Konu Başlıkları: 13. Haftanın Konusu (TAHRİF)
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07 Temmuz 2009, 10:22   Mesaj No:6

Yitiksevda

Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:47
Mesaj: 5.078
Konular: 295
Beğenildi:124
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: 13. Haftanın Konusu (TAHRİF)

cb- Halkı Hakka Karşı Şüpheye Düşürmek
Hakkı batılla karıştırmanın kapsamına deliller arasına batıl unsurlar sokarak şüphe uyandırmak da girer.
Bakara 2/42'de geçen: Hakkı batıl ile karıştırmayın yani; "Dinleyicilere yönelttiğiniz şüpheler ile onlar vasıtasıyla hakkı bürümeyin, gizlemeyin. Çünkü Tevrat ve İncil'de geçen Hz. Muhammed’le alakalı ayetler anlaşılması için istidlale ihtiyaç duyan kapalı metinler idi. Sonra Ehl-i Kitabın alimleri, şüpheler etmek suretiyle bu nassların delalet yönlerini bulandırmışlar ve onlar hususunda mücadeleye girişmişlerdir.
Ali İmran 3/187. ayette geçen gizlemeden nehyetmenin manası bu ayetlere yanlış manalar verip arasına onları bozacak şüpheler sokmamalarıdır.
Ali İmran 71. Ayet ile 72. Ayet arasında bir bağlantı kurulabilir. "Ehl-i Kitap'tan bir grup şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş olanına sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkar edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler."
Onlar, İslâm Dini hakkında insanları kuşkuya düşürmek için sabahleyin İslâm kabul etmiş görünüyor akşamleyin de döndüklerini söylüyorlardı. Bu da bir hakkı batıl ile karıştırmaktır.

d- Leyy
"Leyy", Arapça leva fiilinin mastarıdır. "Dinleyici anlamasın diye dili eğip bükmek" demektir. Yalan söylemekten kinayedir.

Kurân-ı Kerîmde iki ayette geçmektedir.
" Ehl-i Kitap'tan bir grup okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar."
Yalnız kitap değil, bir söz söyledikleri zaman duydukları ve kalplerinde bildikleri gibi dosdoğru söylemeyip değiştirerek söylemeleridir.. Çünkü Yahudiler Hz.peygamberin huzuruna gelirler, bazı şeyler sorarlar, yanından çıktıkları zaman Peygamberin sözlerini değiştirerek yaymaya çalışırlardı.

e- Nisyân
"Nisyan", Arapça nesîe fiilinin mastarıdır. "Unutmak" anlamına gelir. Kurân-ı Kerîm'de Hz.Musa dönemi Yahudileri ve Medine Yahudi ve Hıristiyanlar hakkında nazil olan ayetlerde olmak üzere toplam dört ayette Ehl-i Kitabın Allah'a verdikleri sözü unuttuklarından bahsedilmektedir.
Mâide 13. Ayet-i kerîmede: "Onlar nasihat ve ihtar edildikleri şeylerden bir kısmını unutup terk ettiler" buyurmuştur. İbn Abbas (r.a.) "Onlar, kitapları (Tevrat'ta) emrolundukları şeylerden bir kısmını unuttular, terkettiler, o da Hz.Muhammed (s.a.v.)'e imandır." demiştir.
"Biz nasârayız diyenlerden de misâklarını almıştık. Neticede onlar da kendilerine verilen nasihatlardan bir kısmını unutup terkettiler. Biz de aralarına, kıyamet gününe kadar düşmanlık, kin ve buğz yerleştirdik. Allah, onlara yapmış oldukları şeyleri tek tek haber verecektir."
Bu ayet ile Allah'a verdikleri mîsâkları (sözleri) bozma hususunda, Hıristiyanların da tıpkı Yahudiler gibi olduğu kastedilmiştir. Mîsâklarını almıştık ifadesi "Hz.Muhammed (s.a.v.)'e iman etmeleri İncil'de yazılı idi" manasına gelir. Ayetteki bir kısım kelimesinin nekre olarak getirilmesi, bununla bir tek kısmın kastedildiğini gösterir ki, bu kısım, Hz.Muhammed (s.a.v)’e iman hususudur. Cenab-ı Allah, onlara emrettiği birçok şeyi terk etmiş olmalarına rağmen, bilhassa tek bir hisseyi terk etmelerinden bahsetmiştir. Çünkü bu en büyük ve en mühim kısımdır.
Ehl-i Kitabın kitaplarına karşı kayıtsızlığını dile getiren diğer bir ayet: "Onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği gün önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizin şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitti."
Ayetteki nesûhu kelimesinin, "Onlar, onunla amel etmeyi bıraktılar ve ona iman etmeyi bıraktılar" manasında olması da mümkündür.

3- Kuranda Tahrif Kavramının Dolaylı Müteradifleri
a- İnkâr
aa-Ayetleri (Vahyi) İnkâr
"Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindekini (Tevrat'ı) doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah'ın laneti böyle inkarcılaradır.
"De ki Ey Ehl-i Kitab Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın ayetlerini inkar edersiniz"

" De ki: Ne dersiniz, eğer o (kurân) Allah tarafından ise siz de onu inkâr etmişseniz o zaman haktan bir ayrılığa düşenden daha zalim kim vardır."
"Kendilerine hak gelince bu apaçık bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz dediler."
"Bu Kuran eskilerin masallarından başka bir şey değildir." Aynı formatta başka ayetler de mevcuttur.

ab- Peygamberleri İnkârı
Kurân'daki tahrif kavramının genel çerçevesine baktığımızda kilit noktayı Ehl-i Kitabın (Yahudilerin) Peygamberleri yalanlamaları özellikle de son peygamberin nübüvvetini kabule yanaşmamaları ve gönderdiği kitabı tanımamaları gelir.
"Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup bile bile gerçeği gizler." Aynı merkezde başka bir ayet de Enam sûresi 20. Ayettir.
"O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır. İsrail bilginlerinin onu (Kurân-ı) bilmesi, onlar için bir delil değil midir?
Şuarâ süresindeki bu ayet bilginlerin Peygamberin risâletini çok iyi bildiklerine iyi bir kanıttır. Fakat İsrailoğullarının bilginleri bu gerçeği bilmelerine rağmen inkâr etmişlerdir.
"Hatırlayın ki, Meryem oğlu İsa : "Ey İsrail oğullan! Ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim demişti. Fakat, o kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler."

b- Tekzîb
Ehl-i Kitabın Kurân'ın ayetlerini tasdik etmesi gerekirken tam tersine davranmış, yapılması gerekenin dışında davranarak ayetleri yalanlamışlardır. Bu açıdan yalan da Ehl-i Kitabın Kurân ayetlerini tahrif etmesi ve değiştirmesiyle ilgili bir kavramdır. Çünkü tahrif etmeleri ve değiştirmeleri de bir çarpıtma, düzme ve yalan üzerine kuruludur. Ehl-i Kitabın Kurân ayetlerini yalanlaması ayetlerde sıkça bahis konusu edilir. Örneğin:
"Allah'ın ayetlerine inanmayanlar yok mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap vardır. Allah'ın ayetlerine inanmayanlar ancak yalan uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir."
"Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince yoldan çıkmalarından dolayı onlar azap çekeceklerdir."
"Halbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar."
Yunus Sûresi 37-38-39. Ayetlerde de Kurân'ın yalanlanmasından bahsetmektedir.

c- Şirk
ca- Varlıkları Tanrı Edinme (Buzağıya Tapma)
İsrail oğulları apaçık delilleri gördükten kısa bir müddet sonra Hz. Musa yanlarından ayrılır ayrılmaz buzağıya tapmışlardır. Sözlerinde durmamış Tevrat'ı kabul etmekten imtina etmiş de böylece tepelerine Tur dağı kaldırılmıştı. İsrailoğullarının buzağıyı Tanrı edinmesiyle ilgili ayetler Bakara ve Araf suresindedir.


cb- İnsanları Tanrı Edinme
'Yahudiler, Üzeyr Allah'ın oğludur dediler. Hıristiyanlar da Mesih (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan batıla döndürülüyorlar).
Yahudi ve Hıristiyanların "Allah'ın oğlu" sözü, ağızlarıyla söylenmiş sözleridir. Bu, onlara başkaları tarafından isnat olunmuş bir iftira değildir. Müşriklerde "Melekler, Allah'ın kızlarıdır" diyerek kâfir oluyorlardı ki Yahudi ve Hıristiyanların bu "oğul" cinsinden sözleri de tıpkı ona benzer, onun gibi küfür ve şirktir. Bunlar Ehl-i kitaptan olmakla beraber müşriklere benzerler. Bu açıdan müşrik sayılırlar ve Allah'a mümin değil, kâfirlerdir.
"Şüphesiz Allah Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler and olsun ki kâfir olmuşlardır. De ki : Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesih'i anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek gerekirse Allah'a kim bir şey yapabilecektir!. Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam manasıyla kadirdir."

cc- Din Adamlarını Rab Edinme
"Yahudiler Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler. Halbuki onlara tek ilaha kulluk etmeleri emrolunmuştu. Ondan başka Tanrı yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden münezzehtir."
Bu ayette yine İsrailoğullarının yaptığı şirkten bahsediliyor. Onlar, Allah'ın emrine, Hakkın hükmüne değil, onların iradelerine tabi oldular Allah'ın emirlerini bırakıp açıkça Allah'ın emirlerine ters düşen keyfi arzularına itaat eylediler. Allah'ın haram kıldığı şeyleri onların emriyle helal gördüler.
İsrailoğulları Allah'ın koyduğu hükümleri hahamların koyduğu hükümlerle değiştirmiş ve bir nevi tahrif yapmış oldular. Bu ise apaçık bir şirk ve zulümdür.

cd- Allah'a Çocuk İsnadı
"Rahman çocuk edindi" dediler. Hakikaten siz pek çirkin bir şey ortaya attınız."
"Allah, çocuk edindi" dediler. Haşa! O bundan münezzehtir. Oysa, göklerde ve yerlerde olanların hepsi O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir."

ce- Teslis
Andolsun ki "Allah, üçün, üçüncüsüdür " diyenler de kâfir olmuşlardır. Halbuki bir tek Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Eğer diye geldiklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden kâfir olanlara acı bir azap isabet edecektir."
Allah bu ayette, teslis inancında olan bütün Hıristiyanların iddia ettikleri üçlemenin iç yüzünü, "üçün üçüncüsü" diye iki kelimede özetlemekle, her iki yönde küfürlerini yemin ve tekit ile açıklamıştır.

d- İstihza
Kurân-ı Kerîm’de Ehl-i Kitabın ayetleri yalanlamayla birlikte alaya aldıklarını, önemsemediklerini zikreden ayetler mevcuttur.

"Gerçekten onlar, kendilerine Hak geldiğinde onu yalanlamışlardı. Fakat yakında alay ettikleri şeyin haberleri gelecektir." Şuarâ sûresi 16. Ayet de aynı anlamdadır.
"Peygamberleri onlara apaçık bilgiler getirince onlar kendilerinde bulunan (beşeri) bilgiye güvendiler (onu alaya aldılar) Alaya aldıkları şey kendilerini boğuverdi."
"Eğer onlara sorarsan, elbette biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun ayetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyorsunuz."
"İşte, inkar ettikleri, ayetlerimi ve resullerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.
Alaya alma Câsiye Suresi 35/ 8-9. ayetlerde geçmektedir
Alıntı ile Cevapla