gerekirse damgalayarak rafa kaldırma alışkanlığı için gerekli görülüyordu sanki, bu evler. 28 Şubat’tan sonra üniversitelerde kız öğrencileri başörtülerinden vazgeçirmek için kurulmuş olan “İkna Odaları”nın tarihi o kadar da uzakta değil. CHP’nin “mahalle evleri” açılımı, din dersi öğrenimini de içeriyordu. CHP bir kez daha her şeyi kapsama iddiasındaki bir nüfuza bu şekilde kavuşacağını umuyordu belki de... Parti binasını soğuk bulan, mahalle evinin kapısını çalar mıydı...

Gri kamu binalarındaki bilinçlenmeyi sağlamlaştırmak için kurumun adının yanına “ev” kelimesinin ilavesi yetmiyor. CHP’li yetkililer, mahalle evleri projesi ve bu evlerde verilecek Kur’an derslerinin özünün ve içeriğinin mahallelinin açtığı bildik kurslardan farklı olacağının altını ısrarla çizerken başlamış oldular, geri adım atmaya.

Hakan Arslanbenzer’in Atlılar dergisinde yayınlanan bir yazısında Türkiye gençliği 70’lerden itibaren şu şekilde sınıflandırılmıştı: 70’liler Dev-Genç, 80’liler Sev-Genç, 90’lılar Ev-Genç. 2000’li yılların gençleri bilişime yoğunlaşan ilgileriyle Bil-Genç sayılabilirler kanımca, ki bu ilgi de bir bakıma evin bilgisayarlı odasını işaret ediyor.

Kendini evinde hissedememe, dolayısıyla ev veya çatı arayışı, modern zamanların sıkıntısı. 68 Devrimi ile birlikte sönmeye başladı komünlerin ışığı. İçinde bulunduğumuz dönemde en çekici vaatler eve, yuvaya ilişkin olanlar artık.

Sanki asıl gerilim, bütün dokularına nüfuz edilemeyen aileleri barındıran ev iklimlerinde gelişmesi mümkün alternatif okumalarla, gri kamu binalarının temsil ettiği tek biçimci okumalar arasında yaşanıyor. Halk için evler tasarlanıyor, ama halka ilişkin tanımlar da değişmiyor, soğuk ideolojinin çalışkan, azimli eğiticilerinin kibri de... Türlü isimlerle açık tutulan halkevlerinde ümmetten millet yaratılıyor, çarşafını çıkartarak sahnede uçuşmaya başlayan medeniyet meleklerinin büyüsüyle... Okullu çocuklarının gözleri önünde çarşaflılar, başörtülüler “kara karga”, “ninja kaplumbağa” olarak işaretleniyor, sürekli... Batılı gözün estetik algısının zedelenmemesi adına, zahirde...

***

Hakkari’deki o çocuklar...

23 Nisan Çocuk Bayramı türlü canlandırmalarla, temsillerle ülkenin dört bir yanında coşkuyla kutlanırken, kimi çocuklar bir kez daha dayakla tanıştı, ölümü gördü. Hakkari’de polisten ve biber gazından kaçarken dereye düşen Abdulsamed Erip’in başı taşa çarpıyor ve Erip hayatını yitiriyor ne yazık ki... Bir korucunun oğluymuş, 14 yaşındaki Abdulsamed. Fazla söze ne hacet... Aynı olaylarda dipçik ve darbelerle komaya sokulan Seyfi Turan da 14 yaşındaymış.

“Mahkûm edilen her çocukla özgürlüğümüzü kaybediyoruz. Dipçiklenen her çocukla kafataslarımızda ve yüreklerimizde derin çatlaklar oluşuyor” deniliyor, Çocuklar İçin Adalet Girişimi’nin 24 nisanda Taksim tramvay durağında yaptığı basın açıklamasında.

Yukarıdaki yazımda “soğuk ideoloji, sıcak ev”, dedim ya... “Bu çocukların Türkiye’yi yuva gibi hissetmesi için ne yapıyoruz” şeklindeki soruya acilen bir cevap bulmak gerekiyor. Niçin bu kadar çabuk unutuyoruz kendi çocukluğumuzu... “İşte bu şekilde olacak, bu şiiri okuyacak, böyle bir mantıkla düşüneceksin”, demek yetmiyor artık. Kimseye yetmiyor.

CİHAN AKTAŞ
Alıntı ile Cevapla