Konu Başlıkları: 11 Ayın Sultanı ramazan
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 22 Ağustos 2009, 23:40   Mesaj No:1

sessiz23

Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sessiz23 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1256
Üyelik T.: 07 Nisan 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 166
Konular: 77
Beğenildi:7
Beğendi:0
Takdirleri:37
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart 11 Ayın Sultanı ramazan

11 Ayın Sultanı ramazan

11 Ayın Sultanı geliyor

Haber - İSLAM
Cumartesi, 15 Ağustos 2009 16:38

Ramazan ayında 33 yıl aradan sonra Ağustos ayına oruç tutulacak. 20 Ağustos'ta ilk teravih namazı kılınacak, 21 Ağustos'ta ise ilk iftar yapılacak. Yaz ayına denk gelmesi dolayısıyla oruçlu olunan süre 15 saati aşacak.

Ay takviminin 355 gün çekmesi nedeniyle Ramazan ayı, 33 yıl sonra tekrar yaz aylarına denk gelemeye başlıyor. Ramazan önümüzdeki 8 yıl boyunca yaz aylarına rastlayacak. Bu yıl yaklaşık 15 saat oruç tutulacakken, her geçen yıl oruçlu geçen süre artacak. Ramazan ayının hazirana denk geldiği 2015'te 16 saate yakın oruç tutulacak.

Bu Ramazan'da ilk iftar Ankara'da saat 19.47'de, İstanbul'da saat 20.04'te, İzmir'de saat 20.07'de, Çanakkale'de Saat 20.13'te, Hakkari'de ise saat 19.00'da yapılacak. Ramazan ayında ilk gün oruçlu geçen süre Ankara'da 15 saat 22 dakika, İstanbul'da 15 saat 28 dakika, İzmir'de 15 saat 14 dakika, Hakkari'de 15 saat 11 dakika, Çanakkale'de ise 15 saat 23 dakika olacak.
Eski Ramazanlar...
Ramazan ayının yaza rastladığı geçmiş yıllarda, sıcakta oruç tutmak bir takım zorluklar oluştursa da iftardan sahura kadar geçen sürede sosyal hayat renkleniyordu. Uzun yaz gecelerinde büyük camilerin çevresi teravih namazına gelenlerle dolup taşarken, İstanbul'da Direklerarası'nda Ramazan eğlenceleri sahura kadar hoşça vakit geçirilmesini sağlıyordu.

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesimi Yazıcı, yaptığı açıklamada, Ramazan'ın Türk İslam toplumlarında özel bir yeri olduğuna işaret ederek, Türk toplumunun bir ''Ramazan kültürüne'' sahip olduğunu söyledi. Yazıcı, Ramazan'ın ibadet kadar eğlenceyi de içeren bir zaman dilimi olduğunu anlattı.

Yazıcı, Ramazan ayının yaza denk geldiği yıllarda, uzun süren orucun ardından iftarların yapılmasıyla halkın sokağa çıktığını, diğer aylarda rastlanmayan bir hareketliliğin ortaya çıktığını dile getirdi.

İftardan önce büyük camilerin çevresine açılan sergilerde de farklı bölgelerden getirilen meyve ve sebzelerden tütüne, kitaptan tespihe, el sanatı ürünlerinden giysilere kadar çok çeşitli malzemelerin satıldığını kaydeden Nesimi Yazıcı, akşam ezanının okunmasıyla camilerin dolduğunu, daha sonra iftar için herkesin evlerine dağıldığını söyledi.
Ramazan'ın en dikkat çeken unsuru: "Mahyalar"
Prof. Dr. Yazıcı, yaz Ramazanlarının en ilgi çeken unsurlarından birinin mahyalar olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

''Eski Ramazanlarda şehirler bugünkü gibi ışıklı değildi. Osmanlı'nın başkenti İstanbul'da bile akşam ezanından sonra halk evine çekiliyordu. O zaman kentteki yabancılar, elinde kandillerle yürüyen insanların 'ateş böceğini' andırdığını yazıyor. İki minare arasına takılan mahyalar, bu karanlık geceleri aydınlatan ve halkta heyecan yaratan ışık gösterileriydi. Büyük kalabalıklar tarafından izlenirdi.''

Ramazan'ın gayrimüslimlerle Müslümanlar arasındaki ilişkilerin artmasına da vesile olduğunu ifade eden Yazıcı, oruç tutmayanlarla tutanlar arasında hiçbir sorun yaşanmadığını anlattı.

Yazıcı, Ramazan'da ''Hırka-i Şerif'' ve ''Sakal-ı Şerif'' ziyaretlerinin de ayrı bir önem taşıdığını, halkın Kadir Gecesi'ni sabaha kadar camilerde ibadetle geçirdiği kaydetti.
Sıvı alımı önemli
Güven Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Banu Topalakçı da, Ramazan ayında sıvı tüketiminin azaldığına dikkati çekerek, bunun bir takım sağlık sorunları oluşturabileceğini söyledi.

Ramazan'ın yaza rastlaması nedeniyle sıvı kaybının daha çok olacağını belirten Topalakçı, iftar ve sahur arasında yeterli su tüketilmesinin vücudun su ve elektrolit dengesinin korunmasını sağlayacağını vurguladı. Oruç tutan kişilerin günde en az 2,5 litre sıvı alması gerektiğini belirten Topalakçı, bu kapsamda komposto, meyve suyu ve sebze çorbasını da önerdiklerini kaydetti.

Milli Gazete





Ramazan'ın güzelliğine yakışmayan görüntüler

Köşe Yazıları

- Mehmet Talu

Çarşamba, 12 Ağustos 2009 00:34
Tesettürlü İslâm kadınları ve kızları yüce dinimizin hoşgörmediği, yasak kıldığı mekânlara gidip salına salına gezip tozmasınlar. İslâm kadınının haysiyet ve ismetini korusunlar.

Bir Ramazan çarşısında gecenin ilerleyen saatlerinde başı örtülü genç bir hatun, seller gibi akan kalabalık içinde çocuk arabasıyla bir bebeği gezdiriyordu. O saatte, o sel gibi kalabalık içinde minicik bir yavrunun ne işi var? Seller gibi akan kalabalık içinde rabıtalı giyinmiş bir tek kadın gördüm. Başını koyu renkli bir örtü ile örtmüştü. Sırtında çizgili, koyu renkli bir tünik vardı. Öteki tesettürlülerin kıyafetleri evlere şenlikti. En cırtlak pembeler, en berbat sarılar, maviler, yeşiller, eflâtunlar, kırmızılar, morlar. Karnaval kıyafeti gibi...

Yüce İslâm dininde zaruret olmadıkça açık yerlerde herkese göstererek yemek içmek yoktur. Bilhassa Ramazan çarşılarında ve etkinliklerinde ayakta, yürüyerek, herkesin içinde sucuk ekmek, kokoreç, börek, lahmacun yemek terbiyeli ve görgülü Müslümana yakışmaz.

Maalesef Ülkemizde son yıllarda, Ramazan aylarında dozajı her yıl artırılarak işlenen haram zeminler oluşturuluyor. Bu gayrımeşru zeminler Ramazan ayımızı ALLAH'a isyan fırtınasına dönüştürüyor. Ramazan ayına mahsus haramlar icat edilip, bir zümre çılgınca bu haramları "ibadet" telakki edip icra ediyor. Nedir bu haramlar? Bunların bir kısmını şöyle sıralamamız mümkündür:

l- Belediyeler ve bir kaç vakıf iftar çadırları kuruyorlar. Bu çadırlarda iftariyeler verilip sözüm ona "Ramazan etkinlikleri" düzenleniyor. Dinimizin asla tasvip etmediği kişi ve kurumlar, buralarda iftara müteakiben "sevab"ına konserler veriyorlar. Böylesine etkinliklere dini bir heyecan katılarak, gelenek kılıfına da sokularak çürümüş bir dönem eğlence ayı olarak topluma Ramazan aylarında yeniden dayatılıyor.

Ramazan ayı yaz mevsimine gelince bu şenlikler karnavala dönüşecek, zaten şimdiden dönüşmüş durumda. "Ramazan etkinlikleri" adı altında işlenen bunca "cinayet"ler farkındaysanız Ramazan ayını idrak etme tarzımızı bozuyor.

Ramazan ayı sosyal dayanışmanın tazelenmesi vesilesi olmalıdır. Bugünkü etkinlikler bu ayı yeni alışkanlıkların, bid'atlerin edinildiği bir aya doğru süratle götürüyor. Yeni bir "Ramazan ayı kültürü" ile karşı karşıyayız. Bu Ramazan ayını yaşama tarzımızı dinamitliyor. Bir takım çevreler:

-Hayırda bulunmak,
-Yoksullara yardım etmek,
-Açları doyurmak... gibi vecibeleri amaç olmaktan çıkarıp araç haline getirip gösteriye dönüştürüyor... Bu gidişatın eğlence içerikli olması bozuntuyu maalesef câzibeleştiriyor.

Yoksula yardımı ibadet bilenlerin tarzı muhtaçları teşhir etmemektir. Bunun için ecdadımız aşevlerini kuytu yerlere yerleştirirlerdi. Bunu gösteriş amaçlı yapanlar çadırlarını merkezi yerlere kurup, doyurma ve eğlenceyi bir araya getirerek, bu çadırları karnaval çadırları haline soktular. Böylece bu çadırlar tüketici ve eğlendirici cemaati oluşturdular.

Yeni nesil Ramazan ayını bu gidişle eğlence ayı olarak yaşayacağa benziyor. Ermeni ve Rumların icrası "Direklerarası" çılgınlığı 21'inci yüzyılda Müslümanların eliyle geri gelecek. Gidişat bunu gösteriyor.

Ramazan aylarında cami diplerinde müzik yayını, kadın-erkek camilere giriş izdihamı oluşması ve oluşturulması Ramazan ayına mahsus haramlardan bir diğeridir.

Yanlışlıkla icra edilen günümüz Ramazan çadır şenliklerinin getirdiği anlamsız eğlencelerin eski İstanbul azınlıklarının direklerarası eğlenceleriyle anlamdaş olması ne denli üzücüdür. Ramazan neşesini, cami içersinde yaşayan Müslümanlara karşılık, o dönemin İstanbul ekalliyeti denilen Rum, Ermeni ve Yahudi gayrimüslim azınlığı da kendilerini direklerarası tabir edilen eğlenceleriyle avutarak o günün hakim İslam kültürüne ayak uydurmaya çalışmışlardır



Ramazan’ı coşku ile yaşamak

Köşe Yazıları - Mehmet Talu

Cumartesi, 08 Ağustos 2009 10:38

Bizim inancımızda ve ona göre oluşan kültürümüzde, Ramazanın çok önemli yeri vardır. Ona o kadar değer vermişiz ki, ona "Onbir ayın sultanı." demişiz.

Geri kalan onbir ay içinde eksilen manevi performansımız, bu ayda yükselir. Bu ayda adeta yeniden doğmuş gibi bir zindeliğe erişiriz.

Ramazan'a verdiğimiz önem sebebiyle, onu, daha iki ay evvelinden, kandillerle hazırlıklarla karşılarız.

Recep, Şaban ve Ramazan'dan oluşan ve insanımızın "Üç aylar" diye isimlendirdiği günlerde, farklı bir zaman dilimi içerisine gireriz. İlk iki ay içinde, an be an yaklaşan Ramazanın heyecanını duyup ona hazırlık yaparız.

Ramazanda ise, manevi duyguların doruğuna erişiriz. Böylelikle Rabbimizle kulluk noktasında kayba uğrayan performansımızı tekrar elde ederiz.

Ramazanda, maddi ve manevi anlamda baştan aşağı yenilenmek suretiyle, hayat mücadelemize devam ederiz. Ramazanda, ibadetle yoğun bir hayat yaşarız. Ramazanın bütün günlerini oruçla, gecelerini ibadetle geçiririz.

Oruç, teravih, zekât, sadaka-i fıtır bu ayda eda edilir.

Salat-ı ümmiyeler, tekbirler, tehliller, kandiller, Ramazan davulları bu ayın getirdikleridir.

Diğer aylarda namazlarını çok kere ihmal eden insanlar bu ayda otuz gün 20 rekât teravih namazını hiç usanmadan, gönül hoşluğu içinde kılar, Ramazan biterken de onu göz yaşları ile uğurlarlar.

Dedelerin, babaların, ağabeylerin, torunlarını, oğullarını, kardeşlerini nasıl ellerinden tutup camilere koştuklarını görürüz.

Bu neşeli ve coşkulu günler, küçüklerin manevi dünyalarında o kadar güzel hatıralar oluşturur ki, onları hayatları boyunca unutmazlar.

Edebiyatçılarımızdan Yahya Kemal'in bu konuda bir hatırası vardır ki, onu okuduktan sonra unutmak mümkün değildir.

Diyor ki Şair:

Ezânsız semtler

Dört sene evvel Büyükada'da oturuyordum. Uzunca bir süre camilerden, cemaatlerden ayrı kaldıktan sonra bir Arefe günü, bayram namazına gitmeye karar verdim.

Bu kararımdan sonra içimi bir heyecan kapladı. Fakat frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah erken uyanamamak korkusuyla uyku tutmadı, sabaha kadar uyuyamadım. Geceden kalkıp hazırlık yaptım. O gece sabahı zor ettim.

Vakit gelince abdest aldım ve ilk ışıklarla camiye koştum. Büyükada'nın mahalle içindeki sakin yollarından kendi başıma câmiye doğru gittim.

Henüz pek kimse gelmemişti. Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini, câmide gördüklerine şaşırıyorlardı. Orada o saatte toplanan ümmet-i Muhammed, içeriye bir yabancının geldiğini zannediyordu.

Ben, içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Vardım ilerde birinci safta oturdum. Vâiz kürsüde va'az ediyordu. Yanımda bir çöpçü oturuyordu resmi kıyafetiyle, sağımda solumda her sınıftan, her tabakadan insanlar vardı ve ben onların içinde pek mesuttum.

Kardeşlerim Müslümanlar bütün cemaatin arasında yalnız benim vücudumu hissediyorlardı. Ben de onların bu nazarlarını hissediyordum. Saat geldi bayram namazını kıldık. Vaazdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp Muhammed sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu.



Ramazan’ı coşku ile yaşamak 2

Namazdan çıkarken, kapıda eski yüksek rütbeli askerlerden Reşid Akif Paşa durdu. Beni görünce çok sevindi. Bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu: "Bu bayram namazında iki defa mesûdum, hamdolsun sizlerden birini kendi başına câmiye gelmiş gördüm! Berhudâr ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni müteselli etti! Sizin nesilden Camiye gelenleri de görecek miydik!" diye iltifat ederek hem geldiğimi, hem de bayramımı tebrik etti. Yanındaki eski adamlar da O'nun gibi tebrik ettiler.

O sabah gönlüm her zamankinden fazla açıktı. O sabah bu bayram namazına gidişim beni pek duygulandırdı. Sonra durdum kendi kendime bir muhasebe yaptım. Nasıl oldu da ben, böyle bir duyguya kapıldım? Ne oldu da ben böyle oldum?

Biraz düşününce sebebini buldum. Bu bende, çocukluğumda yerleşmiş bir hatıranın depreşmesiydi. Zira ben, Üsküdar'da Atikvalide yokuşunda doğup büyümüş, o semtlerde yaşamıştım.

Biz ki minareler ve ağaçlar arasından ezân sesleri işiterek büyüdük. Orada geçen çocukluk günlerimde Ramazan davulları, kandiller, salat-ı ümmiyeler, teravihler, yaşanan o ulvi ve kutsi hava benim benliğime yerleşmişti ve ben, farkında olmadan belli duyguların, belli bir inancın adamı olmuştum
.
İşte ben, o duyguların peşine takılarak bugün camiye gelmiş, mü'min kardeşlerimle Bayram namazı kılmıştım.

O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında tekrar dönebiliriz. Fakat düşündüm; minaresiz ve ezânsız semtlerde doğan, frenk terbiyesiyle yetişen şimdinin Türk çocukları ne yapacaktı? Meselâ Moda'nın, Şişli'nin, Çankaya'nın ezansız semtlerinde beton yığınları arasında ezan sesi duymadan yetişen çocuklar, hangi duyguların peşine takılarak bir gün camiye dönebileceklerdi! Dönecekleri yeri hatırlamayacaklar!


Evet Yahya Kemal'in hatırası böyle. Bir toplumu millet yapan şey, ona mahsus değerlerin yaşanması ve yaşatılmasıdır. Aksi halde orijinalitesini kaybeden yığınlar millet olma özelliklerini kaybederler. Buradan etnik anlamda ulusçuluk anlaşılmasın. Ama unutulmasın ki, ALLAH Teâlâ kullarını, şubeler ve kabileler halinde yaratmıştır. Ayrı ırklar, ayrı kabileler halinde yaratılmış olmak ise kimseye üstünlük sağlamaz. ALLAH nezdinde üstünlük ancak takva iledir.

Yani, biz toplum olarak belli bir inancın ve belli bir kültürün insanıyız. Bu inanç doğrultusunda bize mahsus değerler oluşmuştur. Ve biz, işte bu inanç ve değerlerle, insanlık ailesi içerisinde bir yer edinmişiz. Şimdi, bu değerleri kaybedersek, bizi hiç kimse adam yerine koymaz. O inancı ve değerleri korumalıyız.

İşte Ramazan bize inancımızı ve bu inanç istikametinde oluşmuş olan toplumsal değerlerimizi hatırlatmaktadır. Onu, bu coşku ile yaşayalım.

Ramazanda fakirler hatırlanır. Onların ihtiyaçları giderilmeye çalışılır. Sosyal adalet ve toplumsal dayanışma ve kaynaşma adına güzel faaliyetler yapılır. İftarlar verilir. Ramazan kumanyaları dağıtılır. Rama-zan, farklı bir zaman dilimidir. Onu doya doya yaşamalı ve Rabbimizin rızasını kazanarak noktalamalıyız.

Bu aya rengini veren en temel ibadet şüphesiz oruçtur. Mümin oruçlu iken ahlakî, ruhsal ve duygusal bir başkalaşım içerisine girmektedir. Bir kulluk tezahürü olan oruç, insana benliği ve ihtirasları ile mücadele etmeyi öğreterek, nefsin bitmez tükenmez arzularına karşı insanın şeref ve onurunu koruyan bir kalkandır. Aynı zamanda oruç, insanın huzur ve mutluluğu için gerekli olan sabır, kanaat, merhamet ve şefkat duygularını geliştiren ve sosyal hayattaki; kin, haset ve kıskançlık gibi insanları huzursuzluğa sevk eden olumsuzlukları bertaraf eden ilahî bir emirdir.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi sessiz23 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
11 Ayın Sultanı ramazan Oruç-Ramazan sessiz23 0 1940 22 Ağustos 2009 23:40
Etkili Öğretmenlik Eğitimi Çocuk ve Aile Sağlığı sessiz23 1 2372 27 Nisan 2009 01:29
Çocuğun Gelişim Çağları Çocuk ve Aile Sağlığı sessiz23 0 2096 27 Nisan 2009 01:25
Çocuk eğitimi-Duygusal Gelişim Çocuk ve Aile Sağlığı sessiz23 0 1966 27 Nisan 2009 01:21
Çocuğu Tanımanın Eğitimdeki Yeri ve Önemi Çocuk ve Aile Sağlığı sessiz23 0 1843 27 Nisan 2009 01:18