Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15Haziran 2009, 19:00   Mesaj No:1

nuryuzlum

Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:nuryuzlum isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5807
Üyelik T.: 24 Aralık 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 153
Konular: 68
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart ŞERİATA GÖRE Mİ, YOKSA TARİKATA GÖRE Mİ SÖYLEŞELİM?...

ŞERİATA GÖRE Mİ, YOKSA TARİKATA GÖRE Mİ SÖYLEŞELİM?...

Mevlânâ Câmi kurulan mecliste bir yere oturdu, sağında ve solunda Hanefi ve Şâfii kadıları yerlerini aldılar. Bağdat hâkimi Hasan Bey, biraderzâdesi Maksud bey ve hatunun biraderzâdesi Halil bey de orada hazır olarak Mevlâna Cami'nin karşısında kendileri için ayrılan yere oturdular. Bağdat'ın diğer seçkinleriyle birlikte halktan da çok sayıda kimse orada toplandılar. Herkes hazır olunca Silsiletü'z–Zeheb meclise getirildi. Meclis ehli, hikâyenin mazmununu sâbık ve lâhik karinesiyle mülâhaza ettiler. Bu arada Mevlâna Cami şakayla karışık şöyle buyurdu:
"Silsiletü'z–Zeheb'de müminlerin emiri Hazreti Ali Radıyallahu Anh ve kıymetli çocuklarını övdüğümde Horosan Sünniler'inin beni râfizi ilân etmesinden endişeleniyordum. Oysa bilmezdim ki Bağdat'ta râfizilerin cefasına mübtelâ olacakmışım!...”
Orada bulunanlar konuyla ilgili yeterince bilgi sahibi olunca hayretlerinden parmaklarını ısırdılar. İttifak hâlinde dediler ki;
"Bu ümmet içinden hiç kimse Emir Ali hazretlerini bu şekilde güzel methetmemiştir. Onun şerefli menkıbelerini bu derece hoş bir üslûpla anlatan olmamıştır..."
Bu tespitin ardından Bağdat Kadılkudâtı, Hanefi ve Şafiî âlimleri ve mecliste hazır olan diğer ileri gelenlerin tamamı Mevlâna Cami'nin beyitlerinde anlatılan kıssanın sıhhati hususunda bir tutanak hazırladılar. Bu aşamadan sonra Mevlâna Cami, kadılar ve ileri gelenlerin huzurunda râfizilerin reisi Nimet Haydariye dedi ki;
"Sen bizimle şeriata göre mi söyleşmek istersin, yoksa tarikata göre mi?"
Nimet Haydari, "her ikisine göre..." diye cevap verdi.
Bunun üzerine Mevlânâ Câmi ona şöyle dedi:
"Öyleyse şeriatın emrine uy! Var, ömrün boyunca hiç kesmediğin bıyığını sünnet ölçülerine göre düzelt."
Mevlânâ Câmi böyle der demez kendisini desteklemek üzere orada bulunan şirvanlı bir grup sünni, Nimet Haydariyi tutarak bıyıklarını sünnete uygun şekilde kestiler. Mevlâna Cami tekrar ona hitaben:
"Mademki şeriata göre eksik olduğun bu şekilde anlaşıldı, o hâlde sen tarikat ehli katında da merdud oldun, fakr elbisesinin nazarına eriştirmen gerek! Tâ ki senin için Fâtiha ve tekbir eyleye! kendi tarikleri kuralları üzere ona bir müddet gerek idi ki Kerbelâ'ya varıp orada sâdâttan tekbir alsın ve ondan sonra mücadele etmeye müstehak olsun..."

* * *
Bu hadisenin zuhurundan sonra Nimet Haydari, Silsiletü'z–Zeheb beyitlerine bazı uygun olmayan beyitler ilâve etmeye cüret etti. Kalabalık ve taassupta akranlarından daha çok küstahlık etmeye başladı. Bundan dolayı hâkim karşısına çıkarıldı. Suçu karşılığında Kahru siyasete çarptırıldı. Arkadaşlarına ibret olması için tazir ve teşhir edildi. Başına bir tahta külâh geçirilerek eşeğe ters bindirildi. O şekilde kendisine bağlı râfiziler eşliğinde Bağdat pazarını dolaştırdılar." Reşehât sahibinin aktarımı burada sona erdi...

* * *
Bu hâdise, sünni dünyada Câmi'nin zaten bilinen şöhretini daha da arttırdı. Osmanlı padişahı Fâtih Sultan Mehmet, Câmi'yi hac'dan dönerken İstanbul'a davet etmek için Hâce Atâullah Kirmâni'yi 500 altın hediye ile Halep'e gönderdiyse de, Kirmâni gelmeden birkaç gün önce Câmi Halep'ten ayrılmış olduğundan bu davet gerçekleşmedi. Câmi'nin bu davetten haberdâr olduğu ancak hem kendisine iyilikte kusur etmeyen Hüseyin Baykara'yı gücendirmemek, hem de Fâtih'i reddetmiş olmamak için haberciyle karşılaşmamayı tercih ettiği de söylenmekte.
Hac dönüşünde Tebriz'e uğrayan Câmi, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın kendisinden Tebriz'de kalmasını istemesine rağmen oradan da ayrıldı ve hicri 18 Şa'bân 878 miladı 8 Ocak 1474 tarihinde Herat'a döndü.
Câmi, halkı irşâda ehil ve icâzetli olmasına rağmen şeyhliğin zor bir iş olduğunu söyleyerek medresede talebe yetiştirmeye devam etmiş, geniş bir mürid halkası oluşturmamış, ancak çok ısrar edenlere gizlice evrâd telkin etmiştir.

* * *
Câmi Nakşibendiye tarikatı hakkında şunları buyurdu:
"Hâcegân hânedânının, özellikle Hâce Bahâeddin ve müridlerinin bazı hâllerini, sözlerini ve tarikat usûllerini anlattıktan sonra mâlum oldu ki, onların yolu Ehl–i Sünnet ve Cemaat inancına tâbi olup dini hükümlere ve Hazreti Peygamber'in sünnetine uymak, sürekli ve sadece Cenâb–ı Hakk'ı hatırlayarak bu şuurla kulluğa devam etmektir. Bu azizlere karşı çıkanlar, içlerini ve dışlarını nefs ve bid'at karanlığı kaplamış, hased ve taassup hastalığı gözlerini kör etmiş olan kişilerdir..."

* * *
Taşköprülü Mustafa Efendi, "Şekâiku'n–numaniyye fi ahvâli'l– Ulemâi'd–Devleti'l–Osmaniyye" adlı eserinin 7. kısmının zeylinde fâtih devri âlimlerinin hâl tercümelerini verirken Câmi hazretleri hakkında şunları yazmakta:
"Rivayet olundu ki, Erdebil âsileri Horasan'a akın ettikleri sırada Câmi'nin oğlu babasının cenazesini kabrinden çıkartarak başka bir vilâyete götürdü ve orada defnetti. Ne zaman ki, âsiler Horasan'ı istilâ edip, Câmi'nin kabrini açtıkları vakit içinde bir şey bulamadılar, ancak bir kaç tahta parçasını yaktılar." (Mısır tab'ı saife 294)

* * *
Mevlânâ Câmi hazretleri hicri 898 yılının 18 Muharreminde, miladı 9 Kasım 1492 Perşembe gecesi sabah ezanı zamanında "Rabbine dön" emrine uyarak ruhunu teslim ve gözlerini âlem–i fenâya kapattıkları zaman devrin büyük hakanı Sultan Hüseyin Baykara ve vezir Ali Şir Nevâi ve başka devlet büyükleri ile seyyid, âlim, şeyh, derviş ve salihlerden bir cemâât hazretin devlethâne adıyla meşhur evine koşmuşlardır. Cenaze namazı büyük bir cemââtle kılınmış ve naaşı, mürşitleri Mevlânâ Sa'deddin Kâşgari'nin kabri yakınına defnedilmiştir. Hazretin mezarı asırlarca ziyaretgâh olmuş, Herat halkı ve diğer yerlerden gelen müslümanlar, kabrini ziyaretle şereflenmişlerdir.

* * *
Mevlânâ Câmi'nin türbesinde şöyle muahhar bir kitâbe vardır:
"Bâki olan ancak O ulu Allah'tır. Yeryüzünde olanların hepsi fanidir. Yalnız kerem sahibi, yüceler yücesi Rabbin varlığı bâkidir... Lahut âlemi ankasının kutsal ruhu, ceberut semâsının şahbazı, ezeliyet ruhuyla aydınlanmış, ilim ve hikmet sırlarına ermiş, yüksek bahar bahçelerinin hoş sesli bülbülü, aziz kutub, islâm milletinin nuru olan Efendimiz Abdurrahman Câmi (Allah yüce sırlarını takdis etsin) Hakkın davetine uyarak, selim bir kalp ile "Ey temiz insan, sen Benden, Ben'de senden razı olduğumuz hâlde Rabbine dön" yolundaki emir gereğince şu aldatıcı dünya tuzağından zevk ve safa ile dolu cennet sarayına uçtu. (İnşaallah).
Câmi cennete meyletmişti. Zemini sema gibi olan solmaz cennet bahçelerine yerleşti. (İnşaallah)


CEMAL ÜNAL
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nuryuzlum 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Röportaj: Namık Kemal ZEYBEK Anket'ler-Röportaj'lar namzet davadar 4 2829 29 Ağustos 2009 17:07
TÜRKİYE GERÇEĞİNİ YAVAŞ YAVAŞ ANLAYACAĞIZ ... İslami Haberler kurtmehmet 1 1966 27 Ağustos 2009 22:28
Sadaka-i Fıtır Oruç-Ramazan Kara Kartal 3 2160 24 Ağustos 2009 01:51
Oruçlunun Ağız Kokusu! Oruç-Ramazan nuryuzlum 0 2118 24 Ağustos 2009 01:46
Oruçlarda Niyet! Oruç-Ramazan nuryuzlum 0 1667 24 Ağustos 2009 01:44