Konu Başlıkları: 13. Haftanın Konusu (TAHRİF)
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 07 Temmuz 2009, 10:36   Mesaj No:9

Yitiksevda

Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:47
Mesaj: 5.078
Konular: 295
Beğenildi:124
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: 13. Haftanın Konusu (TAHRİF)

C-TAHRİF OLAYININ İLLETİ AÇISINDAN
1- Psikolojik Sebepler
a- İstikbâr
Yahudi hiçbir zaman ulaşamayacağı bir üstünlük duygusuna sahiptir. Bunun sonucu olarak Allah'a peygamberlere ve diğer insanlara karşı büyüklük taslayarak aşırı gitmiştir. Bu aşırılık o dereceye varmıştır ki: " Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü and olsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu) dediklerini,haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: "Tadın o yakıcı azabı" ayetinde görüldüğü üzere Allah'a fakir, kendilerini ise zengin görmeye kadar varmıştır.
Kendilerini üstün ve ayrıcalıklı görmenin bir ifadesi olarak “Biz Allah'ın oğullan ve sevgilileriyiz” iddiasında bulunmuşlardır.
Vahyi reddetmelerinin temelinde, üstünlük duygusu vardır. “Kendilerine gelmiş bir kesin delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevasından başka bir şey yoktur. Sen Allah'a sığın, kuşkusuz o, işiten ve görendir.”
Kibirden bahseden başka ayetler de mevcuttur.

b- Hased
Yahudiler daha önce bilgi sahibi olmakla Araplara karşı üstünlük taslıyor, övünüyorlardı. Ama hak olduğunu ve Tevrat'la uyuştuğunu kesin olarak bildikleri Kuran gelince onu inkar ettiler, kabule yanaşmadılar. Bu tavırlarının temelinde kıskançlık ve kin yatıyordu. Yüce Allah'ın lütfunu kendi soydaşlarından olmayan bir kuluna bahşetmiş olmasını (son peygamber olarak Hz.Muhammed'i seçmesini) çekemiyorlardı.
Aşağıdaki ayetler Yahudilerin bu kin ve kıskançlıklarını çok güzel işlemektedir.
"Din konusunda onlara açık deliller verdik. Ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
Ehl-i Kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir "
"Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab-ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik".
"Onlardan bir kısmı İbrahim'e inandı, kimi de ondan yüz çevirdi, onlara kavurucu bir ateş olarak cehennem yeter "

c- Hırs (Dünya Hayatına Düşkünlük)
"Onlar, hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz bir daha da diriltilecek değiliz, demişlerdi”
"Onların ardından da (ayetleri tahrif karşılığında) şu değersiz dünya malını alıp nasıl olsa bağışlanacağız, diyerek Kitab'a varis olan birtakım kötü kimseler geldi. Onlara, ona benzer menfaat daha gelse onu da alırlar. Peki kitapta Allah hakkında gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamışmıydı ve onlar Kitap'takini okumamışlar mıydı? Ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınız ermiyor mu?
" Yoksa onların mülkten (hükümranlıktan) bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi (kadar bir şey bile) vermezlerdi."
Mâide suresi 41. Ayette Yahudiler için "Alabildiğine yalan dinleyen ve haram yiyenlerdir onlar” buyurulmuştur.

d- Hıyanet ve Nifak
Yahudilerin ilâhî vahyi kabul etmemeleri ve değiştirmelerinde belki de en büyük etkenlerden biri hain ve ikiyüzlü olmalarıdır.
"Müminlerle karşılaştıkları zaman, inandık derlerdi, birbirleriyle baş başa kaldıklarında Rabbinizin katında, aleyhinde delil göstersinler diye mi Allah'ın size açıkladığını onlara anlatıyorsunuz, buna aklınız ermiyor mu? diye birbirlerini uyarırlardı."
Bu ayet herhangi bir zorlama olmamakla birlikte , içinde gizlediklerinin tam aksini izhar etmenin, kendi aralarında diğer insanlara söylenen şeyin tersini söylemenin bir Yahudi tabiatı olduğuna delalet etmektedir. Aynı şekilde, bu tür konumlarının asıl sebebinin Allah'ı gereği gibi tanımamak olduğuna da delildir.
"Yanınızda inkarla girip inkarla çıktıkları halde size geldiklerinde "inandık" derler Allah gizlediklerini daha iyi bilmektedir.

e-Döneklik (Tevellî ve I'rad)
Yahudilerin inkarlarının temelinde hain ve iki yüzlü tabiatlarına yakın bir özellik olarak dönek bir millet olmaları verdikleri sözde durmamalarının da etkisi çok büyüktür. Hz.Musa yanlarından ayrılır ayrılmaz buzağıyı tanrı edinmeleri, anlaşmalara sadık kalmamaları, Allah'la bile yapılan ahitlerinde durmamaları onların dönek olma özellikleriyle açıklanabilir.
Mâide 63-64. ayetlerde İsrail oğullarının döneklikleri sözlerinde durmamaları ifade edilmiştir. Sizden sağlam bir söz almıştık, Tur dağının altında, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki korunursunuz." "Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz"
Hz. Musa (Tur dağından elinde Tevrat levhalarıyla döndüğünde Yahudiler oradaki ağır yükümlükleri görerek bunları yerine getirmeyi gözlerinde büyüttüler ve onları kabul etmek istemediler.
Yahudilerin dönekliğinden bahseden ayetler: Allah'a verdiği ahitlerinde durmamaları, hükümlere uymayı kabul etmekle beraber daha sonra bunlardan yüz çevirmelerinden bahsetmektedir.

2- Sosyolojik Sebepler
a- İmtiyazlı Olmak İstemeleri
"Yemin olsun ki (habibim!) sen Ehl-i Kitaba her türlü ayeti (mucizeyi) getirsen yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun."
Yahudiler ve Hıristiyanlar "Bize Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun yarattığı insanlarsınız.
"De ki: Ey Yahudiler: Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah'ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin." Ayrıcalıkları olmadıklarını belirten ayetler mevcuttur.

b- Statü Kaybetme Korkusu:
İslâm'a davette Yahudiler, insanların kendilerine sırt çevirdiklerini ve Hz. Peygamber’i en büyük mercii ve yol gösterici, itaat edilmesi gereken bir komutan olarak görmeye başladıklarını fark edince, haklı yada haksız oluşuna bakmadan bunu otoritelerine yönelik büyük bir tehlike olarak algıladılar. Ayrıcalıklarının ve çıkarlarının tehdit altında olduğunu düşündüler. Bu yüzden yeni bir strateji belirlemeye koyuldular. İslâm çağrısını etkisiz hale getirmek için münafıklarla, ardından müşrik Araplarla ittifak kurdular.
Kısacası onların Hz. Muhammed nübüvvetini itiraf etmiş olmaları başkanlıklarının, mevkilerinin elden gitmesi demekti. Bunun için tasdikten kaçındılar ve inkârda ısrar ettiler.
Yahudi ve Hıristiyan din adanılan şayet kitabı ortaya koyup açıklamakla makamlarının ve mevkilerinin sarsılacağından korkmasalardı, Kitabı ne tahrif ederlerdi ne de gizlerlerdi. Ancak davranışlarıyla kitaba ters düştüklerinden statükolarının sarsılmasını önlemek maksadıyla, yaptıklarını halktan gizlemişlerdi. Kitabı tefsir etmek suretiyle tahrif etmişlerdir. Kitabı tam manasıyla tahrif edemeyince onu gizleme yolunu tutmuşlardır.
İsrailoğullarının alimleri, Yahudi milletinin başı idiler, belli makam çıkarları vardı. Zaman zaman hediyeler alırlardı. Eğer Rasulullah'a iman ederlerse bütün bu çıkarlarından mahrum kalacaklarından inkar ettiler. Bu yüzden dünyayı ahirete tercih ettiler. Rüşvet alıp Hakkı tahrif ettikleri de tespit edilen anormal hareketlerinin meyanında kaldı.

c- Cehalet
"Onlardan bir kısmı ümmidirler, kitabı anlamazlar. Onlar, sadece birtakım batıl şeyleri zan eder dururlar."
Ümmi doğru dürüst okuma yazması olmayandır. Burada kitaptan kasıt Tevrat'tır.
"Emaniyy": Batıl şeyleri zannedip durmak. Amel ile birlikte bulunmayan temenni anlamına geldiği gibi, yalan söylemek ve derinliğine kavramaksızın okumak anlamına da gelir. Burada anlatılmak istenenin birinci anlam olduğu tercih edilmiştir. Buna göre ayetin anlamı şu olur: Yahudilerden kimisi doğru dürüst okuyup yazamamaktadır. Bu bakımdan onlar Tevrat'ı mütalaa edip onun anlamlarını tahkik edemiyorlar. Bu sebeple onlar, hiçbir amel işlemeksizin Allah'ın kendilerini sevdiği, kendilerini bağışlayacağı ve ne yaparlarsa yapsınlar kendilerine acıyacağı kuruntusuna kapılırlar, fakat onlar bunu yaparken sadece zannediyorlar, herhangi bir yakin ve kesin bilgiden yoksundurlar.
Bu ayette mukallit avam, ondan öncekine ise Tevrat'ı tahrif eden alimler, münafıklar ve saptırıcılar zikredilmiştir. İşte bir önder bulunur, onu izleyen kimseler de belirli bir hidayete tabi olmaksızın peşinden giderlerse, bu yerilen ve kabul edilmeyen bir taklit olur. Allah'ın kitabının naslarının kaldıramayacağı şekilde tevil edilmesi de en kötü sapıklık şekillerindedir. Avam, çoğunlukla Allah'ın kitabının değiştiren yahut nevalarına göre tevil eden ya da Yüce Allah'a buyurmadığı ve hükmetmediği şeyleri nispet eden kötü önderler sebebiyle saparlar, işte Yahudi alimleri bunların hepsini yapmıştır.

III- TAHRİF OLAYININ SONUÇLARI
A- Tahrifin Gerçekleştiği iddası
1- Mîsakın Gereğini Yapmamaları
Ehl-i Kitabın kitapta ilişkisini anlatmak bakımından verdikleri sözde durmadıklarını, mîsâklerini yerine getirmediklerini söylemek gerekir. Kitapta bildiklerini beyan edeceklerine, gizlemeyeceklerine, kitaplarındaki hükümleri yerlerine getireceklerine dair onlardan söz alınmıştır. Onlar, beyan etmek bir yana gerçeği saptırdılar, hükümlerini değiştirdiler, bildikleri doğrulan gizlediler, dini hükümleri uygulamadılar.
"Allah, kendisine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gözlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştirdiler. Yaptıkları alış veriş ne kadar kötü."
Bir kitaba sahip olmuş bulunmak, kitap ehli ve okur yazar olmak o kitabın neşr ve beyanını üzerine almaktır. Tevrat ve İncil'de en son Peygamberin vasıfları ve Peygamberliğinin doğruluğu müjdelenmiş ve açıklanmış, buna iman o kitaplara imanla bir sayılmıştır. İlahi kitaplardaki haki katın hiçbirini gizlememek, beyan etmek, üzerlerine alınmış bir görev, özellikle de son peygamberin doğruluğunu da hiçbir şekilde saklamayıp, neşr ve beyan etmek, hem genel hem de öznel bir şekilde üzerlerine alınmış bir görev idi. İşte bu ayetin açıklama hedefi budur. Anlaşmayı yerine getirmeme bunu önce Yahudiler sonra Hıristiyanlar da o yola gitmiştir.
"Biz Hıristiyanlarız" diyenlerden de kesin sözlerini almıştık. Ama onlarda kendilerine zikredilen önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara, yaptıklarını haber verecektir.

Ayetin son cümlesi, Allah'a ve Resulüne karşı işledikleri yalandan dolayı bir tehdittir.
Araf sûresi 7/169. ayet te Kitap ehlinin mîsâklannda durmadıklarını, kitabın gereğini yerine getirmediklerinden bahseder.
Mîsâkı aralarına almaları, sözleşmeyi bozmaları, kötü bir gayeyle menfaat amacıyladır.

2- Kitabı Uygulamamaları
" Sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağının altında, size verdiğimizi kuvvetle tutun, onda bulunanları daima hatırlayın, umulur ki korunursunuz. Ondan sonra sözünüzden dönmüştünüz. Eğer sizin üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı muhakkak zarara uğrayanlardan olurdunuz.
" Sizler Kitab'ı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanıyor musunuz?"
"Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden onlara indirileni doğru dürüst uygulasalardı şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından yerlerdi..."
"Ey Ehl-i Kitap" Siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça, bir yol üzerinde değilsinizdir " de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kafirler topluluğuna üzülme.
Yahudilerin Tevrat'ı uygulamadıklarını güzel bir teşbihle açıklayan : Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. Aynı zamanda Yahudilere sert bir eleştiri, istihza ve uyarıdır.

3- Kitapta İhtilafa Düşmeleri
"Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hükmedilırdi. Onlar Kuran hakkında derin bir şüphe içindedirler." Aynı paraleldeki bir diğer ayet Hûd Sûresi 110. ayettir.
"O azabın sebebi, Allah'ın, kitabı hak olarak indirmiş olmasıdır. Kitapta aynlığa düşenler, elbette derin bir anlaşmazlığın içine düşmüşlerdir"
İhtilaftan maksadın şu hususlar olması muhtemeldir.

a)Yahudiler, Tevrat'ın Hz. İsa'nın nübüvveti hususunda delil olmadığını; Hıristiyanlar ise Tevrat'ın Hz. İsa'nın nübüvvetine delalet ettiğini söylemişlerdir.

b)Yahudi ve Hıristiyanlar, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in nübüvvetine delalet eden ayetlerin tevilleri hususunda ihtilaf etmişlerdir. Böylece onların her biri, o ayetler için değişik ve bozuk tevillerde bulunmuşlardır. Çünkü bir şey hak olmadığı, kabul edilmesi gerekmediği, aksine zoraki bir şey olarak ortaya atıldığı zaman, herkes diğerinin görüşünün aksi olan bir görüş zikretmiş olur ki, işte ihtilaftan maksat budur. Ayrıca bunlar Tevrat ve İncil'i nasıl tahrif edecekleri hususunda ihtilaf eden kimselerdir, bunlar kendi aralarında da derin ihtilaflar ve şiddetli anlaşmazlıklar içindedirler.
"Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ağrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkar edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur."
"Andolsun ki biz İsrailoğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin kıyamet günü onların aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir."
Yunus Sûresi 93. Ayette kastedilen kişiler; Muhammed (s.a.v.) zamanındaki Yahudilerdir. Müfessirlerin çoğu bu görüşü kabul etmiştir. Onlar Kurân-ı Kerîm gelinceye kadar, kendi dinleri üzere kalakaldılar ve aralarında herhangi bir ihtilaf zuhur etmedi.
"Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir erteleme sözü gelmemiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler."
Aralarında kendisiyle amel edilen ve anlaşmazlığa düştükleri zaman hakem kabul edilecek hak bir kitaba iman etmemiş olanlar, tartışmadan ve anlaşmazlıktan kurtulamayacakları gibi, kitapları ayrı ayrı olan insanlar arasında birleştirici bir bağ bulunamayacağından ihtilaf ve anlaşmazlıklar ebedî olur.
Bağlı göründükleri kitabın tamamına gerçekten sadakatle inanmayarak, onu kendi gönüllerine göre anlamak isterler. Kitaplarının bir kısmına inanırlarsa diğer kısmına inanmazlar ve böylece birinin inanır göründüğünü diğeri inkar eder. Bunlar da heveslerinin değişikliği ölçüsünde ihtilaf ederler. Bunun neticesi de kitapsızlığa ve en büyük münakaşa ve mücadeleye götürür. Haktan uzaklaştırır. Bu da toplumları perişan eder ve ebedi azaba sürükler.

B- Tahrifin Gerçekleşmediği İddiası
1- Ulûhiyyet Boyutu
a- Maddî Vaîd
aa- Zillet ve Yoksulluk
"Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar Allah'ın ahdine ve insanların himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet vurulmuştur. Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar ve haksız yere peygamberi öldürüyorlardı. Bu da onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır."
"(...) İşte üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası vuruldu. Bu musibetler, Allah'ın ayetlerini inkara devam etmeleri, haksız olarak peygamberleri öldürmeleri sebebiyle geldi. Bunların hepsi, sadece isyanları ve taşkınlıkları sebebiyledir."
Ayette geçen zillet (zül) değersizlik demektir. Ayetteki "zillet" ten ne kastedildiği hususunda çeşitli açıklamalar vardır. Genel olarak cizye vermeleri, öldürülme, esir edilme, nesillerin köleleştirilmesi, mallarının alınması, hor ve hakir hale getirme ve aşağılanma manalarını kapsamaktadır.
"Rabbin elbette kıyamet gününe kadar onlara en kötü eziyeti yapacak kimseler göndereceğini ilan etti. Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve o çok bağışlayan, pek esirgeyendir. Onları grup gurup yeryüzüne dağıttık . Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.
Ayette Yahudilerin esaret altında kaldıkları yerlerinden, yurtlarından edildikleri bahsedilmektedir. Kendileri aleme üstün kılınmışken onlar bu faziletleri kendilerine kazandıran peygamberleri önce inkar edip sonra da öldüre öldüre nihayet imtihanın sonucunda Allah'ın gazabına uğramışlar nimetleri gitmiş, vatanları ve devletleri mahvolmuş, kendileri şu veya bu milletin hükmü altında yaşamak zorunda kalmış, zillet ve meskenete düşmüşlerdir.

ab- Helâk
( 1 ) Yıldırım Çarpması
Kitaba olumsuz tavır takınan Ehl-i Kitaba verilen cezalar, bunlarla sınırlı değildir. Maddi bakımdan da yıldırım çarpması, suretlerinin değişmesi gibi bu dünyada verilen karşılık ve azaplarla kendilerine muamele edilmiştir. Örneğin Musa (a.s.)’ ın kavminin inatçılığını sergileyen ayet: "Ehl-i Kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar, Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilahare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki ) verdik." Yıldırım çarpmasıyla Musa’nın kavminin helak edildiği anlatılıyor.

( 2 ) Veba, Açlık, Soğuk
“Fakat zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik”.
İbn Abbas (r.a.) onlardan yirmi dört bin kişinin bir saat içinde ansızın öldüğünü söylemiştir. İbn Zeyd ise şöyle demiştir. Allah onlara veba hastalığı verdi de bir kuşluk vaktinden yatsıya kadar yirmi beş bin kişi öldü, geriye kimse kalmadı.
Bu helakin taun hastalığı, soğuk, ağrı ve hastalık olduğu da söylenmişti.

( 3 ) Suretlerin Değişmesi:
"İçinizden Sebt günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik. Bu İbret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık."
Bu ayette Hz.Peygamber (s.a.v.)'in çağdaşı Yahudilere seslenilmektedir. Onlar, yani atalarının cezası örnek gösterilerek halefleri uyarılmaktadır.
Yahudilerin Cumartesi günleri avlanmaları yasaktı. Bu günü ibadet ve itaatle geçireceklerdi. Fakat onlar, bunu dinlemeyip, emri çiğnediler.
Yasağın gereğini yapamayınca insanlığın gereklerinden olan ilim ve idrak ve marifetten mahrum edilerek maymun kılıklı, sefil, boynu bükük ve sürünen kimseler oldular ki buna "mesh" denir. Suret değişikliğinin nasıl olduğu ihtilaflıdır.
Tefsircilerden pek çoğu, ayetin lafzına ve dış yüzüne nazaran tam ve gerçek mesih (suret değişikliği) olduğunu söylemişlerdir. Fakat Mücâhid ve onun izinden giden tefsirciler, bu hükmün temsili olduğunu, meshin manevi olması gerektiğini savunmuşlardır ki zamanımızın anlayışına bu daha uygun görünmektedir.

b- Manevî Vaîd
ba- Lânetleme
Nisa suresi 46. ayetten sonra gelen ayet, Yahudilere kitaba iman etmeyi emrederken sert bir tehdit üslubu kullanıyor:
"Ey ehl-i Kitap! Biz, birtakım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden yahut onları Cumartesi adamları gibi lanetlemeden önce size gelenleri doğrulamak üzere indirdiğimize iman edin; Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir."
Yüzlerin Silinmesi: Tams kelimesinin manası silmek, götürmek, izini imha etmek demektir. Lafız hakiki manasına hamledilirse bu gerçek anlamda yüzleri silip dümdüz etmektir. Lafız mecazi manaya hamledilirse, Hasan el-Basri'ye göre bu tabirden murat “Biz o yüzleri hidayetten çevirip, böylece onları gerisin geriye yani delâletlerine döndürürüz” demektir ki, bundan maksat o yüzlerin çok çeşitli mahrumiyet, terkedilmiş ve delalet karanlıklarına atılacağını beyan etmektir.
Ayet Yahudi topluluğuna, sebt gününe riayet etmeyen babalarınıza lanet ettiğimiz gibi, size de lanet etmeden önce iman edin. Yani Cumartesi sahiplerini maymun ve domuzlara meshedip dönüştürdüğümüz gibi, bu yüzlerin sahiplerini de bu hale getirmeden önce iman ediniz" demektedir.
"İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah hem de bütün lanet ediciler lanet eder."
Burada Hz Muhammed (s.a.v)’in niteliklerini gizleyen Yahudi âlimleri ile Hıristiyan rahiplerinin kastedildiği söylenmektedir. Lanet edicilerden kastın müminler ve melekler olduğu söylenmiştir.
“Lanet edebilen herkes de bunlara lanet eder” ayetinde, “Lanet edicilerin” lanetinin bir tesiri olan kimselere hamledilmesi gerekir. Alimlerin, meleklerin, peygamberlerin ve salih kimselerin böyle olduğu hususunda ittifak edilmiştir.
Melekler ve müminler, insanların hepsi böyle kişileri lanet eder.
"Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve batıla (tanrılara) iman ediyorlar, sonra da kâfirler için : "Bunlar Allah'a iman edenlerden daha doğru yoldadır." diyorlar! Bunlar, Allah'ın lanetlediği kimselerdir. Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lanetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın."
"Daha önce kâfirlere karşı zafer isterlerken kendilerine Allah katından ellerindekini (Tevrat’ı) doğrulayan bir kitap gelip de bilip öğrendikleri gerçekler karşılarına dikilince onu inkar ettiler. İşte Allah'ın laneti böyle inkarcılaradır."
"İman etmelerinden Resul'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkarcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. İşte onların cezası Allah'ın meleklerin ve bütün insanlığın lanetine uğramalarıdır." Lanetin geçtiği başka ayetler de mevcuttur.

bb- Cehennem Azabı
Ayetleri inkar edenlere karşı bir ceza olarak cehennem azabı, ateşi ayetlerde sık sık vurgulanmaktadır.
“Şüphesiz ayetlerimizi inkar edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; Onların derileri bişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka delilerle değiştireceğiz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakimdir”
"Ayetlerimiz açık açık kendilerine okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar kendilerine ayetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine saldırırlar. De ki: Size bundan daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah, onu kâfirlere bildirdi. O ne kötü sondur"
"Ayetlerimizi inkar edenler ise işte onlar soldakilerdir. Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir"
"Ayetlerimizi yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedi kalacaklardır"
"İşte bu Kuran bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkar edenlere gelince, onlara en kötüsünden, elem verici bir azap vardır."
"Ayetlerimiz hakkında birbirlerini geri bırakırcasına yarışanlara gelince, işte bunlar cehennemliklerdir."
Ayetleri inkar etmenin yalanlamanın karşılığı olarak cehennem azabından bahseden başka ayetler de vardır.

bc- Kâfir, Zalim, Fasık Nitelendirmesi
Mâide sûresinin 43. ayetinden itibaren 47. Ayetine kadar tüm ayetler önceki ilâhî kitapların emir ve yasaklarının uygulanması gerektiği hakkındadır. 43. Ayette içinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken Hz.Peygamberi niçin hakem tayin ettikleri soruluyor.
Daha sonra yüce Allah, kendisine ebediyen sımsıkı sarılmakla emrettiği ellerindeki Tevrat'ta doğruluğuna inandıkları hükümleri terk edişlerindeki anlamsız maksatları ve tutarsız görüşleri reddetmektedir. Çünkü onlar hem ebediyen emrolunduklarını iddia etmekte, hem de onun hükmünün dışına çıkarak, başka hükümlere eğilim duymaktadırlar.
Daha sonraki ayet, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyi terk eden kimselerin kâfir olduklarını belirtmektedir.
Mâide suresi 45. Ayette kısas emrinin Tevrat'ta yazılı olduğundan bahsedilip, bu hükmü uygulamayanlar zalim olarak nitelendirilmektedir. Çünkü yalnız Allah'ın hükmü adalettir. Onun dışındaki bütün hükümler zulümdür.
Mâide 46-47. ayetlerde İncil'den bahsedilip İncil sahiplerinin, Allah'ın kendilerine indirdiği ile hükmetmesi emredilmekte ve Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin bu ayette ise fasık oldukları vurgulanmaktadır.
Daha sonraki ayet Allah'ın indirmiş olduğu bütün vahiyleri toplayan musaddık ve muheymin sıfatıyla Kurân-ı Kerîmden söz ederek onun Resule alemlerin Rabbi tarafından hak ile indirildiğinde şüphe olmadığını açıklamaktadır.
"De ki: Gördünüz mü, haber verin, eğer bu Kuran Allah katından ise, siz de onu inkar etmişseniz ve siz de büyüklük taslamışsanız bunun sonucu ne olacak? Şüphesiz Allah zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez.

2- İnsan Boyutu
Tahrifi gerçekleştiren inanmayan Ehl-i Kitabın karşısında olumlu bir tavır içerisinde karşı duruş olarak, Ehl-i Kitabın vahye karşı samimi bir tavır içerisinde olan kesimine İslâm çağrısını kabul eden Müslümanlar kesimi diyebiliriz.Ayetlerin genel çerçevesine baktığımızda inananlar, Müslümanlar gibi genel ifadeler kullanılmaktadır.
"Müminlere ayetler hatırlatıldığında sağır ve kör davranmazlar."
"Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukta eğrilik birbirlerinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir."
"Kendilerine kitap verdiğimiz bazı kimselerden onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar ona iman ederler. Onu inkar edenlere gelince, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır."
"Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namaz kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükafat vereceğiz."
"Ehl-i Kitaptan öyleleri vardır ki, Allah’a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın ayetlerim az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır."
Alıntı ile Cevapla