Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Ekim 2009, 16:08   Mesaj No:3

sevginin_bedeli

Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:sevginin_bedeli isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 9822
Üyelik T.: 20 Ağustos 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 196
Konular: 26
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart RE: DUA (benden kes yapıştır usülu bir uzun yazı daha ama çok güzel)

DUÂ

Fevzi ZÜLALOĞLU

(3. bölüm)

1- Duada Doğrudan Allah’a Hitap Edilmeli

Dua sınırlı, sonlu bir varlık olan insanoğlunun sonsuz kudret sahibi Allah karşısındaki aczini kabul ederek O’na yönelip sadece O’ndan yardım dilemektir.

Allah’ın icabetini hak edebilecek bir dua asgari olarak şu dört unsuru barındırmalıdır: İstiâze, Besmele, İstiâne, Tevekkül. Allah’a sığınmak anlamında istiaze, O’nun adına uygunluk anlamında besmele, O’ndan başkasından yardım dilememek anlamında İstiâne, işin başını-sonunu, başarısını-başarısızlığını nihai anlamda Allah’a bırakmak anlamında Tevekkül bir duanın taşıması gereken asgari unsurlardır. Bu unsurları barındırmayan bir duanın Kur’an’a uygunluğundan bahsetmek mümkün değildir. Şimdi bu dört esası kısaca izah etmeye çalışalım.

Besmele ile başlamalı, Allah’ın adı ile yapılmalıdır. Bunun gereği olarak Allah’a tevekkül edilmeli, şeytani değerlerden Yaratıcı’ya sığınış amacı taşıyan söz ve fiillerle desteklenmeli. Yaratıcı’yı birlemenin bir tezahürü olarak O’nu öven, yücelten, O’na teslimiyetin ifadesi olan yakarışlar takdim edilmeli. Tevazu amaçlı ifadeler taşımalı. İnsanın aczini itiraf ederek içtenlik ve samimiyetle Allah yolundan yoksun kalmamayı dilemesi gerekir. En güzel isimlerin sahibi olan Rabbimize en güzel ifadelerle yakarmak gerekir.

Duamız öncelikli olarak “Tevhidi Değerler Taşımalı” Duada Tevhid ilkesine uygun hareket etmek ise sadece Allah’tan dilemekle olur. İstiâne ve imdat dilerken de, kulluğun bir nişanesi olarak hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadığımız geniş zamanlarda da duayı sadece Allah’a has kılmak gerekir. Bilindiği gibi çokça unutkan olan biz insanlar için bir şeyin bıktırmayacak aralıkta ve bezdirmeyecek estetik biçimde tekrar edilmesine ihtiyaç vardır. Bu hikmete binaen olsa gerek Rabbimiz, biz mü’minlere her gün belli aralıklarla kıldığımız namazlarda aynı ayetleri defalarca okumamızı emretmektedir ve Kur’an’da çok fazla tekrar vardır. Bu tekrarların hikmeti, hayata çeki düzen vermek için indirilen ilahi vahyin insan karakterini dikkate alıyor olmasıdır. Hatta en çok okumak zorunda bulunduğumuz Fâtiha sûresi , defalarca özeleştiri imkanı bahşeden bir mesaja sahiptir. Papağan gibi değil de, tahkik ve zikir ehli bir mümin gibi okuduğumuzda, bu sureden meşale gibi önümüzü aydınlatan dersler çıkarabiliriz. “İstiâne” ilkesi de bu meşalelerden biridir. Her gün Rabbimize Fatiha Sûresi dördüncü ayette defalarca şöyle seslenmekteyiz: “ Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz.”

Allah’ın hoşnutluğunu kazanamamış hiçbir güçten, daha sonra özgürlüğümüzü ipotek altına alacak hiçbir yardım istememeliyiz. Fakat maalesef bu gün İslam Dünyası’nda kurulu düzenlerin hemen hemen hepsi, yeryüzünü fesada boğan “Tağutlardan icazetli” olarak, onlardan” yardım dilenerek” oluşturulmuştur. Bu durumu değiştirmek için hiçbir gayret göstermeden, her şey normalmiş gibi Allah’ın huzuruna durup namazda Fâtiha suresi’ni okumak da, Tevhid Akidesi’ne zulum karıştırmaktır.

İstiâne konusunda iki tür hata yapılmaktadır. Birincisi, Tağutlar’dan “istiâne/yardım dileme”dir. İkincisi ise İstiâne’de vesile ittihaz etmektir. İzah etmeye çalıştığımız gibi , Tağutlarla velayet ilişkisine girecek kadar yakınlaşıp İslam Ümmetinin geleceğini ve özgürlüğünü ipotek altına sokacak anlaşmalar yapmak, Allah’ın haram kıldığı, Tevhid Akidesi’ne uygun olmayan bir davranıştır.

Dünya hayatında verdiğimiz sınavda zorluklarla karşılaşmak mukadderdir. Fakat tıkanan sorunları çözmek, düğümleri açmak için , düşman olduğu kesin olan bir yapı ile yardımlaşmaktan, dayanışmaktansa sabretmek ve tevekkül ile Allah’tan imdad dilemek Kur’an Akaidi’ne uygun olan tavırdır. İtikadımıza zulüm karıştırmamakla yükümlü olduğumuzu unutmamak, ilkelerimize bağlılığı elden bırakmadan hareket etmek görece başarısızlıklarla da bizi yüz yüze bırakabilir. Fakat unutulmamalıdır ki, “büyük başarı” Allah’ın rızasını kazanmaktır.

Firavun gibi güçlü bir iktidarın emrettiği ifsad çağrılarına teslim olmayan Musa peygamber ve mü’minler , ilahi rızadan mahrum ve nasipsiz şer güçlere yağcılık yaparak durumu “maslahat” avuntusu ile geçiştirmek yerine, içinde bulundukları güç durumdan kurtarması için Allah’tan imdad dilemişlerdir. Peygamberimize de çeşitli yardım teklifleri gelmiştir. Ancak karşılığında , putlarına karşı saygılı olmasını istemişlerdir. Fakat o, diğer peygamberler gibi Sabrı/ tahammül ederek direnmeyi, ‘inançlarının gereğini yerine getirmede başarılı olmayı’ seçmiştir.

“İstiâne’de vesile ittihaz etmek” ise, genellikle dua yaparken görülen bir yanlıştır. Dua yoluyla yapılan yardım çağrıları, sadece Allah’a yöneltilmelidir. Allah’tan başkasına dua edilmemelidir. Aracı kişi ve kurumlarla duaya zulüm karıştırmak, insanı şirke düşürebilmektedir. Fakat “vesile edinmeden” mü’minlerin birbirlerine dua etmelerinde Tevhid akidesi açısından bir sakınca yoktur. Bir çok sahih hadisteki aktarımlardan anladığımıza göre peygamberimiz somut olarak bazı mü’minlere, genel olarak tüm İslam ümmetine dua etmiştir. Fakat duasına hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi aracı kılmamıştır. Hatta bazı ayetlerde Rabbimiz, peygamberimiz Muhammed S’den münafıkların hidayeti için ve onların etki alanında yer alan kalbi hastalıklı müminler için dua etmesini istemiştir. Yine peygamberimizden diğer müminler için dua etmesi istenmiştir.

Kur’an’ın sarih beyanlarından öğrendiğimize göre mü’minlerin mü’minlere dua etmesi, dua etmesini istemesi Tevhid inancına uygundur. Mesela,Yakup peygamberin kendi çocukları için Yusuf’u kaybettiklerinden dolayı Allah’tan bağışlanma dilediğini Yusuf Suresi’nin muhkem anlatımından öğrenmekteyiz.

Yine müminlerin diğer müminler için gıyabında Allah’tan bağışlanma dilemesi de, Kur’an’da teşvik edilen dua şekillerinden biridir. Muhammed Suresi’de buyurulduğu gibi: “O kalpleri hakikati anlamaya karşı duyarsızlaşanlar Son Saatin ansızı gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun geleceği şimdiden haber verilmiştir. O bir kez başlarına geldikten sonra geçmiş günahlarını hatırlamalarının onlara ne faydası olacak? O halde( ey iman edenler) Bil ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ve (hala vakit varken) kendi günahlarının ve öteki bütün mümin erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile: Çünkü Allah bütün geliş-gidişlerinizi ve bütün kalkışlarınızı bilir.” (Muhammed,47/18-19.)

Ne ki Allah’ın salih bir kulu da olsa ondan habersiz, kendisini gıyabında vesile ittihaz etmek doğru değildir. Hele hele bu mezarında sessiz sakin yatan bir ölüden duasına icabet bekleyen, selim akıl sahiplerine yakışır bir davranış değildir. Hem de bu beyinsiz davranış, salih gibi gözüken bir amelin hubûtuna/boşa çıkıp geçersiz olmasına, değerinin sıfırlanmasına yol açabilecek karakterdedir. Ancak müminlerin müminlere gıyabında dua etmesi mümkündür, hatta teşvik edilmiştir.
Alıntı ile Cevapla